Dostoyevski - Beyaz Geceler

Suskun

V.I.P
V.I.P
KİTAP HAKKINDA
Beyaz Geceler' Petersburg'un dört beyaz gecesinde yaşanmış sade ve derin bir aşkın öyküsü. Sokakta tanışan hikayelerini paylaşan iki genç birbirlerini çok iyi anlarlar, çünkü farklı mekanlarda aynı duyarlılıkla benzer şeyler yaşamışlardır. İkisi de birbirlerinin hikayelerinin cazibesiyle sarsılırlar. Fakat ne yazık ki Nastenka'nın hayatına girmiş ve ruhunu kuşatmış bir aşk vardır. Öyle olduğu için gerçekte öyküsü olan ve öyküsüyle hayata galip gelen o olur. Muhatabı ise zaten bütün ömrünü yaşanmış o dört geceyle sınırlamaya razıdır...

'Beyaz Geceler' Dostoyevski'nin zamanı, mekanı ve olay örgüsünü sınırlı tutularak kahramanların iç alemlerinde alabildiğine derinleştiği 'klasik' bir 'Dostoyevski romanı'.


ELEŞTİRİ
Dostoyevski'nin "İnsancıklar" isimli kitabından sonra çıkardığı; "Ev Sahibesi" ve "Öteki" kitapları, İnsancıklar'ın başarısını yakalayamamış ve bir sürü olumsuz eleştiri almıştı. Bu durumun Dostoyevski üzerinde yarattığı huzursuzluk etkisi; onun, ruhsal ve fiziksel bir çöküntüye sürüklenmesini neden oldu. Bu umutsuzluk ve hezeyanlarla kendini çok rahatsız duyumsayan Dostoyevski, çalıştığı gazete için yazmış olduğu kısa hikâyeyi, yani "Beyaz Geceler"i, eklemeler ve yenilemelerle bir kitap hâline getirerek büyük bir umutla yayınlattı.

Dostoyevski'nin, az önce de bahsettiğim üzere, çalıştığı gazete için yazdığı kısa dönem bir hikâye olan "Beyaz Geceler"in yayınlanmasının ardından aldığı tepkiler pekte iç açıcı olmadı. Kendini iyice kötü hissetmesini sağlayan bu olumsuz eleştirlerin ardından, Dostoyevski'nin hayatında köklü bir değişiklik oldu ve Sibirya'da kürek cezasına mahkûm edildi. Böylece kitap okuma-yazma serüvenine dört yıllık bir ara vermek zorunda kaldı -bu dört yıl boyunca okuduğu tek kitap İncil'di-. Tabii bu süre içerisinde tasarladığı "Ölü Evinden Anılar" onun için bir dönüm noktası olmuştu. Konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum, ancak şunu bilmenizi isterim ki, o dönemde "Beyaz Geceler" için yapılan eleştiriler hiçte uslu şeyler değildi.

"Beyaz Geceler" in kısa bir hikâye olmasından ötürü konudan pek bahsetmeyeceğim. Dostoyevski'nin yarattığı ve ismini yazmadığı hayalperest bir gencin anlatısıyla okuyoruz hikâyeyi. Bu genç; yaşamdan kopmuş, insanlarla etkileşimi olmayan, hayal dünyasında yaşayan ama bu hayal dünyasının kendi için gerçek olduğuna inanan biridir. Kendi yarattığı hayal dünyasının kapılarını açtığı zaman, gerçek olmadığına inandığı bu dünyadan kopar ve kendi için sonsuz gerçekliği olan o dünyaya, hayal dünyasına, kaptırır kendini. İçi, sınırlarını zorlayacak kadar dolu olan bu gencin dışa vurumunu gerçekleştirmesi için elbette ki birine gereksinmesi vardır. Ama o, her zaman hayal dünyasında arkadaşlıklar kurmuş, düşleriyle birlikte yaşamayı başarmış olsa da, müthiş bir şekilde, belki de farkında olmadan, içten içe birilerine olan ihtiyacı büyümüştür. Şimdi sorarım size: "Her insan birilerine ihtiyaç duymak zorunda mıdır? Kimse sonsuza kadar yalnız kalarak mutlu olamaz mı?"

O gece, kendinden geçmiş bir hâlde anlamsız gezintilerinden birini yapan hayalperest gencimiz, bir anda hayal dünyasından kopmuş ve bir hanımın (Nastenka) hıçkıran sesiyle irkilmişti. Biraz korksa da, ona ne olduğunu sormak ve seslenmek istiyordu. Ama, o daha bunları düşünürken, genç hanım onu farketmiş ve karşı tarafa geçmek üzere hareketlenmişti. Fark edilmenin verdiği ürkeklikle onu izlerken kızın karşısından sarhoş birinin geldiğini görmüştü. "Belki de yaşantım boyunca beklediğim an buyudu." demişti kendi kendine. Sarhoş, kıza doğru tam hareketlenmişti ki, hayalperestimiz kendini kızın yanına attı ve ona kolunu uzattı. Kızın korku içinde koluna girmesiyle sarhoşun onların peşini bırakması bir olmuştu. Dostumuz, hayatında hiç bir kızla konuşmamanın, hatta çok az insanla konuşmuş olmanın verdiği heyecanla, ne diyeceğini bilemez bir hâlde, ağzında bir şeyler geveleyerek onunla konuşmaya başladı.

Hikâyenin başlaması işte bu geceye, Dostoyevski'nin tabiriyle Petersburg'un Beyaz Gecesi... Daha sonraları Petersburg'dan vazgeçemeyecek olan yazar, Petersburg'un "Beyaz Geceler" inden de asla vazgeçemeyerek "Budala" isimli kitabında Petersburg'un "Beyaz Geceler" ini özlemle ve anacak. Çünkü o zaman kendini iyice kötü duyumsamaya başlayarak, o geceleri bir daha asla hissedemeyeceğini düşünecek... Yine konudan biraz uzaklaştık ama hemen geri dönebiliriz.

Dostoyevski'nin daha sonraları yazacağı kitaplarının en büyük güç kaynaklarından biri kanımca "Beyaz Geceler" dir. Bir kaç örnekle bile bu çok kolayca görülebiliyor. "Beyaz Geceler"de yaratılmış olan karakterler ile "Suç Ve Ceza" daki "Ezilenler" deki "Yeraltından Notlar" daki karakterle arasında önemli benzerlikler var: Raskolnikov, Vanya, Alyoşa... Hepsinden parçalar var bu kitaptaki hayalperest gençte. Bunun en önemli nedeni ise: Dostoyevski'nin bilinç altının dışa vurmunu kitaplarında yansıtması.

Kitabın anlatımı, Dostoyevski'nin diğer kitaplarına göre çok daha yalın. Herşey neredeyse açıkça ortada, tabii mutlu bir aşk masalı bekliyorsanız Dostoyevski'den, sizin için hiçbir şey ortada değil. Az önce her şey ne kadar açıkça ortada demiş olsam da, çok daha derinden hissedilmesi gereken ve başka türlü anlam veremeyeceğimiz parçalar çok fazla. Belki de yaşamın kıyısında duran ve hayata umutsuz gözlerle bakan insanların betimlemelerini anlattığından dolayı çok daha derinden hissedilmesi gerekli diyorum. Çünkü bu, her insanın kolayca başaramayacağı bir şeydir. Tabii takdir edersiniz ki, Dostoyevski bunu hissetmeyi bir kenara bırakın, bize hissettirmeyi başarmış. Çünkü o çoğu zaman bunu yaşamış...

Yine müthiş bir Dostoyevski klasiği diyebilirim. Yazıldığı dönemde olumsuz bir çok eleştiri almasının nedenleri ise çok ama çok fazla ayrıntılı. Bu yüzden eleştiriler hakkında fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü, içine girersek çıkılmaz bir hâl alabilir. Dostoyevski'nin fazla duyulmamış bir kitabı olarak nitelendirebileceğimiz "Beyaz Geceler", Dostoyevski'yi gerçekten anlayabilen herkes için müthiş bir deneyim olacaktır.
 
Geri
Top