Dostoyevski böyle masum yapıldı
Dostoyevski'nin ölmeden önce tamamladığı Karamazov Kardeşler kitabındaki Türklerle ilgili 'barbar ve tecavüzcü' ibareleri Türkçe'ye çevrilirken sansüre uğratıldı.
Dünya edebiyatının en önemli “edebi mirası” Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin ölmeden üç ay önce tamamladığı, yaklaşık 400 bin kelimelik dev romanı Karamazov Kardeşler, Türkçe’ye çevrilirken sansüre uğradı. Romanda “Türkler kadın ve çocuklara tecavüz ediyor. Akıl almaz işkenceler yapıyor” gibi ifadeler yer alıyor. Oysa kitabın 10 ayrı Türkçe çevirisinde Türkler yerine ya “adamlar” ya da Çerkez denilmiş! Bu bölümün tamamen atıldığı çeviriler de var
Ünlü Rus yazar Dostoyevski’nin yazdığı, dünya edebiyatının başyapıtlarından Karamazov Kardeşler, Türkçe’de sansürlenmiş biçimde yayınlanıyor. Piyasada satılan kitabın 12 ayrı yayınevinden çıkmış 12 ayrı çevirisi mevcut ve bunlardan 10’unda Dostoyevski’nin kahramanlarından birine söylettiği, Türkler’le ilgili bazı “kritik cümleler” sansürlenmiş. Dostoyevski’nin eserinde, Kardeşler’den Ivan Karamazof’un Alyoşa’yla diyaloğunda geçen ve yazarın Rusça orijinalinde ve diğer dünya dillerindeki çevirilerinde yer alan fakat Türkçe baskılarda sansürlenen bölüm aynen şöyle:
“Bu arada, geçenlerde Moskova’da karşılaştığım bir Bulgar, genel bir Slav ayaklanmasından korkan Türkler’in ve Çerkezler’in tüm Bulgaristan boyunca yaptıkları zalimlikleri anlattı. Köyleri yakıyor, öldürüyor, kadın ve çocuklara tecavüz ediyor, esirlerini kulaklarından siper kazıklarına çiviliyor, sabaha kadar öylece bırakıp sonra da asıyorlar—akıl almaz her türlü zalimlik. İnsanlar bazen insan vahşetini ‘hayvani’ diye tarif eder, ama bu hayvanlara karşı büyük bir haksızlık ve hakaret; bir hayvan asla bir insan kadar vahşi olamaz, o kadar maharetle, o kadar sanatkarane bir şekilde vahşi olamaz. Kaplan sadece ısırıp parçalar, bütün yapabileceği budur. İnsanları kulaklarından çivilemek, yapabilseydi bile, asla aklına düşmezdi. Bu Türkler ise çocuklara zulmetmekten zevk alıyorlar—ana rahmindeki bebekleri hançerle kesip almaktan, kundaktaki bebekleri havaya atıp annelerinin gözü önünde süngü ucuyla yakalamaya kadar her şeyi yapıyorlar. Bunu annelerinin gözü önünde yapmak asıl zevk aldıkları şey. Ama Bulgar’ın bana anlattıkları arasında şu sahne özellikle ilgimi çekti. Kollarında bebeğiyle, Türkler arasında çembere alınmış, titreyen bir anneyi gözünün önüne getir. Türkler eğlenceli bir oyun icat ediyorlar; bebeği okşuyor, gülsün diye kendileri gülüyorlar. Sonunda istedikleri oluyor ve bebek gülüyor. Tam o anda Türkler’den biri silahını bebeğe doğrultup, yüzünden on santim mesafede tutuyor. Bebek sevinçle kıkırdayıp parlayan silahı minik elleriyle yakalamaya çalışıyor ve sanatkar aniden silahı dosdoğru bebeğin yüzüne sıkıp minik başını paramparça ediyor. Sanatkarane, değil mi? Bu arada, Türkler’in tatlı şeyleri çok sevdiklerini söylerler...”
“TOPLU İMHA” YAPILMIŞ
Yukarıdaki bölümün tam 10 ayrı yayınevi ve çevirmen tarafından sansür edilmesinin tarihi epey eskilere gidiyor. Yani Türk okuru bu önemli romanı yıllardır sansürlenmiş halde okuyor. Çeviri hatası veya dikkatsizlikle açıklanamayacak kadar uzun ve hassas olan bu bölümü, yayınevleri çeşitli şekillerde ve kafalarına göre değiştirmişler. Kimi Türkler kelimesini tamamen çıkarmış. Kimi Türkler yerine “bu adamlar” demeyi uygun bulmuş. Kimi Türk ve “öldürme” noktasında bir problem görmemiş, ama “tecavüz” cümlelerini çıkarmış. Kimileri ise toptan çözümü tercih etmiş ve toplu imha yaparak yukarıdaki paragrafı tamamen sansürlemiş. İletişim, Can, Sosyal, Cem, Morpa, MEB, Oda, Timaş, Antik, İskele, Engin adlı yayınevlerinden çıkan Karamazov Kardeşler’de, ilgili bölüm tahrifata uğramış. Sadece Öteki ve Alfa Yayınları, bu bölüme sansür uygulamamış. İlgili yayınevleri ve editörler, genel olarak “bu işten haberdar değildik” veya “bilgim yok” halinde bir savunmaya geçseler de, tabii çevirmenler için de “ben çevirdim ama, yayınevi sansürlemiş” deme durumu var. Ama bu da, tüm bu sansürü ortaya çıkaran edebiyat araştırmacısı Acar Burak Bengi’nin dediği gibi, “Bilmemeyi masum bulacaksak, ehliyetsiz veya alkollü trafiğe çıkıp, havaya kurşun sıkıp, çürük ev yapıp ve bunları kontrol etmeyip can alanları da masum bulmamız gerekir.”
CİDDİ BİR YOZLAŞMA VAR
Bengi’nin konuyla ilgili bir yazısı yayınlandıktan sonra, bazı yayınevleri sansürlü bölümleri sadece kısmen düzeltmişler. Birçok gazete ve dergi, yayın-edebiyat dünyasıyla ilişkileri bozulmasın diye, Bengi’nin araştırmasını ya yayınlamamış ya da buna kısaltarak yer vermiş. Bir başka sansür gerekçesi ise yürürlükteki ve tartışmalı meşhur 301’inci Madde... Tabii bugün Dostoyevski’yi yargılama şansı olmadığı için, yayınevleri ve çevirmenler, bir anlamda “sansüre karşı sansür” mantığıyla hareket edip kendilerini korumaya çalışıyor ve olan Türk okuruna oluyor. Araştırmacı Acar Burak Bengi devam ediyor: “Dostoyevski’nin rivayet ettiği zulmü sansürleyen bilinç, ‘milli çıkarları’ veya ‘milli şuuru’ veya ‘milli değerleri’ veya ‘milli kimliği’ korumaz, bunları zedeler ve o rivayetleri haklı çıkarmaya hizmet edebilir ancak. Eğer bu değerler Dostoyevski’yi sansürlemeyi gerektiriyorsa, o değerlerde, o kimlikte, o şuurda, o çıkarlarda ciddi bir yozlaşma var demektir.”
Bengi şüphesiz haklı ama, burada gayet ilginç bir başka nokta daha var. Bu sansürü uygulayanlar -yani yayınevleri, çevirmen ve editörler- toplumumuzda aydın, entelektüel olarak bilinen ve başta sansür mekanizması olmak üzere, demokratik hakların kısıtlanması karşısında seslerini en fazla yükselten çevreler. Özellikle son yıllarda “Türklük” veya “Türk olmak” konuları çeşitli vesilelerle gündeme geldiğinde; “resmi ideoloji” olarak nitelendirilen yaklaşımlara karşı tutum alan ve her fırsatta AB standartlarından, düşünce özgürlüğünden dem vuranların Dostoyevski’yi sansürlemesi de, birbirine zıt düşünenlerin benzer bir zihniyet içinde olduğunu göstermiyor mu?
Galiba esas mesele, ideolojik yaklaşımların ve entelektüel olmanın ötesinde, dürüst ve samimi olmak. İnsan ruhunun sarrafı sayabileceğimiz Dostoyevski, bugün yaşasa ve kitabının başına gelenleri öğrenseydi, sizce ne derdi?
Tolstoy da sansürden nasibini aldı
Acar Burak Bengi’nin araştırmalarına göre, Türkçe’de sansürlenen tek yazar Dostoyevski değil. Tolstoy çevirilerinde de bir dizi tahrifat bulunuyor. Hatta bunun da ötesinde Tolstoy’un Müslüman ilan edilmesine varan bir dezenformasyon bile söz konusu. Bengi’nin yakında Yokuş Yayınları’ndan çıkacak “Sansürlenen Tolstoy” adlı kitabında bütün bu iddialar yanıtlanıyor; sansürlü cümleler, paragraflar tek tek gösteriliyor.
Suçlu kim? a) Çevirmen b) Yayınevi müdürü c) Editör d) Hiçbiri
Kanunlar yüzünden
Murat Belge (Yazar, öğretim üyesi)
Kitapların sansürlenmesi doğru değil. Dostoyevski’nin Türk dostu olması gerekmez. Söyledikleri doğru da olabilir, yanlış da... Olan olmamış gibi gösterilemez. Tam olarak bilmiyorum ama kanunlar yüzünden böyle bir şey yaşanmış olabilir. Bazen kanunlara aykırı olduğu için de sansür yapmak zorunda kalınıyor. Ben de bir kitabın ismini değiştirmek zorunda kalmıştım uzun yıllar önce.
Yazılanlar tuhaf!
Tahsin Yücel (Yazar, eleştirmen)
Dostoyevski’nin Türkler’e karşı olan tavrı sadece Karamazov Kardeşler’le de sınırlı değil. Dünyanın en büyük romancısının hiç gereği yokken Türkler aleyhinde atıp tutma hakkını kendinde bulması çok tuhaf. Ancak ne olursa olsun, yüzyılı aşkın bir süre önce söylenmiş bir takım şeyleri alıkoymamak gerekir. İster doğru, ister yanlış olsun.
Çevirmenin hatası
Nihat Tuna (İletişim Y. G. Müdürü)
Bu tamamen çevirmenden kaynaklanan bir yanlışlık. Bir arkadaşımız e-posta atıp bu konuda uyarınca biz de kitabı çeviren arkadaşımızı aradık. Kitabı İngilizce’den değil, Rusça’dan çevirmişti. Rusça baskısını kontrol etti. O zaman (50’li 55’li yıllar) politik durum müsait olmadığı için böyle çevirdiğini söyledi. Gerekli değişikliği yaptık. Şu anda kitap aslına uygun. İkinci baskıdaki eksikliklere gelince, her satırda Türk demek zorunda değiliz. Paragrafı okuduğunuzda anlatılmak istenen gayet net bir şekilde anlaşılıyor.
İdeolojik sansür
Zeki Coşkun (Eleştirmen)
Türkiye’de iki tür sansür uygulanıyor. Ticari ve ideolojik sansür. Kitapları daha ucuza getirmek için bazı bölümler çıkartılıyor. İdeolojik sansür de ise yayıncı ya da editör başımıza bir iş gelir kaygısıyla tasarruflarda bulunabiliyor. İfade değiştiriyor ya da “yasaklı” kelimeleri kullanmıyorlar. Çoğu klasiğin orasını burasını mıncıklayıp takla attırıyorlar. Kitapta Türkler denmesi çok önemli değil. Eserin bize sunmuş olduğu dünya beni ilgilendiriyor.
Çok önemli değil
Ömer Türkeş (Eleştirmen)
Bunlar her zaman yapılan şeyler. Daha önce de sansürle bazı şeyleri kurtarmaya çalıştılar. Yüz yıl önceki meseleyi sansürleseniz ne olacak? Dostoyesvki’nin Türk dostu olmadığını bilen biliyor. Benim için çok önemli bir mesele değil.
Davalık olay
Hilmi Yavuz (Şair)
Bu tür durumlarda baş sorumlu çevirmendir. Tabii editörün de satır satır denetlemesi gerekir. Ancak ne yazık ki Türkiye’de editör kullanan yayınevi çok az. Çoğu zaman editörler kitabın sadece Türkçesi’nde düzeltmeler yapıyor. Ben olsam dava açardım.
Türkler demesem ne olur?
Ergin Altay (Karamazov Kardeşler’in çevirmeni- İletişim Y.)
Kitabın orjinalinde Türkler deniyor. Ama ben onu 70’lerde çevirirken Türkler demek içimden gelmedi. Zaten askerdim. Orduda Rusça öğretmenliği yapıyordum. Sıkıyönetim olduğu dönemlerdi. Ya o bölümü anlatacak ya da ismimi değiştirecektim. Yayınevine sormadan Türkler kelimesini kullanmadım. Yazara ihanet ettiğimi düşünmüyorum. Çünkü Dostoyevski orada Türkler’i değil, insanları kötülemek istiyor. Ha Türkler demişim, ha Çerkezler. Ha tecavüz demişim, ha akıl almaz işkenceler...
Sorumlu yayınevi müdürü
Rana Gürtuna (Alfa Yayınları)
Sansüre karşıyım. Yazarların yazılarının olduğu gibi yayınlanması gerekir. Sansüre genelde yayınevi müdürleri karar veriyor. Çevirmenin görevi çevirmektir. Çevirmen “Türkler, çocukları ve kadınları katletti” gibi bir cümle varsa yayınevi müdürüne danışır. Tek başına karar veremez. Editörün görevi ise çapraz okuma ile yazılanları satır satır kontrol etmektir.
BİZİM KAHVE-VATAN
Dostoyevski'nin ölmeden önce tamamladığı Karamazov Kardeşler kitabındaki Türklerle ilgili 'barbar ve tecavüzcü' ibareleri Türkçe'ye çevrilirken sansüre uğratıldı.
Dünya edebiyatının en önemli “edebi mirası” Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin ölmeden üç ay önce tamamladığı, yaklaşık 400 bin kelimelik dev romanı Karamazov Kardeşler, Türkçe’ye çevrilirken sansüre uğradı. Romanda “Türkler kadın ve çocuklara tecavüz ediyor. Akıl almaz işkenceler yapıyor” gibi ifadeler yer alıyor. Oysa kitabın 10 ayrı Türkçe çevirisinde Türkler yerine ya “adamlar” ya da Çerkez denilmiş! Bu bölümün tamamen atıldığı çeviriler de var
Ünlü Rus yazar Dostoyevski’nin yazdığı, dünya edebiyatının başyapıtlarından Karamazov Kardeşler, Türkçe’de sansürlenmiş biçimde yayınlanıyor. Piyasada satılan kitabın 12 ayrı yayınevinden çıkmış 12 ayrı çevirisi mevcut ve bunlardan 10’unda Dostoyevski’nin kahramanlarından birine söylettiği, Türkler’le ilgili bazı “kritik cümleler” sansürlenmiş. Dostoyevski’nin eserinde, Kardeşler’den Ivan Karamazof’un Alyoşa’yla diyaloğunda geçen ve yazarın Rusça orijinalinde ve diğer dünya dillerindeki çevirilerinde yer alan fakat Türkçe baskılarda sansürlenen bölüm aynen şöyle:
“Bu arada, geçenlerde Moskova’da karşılaştığım bir Bulgar, genel bir Slav ayaklanmasından korkan Türkler’in ve Çerkezler’in tüm Bulgaristan boyunca yaptıkları zalimlikleri anlattı. Köyleri yakıyor, öldürüyor, kadın ve çocuklara tecavüz ediyor, esirlerini kulaklarından siper kazıklarına çiviliyor, sabaha kadar öylece bırakıp sonra da asıyorlar—akıl almaz her türlü zalimlik. İnsanlar bazen insan vahşetini ‘hayvani’ diye tarif eder, ama bu hayvanlara karşı büyük bir haksızlık ve hakaret; bir hayvan asla bir insan kadar vahşi olamaz, o kadar maharetle, o kadar sanatkarane bir şekilde vahşi olamaz. Kaplan sadece ısırıp parçalar, bütün yapabileceği budur. İnsanları kulaklarından çivilemek, yapabilseydi bile, asla aklına düşmezdi. Bu Türkler ise çocuklara zulmetmekten zevk alıyorlar—ana rahmindeki bebekleri hançerle kesip almaktan, kundaktaki bebekleri havaya atıp annelerinin gözü önünde süngü ucuyla yakalamaya kadar her şeyi yapıyorlar. Bunu annelerinin gözü önünde yapmak asıl zevk aldıkları şey. Ama Bulgar’ın bana anlattıkları arasında şu sahne özellikle ilgimi çekti. Kollarında bebeğiyle, Türkler arasında çembere alınmış, titreyen bir anneyi gözünün önüne getir. Türkler eğlenceli bir oyun icat ediyorlar; bebeği okşuyor, gülsün diye kendileri gülüyorlar. Sonunda istedikleri oluyor ve bebek gülüyor. Tam o anda Türkler’den biri silahını bebeğe doğrultup, yüzünden on santim mesafede tutuyor. Bebek sevinçle kıkırdayıp parlayan silahı minik elleriyle yakalamaya çalışıyor ve sanatkar aniden silahı dosdoğru bebeğin yüzüne sıkıp minik başını paramparça ediyor. Sanatkarane, değil mi? Bu arada, Türkler’in tatlı şeyleri çok sevdiklerini söylerler...”
“TOPLU İMHA” YAPILMIŞ
Yukarıdaki bölümün tam 10 ayrı yayınevi ve çevirmen tarafından sansür edilmesinin tarihi epey eskilere gidiyor. Yani Türk okuru bu önemli romanı yıllardır sansürlenmiş halde okuyor. Çeviri hatası veya dikkatsizlikle açıklanamayacak kadar uzun ve hassas olan bu bölümü, yayınevleri çeşitli şekillerde ve kafalarına göre değiştirmişler. Kimi Türkler kelimesini tamamen çıkarmış. Kimi Türkler yerine “bu adamlar” demeyi uygun bulmuş. Kimi Türk ve “öldürme” noktasında bir problem görmemiş, ama “tecavüz” cümlelerini çıkarmış. Kimileri ise toptan çözümü tercih etmiş ve toplu imha yaparak yukarıdaki paragrafı tamamen sansürlemiş. İletişim, Can, Sosyal, Cem, Morpa, MEB, Oda, Timaş, Antik, İskele, Engin adlı yayınevlerinden çıkan Karamazov Kardeşler’de, ilgili bölüm tahrifata uğramış. Sadece Öteki ve Alfa Yayınları, bu bölüme sansür uygulamamış. İlgili yayınevleri ve editörler, genel olarak “bu işten haberdar değildik” veya “bilgim yok” halinde bir savunmaya geçseler de, tabii çevirmenler için de “ben çevirdim ama, yayınevi sansürlemiş” deme durumu var. Ama bu da, tüm bu sansürü ortaya çıkaran edebiyat araştırmacısı Acar Burak Bengi’nin dediği gibi, “Bilmemeyi masum bulacaksak, ehliyetsiz veya alkollü trafiğe çıkıp, havaya kurşun sıkıp, çürük ev yapıp ve bunları kontrol etmeyip can alanları da masum bulmamız gerekir.”
CİDDİ BİR YOZLAŞMA VAR
Bengi’nin konuyla ilgili bir yazısı yayınlandıktan sonra, bazı yayınevleri sansürlü bölümleri sadece kısmen düzeltmişler. Birçok gazete ve dergi, yayın-edebiyat dünyasıyla ilişkileri bozulmasın diye, Bengi’nin araştırmasını ya yayınlamamış ya da buna kısaltarak yer vermiş. Bir başka sansür gerekçesi ise yürürlükteki ve tartışmalı meşhur 301’inci Madde... Tabii bugün Dostoyevski’yi yargılama şansı olmadığı için, yayınevleri ve çevirmenler, bir anlamda “sansüre karşı sansür” mantığıyla hareket edip kendilerini korumaya çalışıyor ve olan Türk okuruna oluyor. Araştırmacı Acar Burak Bengi devam ediyor: “Dostoyevski’nin rivayet ettiği zulmü sansürleyen bilinç, ‘milli çıkarları’ veya ‘milli şuuru’ veya ‘milli değerleri’ veya ‘milli kimliği’ korumaz, bunları zedeler ve o rivayetleri haklı çıkarmaya hizmet edebilir ancak. Eğer bu değerler Dostoyevski’yi sansürlemeyi gerektiriyorsa, o değerlerde, o kimlikte, o şuurda, o çıkarlarda ciddi bir yozlaşma var demektir.”
Bengi şüphesiz haklı ama, burada gayet ilginç bir başka nokta daha var. Bu sansürü uygulayanlar -yani yayınevleri, çevirmen ve editörler- toplumumuzda aydın, entelektüel olarak bilinen ve başta sansür mekanizması olmak üzere, demokratik hakların kısıtlanması karşısında seslerini en fazla yükselten çevreler. Özellikle son yıllarda “Türklük” veya “Türk olmak” konuları çeşitli vesilelerle gündeme geldiğinde; “resmi ideoloji” olarak nitelendirilen yaklaşımlara karşı tutum alan ve her fırsatta AB standartlarından, düşünce özgürlüğünden dem vuranların Dostoyevski’yi sansürlemesi de, birbirine zıt düşünenlerin benzer bir zihniyet içinde olduğunu göstermiyor mu?
Galiba esas mesele, ideolojik yaklaşımların ve entelektüel olmanın ötesinde, dürüst ve samimi olmak. İnsan ruhunun sarrafı sayabileceğimiz Dostoyevski, bugün yaşasa ve kitabının başına gelenleri öğrenseydi, sizce ne derdi?
Tolstoy da sansürden nasibini aldı
Acar Burak Bengi’nin araştırmalarına göre, Türkçe’de sansürlenen tek yazar Dostoyevski değil. Tolstoy çevirilerinde de bir dizi tahrifat bulunuyor. Hatta bunun da ötesinde Tolstoy’un Müslüman ilan edilmesine varan bir dezenformasyon bile söz konusu. Bengi’nin yakında Yokuş Yayınları’ndan çıkacak “Sansürlenen Tolstoy” adlı kitabında bütün bu iddialar yanıtlanıyor; sansürlü cümleler, paragraflar tek tek gösteriliyor.
Suçlu kim? a) Çevirmen b) Yayınevi müdürü c) Editör d) Hiçbiri
Kanunlar yüzünden
Murat Belge (Yazar, öğretim üyesi)
Kitapların sansürlenmesi doğru değil. Dostoyevski’nin Türk dostu olması gerekmez. Söyledikleri doğru da olabilir, yanlış da... Olan olmamış gibi gösterilemez. Tam olarak bilmiyorum ama kanunlar yüzünden böyle bir şey yaşanmış olabilir. Bazen kanunlara aykırı olduğu için de sansür yapmak zorunda kalınıyor. Ben de bir kitabın ismini değiştirmek zorunda kalmıştım uzun yıllar önce.
Yazılanlar tuhaf!
Tahsin Yücel (Yazar, eleştirmen)
Dostoyevski’nin Türkler’e karşı olan tavrı sadece Karamazov Kardeşler’le de sınırlı değil. Dünyanın en büyük romancısının hiç gereği yokken Türkler aleyhinde atıp tutma hakkını kendinde bulması çok tuhaf. Ancak ne olursa olsun, yüzyılı aşkın bir süre önce söylenmiş bir takım şeyleri alıkoymamak gerekir. İster doğru, ister yanlış olsun.
Çevirmenin hatası
Nihat Tuna (İletişim Y. G. Müdürü)
Bu tamamen çevirmenden kaynaklanan bir yanlışlık. Bir arkadaşımız e-posta atıp bu konuda uyarınca biz de kitabı çeviren arkadaşımızı aradık. Kitabı İngilizce’den değil, Rusça’dan çevirmişti. Rusça baskısını kontrol etti. O zaman (50’li 55’li yıllar) politik durum müsait olmadığı için böyle çevirdiğini söyledi. Gerekli değişikliği yaptık. Şu anda kitap aslına uygun. İkinci baskıdaki eksikliklere gelince, her satırda Türk demek zorunda değiliz. Paragrafı okuduğunuzda anlatılmak istenen gayet net bir şekilde anlaşılıyor.
İdeolojik sansür
Zeki Coşkun (Eleştirmen)
Türkiye’de iki tür sansür uygulanıyor. Ticari ve ideolojik sansür. Kitapları daha ucuza getirmek için bazı bölümler çıkartılıyor. İdeolojik sansür de ise yayıncı ya da editör başımıza bir iş gelir kaygısıyla tasarruflarda bulunabiliyor. İfade değiştiriyor ya da “yasaklı” kelimeleri kullanmıyorlar. Çoğu klasiğin orasını burasını mıncıklayıp takla attırıyorlar. Kitapta Türkler denmesi çok önemli değil. Eserin bize sunmuş olduğu dünya beni ilgilendiriyor.
Çok önemli değil
Ömer Türkeş (Eleştirmen)
Bunlar her zaman yapılan şeyler. Daha önce de sansürle bazı şeyleri kurtarmaya çalıştılar. Yüz yıl önceki meseleyi sansürleseniz ne olacak? Dostoyesvki’nin Türk dostu olmadığını bilen biliyor. Benim için çok önemli bir mesele değil.
Davalık olay
Hilmi Yavuz (Şair)
Bu tür durumlarda baş sorumlu çevirmendir. Tabii editörün de satır satır denetlemesi gerekir. Ancak ne yazık ki Türkiye’de editör kullanan yayınevi çok az. Çoğu zaman editörler kitabın sadece Türkçesi’nde düzeltmeler yapıyor. Ben olsam dava açardım.
Türkler demesem ne olur?
Ergin Altay (Karamazov Kardeşler’in çevirmeni- İletişim Y.)
Kitabın orjinalinde Türkler deniyor. Ama ben onu 70’lerde çevirirken Türkler demek içimden gelmedi. Zaten askerdim. Orduda Rusça öğretmenliği yapıyordum. Sıkıyönetim olduğu dönemlerdi. Ya o bölümü anlatacak ya da ismimi değiştirecektim. Yayınevine sormadan Türkler kelimesini kullanmadım. Yazara ihanet ettiğimi düşünmüyorum. Çünkü Dostoyevski orada Türkler’i değil, insanları kötülemek istiyor. Ha Türkler demişim, ha Çerkezler. Ha tecavüz demişim, ha akıl almaz işkenceler...
Sorumlu yayınevi müdürü
Rana Gürtuna (Alfa Yayınları)
Sansüre karşıyım. Yazarların yazılarının olduğu gibi yayınlanması gerekir. Sansüre genelde yayınevi müdürleri karar veriyor. Çevirmenin görevi çevirmektir. Çevirmen “Türkler, çocukları ve kadınları katletti” gibi bir cümle varsa yayınevi müdürüne danışır. Tek başına karar veremez. Editörün görevi ise çapraz okuma ile yazılanları satır satır kontrol etmektir.
BİZİM KAHVE-VATAN