Dostoyevski - Suç ve Ceza

Suskun

V.I.P
V.I.P
KİTAP HAKKINDA
Bu roman için anlatılabilecek öyle çok şey var ki, 3-5 kişi bir araya gelip akşama kadar bu romanı tartışabilirler.

Raskalnikov fakir ve iyi niyetli bir üniversite öğrencisidir. Ne yazık ki maddi imkansızlıklar sonucu eğitimi bırakmak zorunda kalmış, kirasını bile doğru dürüst ödeyemediği pis ve köhne bir odada yaşamaya mecbur olmuştur. Maddi olarak çok sıkıştığı anlarda, para edebilecek eşyalarını rehin bıraktığı faizci bir yaşlı kadın vardır. Kadın kötüdür, kadın faizcidir, kadın, insanların zor durumda kalmalarından yararlanan bir kan emicidir.(!) Tabii bu fikirler Raskalnikov’u suça iten bahanelerdir... Bahaneler... Hani şu, her kötülük yapanın vicdanına uydurduğu kılıfın adı.

Raskalnikov kadını öldürecek, paralarını alacak, öğrenimini tamamlayıp topluma faydalı bir insan olacaktır. Günlerce kafasında ölçer biçer. “Evet mantıklıdır”; Muhakkak ki topluma faydalı bir Raskalnikov, faizci bir kadından çok daha iyidir.

Romanı asıl roman yapan ve doruğa taşıyan Raskalnikov’un yaptığı vicdan muhasebesidir. Ve okur, kitabı okurken sık sık kendine sorar:

- Raskalnikov mantıklı düşündü, peki doğrumu yaptığı?

- Mantıken doğruyu bulmak, ona öldürme hakkını verir mi?

- Bir hayatı kurtarabilmek için işe yaramaz bir hayat feda edilebilir mi?

- Raskalnikov aslında Dostoyevski'nin kendisi midir?

- Öldürmekte haksız, peki yinede gidip itiraf etmeli miydi, yoksa vicdanının sesini bastırmalı mıydı?

- Raskalnikov’un, (hiç gerek yokken) o gün yolunu samanpazarına çevirip, oradaki konuşmalardan, ertesi gün tefeci kadının evde yalnız olacağını duyması tesadüf mü? Kader mi? İşaret mi?

- Asıl suçlu kim? Raskalnikov mu? Toplum mu? Tefeci kadın mı?

-

Bunun gibi onlarca soru yöneltir okur kendisine.

Kitap boyunca Raskalnikov’un kafasındasınız ve hadiseleri onun gözüyle görüyor, ızdırabı onunla yaşıyorsunuz. Raskalnikov –insan-ın ta kendisidir. Vicdanıyla hesaplaşabilen insanın. (ki vicdan; insana mahsustur)

KARAKTERLER:
Karakterler şahane oturmuş. Cinayet işleyebilen, buna rağmen cebindeki son parasını muhtaç bir genç kıza veren, sevmediği halde sırf iyi niyetli diye ev sahibesinin hastalıklı ve çirkin kızıyla evlenmeye razı olan, en sevdiği dostuna ve ailesine ters davrandığı halde, tanımadığı zavallı insanlara tereddüt etmeden iyilik eden Raskalnikov. İyi niyetli bir anne ve kızkardeş. Maddi durumu iyi fakat fırsatçı bir enişte adayı. Hayatını fahişelikle kazanmak zorunda olan iyi niyetli bir genç kız; Sonya. Asil ve zengin bir asker kızı iken, yoksul düşen ve yoksulluk içinde ölen İvanovna... Her karakter çok iyi analiz edilmiş. Ve her biriyle şu mesaj verilmek istenmiş adeta: “Kimlikler değil, kişilikler önemlidir”

Kitabın diğer bir özelliği de, kominizm’in yayıldığı bir dönemde ve yerde, kahramanların dine yönelmesi. Yazar; özellikle en günahkar görülen karakterleri (Sonya ve Raskalnikov) inanca yönelterek belki de bir mesaj vermek istemiş. Dosto’nun üzerinde “özellikle” durduğu bir konu değil. Fakat bunu es geçmemiş olması dikkate şayan.

RASKALNİKOV HAKLI MI?
Raskalnikov haklı olmadığını kendisi de biliyor. Belki bazı okur buna katılmayacaktır. Tolkıen’in dediği gibi: “Yaşamayı hak ettiği halde ölen bir sürü insan var, onlara hayatı verebiliyor musun? O halde ölümü hak eden bir insana da ölümü sen veremezsin”
 
Özeti:

Çok sıcak bir temmuz akşamıydı.Kiracı olarak kaldığı tavan arasındaki oda fırın gibi yanıyordu.Dışarı çıkmak, biraz temiz hava almak ve nehir kenarın oturup serinlemek istiyordu.
Kapıdan çıkacağı sırada ev sahibi kadınla karşılaşmaktan korkuyordu.Odanın bir kaç aylık kirası ve yemek borcu birikmişti.Ne zaman dışarı çıksa pansiyoncu kadının tehdit dolu bakışları ile karşılaşıyor; utancından ne diyeceğini şaşırıyordu.
Üç dört ay öncesine kadar her şey yolunda gidiyordu.Annesinin gönderdiği harçlık ve ders vererek kazandığı bir kaç kuruş, masrafını karşılamaya yetiyordu.Annesinden ve bir kız kardeşinden başka hayatta kimsesi kalmamıştı.Kız kardeşi aileye yük olmamak için bir toprak ağasının evine hizmetçi olarak girmişti.Annesi ölen babasından kalan emekli maaşı ile geçiniyordu.Ana-kız arttırdıkları parayı evin tek oğlu olan Roskolnikov'a gönderiyor, onun okuyup büyük bir memur olmasını istiyorlardı.Delikanlıda devam ettiği hukuk fakültesini bitirmek , iyi bir avukat olmak ve annesi ile kızkardeşini yanına alarak; onları rahat ettirmek istiyordu.
Fakat, birden işler öyle ters gitmeye başladı ki; hem annesinden ve kızkardeşinden gelen paralar kesilmiş hemde ders verdiği müşterilerin, kaybetmişti.Evden para gelmeyişi bir yana haber bile alamıyordu.Para ile birlikte mektuplarında arkası kesilmişti Kötü bir şeyler olduğu muhakkaktı.
Fakirliğin ağır pençesi, sefaletide beraberinde getirdi.Ne fakültede ki dersleri takip edebiliyor, ne de bir kimseyle görüşüyordu.İlk ay, evden para gelince geri almak niyetiyle, baba yadigarı altın çerçeveli cep saatini tefeci bir kadına rehin bırakmıştı.
İnce yüz çizgileri, güzel kara gözleri, esmer teni ve biraz uzunca boyu ile yakışıklı ve narin bir gençti.Fakat öyle kötü giyinmişti ki görenler onu dilenci sanıyorlardı.Bu durumdan kurtulmak için önceden tanıdığı tefeci kadını öldürmeyi planlıyordu.
Kanal boyunca yürüdü.Büyük bir binanın önünde durdu.Önceden planladığı bu tehlikeli işe nasıl olupta karar verdiğine kendiside inanamıyordu; ama artık bir kere karar vermişti ve mutlaka gerçekleştirmeliydi.Bütün geleceğini buna bağlıyordu.Gerçi şimdilik sadece deneme için gidiyordu ama yinede bir korku vardı.Bu korkuyla tefeci kadının kapısının önüne geldi ve kapıyı çaldı.Kadın kapıyı açtı.Ufak boylu, çelimsiz, sıska bacaklı, sivri burunlu, yassı alınlı, tilki bakışlı bir ucuze idi.Raskolnikov'a ne istediğini sordu.Raskolnikov; “rehin bırakmak ve biraz para almak için geldiğini” söyledi.Bunları söylerken bir yandan etrafı kolaçan ediyordu.Kocakarı arkasını arkasını dönüp, kasanın anahtarıyla iç odaya girdi ve odanın kapısını kapattı.Raskolnikov dikkatle kulak kabartıp kadının anahtarla çekmeceyi açtığını duydu.
Tefeci kadın geri döndü ve parasını faizli almak şartıyla Raskolnikov'a uzattı.İtiraz etmeden parayı aldı.
Raskonikov biraz dolaştıktan sonra eve geldi.Pansiyonun hizmetçisi annesinden mektup geldiğini söyledi.Mektubu açtığında annesinin neden mektup yazmadığını, para göndermediğini, kardeşi Dunya'nın evleneceği haberini okudu.

Raskolnikov'un birden aklına tefeci kadın geldi.Daha ilk görüşte nedense ona karşı derin bir nefret duymuştu.O günden sonra bütün zamanını kocakarının servetini düşünmekle geçirdi.Onu öldürüp öldüremeyeceğini, kendisinde bu cesareti bulup bulamayacağını sorup durdu.
Birgün odasında otururken aniden yapacağı o korkunç işi hatırladı.Merdivenin başına gidip aşağıyı dinledi.Çıt yoktu.Tekrar odasına geldi.Gerçi yapılacak fazla bir hazırlığı yoktu.Önce paltosunun iç tarafına, koltuk altına gelen yerine bir askı dikmesi gerekiyordu.Yatağının altından bir torba çıkardı ve eski bir iç çamaşırının eteğini şerit halinde yırttı.Şeridi iki ucundan katlayıp paltosunun koltuk altına dikti.Bu askıyı balta asmak için yapmıştı.Paltosu çok bol olduğundan koltuk altında bir balta taşıdığını kimse anlamazdı.
Planın ağırlık noktası balta idi.Platosunu sırtına geçirdi.Vakit geçirmeden baltayı aldı, koltuk altındaki askıya taktı.Ve sokak kapısından dışarı çıktı.
Sanki cinayet işlemeye giden biri değilde gezintiye çıkmış bir adam hali vardı.Buna kendiside şaşırıyordu.Halbuki bu işe başladığında çok korkacağını, elinin ayağının birbirine dolaşacağını düşünmüştü.
Tefeci kadının kapısının önüne gelince baltasını yakaldı ve derin bir nefes aldı.Acaba heycanı geçinceye kadar beklesem diye geçirdi içinden.Birden kararını verdi.Kapıyı çaldı.Tefeci kadın kapıyı biraz aralı***** kim olduğunu sordu.Raskolnikov kadına cesaret vermek için sesini elinden geldiği kadar yumşatarak;”-İyi akşamlar İvonavna ! Size bana verdiğiniz para karşılığında kıymetli bir rehin getirdim.Daha öncede borç almıştım.kıymetli bir parça getireceğimi söylemiştim onu getirdim.”
İçeri girer ve kadına rehini uzatır.Kadın paketi açıp, içindekine bakmak için arkasını dönüp pencereye doğru yürüdü.
Tam zamanı diye düşündü Raskolnikov.Paltosundan baltayı çıkardı.Kadın tehlikeyi sezmiş gibi başını çevirdi.Aynı anda balta kadının tepesine indi.
Koca karının yerde kıvrandığını gören Raskolnikov bütün gücüyle bir kaç defa daha baltayla kadının kafasına vurdu.Kadının üzerine eğilip ölüp ölmediğini kontrol etti.Anahtarı kadının cebinden çıkardı.Para sandığının bulunduğu odaya koştu.Sandığı açtı.İçinde borç karşılığı bırakılan rehinler vardı.Eline geçirdiğini ceplerine doldurmaya başladı.Fakat hepsini almaya fırsat bulamadı.Birden kocakarının ölüsünün olduğu odadan bir ses geldiğini duydu ve baltayı kaptığı gibi odaya fırladı.Odaya geldiğinde kocakarının kızkardeşi Lizvetta ile göz göze geldi.Kızcağız kımıldamadan öylece kalmıştı.Raskolnikov hiç düşünmeden baltasını kıza doğru kaldırdı.Lizavetta öylesine çaresiz, öylesine korkmuştu ki balta tepesine doğru inerken sadece gözlerini kapatabildi.Elindeki bohça ile yere yığıldı.
Hiç hesapta olmayan bir ikinci cinayet delikanlının planını alt üst etti.Kocakarının servetini ele geçirmeyi unutmuş, bir an önce kaçıp kurtulmayı düşünüyordu.
Tam merdivenlerden inmek üzereyken ayak sesleri duydu.Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu.Ya buraya geliyorlarsa diye düşündü.Artık şüphesi kalmamıştı.Gelenler doğruca kocakarının kapısının önüne geldi.Çıngırağı çaldı.Cevap gelmeyince adamlardan biri kadını sormak için aşağıya indi.Diğeri ise kapıda onu bekliyordu.Raskolnikov bir an önce gitseler ve şu azaptan kurtulsam diyordu içinden
Biraz sonra kapıdaki adamda sabırsızlanmaya başladı.”-Nerde kaldı şu adam ? Beni bekçi gibi kullandı.” diyerek nöbeti bırakıp merdivenlerden inmeye başladı.Biraz sonra etraf sessizleşti ve Raskolnikov oradan uzaklaştı.
Eve gelince baltayı aldığı yere koydu ve odasına çıktı.Cebindekileri boşaltıp bulunduğu odanın duvarındaki çukura koydu.Arkada delil bırakmamak için her şeyi tekrar gözden geçirdi.
Aldıklarının odasında güvenli olmadığını düşünerek onları ormana götürüp bir taşın altına koydu.Etrafına baktıktan sonra oradan uzaklaştı.İçinde heyecanlı bir çoşkunlukla yürüyordu.”Sanki bütün delilleri yok ettim.Her şeyi taşın altına gömdüm.” diyor ve arkasından gülüyordu.
Odasına döndüğünde akşam olmuştu.Yorgun ve enerjisi tükenmiş bir haldeydi.Yatağına uzandı kendisini kaybetti sanki.
Bu kendisini kaybediş uzun müddet devam etti.Nihayet bir gün gözlerini açtı.Yanında en yakın arkadaşı Razumihin duruyordu ve hasta yatağında yatarken onu muayene eden doktod vardı. Razumihin “doktorun bir sinir krizi geçirdiğini ve önemli bir şeyi olmadığını söyleyerek bizleri teselli ettğini” söyledi Raskolnikov'a.
Bir müddet Raskolnikov yatağından kalkmadı ama içinde anlam veremediği bir sıkıntı vardı.Bu sıkıntının sebebini öğrenmek istiyormuş gibi hiç birşey düşünmeden çıkıp dolaşmak istiyordu.
Yolda dolaşırken meyhanede tanıştığı bir arkadaşının kaza yaptığını gördü ve koşarak yanına geldi. Omuzlarına alarak onu eline getirdi. Fakat getirdikten sonra öldü. Karısı bir yandan çocuklar bir yandan ağlıyorlardı. Raskolnikov cebindeki paranın hepsini çıkarıp kadına verdi. Cenaze masraflarını bununla karşılamasını söyledi ve oradan uzaklaştı.
Rıhtımı takip ederek köprüye geldi. Korkuluklara tutunup çevreyi seyrediyordu. Birden aklına arkadaşı Razumihin geldi. Nerede oturduğunu hayal meyal hatırlıyordu. Bir kapıcıya sorarak Razumihin'i buldu. Geldiğinde arkadaşlarıyla birlikte ziyafetteydiler. Raskolnikov içeri geçmeden Razumihinle dışarı çıktılar. Biraz dolaştıktan sonra Raskolnikov'un pansiyonuna geldiler. Eve geldiklerinde annesi ve kardeşi içeride oturmuş onu bekliyorlardı. Karşılaştıklarında anne oğluna sarılarak, bir çığlık attı. Raskolnikov'un ne cevap verecek ne de herhangi bir tepkide bulunacak hali kalmamıştı.
Annesi Raskolnikov'un rahatsız olduğunu anladı ve yanından ayrılmak istemiyordu. O ise kendisini üzmeyip gitmelerini istedi.
Anne-kız Razumihinle birlikte kalacakları pansiyona gittiler. Razumihin “Merak etmeyiniz. Ben Raskolnikov'a göz kulak olurum.” diyerek aradan ayrıldı.
Ertesi gün Raskolnikov'un odasına çıkan merdivenin başına gelince, Dunya annesine; “Lütfen kendini biraz toparla... Yüzün sapsarı olmuş. Ağabeyim seni bu halde görünce üzülür; onun sevince, mutluluğa ihtiyacı var.” diyerek önde Razumihin arkada anne-kız Raskolnikov'un odasına çıkarlar.İçeriye girdiklerinde Raskolnikov çoktan yataktan kalkmış, giyinmiş hazır bekliyordu.Düne kıyasla iyi durumdaydı.Annesi şefkatle oğluna baktı.

Raskolvikov olup bitenleri anlatmaya başladı.”-Senin binbir güçlükle tedarik edip bana gönderdiğin parayı, arabanın altında ezilerek ölen sarhoş bir adamın karısına cenaze masraflarını karşılaması için verdim.Kadın hem hasta hemde veremli zavallı.Üstelik üç tane küçük yetimi var.”
Annesi;”-Hayır oğlum ! Kendine haksızlık ediyosun, senin ne merhametli olduğunu bilmezmiym? Sen yaratılıştan iyi kalpli bir çocuksun.Her ne yaparsan, yaptığın şeylerin doğru olduğunu biliyorum.” dedi.
Tam bu sırada kapı vuruldu; içeri ürkek adımlarla genç bir kız girdi.Bütün gözler kıza çevrildi.Raskolnikov ilk anda tanıyamadı,gelen Sonya idi.Kazada ölen adamın kızı idi.
Sonya;”Katerine İvonavna gönderecek başka kimsesi olmadığı için beni gönderdi.Yarın sabah yapılacak olan cenaze törenine katılmanızı, sonrada bize yemeğe buyurmanızı söylememi ve ondan bu şerefi esirgememenizi söylememi istedi.” Bu arada anne-kız kalkmak için izin isteyip gittiler.
Daha sonra Raskolnikov Razumuhi'nin kulağına eğilip;”-seninle görüşecek bir işimiz var” dedi.Sonya'da gitmek için izin istedi.Raskolnikov;”hayır ! Sizden saklayacak bir şeyimiz yok.” dedi.Ve Sonya'nın cevabını beklemeden Razumihin'e tefeci kadına verdiği rehinlerden bahsetti.”-Öldürülen tefeci kadına rehin bırakanların ifadeleri alınıyormuş.Bende paraya sıkıştığım zamanlar o kadına bazı rehinler bırakmıştım.Gerçi ifade sırası henüz bana gelmedi.Önemli olan bu verdiklerimin arasında kızkardeşimin hediyesi olan altın bir yüzükle baba yadigarı gümüş bir saat vardı.Bana bir akıl ver ne yapayım? Bizzat Porfiri' ye çıkıp durumu anlatsam,saati verirmi acaba ?”
Razumihin Sevinçten çığlık atar gibi;
“Demek o kadını bu sebeple tanıyordun.Vay anasını be! Neden daha önce söylemedin? Bizde sanmıştık ki ...”
Büyük çam devirdiğini farkederken Razumihin hemen ağız değiştirdi;”Porfiri anlayışlı adamdır hemen gidelim” dedi.
Bütün vücudu sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu.Hayatında ilk defa sevinç ve korku karışımı böyle bir duygu yaşıyordu.Hiç bilmediği yeni bir duygu.
Raskolnikov, Razumihin'le birlikte Porfiri'nin evine giderken çok düşünceliydi.Razmuhin;”Porfiri seninle tanışmak istiyordu.Ne zaman birlikte olsak senden söz açıyor, sağlığınla yakından ilgileniyor, hakkında hemen her şeyi biliyor, hukuk fakültesine devam ettiğini, gazetelere fikir yazıları yazdığını, ders verdiğini, para sıkıntısı çektiğini biliyor.Sence bu özel ilginin sebebi nedir ?” dedi.
Raskolnikov;”Bilmem dedimya! Tuhaf adamdır.Herkesten ve her şeyden şüphelenir.Polis kafası işte...”

Biraz sonra Porfiri geldi.Misafirlerine yol gösterdikten sonra oturmalarını rica etti.Derken Porfiri bir müddet sonra tefeci kadının öldürülmesinden bahsetti.Kadının öldüğü sırada alt katta bulunan boyacıları hatırlattı.
Raskolnikov'a dönerek;”-ikinci kata gelince, hatırladınızmı? Kapısı açık bir daire vardı.içerde iki kişi çalışıyordu.Bunlardan birini olsun görmedinizmi?”
Raskolnikov hafızasını yoklar gibi yaptı.Aynı anda bu soruda nasıl bir tuzak olduğunu nerede ise Porfiri'nin yüzüne haykıracaktı; fakat bundan hemen vazgeçti...
“- Boyacılarmı? Hatırlamıyorum ...”
Razumihin”-Artık şu cinayet hakkında bir kelime daha işitmek istemiyorum ! Haydi Raskolnikov gidelim ! Seninde Porfiri'den kalır yanın yok.” dedi ve oradan ayrıldılar.
Raskolnikov artık herşeyi Sonya'ya anlatmaya karar verdi ve Sonya'nın yanına gitti.
Sonya ona şefkatle baktı;”- Ne oldu size,neden bu kadar acı çekiyorsunuz? İçinizi kemiren, ruhunuzu derinden yaralayan, vicdanınızı devamlı rahatsız eden nedir? ”
Raskolnikov acı acı gülümsedi;”Anlatsamda anlamayacağını biliyorum !....Hem başında bunca bela varken ...Neden birde benim derdimi yükleneceksin?”
“O halde buraya niçin geldiniz?”
“Korkma sana bir zararım dokunmaz ...Hastayım ama aklım başımda ...Dün Lizavetta kimin öldürdüğünü söylemeyeceğime söz vermiştim.”
“Gerçektan Lizavetta'yı kimin öldürdüğünü biliyormusun?”
“Evet biliyorum.Ama o Lizavetta'yı öldürmek niyetiyle yola çıkmamıştı.Bir hastalığı bir mikrobu yani tefeci kocakarıyı ortadan kaldırmak için gimişti.Kocakarının evde yalnız olduğu bir zamanı seçmişti.İçeri girdi, baltasını çıkardı.Kocakarıyı öldürdü.Tam o sırada Lizavetta üzerine geldi.Katili gördü.Adamın düşünecek zamanı yoktu...Geride şahit bırakmamak için onuda öldürdü.Şimdi her şeyi anladınmı Sonya?”
Sonya dehşetli bir çığlık kopardı.Sonra ayağa kalkarak bir anne şefkati ile Raskolnikov'u kucakladı.Hıçkırarak Raskolnikov'a neden böyle bir şey yaptığını sordu.
Raskolnikov'a o anda tuhaf bir şeyler oldu.İçine taa kalbinin derinliklerine sıcak bir şeyler aktı.Çoktandır yabancısı olduğu bir duygu ruhunu ferahlattı.Sonya'ya gülümseyerek.
“Sen ne tuhaf bir kızsın? Bütün gerçeği öğrendiğin halde, benden kaçacağına kucaklıyorsun...Hayır sen ne yaptığını bilmiyorsun...Aklın başına gelince benden kaçarsın.”
“Hayır benim aklım başımda !”
“Demek benden nefret etmiyosun? Benden yüz çevirmiyorsun.”

“Hayır senden nasıl yüz çevirebilirim? Hiç bir zaman ve hiç bir yerde seni bırakmayacağım !...Hep peşinden geleceğim.Seni bırakmam ! Hapsede seninle birlikte geleceğim...Kürek cezası da verseler, sibirya'ya da sürseler senden ayrılmayacağım !...”
Raskolnikov birden;”Ne hapsi? Ya hapse girmek niyetinde değilsem?”
“Böyle vicdan azabı çekerek yaşamak daha mı iyi?”
“Ben ne aptalmışım tefeci kocakarıyı, bir hastalığı öldürmekle sistemi değiştireceğimi sandım.Halbu ki doğru dürüst öldürmesini bile beceremedim.Zavallı günahsız bir cana kıydım.”
Bir kaç gün sonra Porfiri Raskolnikov'i ziyarete geldi.
“Özür dilerim çoktandır gelmek istiyordum; fakat bir türlü fırsat bulamadım.Eğer işiniz varsa engel olmayayım.”
“Rica ederim, oturunuz lütfen !”
“Şunu bilmenizi isterim ki gelişim resmi değildir.Dün size uğradım kapını kilitli idi.Siz hiç kapınızı kilitlemez misiniz?”
“Hırsızlardan veya başkalarından gizlediği bir şey olanlar kapılarını kilitler.Benim ne hırsızlardan tamah edeceğim kıymetli bir şeyim nede başkalarından gizlemek zorunda olduğum bir ayıbım var...Böyle olunca kapı kilitlemek zahmetine girmiyorum.”
Porfiri PETROVİÇ birden ciddileşti.
“Biliyorsunuz, son görüşmemizde aramızda tatsız bir sahne geçmişti.Bütün bunlara bir son vermenin zamanı geldi sanırım...Eğer şu Nikolay'da çıkıp itirafını yapmasaydı işin nereye varılacağı kestirilemezdi.”
Raskolnikov Porfiri'yi dikkatle izliyor,Maksadının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Porfiri;”Çabuk kızan bir micazınız olduğunu taa işin başında keşfetmiş, bütün ümidimle bu keşfe sarılmıştım.Eğer üzerine gider onu kızdırırsam sarfedeceği sözlerden işime yara küçük bir delil yakalayabilrim diye düşünüyordum.Psikolojik deyil elle tutulur bir delil gerekiyordu bana.Size karşı suçlu duruma düştüm...Ne yaparsınız bazen çok ümit bağladığınız bir konu hiç beklemediğiniz bir şekilde sonuçlanıverir.”
Raskolnikov'un içine bir korku düştü, Porfiri PETROVİÇ gibi bir kurdun, kendisini yenilmiş gibi göstermesi pek hayra alamet bir şey değildi.Mutlaka bunun arkasında yeni bir plan vardı.
Porfiri;“bu olayların nasıl başladığını ve sizden neden şüphelendğimizi anlatacak değilim...Hakkınızda çıkan ve kimler tarafından çıkarıldığı belli olmayan dedikodular üzerinde durmayacağım.Suçlu kendi ayağı ile geldiğine ve katil olduğunu itiraf ettğine göre bunların ne önemi var? Bir savcının elinde kesin deliller olmadıkça kimseyi doğrudan suçlayamaz.”
Raskolnikov;”İyi ama bana bunları neden anlatıyorsunuz? Nikolay gibi bir adamın iki kişinin katili olduğuna inanmıyorsunuz beni kendi yerinize koyun.Vicdanınız sızlamadan bu dosyayı kapatır, onu zindana gönderirmisiniz.”
“Size daha önce söyledim.Madem Nikolay'ın katil olduğuna inanmıyorsunuz, o halde gerçek katili bulun!...Ve delili gösterin ve benim uğraşmayı bırakın!”
“Sizinle uğraşan kim? Ben Nikolay'dan bahsediyorum...Onun katil olduğuna inanmadığımı söylüyorum.”
“Peki o halde kocakarıyı kim öldürdü?”
“Ne demek kim öldürdü? Tabi ki siz öldürdünüz.Ben buraya sizi ziyaret etmeye gelmedim.İşin gerçeğini bildiğimi söylemeye geldim.”
“Ben öldürmedim !”
“Bu cevaba inanmayacağımı siz pekala biliyorsunuz...Hayır siz öldürdünüz sizden başkası olamaz.”
“Eğer katil bensem neden tutuklamıyorsunuz? Elinizde kesin deliller olmadığını neden itiraf etmiyorsunuz?”
“Elimde küçük de olsa ip uçları var.”
“Beni ne zaman tutuklamayı düşünüyorsunuz?”
“İki gün izin veriyorum.Hani şeytana uyarda canına kıymak gibi bir delilik yaparsan intihar etmeden önce taşın yerini iki satırlık bir pusula ile bildiriver.Hadi bana Allaha ısmarladık!”
Raskolnikov annesine ve kızkardeşine veda etmek için yanlarına geldi.
Annesi oğluna sarılarak;”Neredeydin? Niçin anneceğini ihmal ediyorsun?”
Raskolnikov annesini kucakla***** saçlarından öptü;”Seni üzdüğüm için beni affet! Nereye gidersem gideyim,sonuna kadar sizi unutmayacağım.Dualarını üğzerimden eksik etme!” diyerek Hızla yürüyüp kapıdan çıkıp gitti.
Raskolnikov herşeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıp, cinayeti kendisinin işlediğini ispat etmesine rağmen mahkeme bekledğinden uzun sürdü.
Katilin kendiliğinden teslim olması, suçu üzerine alan başka biri bulunduğu halde gelip bunu yapması, Lizavetta'yı şuurunu kaybettği bir sırada öldürmesi hafifletici sebeplerden sayıldı.İkinci dereceden kürek çekmek cezası ile sekiz yıla mahkum edildi.
Sibirya'da geniş ve ıssız bir ırmağın kıyısında yeni bir şehir yükseliyordu.Bu şehrin içinde yüksek bir kule inşa edilmişti.Kule ikinci dereceden kürek mahkumları için hapishane görevi yapıyordu.Bu mahkumlardan biride Raskolnikov'du, Sibirya'ya gönderilişnden iki ay sonra kızkardeşi Dunya ile arkadaşı Razumihin evlendiler.Annesi kızının bu mutlu gününde bile gülmedi.Odasına kapanıyor,bütün gün sessizce dua ediyor.Oğlunun nereye gittiğini,başına ne işler geldiğini hiç sormuyor, adeta onu unutmuş gibi davranıyordu.Bir sabah odasında onu ölü buldular.
Raskolnikov annesinin öldüğünü çok sonra öğrenebildi.Sonya bunu kendisine haber verdiğinde üzülmüş gibi görünmedi.Sonya'da Raskolnikov'la birlikte Sibirya'ya gitmiş, kuleye yakın bir oda kiralamış, zor ve seyrekte olsa ona çok soğuk davranıyor, hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını söylüyordu.
Bir sene boyunca mahkumlar Raskolnikov'u aralarına almadılar, bir kış gecesi Raskolnikov ağır bir baygınlık geçirerek hapishane revirine kaldırıldı.Hasta olduğu halde gönderilen her işe gitmiş dayanama***** bayılmıştı.
Sonya yine güçlükle izin alıp onu ziyarete gelmişti.Raskolnikov başını kaldırıp kzın yüzüne bile bakmadı.Hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını söyledi.
Raskolnikov bir aya yakın yataktan çıkmadı.Sonya hastalığı sırasında ancak iki defa onu ziyaret edebildi.İzin alması kolay olmuyordu.Fakat hemen hemen hergün koğuşun penceresinin altına geliyor, onu görebilmek için saatlerce bekliyordu.
Bir gün koğuş görevlisi dayanamayıp Raskolnikov'a bağırdı.
“Senin yüreğin taştanmıdır ! Şu kızcağıza bir kere bakıp, gülümsesen ölürmüsün ?...”
O anda Raskolnikov'un yüreğine bir ok saplandı.Pencereye yaklaşıp aşağıya baktı.Sonya sanki bir şeyler bekliyordu.
Ertesi gün Raskolnikov Sonya'yı görmek için bekledi fakat gelmedi.Hasta olduğunu fakat hastalığının önemli olmadığını yazan bir pusula gönderdi.Raskolnikovun yüreği sızladı.
Bir hafta sonra Sonya delikalnıyı ziyarete geldi.Raskolnikov yalvaran bakışlarla Sonya'ya baktı Sonya o anda herşeyi anladı.Gözlerinde mutlu bir ışık parladı.Raskolnikov'un onu büyük bir aşkla sevdiğini, onu asla terk etmeyceğini, içine düştüğü bunalımdan nihayet kurtuladuğunu anladı.
Sabretmeye, beklemeye ve katlanmaya söz verdiler.Ölüm ayırana kadar birbirlerini terk etmeyeceklerine yemin ettiler.
 
Geri
Top