Erkek egemen dünyada ne erin ve erkeğin kökleri Görklü Tanrı’dan çağlayıp gelen esrarına bir gem vurulabilir; ne er ve erkekte saklı bütün gizemleri kendinde taşıyan ama ona ilave doğurma, emzirme, be
Ne “Kadınlar Günü” ilanı, ne “Feminist” ataklar!.
Kadının onuru, onurlu duruşundadır.
Onun gizemi bu duruşta saklıdır.
Alexis Carrel “İnsan bu meçhul” derken, kadın-erkek ayırımı yapmadan; görüneni-görünmeyeni ile “insan”ı bir bilinmeyen olarak öne çıkarmıştı. Alexis Carrel’in “İnsan Bu Meçhul”ünü okuyanlar, O’nun yazmadıklarını da katarak, bu kutlu varlığın sırlarını düşünme mekanizmalarına, önce hareket noktası; sonra da ulaşılması gerekli bir zirve-hedef yapmalı idiler.
O’nu okuyan kaç kişi bunu anladı, bilmek zor. Ama bilinen bir şey var ki, o da büyük düşünürün çaktığı kıvılcımdan önce de, sonra da bu gizemin; bu esrarın bir türlü anlaşılamadığıdır. Bu körlüğün doğudan da batıdan da sarsıcı örnekleri hafızalarımızda içimizi karartan bir yangın gibi tazeliğini koruyor.
Görklü Tanrı’ nın , hikmeti kendince malum bir sebeple “İnsan” denilen varlığı hangi gerekçelerle halkettiği ve kâinatı emrine müsahhar kıldığı yerli yerince ve yeterince düşünülüp araştırıldı mı?
Görklü Tanrı’nın, kendini tanıyan, kendine hiç itiraz etmeden ubudiyette bulunan sınırsız-ufuksuz kâinat ve onu kendi adına yöneten melekût âlemi varken niçin bir de insan varlığını halkettiğini düşünmeye teşne kim var, kimler var içimizde?!.
Görklü Tanrı dünya denilen yer küreye kendine mahsus sınırsız ve ihatasız gücünden güç katarak ve semi’, basar, hayat, irade, kudret vb. sıfatlarından sıfatlar vererek; kirlenmemiş, tertemiz arzın ve isyansız ubudiyetin timsali melaike-i kiramın itiraz ve isyana değil, bilme arzularına yönelik nazlı sitemlerine rağmen kâinatı insana teslim ederken muradı ne idi?
İnsanın bilinmezliği bu sorularda gizlidir. İnsanın gizemi, esrarı bu halk edişte saklıdır.
Görklü Tanrı’nın keşfedilme ve bilinme muradı da “İnsan” denilen “Meçhul”ün yaratılış nedeninde gizlidir.
İnsan hem Görklü Tanrı’nın arz üzerindeki halefi ve temsilcisidir, hem emrine müsahhar kılınan kâinatın özü ve çekirdeği..
Erkek egemen dünyada ne erin ve erkeğin kökleri Görklü Tanrı’dan çağlayıp gelen esrarına bir gem vurulabilir; ne er ve erkekte saklı bütün gizemleri kendinde taşıyan ama ona ilave doğurma, emzirme, besleme, büyütme, üretme gizemlerini de artı olarak hilkat gücünde taşıyan ana, eş ama asıl kadın olan o bilinmeyene bir tuzak kurulabilir.
Üst ve üstünlük mü? Gerçek üst, üstün sadece Allah’tır. O’nun en büyük eseri insanı cins-cins ayıran ve birinde ötekinden üstünlük arayan görmezlik, illa da bir ön ve öncü arıyorsa işte o kadındır.
Hz. Meryem, İsa’nın anası olduğu için değil, Meryem olarak kutludur.
Hz. Fatıma, Hz. Muhammed-Mustafa’nın kızı; Aliyyü’l-Mürteza’nın eşi; Hasan ve Hüseyin’in anası olarak değil sadece, Fatıma olarak kutludur.
Bizi 9 ay karnında taşıyan; yüklü olmayanlar yeyip-içerken perhiz eden; eğlenirken-eğlenmeyen; gezip-tozarken kendini evine mahkûm eden; bizi doğuran; elimiz yokken bize el, dilimiz yokken bize dil, gücümüz yokken bize güç olan; elli-dilli olunca bile bizi gözetip-koruyan; kol-kanat olan Fatmalar, Ayşeler… sadece ana değil, burada sayamadığımız nice istidatları ile mükerremdirler.
O’nu reklâma, ticarete, şehvete, arka kapak-ön kapak ve podyum tuzaklarına malzeme yapanlar “Devr-i Cahiliye” denilen bilmezlik döneminin karanlığından daha sakîl bir karanlıkta olduklarının farkında mıdırlar?
“ Hz. Meryemleri, Hz. Haticeleri, Hz. Fatımaları, Nene Hatunları temsil eden bu kutlu varlığı, kabaran nefislerin ve iştahların gönüllü metaı haline getirenler karşısında bir onurlu duruş sergileyecek kutlu meçhuleler, onurlu bilinmeyenler nerede? “
Günün sorusu budur ve ne “Kadınlar Günü” ilanı, ne “Feminist” ataklar kadının kutlu hukukunu korumaya yetecektir/yetmektedir!.
SON SÖZ:
Kadının onuru, onurlu duruşundadır. Onun gizemi bu duruşta saklıdır.
Hamdi MERT
Ne “Kadınlar Günü” ilanı, ne “Feminist” ataklar!.
Kadının onuru, onurlu duruşundadır.
Onun gizemi bu duruşta saklıdır.
Alexis Carrel “İnsan bu meçhul” derken, kadın-erkek ayırımı yapmadan; görüneni-görünmeyeni ile “insan”ı bir bilinmeyen olarak öne çıkarmıştı. Alexis Carrel’in “İnsan Bu Meçhul”ünü okuyanlar, O’nun yazmadıklarını da katarak, bu kutlu varlığın sırlarını düşünme mekanizmalarına, önce hareket noktası; sonra da ulaşılması gerekli bir zirve-hedef yapmalı idiler.
O’nu okuyan kaç kişi bunu anladı, bilmek zor. Ama bilinen bir şey var ki, o da büyük düşünürün çaktığı kıvılcımdan önce de, sonra da bu gizemin; bu esrarın bir türlü anlaşılamadığıdır. Bu körlüğün doğudan da batıdan da sarsıcı örnekleri hafızalarımızda içimizi karartan bir yangın gibi tazeliğini koruyor.
Görklü Tanrı’ nın , hikmeti kendince malum bir sebeple “İnsan” denilen varlığı hangi gerekçelerle halkettiği ve kâinatı emrine müsahhar kıldığı yerli yerince ve yeterince düşünülüp araştırıldı mı?
Görklü Tanrı’nın, kendini tanıyan, kendine hiç itiraz etmeden ubudiyette bulunan sınırsız-ufuksuz kâinat ve onu kendi adına yöneten melekût âlemi varken niçin bir de insan varlığını halkettiğini düşünmeye teşne kim var, kimler var içimizde?!.
Görklü Tanrı dünya denilen yer küreye kendine mahsus sınırsız ve ihatasız gücünden güç katarak ve semi’, basar, hayat, irade, kudret vb. sıfatlarından sıfatlar vererek; kirlenmemiş, tertemiz arzın ve isyansız ubudiyetin timsali melaike-i kiramın itiraz ve isyana değil, bilme arzularına yönelik nazlı sitemlerine rağmen kâinatı insana teslim ederken muradı ne idi?
İnsanın bilinmezliği bu sorularda gizlidir. İnsanın gizemi, esrarı bu halk edişte saklıdır.
Görklü Tanrı’nın keşfedilme ve bilinme muradı da “İnsan” denilen “Meçhul”ün yaratılış nedeninde gizlidir.
İnsan hem Görklü Tanrı’nın arz üzerindeki halefi ve temsilcisidir, hem emrine müsahhar kılınan kâinatın özü ve çekirdeği..
Erkek egemen dünyada ne erin ve erkeğin kökleri Görklü Tanrı’dan çağlayıp gelen esrarına bir gem vurulabilir; ne er ve erkekte saklı bütün gizemleri kendinde taşıyan ama ona ilave doğurma, emzirme, besleme, büyütme, üretme gizemlerini de artı olarak hilkat gücünde taşıyan ana, eş ama asıl kadın olan o bilinmeyene bir tuzak kurulabilir.
Üst ve üstünlük mü? Gerçek üst, üstün sadece Allah’tır. O’nun en büyük eseri insanı cins-cins ayıran ve birinde ötekinden üstünlük arayan görmezlik, illa da bir ön ve öncü arıyorsa işte o kadındır.
Hz. Meryem, İsa’nın anası olduğu için değil, Meryem olarak kutludur.
Hz. Fatıma, Hz. Muhammed-Mustafa’nın kızı; Aliyyü’l-Mürteza’nın eşi; Hasan ve Hüseyin’in anası olarak değil sadece, Fatıma olarak kutludur.
Bizi 9 ay karnında taşıyan; yüklü olmayanlar yeyip-içerken perhiz eden; eğlenirken-eğlenmeyen; gezip-tozarken kendini evine mahkûm eden; bizi doğuran; elimiz yokken bize el, dilimiz yokken bize dil, gücümüz yokken bize güç olan; elli-dilli olunca bile bizi gözetip-koruyan; kol-kanat olan Fatmalar, Ayşeler… sadece ana değil, burada sayamadığımız nice istidatları ile mükerremdirler.
O’nu reklâma, ticarete, şehvete, arka kapak-ön kapak ve podyum tuzaklarına malzeme yapanlar “Devr-i Cahiliye” denilen bilmezlik döneminin karanlığından daha sakîl bir karanlıkta olduklarının farkında mıdırlar?
“ Hz. Meryemleri, Hz. Haticeleri, Hz. Fatımaları, Nene Hatunları temsil eden bu kutlu varlığı, kabaran nefislerin ve iştahların gönüllü metaı haline getirenler karşısında bir onurlu duruş sergileyecek kutlu meçhuleler, onurlu bilinmeyenler nerede? “
Günün sorusu budur ve ne “Kadınlar Günü” ilanı, ne “Feminist” ataklar kadının kutlu hukukunu korumaya yetecektir/yetmektedir!.
SON SÖZ:
Kadının onuru, onurlu duruşundadır. Onun gizemi bu duruşta saklıdır.
Hamdi MERT