Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Çoğumuz Şehitlikler diyarına, Çanakkale’ye gitmişizdir. Belki pek dikkat etmeyiz ama orada, dağın üzerinde üste yazdığımız şiir yazmaktadır.
Bize hitap ederken,
Dur yolcu !!!
diye hitap eder. Ordaki topraklarda nelerin yaşandığına dair, o diyarın ehemmiyetine binaen, o hissiyatı derinden duymak için böyle bir hitapla başlamaktadır. Birnevi ön hazırlıktır, bizi o destansı muharebeye hazırlar. O mukaddes toprakların ziyareti bittikten sonra hiçbir duygu almadan geri dönmemek için. Aslına baktığımızda oranın mukaddesli olmasından ötürü bir duygu alırız ya da rahberin iyi sunumundan dolayı ama ‘ Dur yolcu ‘ diyerek yolcu olan herbirimize birer ön uyarıdır.
Evet ‘ Dur yolcu ‘ diyerek, Ey yolcu, Bilmeden basmış olduğun bu topraklar dedelerinin canıyla-kanıyla, Allah için Vatan için mücadele ettiği mukaddes yerlerdir. Ve basmış olduğun o toprak dedelerinin kanıyla yıkanmıştır. Ve o topraklar dedelerimize bir örtü bir kefen olmuştur. Ve o toprak dedelerimizin kanıyla beslenmiştir.
Ey yolcu ! bunları bil ve öyle yolculuğuna, ziyaretine başla denmektedir…
Bizler de herbirimiz bu dünya hayatında birer yolcuyuz. Üste belirttiklerimizi nazara alarak bir misalle teşbihte bulunacağız.
Bizler de birer yolcu olarak geldik bu dünyaya. Ama bize ana karnında ‘ Dur yolcu ‘ diyen olmadı belki. Köprüden önce bir çıkışımızda. Bilmiyorum, bu dünya hayatının bu kadar çetrefilli zor olacağını bilseydik, elimizde de fırsat olmuş olsaydı gelir miydik ? Ama herşeyden öte Rabbimiz istedi ve geldik bir yolcu olarak. Ve yola koyulduk, bir merkebe. ( otobüse ) binerek…
Evet, yol belli, yolcu belli, yol güzergahı belli, Mürşidimiz belli, yol kılavuzumuz belli, yolun şartları belli, yolun kuralları belli, yapılacaklar ve yapılmayacaklar belli, kısaca yolun da yolcunun da ve herşeyin de sahibi belli…
Dünyaya gözlerimizi açarak bindirdiler yolcu merkebine ve dediler ki sen de bir yolcusun. Ve ulaşılacak iki adet mekan bulunmaktadır.Ve herşeyin sahibinin belirlemiş olduğu kurallar var, Mürşidimizin bize bildirdiği kurallar var, yol kitapçığının haber verdiği önemli noktalar var. Eğer ki kurallara uyarsan seni sonsuz güzellikler sahip olan eşsiz bir mekana götüreceğiz. Ve orada zaman tabiri yok, istediğin herşey serbest, dilediğince yaşayabilirsin ve orada üzüntü dertlenmeye dair de hiçbirşey yok. Hasılı, kurallara uymak yeterli…
Bir diğer yandan, eğer ki bu kurallara uymaz, asilik edersek götürüleceğimiz mekan da farklıdır. Ve orada mutluluğa dair hiçbirşey yoktur. Hep azap vardır. Yanma vardır, yana yakıla çekilecek bir ömür vardır… Sonsuz bir ömür… Sonu olmayan bir yaşam…Ah layarak geçecek bir yaşam…
Seçim bizde. Direksiyon bizde. Nereye istersek oraya gidecektir merkebimiz. Ya ebedi saadet ya ebedi azab…
Evet, şuan dahil hepimiz seyir halindeyiz. Yolumuz engelli, mani olanımız çok, yolu çetrefilli kılan unsur ziyadesiyle fazla.Direksiyon başında olan biz, bir sağa bir sola, belki düşe kalka, ama hep ileriye doğru, hiç durmadan, en önemlisi istikameti kaybetmeden…
Şükür ki, başımızda bir mürşid, elimizde bir kitap, ve sahibimiz olduğunun farkındayız… Elhamdülillah…
Ya bunlardan bihaber yaşasaydık, yol güzergahını bilmeden, nereye gideceğimizin farkında olmadan, elimizden tutanın olduğunu bilmeden… Gidebilir miydik bilmiyorum ? Yolumuzu bulabilir miydik bilmiyorum ? Dur yolcu diyen olur muydu bilmiyorum ? Yalnış yola girdin diyen olur muydu bilmiyorum ?
Düşünün, bir yola çıkıyoruz, gideceğimiz yeri belki belirledik ama nasıl gideceğimizi bilmiyoruz ve GPS imiz de yok yani yol haritamız da yok. Sonumuz nasıl olurdu acaba ?
Ve acizane bu yolun yolcusu olarak, önce nefsim. sonra da siz değerli okuyucularıma bir nasihat ;
Dur yolcu, yolculuğunuz tamamlandı diyene kadar,
Yolculuk kurallarına uy,
Sahibine uy,
Mürşidine uy,
Kitabına uy,
Ki, ebedi saadete, cennet bahçelerinden bir bahçeye,
Seni, bizleri ulaştırsın…
Dur yolcu, bilmeden girdiğin bu yol,
Çok yorucudur, çok meşakkatlidir, çok sabır gerektirir,
Dur yolcu, bilmeden bastığın bu toprak,
Nicelerine cennet bahçelerinden bir bahçe,
Cehennem çukurlarından bir çukur olmuştur, olacaktır.
Dur yolcu,
Seni yolcu olarak dünyaya getiren Malik-il Mülk ahsen-i takvime mazhar kılmıştır.
Dur yolcu, bilip-bilmeden işlediğin her günah,
Seni bataklığa götürmektedir.
Ama Ğaffar olan sahibimiz tövbe kapısını da açmıştır.
Tövbe et ki, selamete ulşasın, aksi takdirde akıbetin hayırlı değildir.
Dur yolcu, Önünde iki yol vardır, Ustad’ın da dediği gibi;
Birinden nur diğerinden ise kir akar.
Dur yolcu, şikayet etme, şükret,
Eğer sana lütfedilenin farkındaysan kurallara uy ve şükret.
Bundan bihaber yaşayan niceler var.
Ve sürekli bizleri, yolcu olduğumuzu unuttuğumuzda, gaflete düştüğümüzde, yoldan çıktığımızda, sağa sola çarptığımızda, çukurlara sürüklendiğimizde bizlerin elimizden tutup,
‘ Dur Yolcu ‘ diyerek bizleri kendimize getirecek kardeşlerimize ihtiyacımız vardır.
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Çoğumuz Şehitlikler diyarına, Çanakkale’ye gitmişizdir. Belki pek dikkat etmeyiz ama orada, dağın üzerinde üste yazdığımız şiir yazmaktadır.
Bize hitap ederken,
Dur yolcu !!!
diye hitap eder. Ordaki topraklarda nelerin yaşandığına dair, o diyarın ehemmiyetine binaen, o hissiyatı derinden duymak için böyle bir hitapla başlamaktadır. Birnevi ön hazırlıktır, bizi o destansı muharebeye hazırlar. O mukaddes toprakların ziyareti bittikten sonra hiçbir duygu almadan geri dönmemek için. Aslına baktığımızda oranın mukaddesli olmasından ötürü bir duygu alırız ya da rahberin iyi sunumundan dolayı ama ‘ Dur yolcu ‘ diyerek yolcu olan herbirimize birer ön uyarıdır.
Evet ‘ Dur yolcu ‘ diyerek, Ey yolcu, Bilmeden basmış olduğun bu topraklar dedelerinin canıyla-kanıyla, Allah için Vatan için mücadele ettiği mukaddes yerlerdir. Ve basmış olduğun o toprak dedelerinin kanıyla yıkanmıştır. Ve o topraklar dedelerimize bir örtü bir kefen olmuştur. Ve o toprak dedelerimizin kanıyla beslenmiştir.
Ey yolcu ! bunları bil ve öyle yolculuğuna, ziyaretine başla denmektedir…
Bizler de herbirimiz bu dünya hayatında birer yolcuyuz. Üste belirttiklerimizi nazara alarak bir misalle teşbihte bulunacağız.
Bizler de birer yolcu olarak geldik bu dünyaya. Ama bize ana karnında ‘ Dur yolcu ‘ diyen olmadı belki. Köprüden önce bir çıkışımızda. Bilmiyorum, bu dünya hayatının bu kadar çetrefilli zor olacağını bilseydik, elimizde de fırsat olmuş olsaydı gelir miydik ? Ama herşeyden öte Rabbimiz istedi ve geldik bir yolcu olarak. Ve yola koyulduk, bir merkebe. ( otobüse ) binerek…
Evet, yol belli, yolcu belli, yol güzergahı belli, Mürşidimiz belli, yol kılavuzumuz belli, yolun şartları belli, yolun kuralları belli, yapılacaklar ve yapılmayacaklar belli, kısaca yolun da yolcunun da ve herşeyin de sahibi belli…
Dünyaya gözlerimizi açarak bindirdiler yolcu merkebine ve dediler ki sen de bir yolcusun. Ve ulaşılacak iki adet mekan bulunmaktadır.Ve herşeyin sahibinin belirlemiş olduğu kurallar var, Mürşidimizin bize bildirdiği kurallar var, yol kitapçığının haber verdiği önemli noktalar var. Eğer ki kurallara uyarsan seni sonsuz güzellikler sahip olan eşsiz bir mekana götüreceğiz. Ve orada zaman tabiri yok, istediğin herşey serbest, dilediğince yaşayabilirsin ve orada üzüntü dertlenmeye dair de hiçbirşey yok. Hasılı, kurallara uymak yeterli…
Bir diğer yandan, eğer ki bu kurallara uymaz, asilik edersek götürüleceğimiz mekan da farklıdır. Ve orada mutluluğa dair hiçbirşey yoktur. Hep azap vardır. Yanma vardır, yana yakıla çekilecek bir ömür vardır… Sonsuz bir ömür… Sonu olmayan bir yaşam…Ah layarak geçecek bir yaşam…
Seçim bizde. Direksiyon bizde. Nereye istersek oraya gidecektir merkebimiz. Ya ebedi saadet ya ebedi azab…
Evet, şuan dahil hepimiz seyir halindeyiz. Yolumuz engelli, mani olanımız çok, yolu çetrefilli kılan unsur ziyadesiyle fazla.Direksiyon başında olan biz, bir sağa bir sola, belki düşe kalka, ama hep ileriye doğru, hiç durmadan, en önemlisi istikameti kaybetmeden…
Şükür ki, başımızda bir mürşid, elimizde bir kitap, ve sahibimiz olduğunun farkındayız… Elhamdülillah…
Ya bunlardan bihaber yaşasaydık, yol güzergahını bilmeden, nereye gideceğimizin farkında olmadan, elimizden tutanın olduğunu bilmeden… Gidebilir miydik bilmiyorum ? Yolumuzu bulabilir miydik bilmiyorum ? Dur yolcu diyen olur muydu bilmiyorum ? Yalnış yola girdin diyen olur muydu bilmiyorum ?
Düşünün, bir yola çıkıyoruz, gideceğimiz yeri belki belirledik ama nasıl gideceğimizi bilmiyoruz ve GPS imiz de yok yani yol haritamız da yok. Sonumuz nasıl olurdu acaba ?
Ve acizane bu yolun yolcusu olarak, önce nefsim. sonra da siz değerli okuyucularıma bir nasihat ;
Dur yolcu, yolculuğunuz tamamlandı diyene kadar,
Yolculuk kurallarına uy,
Sahibine uy,
Mürşidine uy,
Kitabına uy,
Ki, ebedi saadete, cennet bahçelerinden bir bahçeye,
Seni, bizleri ulaştırsın…
Dur yolcu, bilmeden girdiğin bu yol,
Çok yorucudur, çok meşakkatlidir, çok sabır gerektirir,
Dur yolcu, bilmeden bastığın bu toprak,
Nicelerine cennet bahçelerinden bir bahçe,
Cehennem çukurlarından bir çukur olmuştur, olacaktır.
Dur yolcu,
Seni yolcu olarak dünyaya getiren Malik-il Mülk ahsen-i takvime mazhar kılmıştır.
Dur yolcu, bilip-bilmeden işlediğin her günah,
Seni bataklığa götürmektedir.
Ama Ğaffar olan sahibimiz tövbe kapısını da açmıştır.
Tövbe et ki, selamete ulşasın, aksi takdirde akıbetin hayırlı değildir.
Dur yolcu, Önünde iki yol vardır, Ustad’ın da dediği gibi;
Birinden nur diğerinden ise kir akar.
Dur yolcu, şikayet etme, şükret,
Eğer sana lütfedilenin farkındaysan kurallara uy ve şükret.
Bundan bihaber yaşayan niceler var.
Ve sürekli bizleri, yolcu olduğumuzu unuttuğumuzda, gaflete düştüğümüzde, yoldan çıktığımızda, sağa sola çarptığımızda, çukurlara sürüklendiğimizde bizlerin elimizden tutup,
‘ Dur Yolcu ‘ diyerek bizleri kendimize getirecek kardeşlerimize ihtiyacımız vardır.