Eğer şu anda bu yazıyı okuyorsanız, varsınız demektir. Yani hayattasınız, yaşıyorsunuz. Yaşamın ne kadar değerli olduğunu, insan yaşadıkça daha iyi anlıyor. Belki de gençken, gerçek öyle olmasa bile, ölüm bizlere çok uzak geliyor ama dünyada var olunan gün sayısı arttıkça, ölüm sanki daha sık dolaşıyor etrafımızda.
Yirmili yaşlarda çocukluğumuza, otuzlu yaşlarda ergenlik günlerimize çoğu zaman özlemle bakıyoruz. Kırklı yaşlarda insan yavaş yavaş bir şeyleri anlamaya başlıyor, o güne kadar pek de anlayamadığı bir şeyleri…
Ellili yaşlarda hayat daha bir önemli, daha bir anlamlı olurken altmıştan sonra tadına doyulmuyor. O dönemde insan içten içe biraz da sitem etmeye başlıyor kendine, geçmişin değerini yeteri kadar bildim mi, diye… Bedeni elvermese de hayatın içinde daha hızlı yürüyebilmek, hatta mümkünse koşmak istiyor. Eskisi kadar korkmuyor düşmekten çünkü biliyor ki hayat yürüdükçe, koştukça güzelleşiyor.
İşte bu yüzden belli yaşlara kadar bu hayatta kalabilen insanların pek çoğu, “şimdiki aklım olsa” diye başlayan cümleleri pek seviyorlar. Aslında ergenlikten itibaren hepimiz akıllıyız ama bu aklı kimi hayatı için sonuna kadar kullanırken, kimi onu bir köşeye saklıyor. Böyle pek kullanılmadan bir köşede saklanan akıl maalesef giderek küflenmeye başlıyor ve böylece insan en değerli hazinesinden mahrum olarak yaşamış oluyor.
Bu yazıyı okuyan Degerli Cerezforum sevenleri yaşın neyse ne… Hayatın ilkbaharında mısın, yazı mı yaşıyorsun, yoksa sonbahar mı geldi… Hangi mevsimdesin, önce bunu düşün. Sonra da kendine sor bakalım, hayatında aklına ne kadar yer veriyorsun.
Eğer genellikle düşmekten korktuğun için yürümüyorsan, bunun hesabını sor kendine.
Hiçbir şey için, hiçbir zaman, hiçbir şey geç değildir.
Unutma.
Alinti