Umut
Umut veya ümit bir kimsenin kişisel yaşamındaki olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal inancı olarak tanımlanabilir. Türk Dil Kurumu ise umut sözcüğünü "Ummaktan doğan güven duygusu, ümit" veya "Bu duyguyu veren kimse veya şey"] olarak tanımlamakta. Ummak ise aynı TDK sözlüğünce "Bir şeyin olmasını istemek, beklemek" veya "Sanmak, tahmin etmek" olarak tanımlanmıştır. Buna göre umut genellikle iyi bir sanıdan doğan güven veya iyi bir sanıya olan inanç duygusu olarak tanımlanabilir. Umut genellikle belirli bir oranda sebat içerir yani tersi yönde belli kanıtlar dahi olsa bir şeyin muhtemel olduğuna inanmayı içerebilir.
Dini ve Kültürel Yönler
Umut farklı yönlerden farklı kullanımlara sahip olabilir. Örneğin bazı dinlerde umut bir erdemdir ve tersi yani umutsuzluk Tanrı'ya (veya tanrılara) karşı bir isyan olarak tanımlanabilir. Bu dinlere İslam ve Hıristiyanlık örnek olarak verilebilir. Bu dinlerde inanç ile umut birliktedir ve her zaman ahirete dair umut edilmesi gerekir. Kişi hiçbir zaman Tanrı'dan umudunu kesmemelidir.
Mitolojilerde umut kavramı farklı hikâyelerle açıklanmıştır. Çoğu mitolojide umut belirli bir tanrı veya tanrıça ile özdeşleştirilmiştir. Örneğin, Yunan mitolojisinde umut kavramı Elpis olarak vücut bulmuştur yani Elpis umudun tecessümüdür. Pandora, Pandora'nın Kutusunu açtığında tüm kötülükler uçup gitmiştir - bir şey dışında: Umut. Mitte insanlığın umutsuzluk içinde sonsuza kadar kalmaması Pandora'nın kutudaki umudu bir süre sonra çıkarması ile başarılmıştır. Roma mitolojisinde ise umut son tanrıça olan Spes'tir; ultima dea. derler.
Umutsuzluk
Umutsuzluk, bir olay karşısında duyulan beklentilerin olumsuz yönde olması veya beklentilerin olumsuz yönde gittiği sanrısıdır. Bu duygu çoğu zaman; hiçbir zaman ve hiçbir şekilde gerçekleşemeyecek olan, veya böyle olacağı sadece düşünülen beklentiler söz konusu olduğunda kendini belli eder. Umutsuzluk, özellikle öncesinde bu beklentiyi elde edemeyen insanların yaşayacağı bir duygudur.
Ancak çoğu kimseye göre, umutsuzluk, zaten o beklentinin önündeki en büyük engellerden biridir. Bu nedenle, umutsuzluk, çoğu kişi tarafından olumsuz olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca, umutsuzluk teması günlük yaşamda da büyük yer bulan bir olgudur. Bu duygu, sanat ederlerinin oluşmasına ilham veren ve genel kültürde bariz bir şekilde kendini belli eden bir duygudur.
Utanç
Utanç, içinde bulunulan durumdan kurtulmak isteme durumudur. Bir insan herhangi bir olaya karşı iç açıcı olmayan duygular besliyorsa, bu kişi böyle bir durum karşısında utanç duygusu yaşayabilir. Utanç, çoğu zaman benzer durumlara karşı gösterilir. Fakat bu, kişinin genetik yapısı ya da çevresel koşullarla değişmeler gösterebilir. Utanç duygusunu yaşama eylemine ise utanma adı verilir.
Dünyada genel olarak utanılacak şeyler hemen hemen aynı olsa da, çoğu zaman değişiklik gösterebilir. Örneğin; çoğu ülkede namusun ayaklar altına alınması, büyük bir utanç kaynağıdır, hemen hemen tüm toplumlar bu olguya utanç duygusu beslese de kimi bireyler bunu bir utanç kaynağı olarak görmeyebilir.
Çağların ilerlemesi, bu olguyu aşındırabilir ya da değiştirebilir. Ayrıca bazı durumlarda utanç duygusu toplumdan topluma değişebilir. Örneğin bir toplumda bir durumla karşılaşılınca takınılan tavır, başka bir durumda utanç hissi yaşatabilir.
Vicdan azabı
Vicdan azabı başkasına zarar verdiğine inanan bir kişinin duyduğu pişmanlık duygusunun bir ifadesidir. Vicdan azabı suçluluk duygusuyla ilintili bir duygu olup kişinin kendi kendine yönelttiği bir kızgınlık halidir. Vicdan azabı kişinin geçmişteki bir eyleminden kaynaklanabildiği gibi eylemsizlikten (parmağını bile kaldırmamak) de kaynaklanabilir.
Vicdan sahibi olmayan insanlara genellikle sosyopat veya psikopat denilmektedir. Mahkemelerde vicdan azabının varlığı zaman zaman hakimler tarafından ceza hukuku ilkeleri çerçevesinde hafifletici neden olarak kullanılır. Bu gibi durumlardan vicdan azabının varlığının diğer kişiler tarafından saptanması zorunluğu ortaya çıkar. Vicdan azabı duyan kişi genellikle özür dilemek yoluyla vicdan azabı duygularını kanıtlamaya çalışır.
Yalnızlık
Yalnızlık veya yalnız kalma bir insanın boşluk duygusuyla karışık kendini dünyadan kopmuş hissetme duygusudur. Yalnızlık arkadaş eksikliğinden veya başkalarıyla birlikte olma arzusundan daha da öteye giden bir duygudur. Yalnızlık çeken insan kendisini toplumdan kopmuş hisseder. Başka insanlarla anlamlı bir iletişime girmekte zorluk çeker. Yalnızlık çeken insan içinde bir boşluk veya kopukluk hisleriyle doludur.
Yalnızlık duygusu sıradan bir yalnız olma halinden değişiktir. Bazen insanlar bilinçli olarak tek başına kalmayı tercih ederler ve yalnız olmaktan zevk alırlar. Bu yalnızlık duygusundan farklı bir durumdur. Yalnızlık duygusu istek dışı bir yalnız kalma durumundan dolayı ortaya çıkar. Yalnızlık duyan insan terkedilme, dışlanma, depresyon, güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla doludur.
Yurtseverlik
Yurtseverlik ya da vatanseverlik bir bireyin ülkesine duyduğu sevgi ve bağlılıktır. Zaman içerisinde farklı anlamlara gelmiştir, ve anlamı çevre koşullarına, coğrafyaya ve felsefeye oldukça bağımlıdır.
Milliyetçilik duygusuna yakın olmakla beraber milliyetçilik, her zaman vatanseverliği beraberinde getirmez. Benzer şekilde, vatanseverlik de milliyetçiliği şart koşmaz.
İngilizcesi patriot ilk defa Elizabeth Çağı'nda kullanılmış olup, geç dönem Latincesi'den gelmektedir. patriota "vatandaş" anlamına gelmektedir.
Tarihi
19. yüzyıl boyunca, vatanseverlik giderek milliyetçilikle bir bütün haline geldi, fakat milliyetçiliğe karşı anlamda kullanıldığı zaman daha yapıcı, daha az zıtlaşan ve daha az agresif bir ideali ifade ediyor.
Avrupa'da klasik 18. yüzyıl vatanseverliği devlete bağlılık çoğunlukla Kilise'ye olan bağlılıkla zıtlaşıyordu, ve ruhbanların yurtlarının cennet olduğunu öğretmemeleri gerektiğini, çünkü bunun onlardaki vatanseverliği geliştireceği düşünülüyordu. Vatanseverliğin klasik anlamının en önemli taraftarlarından biri Jean Jacques Rousseau'ydu.
Türkiye'de vatanseverlik modernleşme çabalarının başladığı 19. yüzyıldan itibaren kuvvetlenmiştir. Türk devletinin modern bir devlet olma yoluna girmesi, vatandaşlık, anayasal düzen gibi modern siyasi kavramların gündeme gelmesiyle, vatanseverlik çeşitli akımların içerisinde kendini göstermiştir. Osmanlı Türkiye'sinde vatanseverlik anlayışının romantik bir biçimde sanat ve edebiyattaki başlangıcını, Namık Kemal'de bulabiliriz. Devleti yaşatma gayesiyle ortaya çıkan modernist Osmanlıcı, İslamcı ve Türkçü akımların hepsinin, vatanseverlik düşüncesinden belli ölçüde etkilendiği söylenebilir.
Çekingenlik
Çekingenlik veya Utangaçlık, bazı insanların diğerleriyle beraberken, konuşurken veya yardım isterken yaşadığı güven yetersizliğidir. Zooloji'de ise çekingen, genel olarak insanlardan kaçınmaya eğilimli olmak anlamına gelir.
Çekingenlik, alışılmadık durumlarda meydana gelir. Pek çok çekingen insan, rahatsız edici ve yakışıksız hissetmekten kaçınmak amacıyla, bu durumlardan kaçındığı için, durum alışılmadık kalmakta ve çekingenlik kendisini sürdürmektedir. Ancak, çekingenliğin başlangıçının sebebi çeşitlendirilebilir. Bazen, fiziksel kaygı tepkimesine sahip olan konulardan meydana geldiği görümektedir. Bazen de çekingenliğin önceden edinildiği ve sonradan fiziksel kaygı bulgularına yol açtığı görülmektedir.
Bilimadamları, çekingenliğin en azından kısmen kalıtımsal olduğunu belirten hipotezi destekleyen bazı genetik bilgilerin yerini saptamışlardır. Bununla birlikte, aynı zamanda, içedönük ve dışadönüklüğün, yalnızca çocuğun genetik özyapı ile değil de bir çocuğun yetiştiği çevreyle de ilgisi olduğu kanıtlanmıştır . Yabancılara karşı ürkek olan bir çocuk, örneğin, er ya da geç bu kişisel özelliğini yaşlandığında kaybedebilir.
Çekingen insanlar, muhakkak tüm insanlara karşı aynı derecede utangaçlık hissetmezler. Örneğin, bir insan arkadaşlarıyla çıkıyor olabilir, ama aynı zamanda karşı cinsten çekinebilir. Bir aktör sahnede cesur ve gürültülü fakat bir röportajda çekingen olabilir.
Çekingen insanlar kendi çekingenliklerini olumsuz bir kişisel özellik olarak algılamaya eğimlidirler ve özellikle bireyselliğe ve sorumluluk almaya değer veren toplumlarda, pekçok insan çekingenliklerinden tedirgindir. Diğer taraftan, çekingen insanların çoğunun iyi bir dinleyici olduğu ve konuşmadan önce düşünmelerinin diğer insanlara göre daha olası olduğu görülmektedir. Ayrıca, çekingenliğin karşıtı olan utanmazlık, tıpkı laubalilik ve uygunsuz davranış gibi problemlere yolaçabilir. Bu aynı anda utangaçlığın telafisi olarak da kullanılan, gözüpek davranmayı da içermektedir.
Utangaçlık doğrudan içedönüklükle ilgili değildir. İçine kapanık kişiler, kendilerinden ödül almadıkları için, sosyal durumlardan kaçmayı seçerler ve aşırı duyumsal düşünceleri ezici bulabilirler. Çekingen insanlar böyle durumlardan korkarlar ve kaçınmaları gerektiklerini hissederler.
Özlem
Türkçe'deki kelime anlamı "bir kimseyi ya da bir şeyi görme, kavuşma isteği; hasret"tir.
Üzüntü
Üzüntü, duygusal bir ifade şeklidir. Mutluluk duygusunun zıttı olarak görülebilir. İnsanlar kötü bir olay yaşadıklarında, ya da böyle bir olaya maruz kaldıklarında bu duygu sıklıkla yaşanabilir. Ayrılıklarda, cenazelerde kişilerin bu duygusu ağır basar. Üzüntü kış aylarında hastalık olarak kendini gösterebilir. Bazı insanlar kışları gündüz saatlerinin kısalması ve günışığının azalmasıyla beraber depresyon haliyle beraber kendilerini üzgün hissederler.
İçerleme
İçerleme gerçek ya da kurgusal bir haksızlık sonucu tekrar tekrar tecrübe edilen acı ya da öfke hissidir. Profesör Robert C. Solomon içerlemeyi hor görme ve öfke ile birlikte ele alır. Solomon’a göre bu üç hissiyat arasındaki fark şudur: içerleme kendinden daha yüksek bir konumdaki bireye, öfke eşit konumdaki bireye, hor görme ise daha düşük konumdaki bireye yönelir.
İçerleme kendini genel olarak şu biçimlerde gösterir:
Kendisine kötü davrandığını düşündüğü bir kişiye ya da gruba karşı düşmanlık beslemek.
Geçmişte yaşanmış olumsuz bir olay sonrası çözülmemiş öfke hissi.
Belirli bir kişi ya da olay tartışılırken tecrübe edilen dolup taşma, acı hissi, duygusal karmaşa.
Bağışlayamama, herşeyi arkada bırakıp unutamama.
Geçmişte acı vermiş olaylar ya da kişilerle ilişkide güvensizlik ve şüphe.
Bir kaybı kabullenmek zor geldiğinde tecrübe edilen çözülmemiş keder hissi.
Kendisini bir şeye ulaşmaktan alıkoyduğunu düşündüğü kişiye ya da gruba karşı duyulan kıskançlık hissi.
İçerleme, zihinde bir kez daha hissedilen veya yeniden canlandırılan, duygusal açıdan rahatsız edici bir tecrübe olabilir. İçerleyen kişi hislerinin hedef tahtasına kendini oturtursa, bu his kendini pişmanlık olarak dışavurur.
İğrenme
İğrenme veya tiksinme insanların kirli, yemeğe uygun olmayan ve mikroplu nesneleri itici bulma duygusudur.
İğrenme daha çok tat alma duyusu ile ilgilidir. Ancak koklama, dokunma ve hatta görme duyuları bile iğrenmeye yol açabilir. İğrenme psikolog Robert Plutchik'in Emotions and Life: adlı kitabında[1] belirlediği 8 ana duygudan biridir (diğerleri: kızgınlık, korku, üzüntü, sürpriz, merak, kabullenme ve sevinç).
İğrenme duygusunun insanlarda doğal seçilim yoluyla gelişmiş insanı zehirlenme veya mikrop kapma tehlikelerinden koruyan istem dışı tepkilerden bir olduğu sanılmaktadır. İğrenme duygusu çoğunlukla idrar, dışkı ve sümük gibi maddeler, çürümüş et ve böceklerden dolayı ortaya çıkar.
İğrenme duygusunun kadın ve çocuklarda erkeklere göre daha kuvvetli olduğu gözlenmiştir. Araştırmacılar bu bulgunun evrimle ilgili olduğunu düşünmektedirler.
Şefkat
Şefkat sözlüklerde “acıyarak ve/veya koruyarak sevme, sevecenlik” olarak tanımlanır. Kökeninde sevgi, merhamet ve yardım duygularının bulunduğu şefkat çeşitli felsefi görüşlerde ve inanç sistemlerinde farklı kavramlarla dile getirilmişse de hepsinde de olumlu bir duygu ve davranış biçimi olarak dile getirilmiştir. Bazı hayvanların (anne veya babanın) içgüdüsel denilen davranışlarda (yavrusunu koruma) da şefkat yeteneği gözlemlenmekle birlikte, hayvanların bu davranışlarında bilinçlilik değil, otomatiklik sözkonusudur.
Sembolizm'de şefkat
Şefkatin içgüdüsel de olsa hayvanlarda görülmesi şefkatin simgelenmesinde hayvan sembolizminin kullanılmasını sağlamış olmalıdır. Eski uygarlıklarda ve sanatta değişik semboller kullanılarak eserlerle simgelenen şefkat, çeşitli tradisyonlarda yavrusunu besleyen, emziren hayvanlarla, özellikle pelikan (Gül-haçlılar örgütünde), yunus, inek ve süt sembolleriyle, eski Mısır’da ise yavrusunu emziren İsis’le simgelenmiştir. Yitik Mu kıtası araştırmacılarına göre şefkat, Mu dininde insanın kurtuluşa erme yolunda edinmesi gereken 12 erdemden biriydi.
Neo-spiritüalizm’de şefkat
Neo-spiritüalist görüşte bir ruhsal yetenek olarak ele alınan şefkat, bu görüşe göre, insan ruhunun “Dünya okulu”nda geliştirmesi gereken en önemli ruhsal yeteneklerden biridir. Temelinde vicdani motivasyon bulunan, diğerkamlık adı verilen ruhsal yeteneklerden biri olarak kabul edilir. Bedri Ruhselman şefkat yeteneğinin bir zayıflık değil, aksine bir kudret olduğundan söz ederken şöyle der: “O halde nasıl olur da bencilliğin sağ kolu olan zulüm ve merhametsizliğe kudret, diğerkamlığın sağ kolu olan merhamet ve şefkate de zaaf denebilir?”
Şehvet
Kişisel cinsel ihtiyaçlara yönelik isteklerin tamamına şehvet denir. Şehvet bir duygudan çok cinsel isteklerin genellemesine verilen bir addır. Kişisel yapının oluşumuna göre şehvet seviyesi değişir. Cinsel istek uyandıracak ortamlarda kişinin gelişiminde almış olduğu duygusal eğitime bağlı olarak farklı şehevi duygular barındırabilir. Bu duygusal karışım duygusallık, hafiflik, saldırganlık, acınma gibi birden çok yapının ana hatlarını çizdiği bir temele oturabilir.
Şehvet duygusunun bitişinde psikolojik bozulmaların önlenebilmesi için maddi ve ruhsal yapısal bütünlüğe dayalı bir dengeleyici cinsellik önemlidir. Kişilik sınıflandırmalarında karşılıklı paylaşımı sağlayan eşleşmeler önemlidir. Ahlaki yapı olarak bütünleşmeyen kişilik temelleri şehvetin olumsuz ve tatminsiz devamlılığını sağlayacaktır.
Şüphe
Şüphe veya kuşku, bir insanın, bir olay karşısında duyduğu emin olamama duygusu veya güvensizlik duygusudur. Şüphenin en genel tanımı ise; "inanç ve inançsızlık arasında kalan duygu"dur. Şüphe, çoğu insan için olağan bir duygu olsa da, kimi zaman bu duygu gereksiz veya aşırı olarak belirebilir. Aşırı şüphe duyan insanlara "Paranoyak" veya "Kuşkucu" adı verilir.
Şüphe, öncelikle bir yargıdan veya hükümden önce hissedilen tereddütle ortaya çıkar. Bu duygunun sebepleri, olayın veya hükmün inandırıcı oluşuna göre değişiklik göstermektedir. Bununla beraber, bir hükmün inandırıcılığı, kişiden kişiye de değişiklik göstermektedir. Paranoyak adı verilen insanlar, hemen hemen tüm durumlarda tereddüt yaşarlar.
Psikologlar ise, şüphenin, kişinin benliğinden çıkan bir tür fobi olduğu görüşündedirler.