Bilindigi gibi Izmir, 15 Mayıs 1919′da sabahın erken saatlerinden itibaren
Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Bu aynı zamanda Ege Bölgesi
işgalinin fiili başlangıcı sayılır. Karaya çıkmak için hukuksal gerekçe Mondros
Mütarekesi’nin yedinci maddesinde bulunmuştur. Bu maddeye göre: Itilâf
Devletleri, kendilerinin güvenligini tehdit eden bir durumun ortaya çıkması
halinde, stratejik noktaları işgal edebilirlerdi.
Venizelos’un bunu kullanması için fazla düşünmesine gerek yoktu. Nitekim
Izmir’e çıkan Yunan kuvvetlerini yerli Rumlar çılgınca tezahüratlarla, kilise
çanlar çalarak, papazlar askerleri öperek, takdis ederek, kadınlar ve erkekler
kurtarıcılarının önünde diz çökerek karşılamışlardır. Karaya çıkmanın ardından
Türk halkının kıyıma ugratılması başlamıtır.
Yunanlılara karşı münferit bazı karşı koymaların dışnda örgütlü ve özellikle de
bir kumandaya baglı askeri bir direniş söz konusu olmamasına ragmen, Izmir’de
katliam yaşanmış , evler soyulmuştur. Özelllikle subayların evleri her türlü
taarruza maruz kalmış , şahsi eşyaları, levazım ve techizatlar gaspedilmiştir. Aile
fertlerinin hayatlarına, ırz ve namuslarına taarruz vuku bulmuştur.
Işgal günü durumu ögrenen Istanbul hükümeti, şaşkınlık yaşamış ve olayın
mahiyeti kesin bir açıklık kazanıncaya kadar, panige meydan vermemek ve
kontrol dışı olaylara engel olmak için Istanbul’da, Izmir’in işgali ile ilgili
haberleri yasaklamış ; bu sayede 16 Mayıs’a kadar Izmir’in işgali, Istanbul’da
hemen duyulmamıştır. Daha sonra, olayın duyulmasından itibaren Istanbul’da
protesto mitingleri düzenlenmiştir.
Izmir’in ciddi bir direniş olmaksızın işgal edilmesi üzerine, işgali Izmir
ile sınırlamayı asla düşünmeyen Venizelos, Yunanistan’ın bekledigi tarihi fırsatın
dogdugunu düşünerek, itilâf devletlerinin izni olmamasına ragmen, karaya çıkan
(Izmir’de ilk kurşunun Gazeteci Hasan Tahsin-asıl adı Osman Recep Nevres tarafından atıldıgı
ifade ediliyorsa da konu tartışmalıdır. Celâl Bayar’a göre Izmir’de ilk kurşun Aziz Efendi tarafından
atılmıştır(Bayar, 1965: 1796).
Yunan kuvvetlerine işgali Ege Bölgesi’ne yaymalarını ve Anadolu’nun içlerine
dogru ileri yürüyüşlerine devam etmelerini emretmiştir.
Venizelos’un istegi dogrultusunda Anadolu içlerine dogru ilerlemeye
başlayan Yunan ordusu, Izmir’den sonra Urla’ya saldırmış 16 Mayıs 1919 ve ilk
defa burada (küçük çapta da olsa) düzenli birliklerin direnişi ile karşılaşmıtır.
173. Alayın yirmiyi bulmayan kuvveti ile Urla halkından silahlandırdıkları 120
kişilik bir milis kuvveti ile akşama kadar direnilmişse de Urla’yı muhafaza
mümkün olmamıştır. Benzer bir durum Ayvalık ta’da yaşanmı tır. 28/29 Mayıs
sabah karaya çıkmak isteyen Yunan birliklerine 172. Alay Komutan Ali Çetinkaya’nın
kuvvetleri direnmiştir. Ancak bütün çabalara ragmen Yunanlılar,
29 Mayıs’ta Ayvalık’ı işgal etmişlerdir. Ayvalık, resmi Türk silahlı kuvvetlerinin
Ege’de ki ikinci direniş noktasıdır.
Urla ve Ayvalık’ta ki bu duruma karşın bir taraftan Büyük ve Küçük
Menderes, diger yandan da Gediz vadisini izleyerek ilerleyen Yunan kuvvetleri,
birçok önemli yerleşim birimini hiçbir direnişle karşılaşmadan işgal etmiştir. 22
Mayıs’ta Menemen’i işgal eden Yunan birliklerini, Menemen istasyonu nda
kaymakam, memurlar ve ahali birlikte Yunan bayrakları ve çiçek buketleri ile
karşılarlar. Işgal sırasında Menemen’de ki mevcut cephane ve makineli tüfekler de
hiçbir direniş gösterilmeden Yunanlıların eline geçmiştir. 27 Mayıs 1919′da Aydın’ı işgal
eden Yunan kuvvetleri, burada direniş görmediler. Direnmeye karşı çıkanlar: Müslüman ahalinin
Izmir’de oldugu gibi burada da zarar görecegini ileri sürmüşlerdir.
Manisa’da aynı akibete ugramıştır. 25 Mayıs 1919′da Kaymakam
Kostantinos Cakolos kumandasında bulunan bir Yunan alayı , yollarda hiçbir
direniş görmeksizin Manisa’yı işgal etmiştir. 48 bin silah, 8 kamalı , 80 kadar
kamasız top, milyonlarca cephane Yunanlıların eline geçmiştir.
Akhisar ise daha Yunanlılar gelmeden işgalcilerin begenisini kazanacak bir tavır
sergileyerek milli direnişe davet edenleri soguk karşılamış , hatta reddetmiştir.
Bu durum çok büyük bir tehlikeyi ve son derece ciddi ve önemli bir
sorunu ortaya koymuştur: Tehlike istenilen direnmenin görülmemesi, sorun
da bunun nedenlerini çözümlemek, milli direniş bilincini tabana yayarak milli
direniş hareketini başlatmaktır.
Başlangıçtaki bu pasifligi tamamen vatan sevmemek veya Yunan işgalini
benimsemek, hele de vatan hainligi ile açıklamak yanlış olacaktır. Zira bu pasif
tutumda Yunan işgalinin geçici olduguna dair yerli Rumların propagandaları ,
Ingiliz ve Fransız irtibat subaylarının yaptıkları yogun desenformasiyonun
önemli etkileri vardır.
“Itilâfçı” “Ittihatçı” partizanlıgının toplum yaşamında dogurdugu uzun
süreli bölünmüşlük de bir fikir etrafında birleşmeye engel olmuştur.
Daha da önemlisi mütareke imzalayarak savaş haline son veren devletin yeni
durum karşısında açık, kesin ve net bir tavır almayarak kararsız davranması
giderek Kuvay- Milliye yi illegal bir hareket olarak sunmasıdır.
Ayrıca uzun süren savaşların, milletin maddi ve manevi bünyesinde
meydana getirdigi çöküntünün zihinlerde oluşturdugu savaşı dışlayıcı çevrenin
psikolojisi de bu tavırların sergilenmesinde rol oynamıştır. Işgalcilerin begenisini
kazanarak veya en azından onları kızdırmayarak geçici oldugunu sandıkları işgali
mümkün olan en az kayıpla geçiştirebilmek ümidinin de etkili oldugu söylenebilir.
KAYNAK:
Ege’de Milli Direniş Bilincinin Uyanmasında ve Milli Direniş Hareketinin
Başlamas nda Celâl Bayar’ın Katkıları
Okt. Burhanettin Bilmez
Celal Bayar Üniversitesi Rektörlügü,Manisa
Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Bu aynı zamanda Ege Bölgesi
işgalinin fiili başlangıcı sayılır. Karaya çıkmak için hukuksal gerekçe Mondros
Mütarekesi’nin yedinci maddesinde bulunmuştur. Bu maddeye göre: Itilâf
Devletleri, kendilerinin güvenligini tehdit eden bir durumun ortaya çıkması
halinde, stratejik noktaları işgal edebilirlerdi.
Venizelos’un bunu kullanması için fazla düşünmesine gerek yoktu. Nitekim
Izmir’e çıkan Yunan kuvvetlerini yerli Rumlar çılgınca tezahüratlarla, kilise
çanlar çalarak, papazlar askerleri öperek, takdis ederek, kadınlar ve erkekler
kurtarıcılarının önünde diz çökerek karşılamışlardır. Karaya çıkmanın ardından
Türk halkının kıyıma ugratılması başlamıtır.
Yunanlılara karşı münferit bazı karşı koymaların dışnda örgütlü ve özellikle de
bir kumandaya baglı askeri bir direniş söz konusu olmamasına ragmen, Izmir’de
katliam yaşanmış , evler soyulmuştur. Özelllikle subayların evleri her türlü
taarruza maruz kalmış , şahsi eşyaları, levazım ve techizatlar gaspedilmiştir. Aile
fertlerinin hayatlarına, ırz ve namuslarına taarruz vuku bulmuştur.
Işgal günü durumu ögrenen Istanbul hükümeti, şaşkınlık yaşamış ve olayın
mahiyeti kesin bir açıklık kazanıncaya kadar, panige meydan vermemek ve
kontrol dışı olaylara engel olmak için Istanbul’da, Izmir’in işgali ile ilgili
haberleri yasaklamış ; bu sayede 16 Mayıs’a kadar Izmir’in işgali, Istanbul’da
hemen duyulmamıştır. Daha sonra, olayın duyulmasından itibaren Istanbul’da
protesto mitingleri düzenlenmiştir.
Izmir’in ciddi bir direniş olmaksızın işgal edilmesi üzerine, işgali Izmir
ile sınırlamayı asla düşünmeyen Venizelos, Yunanistan’ın bekledigi tarihi fırsatın
dogdugunu düşünerek, itilâf devletlerinin izni olmamasına ragmen, karaya çıkan
(Izmir’de ilk kurşunun Gazeteci Hasan Tahsin-asıl adı Osman Recep Nevres tarafından atıldıgı
ifade ediliyorsa da konu tartışmalıdır. Celâl Bayar’a göre Izmir’de ilk kurşun Aziz Efendi tarafından
atılmıştır(Bayar, 1965: 1796).
Yunan kuvvetlerine işgali Ege Bölgesi’ne yaymalarını ve Anadolu’nun içlerine
dogru ileri yürüyüşlerine devam etmelerini emretmiştir.
Venizelos’un istegi dogrultusunda Anadolu içlerine dogru ilerlemeye
başlayan Yunan ordusu, Izmir’den sonra Urla’ya saldırmış 16 Mayıs 1919 ve ilk
defa burada (küçük çapta da olsa) düzenli birliklerin direnişi ile karşılaşmıtır.
173. Alayın yirmiyi bulmayan kuvveti ile Urla halkından silahlandırdıkları 120
kişilik bir milis kuvveti ile akşama kadar direnilmişse de Urla’yı muhafaza
mümkün olmamıştır. Benzer bir durum Ayvalık ta’da yaşanmı tır. 28/29 Mayıs
sabah karaya çıkmak isteyen Yunan birliklerine 172. Alay Komutan Ali Çetinkaya’nın
kuvvetleri direnmiştir. Ancak bütün çabalara ragmen Yunanlılar,
29 Mayıs’ta Ayvalık’ı işgal etmişlerdir. Ayvalık, resmi Türk silahlı kuvvetlerinin
Ege’de ki ikinci direniş noktasıdır.
Urla ve Ayvalık’ta ki bu duruma karşın bir taraftan Büyük ve Küçük
Menderes, diger yandan da Gediz vadisini izleyerek ilerleyen Yunan kuvvetleri,
birçok önemli yerleşim birimini hiçbir direnişle karşılaşmadan işgal etmiştir. 22
Mayıs’ta Menemen’i işgal eden Yunan birliklerini, Menemen istasyonu nda
kaymakam, memurlar ve ahali birlikte Yunan bayrakları ve çiçek buketleri ile
karşılarlar. Işgal sırasında Menemen’de ki mevcut cephane ve makineli tüfekler de
hiçbir direniş gösterilmeden Yunanlıların eline geçmiştir. 27 Mayıs 1919′da Aydın’ı işgal
eden Yunan kuvvetleri, burada direniş görmediler. Direnmeye karşı çıkanlar: Müslüman ahalinin
Izmir’de oldugu gibi burada da zarar görecegini ileri sürmüşlerdir.
Manisa’da aynı akibete ugramıştır. 25 Mayıs 1919′da Kaymakam
Kostantinos Cakolos kumandasında bulunan bir Yunan alayı , yollarda hiçbir
direniş görmeksizin Manisa’yı işgal etmiştir. 48 bin silah, 8 kamalı , 80 kadar
kamasız top, milyonlarca cephane Yunanlıların eline geçmiştir.
Akhisar ise daha Yunanlılar gelmeden işgalcilerin begenisini kazanacak bir tavır
sergileyerek milli direnişe davet edenleri soguk karşılamış , hatta reddetmiştir.
Bu durum çok büyük bir tehlikeyi ve son derece ciddi ve önemli bir
sorunu ortaya koymuştur: Tehlike istenilen direnmenin görülmemesi, sorun
da bunun nedenlerini çözümlemek, milli direniş bilincini tabana yayarak milli
direniş hareketini başlatmaktır.
Başlangıçtaki bu pasifligi tamamen vatan sevmemek veya Yunan işgalini
benimsemek, hele de vatan hainligi ile açıklamak yanlış olacaktır. Zira bu pasif
tutumda Yunan işgalinin geçici olduguna dair yerli Rumların propagandaları ,
Ingiliz ve Fransız irtibat subaylarının yaptıkları yogun desenformasiyonun
önemli etkileri vardır.
“Itilâfçı” “Ittihatçı” partizanlıgının toplum yaşamında dogurdugu uzun
süreli bölünmüşlük de bir fikir etrafında birleşmeye engel olmuştur.
Daha da önemlisi mütareke imzalayarak savaş haline son veren devletin yeni
durum karşısında açık, kesin ve net bir tavır almayarak kararsız davranması
giderek Kuvay- Milliye yi illegal bir hareket olarak sunmasıdır.
Ayrıca uzun süren savaşların, milletin maddi ve manevi bünyesinde
meydana getirdigi çöküntünün zihinlerde oluşturdugu savaşı dışlayıcı çevrenin
psikolojisi de bu tavırların sergilenmesinde rol oynamıştır. Işgalcilerin begenisini
kazanarak veya en azından onları kızdırmayarak geçici oldugunu sandıkları işgali
mümkün olan en az kayıpla geçiştirebilmek ümidinin de etkili oldugu söylenebilir.
KAYNAK:
Ege’de Milli Direniş Bilincinin Uyanmasında ve Milli Direniş Hareketinin
Başlamas nda Celâl Bayar’ın Katkıları
Okt. Burhanettin Bilmez
Celal Bayar Üniversitesi Rektörlügü,Manisa