EĞİTİMİN TOPLUMSAL İŞLEVLERİ
Toplum eğitimden ne beklemektedir? Veya eğitim topluma ne kazandırır, ne tür görevleri yerine getirir? Bu tür sorulara verilen cevaplar eğitimin toplumda gerçekleştirdiği, yaptığı görevleri yani onun toplumsal işlevlerini (fonksiyonunu) ifade eder. Bu işlevlerin temelinde toplumun amaçlan, ihtiyaçlan vardır. Toplumsal ihtiyaçlar, sorunlar farklılaştıkça eğitimden beklenen işlevler de farklılaşabilir, eğitime yeni işlevler yüklenebilir. Eğitimin bu toplumsal işlevleri değişik biçimlerde sınıflandırılabilir. Biz burada bütün toplumlarda eğitimden beklenen toplumsal işlevleri (makro düzeyde) yedi maddede toplayacağız.
4.1. Eğitimin Kültür Aktarma İşlevi
Kültür en geniş anlamı ile bir toplumun zaman içinde yarattığı maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Her toplumun kendine özgü olan ve onu diğer toplumlardan ayıran bir kültür sistemi vardır. Antropolog Wissler’in ifadesi ile “Kültür bir toplumun yaşama ve yaratma biçimidir.” Toplumda bireyler, çeşitli ihtiyaçların giderilmesi, sorunların çözümü bakımından çok amaçlı ve çok yönlü toplumsal ilişkiler kurarlar; bu ilişkiler zamanla topluma has bir yaşayış, düşünüş, inanış ve davranış biçimi kazandınr. İşte kültür ilgili toplumun I rengini, kimliğini oluşturan bu karmaşık ve sistematik bütünlüğün adıdır.
Toplumun bir zaman boyutu vardır. Zaman kavramı açısından toplum bir sürekliliği I anlatır. Bu süreklilik de ikiye aynlabilir:
a. Maddi-biyolojik süreklilik: Biyolojik süreklilik toplumun insan sayısı, nüfus olarak I yaşamayı devam ettiriyor olması demektir. Bu da evlenmelerle, üremeyle gerçekleşir, toplum I yeni nesiller eklenerek çoğalır, maddi varlığını sürdürür.
b. Kültürel süreklilik: Kültürel süreklilik toplumun ürettiği, oluşturduğu tüm bilgilerin. I yöntem ve tekniklerin, değerlerin, düşünce ve inançların, kurumlann kuşaklar arasında kesintisiz devam etmesi, bunlann bir kuşaktan diğerine aktanlmasıdır. Toplumun varlığı ve I yaşaması için bu iki şartın da yerine getirilmesi bir zorunluluktur. Eğer kuşaklar arası I bütünlüğü, benzerliği, ortaklığı sağlayan bu kültürel süreklilik olmazsa toplum dağılır, çözülür. İşte eğitim bu kültürel mirası bir kuşaktan diğerine aktarır. Bu görev eğitim kurumuna yüklenmiştir. Eğitim, kültürel değerleri derleyip toplamakta, biriktirmekte, onlan bir düzen içinde koruyup yeni kuşaklara transfer etmektedir. Eğitim sisteminin en önemli toplumsal işlevi budur. Bu görev hem formal-örgün eğitimle, hem de informal eğitimle yerine getirilir. Toplumda bu kültürel geçişte teknolojik gelişmeler, iletişim araçtan önemli rol oynamaktadır.
Okullarda eğitim öğretim uyguiamalannda öğretmenlerin yaptığı işin en büyük bölümü kültür aktarımı ile ilgilidir. Çünkü her öğretmen branşı ne ise, ulusal ve evrensel düzeyde olmak üzere insanoğlunun o güne kadar oluşturduğu tüm bilgileri ve düşünceleri, tekniği öğrencilere Öğretmeye çalışır, örneğin fizik Öğretmeni öncelikle Archimedes ten Einstein’a kadar üretilmiş bütün fiziki kavram ve bilgileri öğrencilere tanıtır, öğretmenlerin birinci görevi budur.
Okul, bireye geçmişi öğretmenin yanında onu geleceğe de hazırlamak zorundadır. Okullar yeni bilgi ve buluşların üretilmesi bakımından öğrencileri motive eder, yönlendirir, örneğin resim öğretmeni resimle ilgili temel bilgileri verdikten sonra onlarda resim zevkini uyandırmak, geliştirmek amacıyla ünlü ressamlardan güzel örnekler gösterir; arkasından da öğrencilerin yeni resimler, tablolar üretmelerini ister. Müzik öğretmeninin, edebiyat öğretmeninin de yaptığı bundan farklı değildir.
_Eğitim hem bireyin, hem de toplumun geliştirilip yenileşmesini sağlar. Bunun için öncelik|ş yaratıcı, buluscu. üretken -bireyler yetiştirilmeye çalışılır, pğitim bireylerin yeni şartlara uyum yeteneklerini geliştinr;. bu bakımdan onlara yeni tutum ve davranışlar kazandırır.
Eğitim sistemi içinde yer alan yükseköğretim kurumlarHan^ üniversitelerin öncelikli görevleri öğretimle birlikte araştırroa-geliştirme etkinliklerine katılmaktır. Tüm dünyada üniversiteler her konuda yeni kültürel değerler yaratırlar, projeler üretirler ve böylece hem ulusal hem de evrensel kültürü yeniden işleyerek, onlara yeni değerler katarlar dolayısıyla kültürü zenginleştirmiş olurlar.
Bu nedenlerle eğitim maddi ve manevi yeni kültür ürünlerinin yaratılmasına uygun zemin oluşturarak, yeni yetişen kuşakları geleceğe yönlendirerek toplumda her türlü yenileşmenin, değişmenin yolunu açmış ve toplumu geleceğe hazırlamış olur. Toplumda teknolojinin, kültürün yenilenmesinde en büyük pay gerçekçi ve yaratıcı olan eğitim sistemine, eğitim uygulamalarına aittir. Yenilik, buluş yapan bireyler genel olarak motivasyonu yüksek olan ve iyi eğitim almış bireylerin içinden çıkmaktadır. Tekniğin, bilgilerin yenilenmesi demek sonuç itibariyle toplumun yenilenmesi demektir
Toplumsallaşma bireyin asosyal” bir varlık olmaktan çıkarak “sosyal” bir varlık
haline gelme sürecidir. Bu tanımı açarsak şu açıklamaları yapabiliriz: Toplumsallaşma bireyin
topluma uyma sürecidir; bireyin kültür kazanmasıdır; toplumsallaşrriatoplum açısından bîr kullürleîîre^etJcıniiğidir; bireyin toplumsal yaşama hazırlanması, bilinçli olarak topluma katılması, toplumsal sorumluluk, toplumsal roller üstlenmesidir. Bireyin bir toplumsal kimlik kazanması demektir. Toplusallaşmanın sosyal kurumlar açısından çeşitleri de vardır, örneğin ahlaki, dinsel, siyasal toplumsallaşmalardan bahsedebiliriz.
Toplumsallaşma psikolojik, antropolojik, sosyolojik ve pedagojik boyutları olan karmaşık süreçler toplamıdır. Zaman, mekân ve yürütülen etkinlikler bakımından kapsamlı ve birçok anlam içeren bir toplumsal süreçtir. Doğuştan ölünceye kadar devam eder. Hem çocuk ve gençlerin, hem de yetişkinlerin toplumsallaşmalarından söz edebiliriz. Ancak toplumsallaşma çocukluk ve gençlik yıllarında doğal olarak daha yoğun olmaktadır. İleriki yaşlarda daha sınırlı ve yavaştır.
Toplumsallaşma açısından toplumda iki türlü uyumdan bahsedebiliriz: Pasif ve aktif uyum olmak üzere. Pasif uyum bireyin grup yaşamına hiçbir katkıda bulunmadan, düşünmeden, eleştirmeden uyması demektir. Her birey bu aşamayı yaşar. Aktif uyum ise, bireyin topluma bilinçli olarak, bir katkı yaparak uymasıdır. Toplumsallaşmada temel amaç bireyin pasif uyumu değil, topluma aktif olarak uyması, katılmasıdır.
Toplumsallaşma her toplumda görülür ve dolayısıyla evrensel bir sosyal süreçtir. Ancak toplumlar arasındaki kültür farklarından dolayı toplumsallaşma zaman ve mekân kavranılan halamından izafilik taşır, örneğin bir toplum ve dönem için “doğru”, “normal”
kabul edilen bir davranış biçimi, başka bir toplum ve zaman diliminde “anormal” kabul edilebilir. Pascal’m ifadesi ile “Pirenelerin bir yamacında doğru olan, öbür yamacında yanlıştır.” Yani Ispanyollar için uygun olan bir davranış, Fransıziar için hiç uygun olmayabilir. Bu ifade toplumsal, kültürel farklılığı vurgulamaktadır.
Toplumsallaşmada dil, taklit, telkin, işbirliği, yarışma, iletişim ve etkileşim kavramları önemli yer tutara Sosyal psikoloji bakımından insanlar genel olarak, önemli bulduktan, değer verdikleri kimseleri örnek alır, onlardan etkilenir ve onlara benzemeye çalışırlar. Toplumlar her yeni doğan çocuğu kendine benzetmek için büyük çaba harcar ve bunu gerçekleştirecek birçok mekanizmalar geliştirmişlerdir. “Üzüm üzüme baka baka kararır” diye bir söz vardır. Toplumda da burada vurgulanan taklit, telkin ve etkileşim süreci aynen işlemektedir. Bu bir anlamda toplumsallaşma demektir.
Toplumsallaşan bireyin kendisine güveni artar; çünkü bu süreçte bireyin onaylanması, toplumca kabul edilipbenimsenmesi, toplumsal yaşama katılması söz konusu olmaktadır. Burada bireyde gelişen öz benliğin yanında, Cooley’in “ayna benlik” dediği bir kavram önemli rol oynamaktadır (Lundberg-Schrag-Larsen, 1970: 208). Bireylerin bizim
hakkımızdaki izlenimleri, yargılan bizim için bir ayna oluşturmaktadır, başkalarının bizi tanımlaması, bizim hakkımızdaki düşünceleri belirleyici olmaktadır. Böylece biz kendimizi başkalarında, yapi başkalarının tuttuğu aynada görüyoruz. Dolayısıyla toplumsallaşmada “ne derler” sorusu, başkalarının görüşü belirleyici olmakta, kendi adımlarımızı, davranışlarımızı ona göre düzenlemekteyiz, özbenlikle ayna benliğin uyuşması, örtüşmesi gerekmektedir. Aksi halde bireyle toplum arasında çatışmalar çıkar; bu da bireyde rahatsızlıklar yaratır.
Toplumsallaşma sosyal kontrol mekanizması ile birlikte işlemektedir. Çünkü bireyler ancak toplumsallaştıkça toplumdaki bu kontrol araçlarını, normları ve yaptınmlan hissederler; böylece bireylerin sosyal sorumluluk duyguları gelişmiş olur.
a. Aile
Toplumsallaşmada en önemli ve etkin sosyal kurum ailedir. Aile bireye en temel ve zorunlu bilgi ve becerilerin alışkanlıkların, duygu ve düşüncelerin, tutumların kazandın idi ğı bir kurumdur. Çocuk ilk tepkileri deneyimleri aile bireyleri ile iletişim kurarak ve onları örnek alarak kazanır. İnsanlık tarihi açısından çok uzun süre aile tek ve en önemli sosyal kurum olmuştur. Bireylerin yaşları küçük oldukça eğitilme ve etkilenme oranlan da o ölçüde artmaktadır. “Ağaç yaşken eğilir” denmesinin sebebi budur. Bu bakımdan ailenin birey üzerindeki etkisi, diğer kurumlara, gruplara göre, onlarla kıyaslanamayacak oranda fazladır. Aynca aile bireyleri arasında kan bağı ve duygusal ilişkiler yoğun olarak yaşandığı için aile toplumsallaşmada diğer toplumsal birimlere göre daha kalıcı etkiler yaratmaktadır.
Aynca ailenin ekonomik düzeyi, bulunduğu sosyal sımf, kültürel (dinsel, ahlaki, siyasi, ideolojik) özellikleri de çocuğun toplumsallaşmasında önemli rol oynar. Ailenin bu özellikleri çocuğun tcmlıpaşallaşmasmı şekillendirir, çocuğun birçok tutum ve davranışı ailedeki yaşantılarına göre oluşmaktadır.
b. Okul
.Okul, bir eğitim kurumu olarak, daha önce biraz değinildiği gibi zaten temel işlevi bakımından kültür .aktarmakla yükümlü olduğu için, toplumsallaşmayı gerçekleştirmede vazgeçilmez bir kurum durumundadır. Okul gerek sınıf içi öğretim etkinlikleri, gerekse sınıf dışı sosyal ve kültürel etkinliklerle çocuğun toplumsallaşmasında çok etkin bir rol oynar.
c. Akran ve Diğer Arkadaş Grupları
Hangi türden olursa olsun bireyin içinde bulunduğu, katıldığı sosyal gruplar onun davranışlarım şekillendirmede oldukça etkileyicidir. Halk arasında kullanılan “Kır atın yanında olan ya huyundan ya suyundan” şeklindeki söz akran gruplarının birey üzerindeki
etkisini çok güzel ifade etmektedir. Dolayısıyla 5-6 yaşlarından itibaren, özellikle de buluğ ve ilk gençlik dönemlerindeki çocuklar, gençler akran, arkadaş gruplarından çok etkilenmektedirler. Çocuklar kendilerini bu grupların psikolojik baskısı altında hissederler. Bu tür gruplar çocuk ve gençlerin kötü alışkanlıklar edinmelerinde çok fazla etkiye sahiptirler.
d. Diğer Sosyal Grup ve Kurumlar
Toplumda çeşitli ekonomik, siyasal, dinsel, sportif vb. gruplar hem gençlerin, hem de yetişkinlerin toplumsallaşmalarında, onların değişik bilgiler, anlayış ve düşünüş biçimleri edinmelerinde etkili olurlar. Bu tür gruplar bireyin toplumsallaşmasını güçlendirir, bireye bir beceri, mesleki statüler, prestij kazandırırlar.
e. Kitle iletişim Araçları
Bu araçlar günümüzde bireylerin duyuş, düşünüş ve davranış biçimlerini şekillendirmede başlı başına bir aile, okul, ortamı kadar, hatta bazen onlardan daha fazla rol oynamaktadırlar. Bu alanla ilgili kurumlar, araçlar, yazılı ve görsel basın çağımızda bireylerin yaşamlarını tüm boyutlarıyla kucaklamakta, yönlendirmektedirler. Örneğin TV tek başına bireyleri duygu ve düşünüş bakımından etkilemekte, olumlu veya olumsuz, onlara belirli davranış kalıplarım kabul ettirmektedir. Bu araçlar âdeta bireyleri gözaltına alarak, onların davranışlarına suflörlük yapmaktadırlar. Yargılarımız bu araçlardan edindiğimiz görüşlere, telkinlere göre oluşmaktadır.
Bireyin toplumsallaşma düzeyi onun zihinsel potansiyeline, öğrenim durumuna, aile ve çevre şartlarına bağlı olarak değişmektedir. Özellikle sosyal çevre toplumsallaşmada etkili olmaktadır.
Toplumsallaşma ile eğitim arasındaki ilişkiler buraya kadarki açıklamalarda az çok ortaya çıkmıştır. Ancak bu ilişki özetle şu noktalarda belirginleşmektedir:
Toplum bireyi kendine benzettiği ölçüde gelecekten güven duymaktadır. Bu bakımdan her toplum kendi tercihlerine göre diktiği bir elbiseyi yeni kuşaklara giydirmek istemektedir. Dolayısıyla eğitim geniş anlamda bir toplumsallaşma sürecidir. Bu iki kavram sosyolojik açıdan aynı anlamda kullanılabilir. Örneğin Durkheim eğitimi, “Yetişkin kuşağın toplumsal yaşama henüz elverişli olmayanlar üzerinde yaptığı bir etki” olarak tanımlamaktadır (Salines, 1972: 69). Ayrıca Durkheim eğitimle toplumsallaşmayı bir bütün halinde düşünmekte ve eğitimi, genç kuşağın sistemli, yöntemli bir biçimde toplumsallaşması olarak ele almaktadır. (Gaudemar, 1996: 15). Daha önce de belirtildiği gibi eğitimin kültürleme işlevi aynı zamanda bireyin toplumsallaşması demektir. Birey eğitildikçe toplumsallaşmış olur, toplumsallaştıkça da eğitilmiş olduğu anlaşılır. Sonuçta temel amaç başarılı bir toplumsallaşmanın gerçekleşmiş
Burada dersler belirlenen amaçlara, hedet davranışlara ulaşmak ıçm seçilmiş konulan, (araçları) eğitim durumlarını içerir. Eğitim programlarına konulan dersler bireylere seçilmiş bilgileri, becerileri, alışkanlıkla«, düşünce ve davranışlan kazandınr. Böylcce bireyin belli bir doğrultuda yetişmesi, gelişmesi, gerekli niteliklerle donatılması sağlanır.
İkinci aşamada kişiler, yeteneklerine öğrenme ve başanlanna göre derslere bağlı olarak çeşitli sınav sistemleri ve uygulamalar yolu ile sıralanır, derecelendirilir. Yani öğrenciler bu aşamada bir seçme işlemine tabi tutulur, önceden belirlenen standartlan tutturanlar başanlı kabul edilir. İşte eğitim sisteminin bu işlevine “seçme” işlevi denir. Eğitim, toplumda bireyleri istidat ve yeteneklerine, çalışmalarına ve sonuçta başanlanna göre sıralamakta, ayırmaktadır. Bu işlemle bireyler kendilerine uygun mesleklere, iş kollarına yönlendirilmektedirler. Buradaki seçme, eleme işleminde toplumun ekonomik ve diğer
açılardan önemli menfaati vardır. Seçme hem bireyler, hem de toplum açısından anlamlı ve gereklidir, Toplum bir “yetenekler havuzu” olarak kabul edilebilir. Seçme olayı ile bu çeşitli yeteneklerdeki bireyleri en uygun ve yeterli oldukları alanlara yöneltecektir. Böylece verimlilik sağlanacak, elitlerin de yukarı doğru hareketliliğine imkân tanınmış olacaktır.
Seçme her bakımdan bireylerin yaratıcılığını, üretkenliğini, verimliliğini artırıcı sosyal hareketliliği hızlandırıcı bir pedagojik süreçtir. Ekonomik kalkınmada, modernleşmede bu etkinlik oldukça önemlidir. Ancak burada sınav uygulamalarının adaletli, dengeli, güvenilir ve geçerli olması önem taşımaktadır.
| Üçüncü aşamada ise bireylere, sürecin sonunda başarılı olmuşlarsa, bu başarı düzeylerine göre sonucu kanıtlayan bir diploma, belge veya bir sertifika verilmektedir. Bu belge bireyin o konuda başarılı olduğunu, yeterliliğini gösterir. Diploma bir yetki ve aynı zamanda bir sorumluluk belgesidir; dolayısıyla kişiye bir hak, bir statü kazandırır. Böylece eğitim sistemi bir alan «veya meslekle ilgili olarak hak edenle etmeyeni, yeterli olanla olmayanı ayırt çimektedir. Örneğin günümüzde sürücü belgesinden, avukatlık diplomasına kadar iş ve meslek sahiplerine bütün gerekli belgeler bu mekanizma ile verilmektedir.
Çağdaş toplumlarda artık her iş ve meslek bir belgeye indekslenmiş durumdadır. İlgili mesleği ancak belirlenen belgeye sahip olanlar yapabiliyor. Teknolojik ve ekonomik gelişmeler, hizmet Rektöründeki ayrıntılar, karmaşıklık bu tür belgeleri zorunlu kılmaktadır. Diploma kişinin o konudaki, ustalığım, yetişmişliğini, yetkisini ifade etmektedir. Günümüzde mesleki anlamda niteliksiz insanlara yer yoktur. Ekonominin tüm sektörlerinde artık bu tür belgeler olmadan iş bulmak hayli zordur.
Eğitimin Politik İşlevi
Her siyasal sistemin, devlet şeklinin niteliklerini belirlediği bir “yurttaş tipi” vardır. Bu yurttaş tipinin yetiştirilmesi görevi de eğitim sistemine, okullara yüklenir, bu politik görev okullardan beklenir. Bütün siyasal sistemler, devletler çocuklara ve yurttaşlara belirli bir ^“siyasi eğitim” vermek ister (Tezcik : 43). Çünkü her devlet kendi siyasal rejimini koruyacak, onu devam ettirecek kuşaklar
yetiştirmeye öncelik verir, geleceğini bunda görür.
Devletlerin, siyasi sistemlerin dayandığı bir felsefe, dünya görüşü yani ulusal, ekonomik, kültürel, siyasal idealleri, hedefleri vardır. Devlet bu hedefleri bir eğitim amacı olarak eğitim programlarına yerleştirir. Dolayısıyla okullarda tüm derslerde ve diğer eğitim etkinliklerinde öğretmenlerden bu düşünce ve niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesi istenir. Siyasal toplumsallaşmayı eğitim süreci gerçekleştirir. Eğitim sitemi siyasal yapının, bilincin gerektirdiği özellikleri okul öncesinden yükseköğretime kadar adım adım bireylere kazandırmaya çalışır. Eğitimin makro düzeyde en önemli hedefi budur.
Örneğin faallik, padişahlık gibi otoriter, monarşik rejimlerdeki yurttaş tipi ile demokratik rejimlerdeki yurttaş tipi çok farklıdır^ Monarşik siyasal sistemlerde kulluk, tçhag esastır. Krallıktaen önemli sivasaL erdem “itaattir. YanT hirevin kişiye (yöneticiye) hiç tartışmasız bağlılığı, itaat etmesi söz konusudur. Zaten esas olarak devleti tek kişi yönettiği için bireylerin yönetim konusunda düşünce beyan etmesi de söz konusu olamaz. Bu tür rejimlerde bir itaat kültürü yaratılır.
Demokraside ise, her birey seçecek, seçilecek, bir bakıma yönetime katılacak, düşünüp tartışacak, eleştirecek, kıyaslayacak. Dolayısıyla burada rejime sahip çıkma, yasalar ve saygı monarşideki itaatten çok farklıdır. Bu sistem içinde “özgür yurttaş” tipi geçerlidir. Yurttaşlar özgür, bilgili ve bilinçli olacaklar ki en iyi yöneticileri yönetime getirebilsinler. Bu bakımdan demokrasinin iyi, sağlıklı işlemesi, böyle, bir yurttaş tipinin yetişmesine bağlıdır. Bu nitelikleri taşıyan yurttaşlar da uygun eğitim sistemi içinde yetiştirilebilir.
Eğitimin ekonomik işlevi
Bugün üretimin doğrudan doğruya insana, bireyin niteliklerine, donanımına bağlı olduğu biliniyor. Çünkü üretimi gerçekleştiren insandır. Ekonominin temeli insanların ihtiyaçlarını gideren mal ve hizmetlerin üretimidir. Üretimin aktif ve ana öğesi de insandır.
Eğitimin ekonomik işlevi denilince, eğitim süreci içinde ekonomik büyümenin, kalkınmanın _ gerçekleşmesi açısından bireylere gerekli teknik bilgilerin, becerilerin, tutumların kazandırılması anlaşılır.
Bu bakımdan toplumdaki insan kaynağının, nicelik ve nitelikçe ekonominin, üretimin ihtiyaçları „ doğrultusunda, donatılması, yetiştirilmesi gerekiyor. Eğitimle insanların yaratıcılıkları üretkenlikleri artırılabilir, onlara daha verimli olmanın teknikleri, şartlan öğretilebilir. Eğitimle hem iyi üreticiler, hem de bilinçli tüketiciler yetiştirilebilir, özellikle sanayi ve bilgi toplumunda gerekli ekonomik niteliklere sahip insan gücünün yetiştirilmesi zorunludur.
Bu noktada eğitim İİmgramlarının, okulların ders konulannın, ekonomik açıdan işlevsel olması, v üretimin zorunlu kıldığı bilgi ve becerileri kazandı racak biçimde düzenlenmesi gerekiyor.
Türkiye’de Cumhuriyet kurulduktan sonra ülkenin ekonomik ihtiyaç ve şartlarına dayalı olmak üzere (sermaye birikimi, yerli üretimin, sanayinin desteklenmesi açısından) okullarda ihdas edilmesi eğitimin ekonomik işlevine çok somut bir örnek teşkil etmektedir. Günûmüzde ekonomi hem bir sosyal bilim olarak, hem de insan ve toplum yaşamı açısından çok önemli hale gelmiştir.
AYHAN yAKA
İZMİR-2012
Toplum eğitimden ne beklemektedir? Veya eğitim topluma ne kazandırır, ne tür görevleri yerine getirir? Bu tür sorulara verilen cevaplar eğitimin toplumda gerçekleştirdiği, yaptığı görevleri yani onun toplumsal işlevlerini (fonksiyonunu) ifade eder. Bu işlevlerin temelinde toplumun amaçlan, ihtiyaçlan vardır. Toplumsal ihtiyaçlar, sorunlar farklılaştıkça eğitimden beklenen işlevler de farklılaşabilir, eğitime yeni işlevler yüklenebilir. Eğitimin bu toplumsal işlevleri değişik biçimlerde sınıflandırılabilir. Biz burada bütün toplumlarda eğitimden beklenen toplumsal işlevleri (makro düzeyde) yedi maddede toplayacağız.
4.1. Eğitimin Kültür Aktarma İşlevi
Kültür en geniş anlamı ile bir toplumun zaman içinde yarattığı maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Her toplumun kendine özgü olan ve onu diğer toplumlardan ayıran bir kültür sistemi vardır. Antropolog Wissler’in ifadesi ile “Kültür bir toplumun yaşama ve yaratma biçimidir.” Toplumda bireyler, çeşitli ihtiyaçların giderilmesi, sorunların çözümü bakımından çok amaçlı ve çok yönlü toplumsal ilişkiler kurarlar; bu ilişkiler zamanla topluma has bir yaşayış, düşünüş, inanış ve davranış biçimi kazandınr. İşte kültür ilgili toplumun I rengini, kimliğini oluşturan bu karmaşık ve sistematik bütünlüğün adıdır.
Toplumun bir zaman boyutu vardır. Zaman kavramı açısından toplum bir sürekliliği I anlatır. Bu süreklilik de ikiye aynlabilir:
a. Maddi-biyolojik süreklilik: Biyolojik süreklilik toplumun insan sayısı, nüfus olarak I yaşamayı devam ettiriyor olması demektir. Bu da evlenmelerle, üremeyle gerçekleşir, toplum I yeni nesiller eklenerek çoğalır, maddi varlığını sürdürür.
b. Kültürel süreklilik: Kültürel süreklilik toplumun ürettiği, oluşturduğu tüm bilgilerin. I yöntem ve tekniklerin, değerlerin, düşünce ve inançların, kurumlann kuşaklar arasında kesintisiz devam etmesi, bunlann bir kuşaktan diğerine aktanlmasıdır. Toplumun varlığı ve I yaşaması için bu iki şartın da yerine getirilmesi bir zorunluluktur. Eğer kuşaklar arası I bütünlüğü, benzerliği, ortaklığı sağlayan bu kültürel süreklilik olmazsa toplum dağılır, çözülür. İşte eğitim bu kültürel mirası bir kuşaktan diğerine aktarır. Bu görev eğitim kurumuna yüklenmiştir. Eğitim, kültürel değerleri derleyip toplamakta, biriktirmekte, onlan bir düzen içinde koruyup yeni kuşaklara transfer etmektedir. Eğitim sisteminin en önemli toplumsal işlevi budur. Bu görev hem formal-örgün eğitimle, hem de informal eğitimle yerine getirilir. Toplumda bu kültürel geçişte teknolojik gelişmeler, iletişim araçtan önemli rol oynamaktadır.
Okullarda eğitim öğretim uyguiamalannda öğretmenlerin yaptığı işin en büyük bölümü kültür aktarımı ile ilgilidir. Çünkü her öğretmen branşı ne ise, ulusal ve evrensel düzeyde olmak üzere insanoğlunun o güne kadar oluşturduğu tüm bilgileri ve düşünceleri, tekniği öğrencilere Öğretmeye çalışır, örneğin fizik Öğretmeni öncelikle Archimedes ten Einstein’a kadar üretilmiş bütün fiziki kavram ve bilgileri öğrencilere tanıtır, öğretmenlerin birinci görevi budur.
Okul, bireye geçmişi öğretmenin yanında onu geleceğe de hazırlamak zorundadır. Okullar yeni bilgi ve buluşların üretilmesi bakımından öğrencileri motive eder, yönlendirir, örneğin resim öğretmeni resimle ilgili temel bilgileri verdikten sonra onlarda resim zevkini uyandırmak, geliştirmek amacıyla ünlü ressamlardan güzel örnekler gösterir; arkasından da öğrencilerin yeni resimler, tablolar üretmelerini ister. Müzik öğretmeninin, edebiyat öğretmeninin de yaptığı bundan farklı değildir.
_Eğitim hem bireyin, hem de toplumun geliştirilip yenileşmesini sağlar. Bunun için öncelik|ş yaratıcı, buluscu. üretken -bireyler yetiştirilmeye çalışılır, pğitim bireylerin yeni şartlara uyum yeteneklerini geliştinr;. bu bakımdan onlara yeni tutum ve davranışlar kazandırır.
Eğitim sistemi içinde yer alan yükseköğretim kurumlarHan^ üniversitelerin öncelikli görevleri öğretimle birlikte araştırroa-geliştirme etkinliklerine katılmaktır. Tüm dünyada üniversiteler her konuda yeni kültürel değerler yaratırlar, projeler üretirler ve böylece hem ulusal hem de evrensel kültürü yeniden işleyerek, onlara yeni değerler katarlar dolayısıyla kültürü zenginleştirmiş olurlar.
Bu nedenlerle eğitim maddi ve manevi yeni kültür ürünlerinin yaratılmasına uygun zemin oluşturarak, yeni yetişen kuşakları geleceğe yönlendirerek toplumda her türlü yenileşmenin, değişmenin yolunu açmış ve toplumu geleceğe hazırlamış olur. Toplumda teknolojinin, kültürün yenilenmesinde en büyük pay gerçekçi ve yaratıcı olan eğitim sistemine, eğitim uygulamalarına aittir. Yenilik, buluş yapan bireyler genel olarak motivasyonu yüksek olan ve iyi eğitim almış bireylerin içinden çıkmaktadır. Tekniğin, bilgilerin yenilenmesi demek sonuç itibariyle toplumun yenilenmesi demektir
Toplumsallaşma bireyin asosyal” bir varlık olmaktan çıkarak “sosyal” bir varlık
haline gelme sürecidir. Bu tanımı açarsak şu açıklamaları yapabiliriz: Toplumsallaşma bireyin
topluma uyma sürecidir; bireyin kültür kazanmasıdır; toplumsallaşrriatoplum açısından bîr kullürleîîre^etJcıniiğidir; bireyin toplumsal yaşama hazırlanması, bilinçli olarak topluma katılması, toplumsal sorumluluk, toplumsal roller üstlenmesidir. Bireyin bir toplumsal kimlik kazanması demektir. Toplusallaşmanın sosyal kurumlar açısından çeşitleri de vardır, örneğin ahlaki, dinsel, siyasal toplumsallaşmalardan bahsedebiliriz.
Toplumsallaşma psikolojik, antropolojik, sosyolojik ve pedagojik boyutları olan karmaşık süreçler toplamıdır. Zaman, mekân ve yürütülen etkinlikler bakımından kapsamlı ve birçok anlam içeren bir toplumsal süreçtir. Doğuştan ölünceye kadar devam eder. Hem çocuk ve gençlerin, hem de yetişkinlerin toplumsallaşmalarından söz edebiliriz. Ancak toplumsallaşma çocukluk ve gençlik yıllarında doğal olarak daha yoğun olmaktadır. İleriki yaşlarda daha sınırlı ve yavaştır.
Toplumsallaşma açısından toplumda iki türlü uyumdan bahsedebiliriz: Pasif ve aktif uyum olmak üzere. Pasif uyum bireyin grup yaşamına hiçbir katkıda bulunmadan, düşünmeden, eleştirmeden uyması demektir. Her birey bu aşamayı yaşar. Aktif uyum ise, bireyin topluma bilinçli olarak, bir katkı yaparak uymasıdır. Toplumsallaşmada temel amaç bireyin pasif uyumu değil, topluma aktif olarak uyması, katılmasıdır.
Toplumsallaşma her toplumda görülür ve dolayısıyla evrensel bir sosyal süreçtir. Ancak toplumlar arasındaki kültür farklarından dolayı toplumsallaşma zaman ve mekân kavranılan halamından izafilik taşır, örneğin bir toplum ve dönem için “doğru”, “normal”
kabul edilen bir davranış biçimi, başka bir toplum ve zaman diliminde “anormal” kabul edilebilir. Pascal’m ifadesi ile “Pirenelerin bir yamacında doğru olan, öbür yamacında yanlıştır.” Yani Ispanyollar için uygun olan bir davranış, Fransıziar için hiç uygun olmayabilir. Bu ifade toplumsal, kültürel farklılığı vurgulamaktadır.
Toplumsallaşmada dil, taklit, telkin, işbirliği, yarışma, iletişim ve etkileşim kavramları önemli yer tutara Sosyal psikoloji bakımından insanlar genel olarak, önemli bulduktan, değer verdikleri kimseleri örnek alır, onlardan etkilenir ve onlara benzemeye çalışırlar. Toplumlar her yeni doğan çocuğu kendine benzetmek için büyük çaba harcar ve bunu gerçekleştirecek birçok mekanizmalar geliştirmişlerdir. “Üzüm üzüme baka baka kararır” diye bir söz vardır. Toplumda da burada vurgulanan taklit, telkin ve etkileşim süreci aynen işlemektedir. Bu bir anlamda toplumsallaşma demektir.
Toplumsallaşan bireyin kendisine güveni artar; çünkü bu süreçte bireyin onaylanması, toplumca kabul edilipbenimsenmesi, toplumsal yaşama katılması söz konusu olmaktadır. Burada bireyde gelişen öz benliğin yanında, Cooley’in “ayna benlik” dediği bir kavram önemli rol oynamaktadır (Lundberg-Schrag-Larsen, 1970: 208). Bireylerin bizim
hakkımızdaki izlenimleri, yargılan bizim için bir ayna oluşturmaktadır, başkalarının bizi tanımlaması, bizim hakkımızdaki düşünceleri belirleyici olmaktadır. Böylece biz kendimizi başkalarında, yapi başkalarının tuttuğu aynada görüyoruz. Dolayısıyla toplumsallaşmada “ne derler” sorusu, başkalarının görüşü belirleyici olmakta, kendi adımlarımızı, davranışlarımızı ona göre düzenlemekteyiz, özbenlikle ayna benliğin uyuşması, örtüşmesi gerekmektedir. Aksi halde bireyle toplum arasında çatışmalar çıkar; bu da bireyde rahatsızlıklar yaratır.
Toplumsallaşma sosyal kontrol mekanizması ile birlikte işlemektedir. Çünkü bireyler ancak toplumsallaştıkça toplumdaki bu kontrol araçlarını, normları ve yaptınmlan hissederler; böylece bireylerin sosyal sorumluluk duyguları gelişmiş olur.
a. Aile
Toplumsallaşmada en önemli ve etkin sosyal kurum ailedir. Aile bireye en temel ve zorunlu bilgi ve becerilerin alışkanlıkların, duygu ve düşüncelerin, tutumların kazandın idi ğı bir kurumdur. Çocuk ilk tepkileri deneyimleri aile bireyleri ile iletişim kurarak ve onları örnek alarak kazanır. İnsanlık tarihi açısından çok uzun süre aile tek ve en önemli sosyal kurum olmuştur. Bireylerin yaşları küçük oldukça eğitilme ve etkilenme oranlan da o ölçüde artmaktadır. “Ağaç yaşken eğilir” denmesinin sebebi budur. Bu bakımdan ailenin birey üzerindeki etkisi, diğer kurumlara, gruplara göre, onlarla kıyaslanamayacak oranda fazladır. Aynca aile bireyleri arasında kan bağı ve duygusal ilişkiler yoğun olarak yaşandığı için aile toplumsallaşmada diğer toplumsal birimlere göre daha kalıcı etkiler yaratmaktadır.
Aynca ailenin ekonomik düzeyi, bulunduğu sosyal sımf, kültürel (dinsel, ahlaki, siyasi, ideolojik) özellikleri de çocuğun toplumsallaşmasında önemli rol oynar. Ailenin bu özellikleri çocuğun tcmlıpaşallaşmasmı şekillendirir, çocuğun birçok tutum ve davranışı ailedeki yaşantılarına göre oluşmaktadır.
b. Okul
.Okul, bir eğitim kurumu olarak, daha önce biraz değinildiği gibi zaten temel işlevi bakımından kültür .aktarmakla yükümlü olduğu için, toplumsallaşmayı gerçekleştirmede vazgeçilmez bir kurum durumundadır. Okul gerek sınıf içi öğretim etkinlikleri, gerekse sınıf dışı sosyal ve kültürel etkinliklerle çocuğun toplumsallaşmasında çok etkin bir rol oynar.
c. Akran ve Diğer Arkadaş Grupları
Hangi türden olursa olsun bireyin içinde bulunduğu, katıldığı sosyal gruplar onun davranışlarım şekillendirmede oldukça etkileyicidir. Halk arasında kullanılan “Kır atın yanında olan ya huyundan ya suyundan” şeklindeki söz akran gruplarının birey üzerindeki
etkisini çok güzel ifade etmektedir. Dolayısıyla 5-6 yaşlarından itibaren, özellikle de buluğ ve ilk gençlik dönemlerindeki çocuklar, gençler akran, arkadaş gruplarından çok etkilenmektedirler. Çocuklar kendilerini bu grupların psikolojik baskısı altında hissederler. Bu tür gruplar çocuk ve gençlerin kötü alışkanlıklar edinmelerinde çok fazla etkiye sahiptirler.
d. Diğer Sosyal Grup ve Kurumlar
Toplumda çeşitli ekonomik, siyasal, dinsel, sportif vb. gruplar hem gençlerin, hem de yetişkinlerin toplumsallaşmalarında, onların değişik bilgiler, anlayış ve düşünüş biçimleri edinmelerinde etkili olurlar. Bu tür gruplar bireyin toplumsallaşmasını güçlendirir, bireye bir beceri, mesleki statüler, prestij kazandırırlar.
e. Kitle iletişim Araçları
Bu araçlar günümüzde bireylerin duyuş, düşünüş ve davranış biçimlerini şekillendirmede başlı başına bir aile, okul, ortamı kadar, hatta bazen onlardan daha fazla rol oynamaktadırlar. Bu alanla ilgili kurumlar, araçlar, yazılı ve görsel basın çağımızda bireylerin yaşamlarını tüm boyutlarıyla kucaklamakta, yönlendirmektedirler. Örneğin TV tek başına bireyleri duygu ve düşünüş bakımından etkilemekte, olumlu veya olumsuz, onlara belirli davranış kalıplarım kabul ettirmektedir. Bu araçlar âdeta bireyleri gözaltına alarak, onların davranışlarına suflörlük yapmaktadırlar. Yargılarımız bu araçlardan edindiğimiz görüşlere, telkinlere göre oluşmaktadır.
Bireyin toplumsallaşma düzeyi onun zihinsel potansiyeline, öğrenim durumuna, aile ve çevre şartlarına bağlı olarak değişmektedir. Özellikle sosyal çevre toplumsallaşmada etkili olmaktadır.
Toplumsallaşma ile eğitim arasındaki ilişkiler buraya kadarki açıklamalarda az çok ortaya çıkmıştır. Ancak bu ilişki özetle şu noktalarda belirginleşmektedir:
Toplum bireyi kendine benzettiği ölçüde gelecekten güven duymaktadır. Bu bakımdan her toplum kendi tercihlerine göre diktiği bir elbiseyi yeni kuşaklara giydirmek istemektedir. Dolayısıyla eğitim geniş anlamda bir toplumsallaşma sürecidir. Bu iki kavram sosyolojik açıdan aynı anlamda kullanılabilir. Örneğin Durkheim eğitimi, “Yetişkin kuşağın toplumsal yaşama henüz elverişli olmayanlar üzerinde yaptığı bir etki” olarak tanımlamaktadır (Salines, 1972: 69). Ayrıca Durkheim eğitimle toplumsallaşmayı bir bütün halinde düşünmekte ve eğitimi, genç kuşağın sistemli, yöntemli bir biçimde toplumsallaşması olarak ele almaktadır. (Gaudemar, 1996: 15). Daha önce de belirtildiği gibi eğitimin kültürleme işlevi aynı zamanda bireyin toplumsallaşması demektir. Birey eğitildikçe toplumsallaşmış olur, toplumsallaştıkça da eğitilmiş olduğu anlaşılır. Sonuçta temel amaç başarılı bir toplumsallaşmanın gerçekleşmiş
Burada dersler belirlenen amaçlara, hedet davranışlara ulaşmak ıçm seçilmiş konulan, (araçları) eğitim durumlarını içerir. Eğitim programlarına konulan dersler bireylere seçilmiş bilgileri, becerileri, alışkanlıkla«, düşünce ve davranışlan kazandınr. Böylcce bireyin belli bir doğrultuda yetişmesi, gelişmesi, gerekli niteliklerle donatılması sağlanır.
İkinci aşamada kişiler, yeteneklerine öğrenme ve başanlanna göre derslere bağlı olarak çeşitli sınav sistemleri ve uygulamalar yolu ile sıralanır, derecelendirilir. Yani öğrenciler bu aşamada bir seçme işlemine tabi tutulur, önceden belirlenen standartlan tutturanlar başanlı kabul edilir. İşte eğitim sisteminin bu işlevine “seçme” işlevi denir. Eğitim, toplumda bireyleri istidat ve yeteneklerine, çalışmalarına ve sonuçta başanlanna göre sıralamakta, ayırmaktadır. Bu işlemle bireyler kendilerine uygun mesleklere, iş kollarına yönlendirilmektedirler. Buradaki seçme, eleme işleminde toplumun ekonomik ve diğer
açılardan önemli menfaati vardır. Seçme hem bireyler, hem de toplum açısından anlamlı ve gereklidir, Toplum bir “yetenekler havuzu” olarak kabul edilebilir. Seçme olayı ile bu çeşitli yeteneklerdeki bireyleri en uygun ve yeterli oldukları alanlara yöneltecektir. Böylece verimlilik sağlanacak, elitlerin de yukarı doğru hareketliliğine imkân tanınmış olacaktır.
Seçme her bakımdan bireylerin yaratıcılığını, üretkenliğini, verimliliğini artırıcı sosyal hareketliliği hızlandırıcı bir pedagojik süreçtir. Ekonomik kalkınmada, modernleşmede bu etkinlik oldukça önemlidir. Ancak burada sınav uygulamalarının adaletli, dengeli, güvenilir ve geçerli olması önem taşımaktadır.
| Üçüncü aşamada ise bireylere, sürecin sonunda başarılı olmuşlarsa, bu başarı düzeylerine göre sonucu kanıtlayan bir diploma, belge veya bir sertifika verilmektedir. Bu belge bireyin o konuda başarılı olduğunu, yeterliliğini gösterir. Diploma bir yetki ve aynı zamanda bir sorumluluk belgesidir; dolayısıyla kişiye bir hak, bir statü kazandırır. Böylece eğitim sistemi bir alan «veya meslekle ilgili olarak hak edenle etmeyeni, yeterli olanla olmayanı ayırt çimektedir. Örneğin günümüzde sürücü belgesinden, avukatlık diplomasına kadar iş ve meslek sahiplerine bütün gerekli belgeler bu mekanizma ile verilmektedir.
Çağdaş toplumlarda artık her iş ve meslek bir belgeye indekslenmiş durumdadır. İlgili mesleği ancak belirlenen belgeye sahip olanlar yapabiliyor. Teknolojik ve ekonomik gelişmeler, hizmet Rektöründeki ayrıntılar, karmaşıklık bu tür belgeleri zorunlu kılmaktadır. Diploma kişinin o konudaki, ustalığım, yetişmişliğini, yetkisini ifade etmektedir. Günümüzde mesleki anlamda niteliksiz insanlara yer yoktur. Ekonominin tüm sektörlerinde artık bu tür belgeler olmadan iş bulmak hayli zordur.
Eğitimin Politik İşlevi
Her siyasal sistemin, devlet şeklinin niteliklerini belirlediği bir “yurttaş tipi” vardır. Bu yurttaş tipinin yetiştirilmesi görevi de eğitim sistemine, okullara yüklenir, bu politik görev okullardan beklenir. Bütün siyasal sistemler, devletler çocuklara ve yurttaşlara belirli bir ^“siyasi eğitim” vermek ister (Tezcik : 43). Çünkü her devlet kendi siyasal rejimini koruyacak, onu devam ettirecek kuşaklar
yetiştirmeye öncelik verir, geleceğini bunda görür.
Devletlerin, siyasi sistemlerin dayandığı bir felsefe, dünya görüşü yani ulusal, ekonomik, kültürel, siyasal idealleri, hedefleri vardır. Devlet bu hedefleri bir eğitim amacı olarak eğitim programlarına yerleştirir. Dolayısıyla okullarda tüm derslerde ve diğer eğitim etkinliklerinde öğretmenlerden bu düşünce ve niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesi istenir. Siyasal toplumsallaşmayı eğitim süreci gerçekleştirir. Eğitim sitemi siyasal yapının, bilincin gerektirdiği özellikleri okul öncesinden yükseköğretime kadar adım adım bireylere kazandırmaya çalışır. Eğitimin makro düzeyde en önemli hedefi budur.
Örneğin faallik, padişahlık gibi otoriter, monarşik rejimlerdeki yurttaş tipi ile demokratik rejimlerdeki yurttaş tipi çok farklıdır^ Monarşik siyasal sistemlerde kulluk, tçhag esastır. Krallıktaen önemli sivasaL erdem “itaattir. YanT hirevin kişiye (yöneticiye) hiç tartışmasız bağlılığı, itaat etmesi söz konusudur. Zaten esas olarak devleti tek kişi yönettiği için bireylerin yönetim konusunda düşünce beyan etmesi de söz konusu olamaz. Bu tür rejimlerde bir itaat kültürü yaratılır.
Demokraside ise, her birey seçecek, seçilecek, bir bakıma yönetime katılacak, düşünüp tartışacak, eleştirecek, kıyaslayacak. Dolayısıyla burada rejime sahip çıkma, yasalar ve saygı monarşideki itaatten çok farklıdır. Bu sistem içinde “özgür yurttaş” tipi geçerlidir. Yurttaşlar özgür, bilgili ve bilinçli olacaklar ki en iyi yöneticileri yönetime getirebilsinler. Bu bakımdan demokrasinin iyi, sağlıklı işlemesi, böyle, bir yurttaş tipinin yetişmesine bağlıdır. Bu nitelikleri taşıyan yurttaşlar da uygun eğitim sistemi içinde yetiştirilebilir.
Eğitimin ekonomik işlevi
Bugün üretimin doğrudan doğruya insana, bireyin niteliklerine, donanımına bağlı olduğu biliniyor. Çünkü üretimi gerçekleştiren insandır. Ekonominin temeli insanların ihtiyaçlarını gideren mal ve hizmetlerin üretimidir. Üretimin aktif ve ana öğesi de insandır.
Eğitimin ekonomik işlevi denilince, eğitim süreci içinde ekonomik büyümenin, kalkınmanın _ gerçekleşmesi açısından bireylere gerekli teknik bilgilerin, becerilerin, tutumların kazandırılması anlaşılır.
Bu bakımdan toplumdaki insan kaynağının, nicelik ve nitelikçe ekonominin, üretimin ihtiyaçları „ doğrultusunda, donatılması, yetiştirilmesi gerekiyor. Eğitimle insanların yaratıcılıkları üretkenlikleri artırılabilir, onlara daha verimli olmanın teknikleri, şartlan öğretilebilir. Eğitimle hem iyi üreticiler, hem de bilinçli tüketiciler yetiştirilebilir, özellikle sanayi ve bilgi toplumunda gerekli ekonomik niteliklere sahip insan gücünün yetiştirilmesi zorunludur.
Bu noktada eğitim İİmgramlarının, okulların ders konulannın, ekonomik açıdan işlevsel olması, v üretimin zorunlu kıldığı bilgi ve becerileri kazandı racak biçimde düzenlenmesi gerekiyor.
Türkiye’de Cumhuriyet kurulduktan sonra ülkenin ekonomik ihtiyaç ve şartlarına dayalı olmak üzere (sermaye birikimi, yerli üretimin, sanayinin desteklenmesi açısından) okullarda ihdas edilmesi eğitimin ekonomik işlevine çok somut bir örnek teşkil etmektedir. Günûmüzde ekonomi hem bir sosyal bilim olarak, hem de insan ve toplum yaşamı açısından çok önemli hale gelmiştir.
AYHAN yAKA
İZMİR-2012