• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Ergenlik Çağında Psikolojik ve Biyoolojik Gelişmeler

Ergenlik dönemi, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir. Sosyo-ekonomik koşullarla sağlık ve beslenmenin ergenliğin başlama yaşını büyük ölçüde etkilediği görülür. İklimde ergenliğin başlangıcında etkili bir başka faktördür. Ilıman bölgelerde, olgunlaşma daha erken başlamaktadır. Ülkemizde, kızlarda ortalama olarak 10-12, erkeklerde 12-14 yaşları arasında başlar. .

Gençte kendi beden yapısına, değişme ve gelişmelere ilişkin birbirine karşıt, çelişik değerlendirmeler ve düşünceler ortaya çıkar. Bir yandan beden yapısının, yüzünün çirkinleştiğini kabul edip, kaygı duyar, sıkılıp üzülür. Hatta utanır, içine kapanır, çevreden uzaklaşır. Gencin kendine özgü olarak oluşturduğu çirkinlik ve güzellik kavramı kaygı ve endişeyle neşe ve sevinç arasında gidip gelen duygulanım değişmeleri yaratır. Gençlik çağında çirkinlik ve güzellik kavramlarının oluşmasında çocukluk çağı yaşantıları ve ailenin tutumu önemli rol oynar. Genç kendisini güzel olarak görüp değerlendiriyorsa bütün bu bakışların güzelliğini izlemek için kendi üzerinde toplandığını başkalarının kendisine hayran olduklarını, bu hayranlığın türlü mimik jest ve sözcüklerle açık ve dolaylı olarak anlattıklarını sanır.
Ayna karşısında saatlerce makyaj yapan, giyinip süslenen genç kız, saçlarını tarayan delikanlı hep başkalarının olası beğeni, övgü yada yergisini tasarlar.
Gençlik çağında beden ölçüleri, şişmanlık yada zayıflık da önemli bir iletişim sorunu olarak ortaya çıkar. Özellikle kızlar modanın ve değişen güzellik ölçülerinin etkisi altında güzel görünmek, kilo vermek için çaba sarf ederler,yemeden içmeden kesilir, bedensel gelişmeleri için gerekli besinleri almaktan sakınırlar. Bu durum çocukluk çağındaki saplantı ve takıntıların etkisi altında besinlerin tümüyle kesilmesi, aşırı zayıflama ve içsalgı bezlerinde ortaya çıkan bozukluklarla birlikte anorexia adlı ciddi bir hastalığa dönüşebilir.
Gençlik, abartılmış, çabuk ve kolay değişen duygulanım ve coşkularla yaşanır. Genç kaygıdan mutluluğa, sevinçten sıkıntıya, kızgınlıktan taşkınlığa değişen çeşitli duygulanım ve çoşku durumlarından kaynaklanan iletişimler kurar. Bir başkasının tatlı ve yumuşak bakışı, gülümseme, bir iki övgü sözcüğü onu mutlu eder. Asık bir yüz, örseleyici bir iki sözcük onu kaygının, kızgınlığın, umutsuzluğun derinliklerine sürükler. İlgi ve sevgiyle iletişim kurduğu insanlara karşı bir süre sonra kin ve nefret duyar.
Gençlik çağına özgü duygulanım ve coşkular, algı, dikkat, bellek, düşünme, mantık gibi bilişsel işlerinde olumsuz yönde etkiler. Başarı, çalışma, yaratıcılık verim düşer. Bilişsel alandaki bu olumsuz değişme, erinlik ve onu izleyen bir iki yıl içinde görülen okul başarısızlığı ve kazaların temel nedeni olarak kabul edilmiştir.
Gencin toplumdaki rol ve yer sağlaması ve kimliğini bulması özdeşleşme süreciyle gerçekleşir. Bilindiği çocukluk çağında anne ve özellikle baba başkalarından daha farklı algılanıp değerlendirilirler. Onlar düş gücüyle ve gerçek dışı bir görüşle üstün varlıklar olarak kabul edilirler. Çocuk gençlik çağına yaklaştıkça, anne-babanın dokunulmazlığı azalır, başkalarıyla karşılaştırılıp gerçekçi olarak değerlendirilir. Kendisini evrenin merkezinde etkin ve güçlü gören genç anne- babasını etkisiz, güçsüz ve yetersiz görmeye başlar. Belleğindeki anne-baba imgesinin silinmesi gencin onlara duyduğu güveni azaltır. Hatta onları eleştirir, küçümser. Özdeşleşme süreci içinde genç özerklik ve sorumluluk arasındaki dengeyi korumaya çalışır. Kimliğini, kişiliğini kazandığını sanan, anne-babasını, yakın çevresini sürekli eleştiren, küçümseyen genç kendisi ve çevresiyle ilgili tüm kararlarda bağımsız ve özgür olmak ister. Buna karşılık içinde bulunduğu ailede, çevrede kendisine düşen sorumlulukları yüklenmez yada zorla yüklenip sürükler. Giyeceğine, yiyeceğine eve gidiş geliş saatine başkalarının karışmasını istemeyen genç istediği zaman yemeğin hazır olmasına kızıp öfkelenirken, sofranın kurulmasına, bakkaldan öte-beri alınmasına, yardımcı olmaz. Alabildiğine bağımsız ve özgür yaşamak için her türlü çabayı gösterirken ailenin ekonomik durumunu görmezlikten gelir. Çalışmak başarılı olmak gibi sorumluluklarını unutur.
Özdeşleşme süreci içinde gencin ard arda kurup sürdürdüğü iletişimler denediği roller, kullandığı davranış kalıpları birbiriyle çatışır ve karışırsa kimlik gelişmesi bozulur. Genç kendi kimliğini algılayamaz. Kendi kimliğine yabancı kalır. Bu duruma kimlik bunalımı adı verilir.
Genç kişiliğinin gerçek sınırlarını çizemez. Gerçekle düşü kolayca ayıramaz. Bütün duygu ve düşüncelerinin benzersiz, tek kendisine özgü olduğunu düşünür. Kendisinin bütün duyguları en yoğun biçimde yaşadığını kaygılarının, acılarının ve sıkıntılarının derin ve sonsuz, neşesinin, sevincinin, sevgisinin, umudunun aydınlık ve parlak; düşüncelerinin doğru ve kesin olduğuna inanır. Başkalarının kendisini anlamadığını ve dinlemediğini düşünür. Gencin kendisini yarı düş, yarı masal ve öykü kahramanı gibi değerlendirmesi onda ölümsüzlük duygusu yaratır. Gence göre ölüm başkaları için söz konusu olan, kendisi için beklenilmeyen düşünülmeyen acı bir sondur.
Bu çağın önemli sorunlarından bir tanesi de, gencin toplumsallaşması, içinde yaşadığı toplumun üyesi olarak, o toplumda yer ve rol almak için çaba harcamasıdır. Kuşkusuz bu çaba da gençlik çağına özgü ruhsal durum etkili olabileceği gibi toplumsallaşma sürecinde ortaya çıkan engeller, gelişme ve çatışmalarda gencin ruhsal durumunu etkiler.
Kişinin içinde doğup yaşadığı, büyüyüp geliştiği toplumun bir üyesi olmasına toplumsallaşma denir. Bu süre içinde, doğup yaşadığı toplumun dilini, dinini, gelenek ve göreneklerini, kültürel değerlerini, ortak amaçlarını tanır, onları öğrenir ve benimser.
Özdeşleşme sürecinde genç kendi kendisini ve ana-baba genci bir yönden çocuk gibi değerlendirirken, diğer yönden büyük bir insan gibi görmek ister. Bu çelişkili değerlendirme ana-baba ve genç arasında ciddi sürtüşmelere ve çatışmalara yol açar. Özdeşleşme sürecinde genç kendi kendisini yönetmeye başka bir deyişle özerk bağımsız olmaya çalışır. Evden kopar, çevreye yönelir, arkadaşlarıyla birlikte olmak ister. Aileden uzaklaşma, çevreden etkilenme arkadaş ilişkisiyle başlar. Çevrede kendini anlayan, seven, destekleyen yaşıtlarını bulur. Onların giyimiyle, düşünceleriyle, davranışlarıyla kıyaslamalar yapar.
Özdeşleşme bir kimlik arama sürecidir. Kimlik başka insanlarla etkileşim ve iletişim sonucu elde edileceğinden, genç arkadaş grupları içinde sağladığı uyumla farklı rolleri dener. Bu rollere ilişkin davranışlar yapar. Böylece grup gence kimlik ve toplumsal çevre kazandırır.
- Evde ana babasından anlayış görmeyen, onlarla çatışma içinde olan genç evde bulamadığı güveni arkadaş çevresinde arar. Onlardan ayrı kalmamak için kendisine aykırı gelen düşünce, tutum, davranış ve eylemleri bile benimser.
- Gençlerin sağlıklı gelişebilmeleri için onlarla sürekli ilişki içinde olmak, özelliklerini bilmek kişiliklerine sevgi ve saygı göstermek yeterlidir.
Gençlerle iletişimin sağlıklı bir şekilde kurulup sürdürülebilmesi için yetişkin kuşağın aşağıdaki ilkelere uyması istenilen amaca ulaştırır.
- Yetişkin kuşak genci önce bir insan olarak kabul edip, ona sevgisini ve saygı duyduğunu göstermeli.
- Gençlik çağına özgü biyolojik, ruhsal, toplumsal değişme ve gelişmeleri, bunların gencin davranışlarını ve düşüncelerini ne şekilde etkilediğini bilip gençlik çağının fırtınalı ve zor bir dönem olduğu unutulmamalıdır.
- Gencin duygulanım değişiklikleri ve düşlemlerinden kaynaklanan davranışları karşısında serin kanlı olunmalı, kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunulmamalıdır.
- Genci denetlemek, engellemek ya da ödül vermek için tutarlı davranılmalıdır.
- Aileyle ilgili konularda, sorunlarda ve alınacak kararlarda gencin düşünce ve önerileri alınmalıdır.
- Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmalarda onları korkutarak ve yıldırarak kesilmemelidir.
- Gencin tutum ve davranışlarına yön verirken “Benim gençliğimde”, diye başlayan konuşma ve öğütlerden kaçınılmalıdır.
- Gence bol bol öğüt vermek yerine örnek davranışlar gösterilmelidir.

UZMAN PSİKOLOG DOKTOR MURAT ANIK.

Alıntı
 
Geri
Top