Eşşek dosyasını açıyorum

arz-ı hal

şşşşştttttttt
Özel üye
NASREDDİN HOCA VE EŞEĞİ

Hoca heybesini vurmuş eşşeğinin sırtına besmele çekip oturmuş,eğerin üstüne hemen yola koyulmuştu.Çolak Rıfkıya yeni nallattırmıştı Karakaçan'ı.Nallanınca çok hoşuna gidiyordu hınzırın yürümesi ,Akşehir yolunda.Hele kente girdi mi tıkır tıkır kaldırımlar üzerinde yürümesi daha da bir cümbüşlü oluyordu.
Akşehir Beyi'nin oğlu Manzur da bu saatlerde gezintiye çıkardı.Hoca Nasrettin bu Bağcılar köyü'ne taşındı taşınalı,köy içindeki çeşme başına kadar uzanırdı yolu.Ne zaman,bu çeşmede atını sularsa bir hoş rastlantı olarak Hoca'nın kızı Fatma da,elinde güğüm,su doldurmaya çıkardı.Hocanın çömezlerinden Hammat da bulunurdu.Manzur'un yanında çoğu zaman Akşehir Beyi'nin ahırdan çekilmiş baklakırı bir arap atına binerdi.Yakışıklı uzun boylu kimsesiz bir delikanlı olan Hammat,çok uzaklardan gelipte evlenen bir zenci babanın oğlu,cin gibi zeki,okumayı seven bir halk çocuğuydu.Hocası bile akıl erdirmezdi onun bu şımarık beyzade ile arkadaşlık kurmasına.Biliyordu ki Manzur,babası gibi saldırganlıkla bu topraklara girip yerleşen Timur'dan yanaydı.Üstelik Timurdan yana olan aldatılmış gençlerinde başıydı bu Manzur.
Bir çömezi daha vardı Hocanın İmat'tı adı.Her ikiside birbiriyle iyi geçinirdi.Çalışkandı,güvenilir çocuktu.İmat ama,arkadaşı kadar yürekli,gözü kara değildi.
Hoca Nasrettin'in eşeği gün günden huysuzlaşıyordu.Oysa uzun yıllar sahibiyle iyi geçinmiş,Hocasını hiç üzmemişti Karakaçan.Yem buldu mu yemiş,bulamadığı günler,iki su bir arpa yerine geçer diye bol bol su içmiş genede avaz avaz bağırıp Hocayı rahatsız etmemişti.
Akşehir camisinin camisi uzaktan göründü. Karakaçan'ı camii'nin az ilerisindeki Yusuf'un ahırına çeker,şadırvanda elini yüzünü yıkar, serinlerdi.Hava da sıcak mı sıcaktı hani.Terledikçe keten mendilini açıyor,yüzünü gözünü ensesini,alnını siliyordu.
Birden yolun üzerinde uzun kulaklı bir hayvancık gördü Hoca.Boz derili bir tavşandı bu.Karakaçan da görmüş olacak ki Birden durkladı.
"Korktun mu Karakaçanım!" dedi,"Ne varki sanki korkacak.Kocaman kulaklarından korktunsa sende daha kocamanları var.Yürü de geç kalmayalım,Akşehir pazarına...Yendenin istediklerini yüklenip götiürelim!"
Sen kime söylüyorsun! Karakaçan açtı ayaklarını direndi.Ön ayaklar oldu iki kazık.Yürütebilirsen yürüt!
"Hadi yavrum ,hadi Karakaçanım!"
Hafiften pabuçlarının topuğuyla karnına dokunuverdi: "Deeeehhh!..."
Karnına değen pabuçlardan mı huylandı,yoksa düpedüz eşek yerine konulup kendisine 'Deeeehhh!..' diye seslenildiğinden mi ?Neden öfkelendiyse öfkelendi ,çeviriverdi başını evden yana.Camileri,minareleriyle Akşehir arkada kalivermişti.Tıkır tıkır koyulmuştu yola üstelik ...Sanki biraz önce huysuzluk yapan o değildi.Dizginlerini bir dengeleyip eşeğin başını çevirmek için sağ eliyle şöyle bir asıldı.Basını dönderecek yerde hızlanmıştı Karakaçan.Sanki dizgin onu hızlandırmak için çekilmişti.Başını almış gidiyordu...Akşehir gerilerde kalıyordu.Birden iki eliyle iki yandan asıldı dizginlere:
"Çüşşşş"diye kulağının dibinde bağırdı.Duracak yerde koşuyordu Karakaçan,habire.
"Etme oğlum!Namazı da kaçıracağım senin yüzünden.Çarşı kahvesinde beni bekleyenler var!Etme,gitme Karakaçanım.Benim samur kürklüm,sürmeli gözlüm!Eşeğine bile sözü geçmeyen kişiyi kim adamdan sayar.Beni küçük düşürme Akşehirlilere...Köyde oturduğuma kızıyorsan,bağ evidir diye tuttum.Kış gelince taşınacağım.Hadi ceylanım üzme beni!"
Yoldan gelip geçenler durumu bilmezlermiş gibi soruyorlardı:
"Hocam,"diyorlardı,"Akşehir'den mi geliyorsun?Nasıl pazar yeri kalabalık mı?"
"Hocam,cuma namazını kılmadan neden döndün?"
"Hocam yoğurt kaçtan gidiyor pazarda?"
Ne desin hoca?Eşeğime söz geçiremiyorum mu desin?
Eşegim huysuz,edepsiz mi desin?
"Hanım haber yollamış da erken dönsün diye...Kim bilir gene ne fendi vardır.Ya bulguru bitmiştir el değirmeninde çektirecek, ya odunu bitmiştir ormandan taşıtacak."
Kent gerilerde kalmıştı.Herkes gider Mersin'e,Hoca gider tersine hesabı,böyle yol almaktan hem usanıyor,hemde utanıyordu.Bu huysuz eşeği de utandırmak gerekirdi.Birden sağ ayağını sola,sol ayağını sağa aktarıverdi.Hoca dönmüştü eşeğin üzerinde.Denges,n, tutturmak için de dizgin yerine yapıştı Karakaçan'ın kuyruğuna...
"Oh!"dedi,"Minareler geçti önüme!"
Gelgelelim Karakaçan yürüdükçe minareler uzaklaşıyordu.Karşıdan gelen köylüler selam verdiler Hoca'ya gülerek:
"Nereye böylee?"dediler,"Namaz vakti?"
"Akşehir'e gidiyorum ya işte!"
"Akşehir derde,sen nerdesin?"
"İşte karşımda...Elbet gide gide bir gün varırım."
"Bu eşek böyle tersine giderse sen xor varırsın,Hoca!
Hoca Kızmıştı...
"Siz eşeğe ne bakıyorsunuz.Akşehir'e gidecek olan benim.Benim başımsa Akşehir'den yana dönük
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Pekte önemsemediğimiz eşek üzerine ne kadar çok yazı ve söz yazılmış.Ebeveynler Aslan oğlum diye tembel bir hayvanı bunca yıl boşuna abartmışlar.

Emeği geçen herkese teşekkürler.

aaaa bakın işte bu çok hoş ,her evin bir salağı vardır sözünü duymuştum ama bu süper bir benzetme olmuş.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Ailenin Eşeği

O yıl doğan bebeklerin en kocaman gözlüsüydü... Güzel gözleri, kozmetik markalarının sponsorluğuna ihtiyaç duymayacak kadar sürmeliydi. İlk şaplağını yediği fuşya rujlu ebesine melûl melûl baktı. Suratını hafızasına kazıdı. Ne de olsa ileride soranlara tarifini vermek için lazım olacaktı. O, hep melül melül baktı... Büyüdü... Yol kenarlarından ısırgan otu toplayarak aile bütçesine, kendi tostundaki peynirle kardeşlerinin protein ihtiyaçlarına katkıda bulundu. “Hayır” kelimesini telaffuz edememesinin dışında, sıradan bir çocuktu. Ancak ara ara sırtında gerip bir kaşıntı, yonca tarlası görünce de tarifsiz bir sevinç duyuyordu. Garip bir şeyler vardı... Büyüdükçe kulakları da uzamaya başladı...

Dar bütçeli gerilim filmleri gibi atlaya atlaya gidelim, bizim de yerimiz dar. Bu çocukla ilgili esrarengiz dosyayı incelemeye karar verdim. Topladığım ip uçları beni bir kibrit kutusu üzerinde yazılı telefon numarasına ulaştırdı. Büyütecimi kenara koyup tuşlara bastım. Çalıyordu... “Alo Ailenizin Eşeği hattı. Nasıl yardımcı olabilirim?” Şaşkınlığımı birkaç geçiş cümlesiyle savuşturduktan sonra konuyu açtım.
Prof. Semerkent dingin bir ses tonuyla anlatıyordu: “O çocuk bizden! O bir sıpaydı. Bu ilk vaka değil... Efendim söyle izah edeyim; her ailenin bir eşeği vardır. Atsan atılmaz, satsan satılmaz bireyler kendi içlerinde eşeğini belirler. Bu, kendiliğinden gelişen bir süreçtir. Kısacası olunmaz, doğulur” Merakla dinliyordum.
“Ailenin her işine koşturur, her türlü sorumluluğu üstlenirler. İş, aş, dalaş ve ilgili ilgisiz bir sürü konuyu içeren insani yardım paketleri hazırlar. Tez canlıdır, pozitiftir. İstemese de bakar ki ya yapan, ya da doğru düzgün yapan yok, üstlenir geçer. Halleder. Hatta kollarını yeterince hızlı çırpsa uçar bile. Bir yolunu bulur. Yollar yapılırken eşeklerin önden gönderilmesinin sebebi de budur. Dereden tepeden, dolana yürüye en kestirme ve uygun yolu bulur ki, o yola asfalt döşenir.”

Bu ne kardeşim böyle?
“Şaşırmayın dedektif! (Bana diyor, hayal gücü işte ne yaparsın) Telefonda konuşurken, hatta birini dinlerken bile ara ses olarak ‘evet’ diyen insanlarımızın ‘hayır’ diyebilmesi çok zordur. O yüzdendir ki, vurulan semerin üzerine kişiler ve olaylar birer birer yüklenir. Yeri gelir tepesine çıkılır. Zamanla ‘eli mahkum yapacak, mecbur’ kıvamına getirilir. Herhangi bir itiraz girişimindeyse duygusal şantaja başvurulur.”

Soruyorum; “Peki neden eşek? Neden ‘ailenizin tırtılı’ değil de eşeği?” Profesör, “Eşek, attan çok daha zeki, ama kişiliği olduğu için inatçı... Sürüler halinde yaşıyor, ama hiyerarşi tanımıyor. Ataları çölden geldiği için çetin şartlara olağanüstü dayanıklı. İnsanoğluna, araba çekmeden asker taşımaya, tarla işlerine kadar çok çeşitli alanlarda hizmet veriyor, ama yine de yaranamıyor ve ‘aptal’ yerine konuyor” diyor. Hımm... Şüpheyle yaklaşıyorum; “Gerçekten mi?” “Ben ne bileyim? Focus dergisinde öyle yazıyordu” diyor...
Önüme konan saman balyasından, pardon, dosyadan başımı kaldırdım ve tespitte bulundum. Evet, bu semer vurulma durumu aileyle sınırlı kalmıyordu. Hayata yayılmıştı. Küçükten büyüğe doğru, iç içe... Aile, akraba, komşu, çevre, iş dünyası, toplum, ülke... Tıpkı bir matruşka gibi! Ünlü Fransız araştırmacı Buffon’un deyişiyle “Eşekler, insanoğlunun en büyük keşiflerinden biri.”
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Eşek misin? İnsan mı?

(İnsan) = (Yemek) + (Uyumak) + (Para Kazanmak için Çalışmak) + (Eğlenmek)

(Eşek) = (Yemek) + (Uyumak) olduğuna göre ilk denklemde..

(Yemek+Uyumak) yerine (Eşek) koyabiliriz.

(İnsan) = (Eşek) + (Para Kazanmak için Çalışmak) + (Eğlenmek)

Bu yeni denklemde her iki taraftan (Eğlenmek) çıkarılırsa:

(İnsan) - (Eğlenmek) = (Eşek) + (Para Kazanmak için Çalışmak)

ayrac.gif


SONUÇ:

Eğlenmesini bilmeyen insan,
Sadece para kazanmaya çalışan eşekten başka bir şey değildir..
Çinli Filozof’tan...

Her kim gün içinde arı kadar aktif,
Bir boğa kadar güçlü,
Bir at kadar çalışkan olduğu halde;

Akşam olduğunda eve bir köpek kadar yorgun dönüyorsa,
Bir veterinere görünmelidir.
Çünkü eşek olması kuvvetle muhtemeldir..
 
aslında çok iyi bir konuya değinmişsiniz
teşekkür ederim aslında aslanda eşekte koçta bir hayvandır
aslanım dediğimizde gururlanıyoruz
koçum dediğimize gurulanıyoeuz
ama eşek oğlu eşek dediğimizde kızıyoruz neden
aslında hepside hayvan ama içlerinde en çalışkanı
eşektir afedersiniz
bundan şunu çıkarıyoruz demekki biz türk milleti olarak
tembel bir milleti yani sizin deyiminizle aslanı temsil etmekteyiz
slında eşeği temsil etmeyi yeğlese idik bu durumda ılmazdık
eğerki bazılarıür nı üzmüşsem özür dilerim vede kendimi eşek yerine koymadığım gibi dostlerıda eşek yerine koymak istemem ama maalesef durum bu
biz eşekten daha aşağılık gibiyiz görünüyor neden derseniz teknolojiye bakıp anlamamız mümkünd
 
bu lonu böyle ayak üstü görüşülecek bir mesele de değildir bence bu konuyu bilim adamları arştırmalı
nedenmi allahu teala en üztün yaratığın insan olduğunu buyuruyor kuranı kerimde
biz ise afedersiniz hayvanları insandan daha üstün tutmaya çalışıyoruz acaba sebebini hiç araştırdıkmı
bunuda araştımak lazım değilmi
neden insana sunulmuş her bir yaratığı yaratılanı kendimşzden daha üstün görüpte işte aslanım koçum kaplanım dediğimizde gurtulanıp eşşek dediğimizde acaba kırılıyoruz
bunun açıklaması olması lazım değilmi
 
örnekler çoktur...

allahc.c hz. Ademi yarattığında tüm meleklere Adem'e secde edin dedi.
tüm melekler secde etti ama cibril a.s secde etmedi
ve hz Ebu Bekir secde et dedi ve bir gün peygambar efendimiz s.a.v ashabı kiramla sohbette iken cibril geldi
cibril(cebrail a.s.) peygamber evfendimiz s.a.v. a dediki hz ebu bekire bu benim hocamdır

eşekten nerelere geldik değilmi...

dünyada yaratılmışların en üstünü insandır
insanada insan olarak değer verilmeli bence
bırakın hayvanlar kendi aleminde kendilerini değerlendirmeli ve de güçlü olan gücünü ispatlamalı
 
Top