Bir Editörün Gözünden: Facebook, “Beğen” Butonunu Neden Kaldırmalı?
Sosyal medya devi Facebook, yukarı kalkmış başparmak işareti olan beğenme butonuna, normalde o işaretin aynı anlama gelmediği kültürlerde bile olumlu şeyler yükledi. Bu sembolün yerini Instagram ve Twitter’da kalpler alıyor.
Farkındalık arttıkça sıradanlaşır, tıpkı Facebook’taki “beğenme” butonu gibi.
Facebook, algoritması gereği daha çok beğenileni daha üst sıralarda göstermeye çalışır. Çünkü insanların ortak zevk ve görüşlerine hitap eden içerikler daha çok insan tarafından görülmelidir. Başta her şey çok adil görünüyor, öyle değil mi? Ne yazık ki değil.
Sahte haberlerin yayılmasını ve bir anda kitleselleşmesini sağlayan şey de beğen butonunun ta kendisi. Günümüze en yakın tarihli örneği verecek olursak, TSK’nın Afrin’de yürüttü operasyon esnasında çekilmiş sahte görüntüleri hedef gösterebiliriz. Bu görüntüler, asılsız iddiaları gündeme getirmek ve algı yönetimini kolaylaştırmak adına terör örgütleri tarafından paylaşılıyorlar. Yani silahsız bir şekilde fikir ayrılıklarıyla dijital terör yürütülüyor. Tabii ki daha önce yaşanmış pek çok örnek de var.
Eğer sosyal medya bağımlılığı çağımızın en büyük hastalıklarından biriyse, bu bağımlılığı besleyen en büyük etmen gene o başparmakların kendisidir. Tıpkı yemine ulaşmak isteyen bir güvercin gibi sürekli o butona basıp duruyoruz. Ne yaptığımız konusunda çoğu zamanda bir fikrimiz bile yok.
Kaç beğenme aldığımıza dair duyduğumuz merak, tarihe ya da uzaya duyduğumuz merakın yanından bile geçemiyor. Bir şekilde basit bir işlemle toplum tarafından onay aldığımız hissine kapılıyoruz. Bu istek hiç bitmiyor.
İnsanlarla doğru diyaloglar kurmak, yaşam biçimlerini anlamak ve tanımak yerine, Instagram’a attıkları hikayeleri izleyerek çıkarımlarda bulunuyoruz. Sonra anlamsız akımlar ve kıyaslamalarla gün geçtikçe daha çok vaktimizi oraya harcıyoruz. Uyurken bilincimiz açık değildir dostlar ve ortalama olarak hayatımızın 3’te birini bilincimiz kapalı şekilde uyuyarak geçiririz. Peki bu hesaba sosyal medya uykumuzu da ekledik mi?
Bu aşamaya kadar, sosyal medyayı amacına uygun bir şekilde kullananları tenzih ediyorum elbette. Zaten onlar da olmasa platformların tadı hepten kaçacak. Sonuçta beğenme ilkesi olmasa, deterjan yiyen çocuklar hiç fenomen olamayacak ve bizler de deterjanların yemek için üretilmediği konusunda hiç içerik yazmayacaktık. Ortaya çıkan bilinç yorgunluğuna, bilgi kaosuna ve gereksiz şekilde harcanan zamana bakar mısınız?
Kontrolsüz güç, güç değildir. Facebook bile bunu kabul ediyor:
Şirketin yöneticileri, Facebook’u pasif bir şekilde kullanmanın, zihinsel sağlık açısından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Hatta bununla kalmayıp konu hakkında yapılmış bilimsel çalışmalara da parmak basıyorlar. (Beğenme anlamında değil, bir kere daha düşündürmek için.)
Fakat Facebook, elbette ticari bir kuruluş. Beğenme düğmesi şirketin 2.2 miyar üyesi hakkında detaylı veriler sunuyor. Kullanıcıların neyi sevip neyi sevmediği bu buton sayesinde anlaşılıyor. Toplanan veriler reklam verecek olan şirketlere hedefli reklamlar için satılıyor.
Her bir Facebook kullanıcısının sevdiği ve sevmediği şeyleri bilmek firmayı dünyanın en büyük reklam şirketi haline getirdi. Elbette beğen butonundan fedakarlıkta bulunmak, şirketin zarar etmesine yol açacaktır.
Sosyal medya devi Facebook, yukarı kalkmış başparmak işareti olan beğenme butonuna, normalde o işaretin aynı anlama gelmediği kültürlerde bile olumlu şeyler yükledi. Bu sembolün yerini Instagram ve Twitter’da kalpler alıyor.
Farkındalık arttıkça sıradanlaşır, tıpkı Facebook’taki “beğenme” butonu gibi.
Facebook, algoritması gereği daha çok beğenileni daha üst sıralarda göstermeye çalışır. Çünkü insanların ortak zevk ve görüşlerine hitap eden içerikler daha çok insan tarafından görülmelidir. Başta her şey çok adil görünüyor, öyle değil mi? Ne yazık ki değil.
Sahte haberlerin yayılmasını ve bir anda kitleselleşmesini sağlayan şey de beğen butonunun ta kendisi. Günümüze en yakın tarihli örneği verecek olursak, TSK’nın Afrin’de yürüttü operasyon esnasında çekilmiş sahte görüntüleri hedef gösterebiliriz. Bu görüntüler, asılsız iddiaları gündeme getirmek ve algı yönetimini kolaylaştırmak adına terör örgütleri tarafından paylaşılıyorlar. Yani silahsız bir şekilde fikir ayrılıklarıyla dijital terör yürütülüyor. Tabii ki daha önce yaşanmış pek çok örnek de var.
Eğer sosyal medya bağımlılığı çağımızın en büyük hastalıklarından biriyse, bu bağımlılığı besleyen en büyük etmen gene o başparmakların kendisidir. Tıpkı yemine ulaşmak isteyen bir güvercin gibi sürekli o butona basıp duruyoruz. Ne yaptığımız konusunda çoğu zamanda bir fikrimiz bile yok.
Kaç beğenme aldığımıza dair duyduğumuz merak, tarihe ya da uzaya duyduğumuz merakın yanından bile geçemiyor. Bir şekilde basit bir işlemle toplum tarafından onay aldığımız hissine kapılıyoruz. Bu istek hiç bitmiyor.
İnsanlarla doğru diyaloglar kurmak, yaşam biçimlerini anlamak ve tanımak yerine, Instagram’a attıkları hikayeleri izleyerek çıkarımlarda bulunuyoruz. Sonra anlamsız akımlar ve kıyaslamalarla gün geçtikçe daha çok vaktimizi oraya harcıyoruz. Uyurken bilincimiz açık değildir dostlar ve ortalama olarak hayatımızın 3’te birini bilincimiz kapalı şekilde uyuyarak geçiririz. Peki bu hesaba sosyal medya uykumuzu da ekledik mi?
Bu aşamaya kadar, sosyal medyayı amacına uygun bir şekilde kullananları tenzih ediyorum elbette. Zaten onlar da olmasa platformların tadı hepten kaçacak. Sonuçta beğenme ilkesi olmasa, deterjan yiyen çocuklar hiç fenomen olamayacak ve bizler de deterjanların yemek için üretilmediği konusunda hiç içerik yazmayacaktık. Ortaya çıkan bilinç yorgunluğuna, bilgi kaosuna ve gereksiz şekilde harcanan zamana bakar mısınız?
Kontrolsüz güç, güç değildir. Facebook bile bunu kabul ediyor:
Şirketin yöneticileri, Facebook’u pasif bir şekilde kullanmanın, zihinsel sağlık açısından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Hatta bununla kalmayıp konu hakkında yapılmış bilimsel çalışmalara da parmak basıyorlar. (Beğenme anlamında değil, bir kere daha düşündürmek için.)
Fakat Facebook, elbette ticari bir kuruluş. Beğenme düğmesi şirketin 2.2 miyar üyesi hakkında detaylı veriler sunuyor. Kullanıcıların neyi sevip neyi sevmediği bu buton sayesinde anlaşılıyor. Toplanan veriler reklam verecek olan şirketlere hedefli reklamlar için satılıyor.
Her bir Facebook kullanıcısının sevdiği ve sevmediği şeyleri bilmek firmayı dünyanın en büyük reklam şirketi haline getirdi. Elbette beğen butonundan fedakarlıkta bulunmak, şirketin zarar etmesine yol açacaktır.