Ölüdenizle ilgili iki ayrı hikaye:
Açıkdenizden Belcekız kıyılarına bakıldığında Ölüdeniz'i görmek mümkün değildir. Ölüdeniz'e kıyıya iyice yaklaşıldığında 90 derecelik bir açı yapan kısa kanaldan girilir.
Fırtınalı bir gün. Bir baba oğulun teknesi Yediburunlar önlerinde fırtınaya yakalanıyor. Azgın dalgalar neredeyse tekneyi batıracak. Oğul Belcekız isimli bir kıza sevdalıymış. Yörede yaşayan kızı görmek için oğul sık sık buralara gelirmiş. Yöreyi de bilirmiş. Babasına kayalıkların ardında bir koy var. Kayalıklara yaklaşalım demiş. Babası inanmamış. Kayalıklara yaklaşırlarsa teknenin parçalanacağını ve öleceklerini iddia etmiş. Baba oğul arasındaki itiş kakış sırasında baba kayalıklara gittiklerini sanıp oğlunu kürek darbesi ile denize düşürmüş, kayalara çarpıp ölmesine neden olmuş. Baba biraz sonra denizin döndüğünü ve koya dönüştüğünü görmüş. Tekneyi koya sokmuş. Kendi kurtulmuş ama oğlunun ölümüne günlerce yas tutmuş. Denize ağlamış. Belcekız da sevgilisinin öldüğünü duyunca kendini denize atmış. O günden sonra, Oğulun öldüğü yere Ölüdeniz, kızın öldüğü yere de Belcekız denmiş.
İkinci hikaye daha mantıklı:
Bir deniz savaşında yenik düşen Likya Kralı, yaralılarını, yaşlı, çocuk, kadın, erkek ve gençlerini yelkenli gemisine doldurur. Gemi Belceğiz açıklarında şiddetli fırtınaya yakalanır. Sığınacak bir yer ararken kralın oğlu, geminin yönünü Belceğiz kıyılarına çevirtir. Çünkü doğal bir koy olan Ölüdeniz'den haberdardır. Ancak kıyıya yaklaştıkça sığınacak bir liman göremeyen Kral, kavminin son kalanlarını da felakete götüren bu emri kim verdiyse kellesinin uçurulması ister. Emir yerine getirilir. Ancak bu arada yelkenli gemi kıyıya yaklaşmış ve kanala girilmek üzeredir. Ölüdeniz bütün sakinliği ile onları beklemektedir. Kral ve kavminin son kalanları ve onları taşıyan gemi kurtulur ama kralın oğlu ölmüştür. Bu nedenle o zamandan bu güne bu limana Ölüdeniz denilmektedir.
Açıkdenizden Belcekız kıyılarına bakıldığında Ölüdeniz'i görmek mümkün değildir. Ölüdeniz'e kıyıya iyice yaklaşıldığında 90 derecelik bir açı yapan kısa kanaldan girilir.
Fırtınalı bir gün. Bir baba oğulun teknesi Yediburunlar önlerinde fırtınaya yakalanıyor. Azgın dalgalar neredeyse tekneyi batıracak. Oğul Belcekız isimli bir kıza sevdalıymış. Yörede yaşayan kızı görmek için oğul sık sık buralara gelirmiş. Yöreyi de bilirmiş. Babasına kayalıkların ardında bir koy var. Kayalıklara yaklaşalım demiş. Babası inanmamış. Kayalıklara yaklaşırlarsa teknenin parçalanacağını ve öleceklerini iddia etmiş. Baba oğul arasındaki itiş kakış sırasında baba kayalıklara gittiklerini sanıp oğlunu kürek darbesi ile denize düşürmüş, kayalara çarpıp ölmesine neden olmuş. Baba biraz sonra denizin döndüğünü ve koya dönüştüğünü görmüş. Tekneyi koya sokmuş. Kendi kurtulmuş ama oğlunun ölümüne günlerce yas tutmuş. Denize ağlamış. Belcekız da sevgilisinin öldüğünü duyunca kendini denize atmış. O günden sonra, Oğulun öldüğü yere Ölüdeniz, kızın öldüğü yere de Belcekız denmiş.
İkinci hikaye daha mantıklı:
Bir deniz savaşında yenik düşen Likya Kralı, yaralılarını, yaşlı, çocuk, kadın, erkek ve gençlerini yelkenli gemisine doldurur. Gemi Belceğiz açıklarında şiddetli fırtınaya yakalanır. Sığınacak bir yer ararken kralın oğlu, geminin yönünü Belceğiz kıyılarına çevirtir. Çünkü doğal bir koy olan Ölüdeniz'den haberdardır. Ancak kıyıya yaklaştıkça sığınacak bir liman göremeyen Kral, kavminin son kalanlarını da felakete götüren bu emri kim verdiyse kellesinin uçurulması ister. Emir yerine getirilir. Ancak bu arada yelkenli gemi kıyıya yaklaşmış ve kanala girilmek üzeredir. Ölüdeniz bütün sakinliği ile onları beklemektedir. Kral ve kavminin son kalanları ve onları taşıyan gemi kurtulur ama kralın oğlu ölmüştür. Bu nedenle o zamandan bu güne bu limana Ölüdeniz denilmektedir.