Ayçiçekleri bitkilerin güneş ışığına yönelmesine en güzel örneklerdendir. Yukarıda güneşin hareketine göre bir ayçiçeğinin gün içindeki dönüşü resmedilmiştir.
Bitkilerin Güneşe Dönüşü Nasıl Olur
Herkes bir bitkinin büyüyebilmesinin ilk aşamasının tohumun içinden filizin çıkması ile başladığını bilir. Bazı insanların alışkanlık gözüyle baktığı bu olay, aslında büyük bir mucizedir. Çünkü filizin toprağın yüzeyine doğru ilerlemesi çok büyük bir kuvvet gerektirmektedir. Bu kuvvetin büyüklüğü, filizlerin asfalt kaldırımların kenarlarını çatlatarak çıktıkları düşünüldüğünde çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu etkili gücün kaynağı her bitkiyi oluşturan hücrelerin içinde bulunan hidrolik basınçtır. Bitkinin büyümesi için mutlaka gerekli olan bu basınç hücre duvarını esnetip, genişletme özelliğine sahiptir. Eğer bu özellik olmasaydı bitkilerdeki hücre büyümesi gerçekleşemezdi, yani tohum filizlenemezdi.
Büyük bir güç kullanarak topraktan çıkmaya çalışan filizin bir başka mucizevî özelliği ise hep yukarıya yani ışığın ve güneşin bulunduğu tarafa yönelmesidir. Yerin karanlıklarında bulunan, gözü olmayan, ışığı daha önce hiç tanımamış ve karanlık ortamda neresinin toprağın yüzeyi olduğunu bilemeyen bir tohumun yönünü hiçbir zaman şaşırmadan daima doğru olarak bulabilmesi de elbette büyük bir mucizedir. Yüce Allah bir ayette tohumu yaratanın da, toprağın içine düştüğünde onu yarıp içinden yeni bir bitkiyi çıkaranın da Zatı olduğunu şöyle haber verir:
“Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah’tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (En’am Suresi, 95)
Toprağın Yüzeyine Çıkan Bitkinin Işığa Ulaşma Yöntemi
Güneş ışığını engelleyecek bir cismin altında kalması durumunda, bitkinin fotosentez yapması zorlaşacaktır. Bu da bitkinin büyüyememesi demektir. Bu nedenle toprağın altından çıkan her filiz, yeryüzüne ulaştığında hemen ışık kaynağına doğru büyüme yönünü değiştirir. Bitkilerde bulunan, ışığa duyarlı bu yön tayin sistemine “fototropizm” denir.
Evinizdeki bitkileri daha karanlık ya da güneşi doğrudan almayan bir yere koyduğunuzda bir süre sonra bu bitkilerin güneşin geldiği yöne doğru döndüklerini görürsünüz. Bunun için kimi zaman yapraklarının boylarını uzattıklarına ve yapraklarının yönlerini değiştirdiklerine kimi zaman da kıvrıldıklarına şahit olursunuz. Bir filizin, toprağın altından çıkar çıkmaz ya da karanlık bir yere konulduğunda hemen güneşin geldiği yönü tespit edebilmesi ve bilinçli bir şekilde o yöne yönelebilmesi üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Bitkiler ışığa ve yerçekimine dayalı kusursuz yön tayin sistemleri sayesinde bu işlemi başarıyla gerçekleştirirler. Hayvanlarla ve insanlarla karşılaştırdığımızda bitkiler, ışığı algılama konusunda daha avantajlı durumdadırlar. Çünkü hayvanlar ve insanlar sadece gözleriyle ışığı algılayabilirler. Bitkilerdeki yön tayin sistemleri ise son derece keskindir. Bu yüzden hiçbir zaman yönlerini şaşırmazlar. Bitkilerin sahip oldukları bu sistem, elbette Yüce Allah’ın ilhamıdır. Rabbimiz Kuran’da bu gerçeği şöyle bildirir:
“Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.” (Vakıa Suresi, 63–65)
Şimdi bitkilerin bu yön tayin sisteminin nasıl çalıştığını inceleyelim.
Bitkilerin Işık Yön Tayin Sistemi
Yeryüzünün en uygun şekilde ısınması ve bitkilerin fotosentez yapabilmesi için tek kaynak güneş ışığıdır. Bu ışınların dalga boyları ve frekansları birbirinden farklıdır. En kısa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha küçüktür. İşte, 1025‘lik elektromanyetik yelpazeden güneşin yansıttığı bu bir birimlik ışın aralığının büyük bir kısmı “görülebilir ışık” olarak adlandırılır. Bu birimin hemen altındaki ve üstündeki aralıkta yer alan ışınlar da yeryüzüne kızıl ötesi ve mor ötesi ışınlar olarak ulaşır. Bitkiler çevrelerindeki diğer bitkilerin varlığını bizlerin çıplak gözle göremeyeceğimiz bu kızıl ötesi ışınlar yardımıyla algılayıp tepki verebilirler. Çünkü gölge yapan büyük bitki önce bu kızıl ışınları emer, daha sonra dışarıya yansıtır. İşte gölgede kalan bitkiler bu yansıyan kızıl ötesi ışınları algılayarak, kendilerine gölge yapan bitkiyi hissederler ve güneş gören bir yere ulaşabilmek için genişlemek, yaprak ve yeni tohumlar üretmek yerine gövdelerini uzatırlar. Eğer bitki yine de güneşe uzanamazsa o zaman gelecek mevsimde daha iyi büyüme koşullarına sahip olması için yeni tohumlar üretirler.
Bilim adamları bitkilerin gölge ortamında büyümelerini ve çiçeklenmelerini sağlayan özel bir gen yapılarının olduğunu bulmuşlardır. Yanlarındaki komşularının gölgelerinden çıkmalarını ve böylece güneşe ulaşmalarını sağlayarak büyümelerini kontrol eden bu gen “auxin” adlı bir hormonu sentezletir. Bitkiler üç aşamadan oluşan auxin sentezlenmesinde ilk reaksiyonu kolaylaştırmak için tıpkı bir kimya laboratuvarı gibi çalışarak bir dizi karmaşık işlem gerçekleştirir. Bu amaçla çok çeşitli amino asitler kullanarak “triptofan aminotransferaz” adı verilen yeni bir enzim oluştururlar. İşte gölgeden korunmayı sağlayan en büyük ışık reseptörü (ışık algılayıcı sinir) komşu bitkileri tespit ettiği zaman aminotransferaz salgılar. Bu da bitki gövdesinin uzamasına neden olan auxin’in hızla yükselmesine neden olur. Bu şekilde bitki, gölgeden uzaklaşarak güneşe doğru uzamış olur.
Gözleri Olmayan Bir Bitkinin Güneş Işınlarını Tespit Etmesi Muazzam Bir Yaratılış Mucizesidir
Toprağın derinliklerinde yetişen bir tohumun büyük bir güç harcayarak, yüzeye çıkmak için daima doğru yönü bulması, yüzeye çıkan bitkinin fotosentez yapabilmek için ışığa ihtiyacı olduğunu bilerek güneşe yönelmesi, kendisini engelleyen bir bitki olduğu zaman gözü olmadığı halde uzak kızıl ötesi ışınları algılayarak ışığa yönelmek için boyunu uzatma yönünde bir çaba harcaması, boylarının uzaması için auxin adlı bir hormonu sentezlemeleri ve bu işlemin çok karmaşık kimyasal olaylarla gerçekleşmesi elbette aklı ve şuuru olmayan bir bitkinin yapabileceği işler değildir. Bitkilerin yaşamının her kademesinde görülen bu akıl, onların üstün güç sahibi olan Yüce Allah tarafından yaratılmış olduklarının açık bir delilidir. Bu gerçek ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
“Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.” (Nahl Suresi, 10–11)
Yeryüzündeki canlı yaşamında çok önemli bir yeri olan bitkilerdeki sistemlerin en dikkat çekicilerinden biri tepki mekanizmalarıdır. Dışarıdan bakınca ne ağzı, ne gözü, ne de bir sinir sistemi olan bitkiler, bu tepki mekanizmaları sayesinde çoğu zaman insanlardan bile hassas olabilmektedirler.
Bitkilerin Tatma Duyusu
Bitkiler sadece güneş ışığıyla yaşayamazlar; topraktan bazı besinleri de almaları gerekir. Tat duyusu, topraktan mineral ve besinleri alan bitki kökleri için çok önemlidir. Arabidopsis (tere otu) adlı bitkide yapılan araştırmalarda, bir genin nitrat ve amonyum tuzlarının bol olarak bulunduğu yerleri tespit ettiği ortaya çıkarılmıştır. Bu gen sayesinde kökler gelişigüzel değil, besin yönünde gelişerek bilinçli bir hareket sergilemektedir. Nitratları tespit eden bu gen ANR1’dir.
Bu gen dışında, Teksas Üniversitesi’nde yapılan başka bir araştırmada “apiraz” adlı bir enzim daha keşfedilmiştir. Kök yüzeyinde bulunan bu enzim, mantar gibi toprağa karışmış mikroorganizmaların ürettiği ATP’yi (adenozin trifosfat) tadabilmektedir. ATP molekülü doğada her zaman hazır olan kısa süreli bir enerji rezervidir. Apiraz, bitkinin bu molekülü alıp besine dönüştürmesini daha sonra da emmesini sağlar. Bitkilerin hücre dışındaki ATP’yi toplayıp kullanılır hale getirmesi yeni keşfedilmiş bir mucizedir.