Aşıksınızdır, gözünüz hiçbir şey görmez. İlişki düşmeye mahkum bir uçak gibi sinyaller verir ama ille de görmek istemezsiniz. Kimi zaman da aşk değil, tutsaklıktır sizi o çemberin içinde tutan. Sonu gelmeyeceğini bilirsiniz. Kaçmak ister kaçamazsınız, uğursuz bir karabasan gibi zamanın kumlarında biriken ilişkinin tortusu çöker üzerinize. “Sensiz yaşayamam”, “Yerine hiç kimseyi koyamam” der üzgün bir çift göz. Kimi zaman da“değişeceğim inan, zaman ver bana” der. “Peki” dersiniz, inandığınız için değil, tükendiğiniz için.
Alışkanlığın sıcak, sığ suları çamur renginde olsa da görmemek için gözlerinizi sıkı sıkı yumar, anne karnında cenin gibi bacaklarınız karnınızda beklersiniz. Aylarca de bekleseniz bazı ilişkilerin kaderidir ölü doğmak. Yine de safça bir umuttan mı, yoksa çaresizlikten midir bilinmez inanç ekip mutluluk biçeceğinizi sanarak o fidenin başında nöbet tutarsınız. Onun özünü değiştirmeye çalıştığınız oranda kendinizden çalarsınız aslında. İçinizden cılız bir ses “yalan biliyorum” dese de, gerçek olsun istersiniz. Peşinden gittiğiniz, takip ettiğiniz deniz içinde boğulmak pahasına engin olsun, derin olsun istersiniz. Bir avuç su sımsıkı kenetleseniz de birbirine, akar gider parmaklarınızın arasından. Rüzgar daha da sert eser. Bir cesede sarılmak gibidir artık ilişkiyi sürdürmeye çalışmak. Hantal, çürümüş bir ölüdür sırtınızda. Siz sürüklemeye çalıştıkça izi kalır geçtiğiniz yollarda. Gelebilecek güzel günlerin ışığını karartır bu iz. Yalnızlıktan korkarak ya da ayrılığın acısını göze alamayarak o ölüyü sırtınızdan atmadığınız her gün, uzun vadeli bir yalnızlığın altına imzanızı atarsınız aslında. En büyük yalanı da kendinize söylersiniz. İlişki içerisinde dururken hiçbir şey yapmayıp beklemenin sizi yıpratmadığına inanmak en büyük yanılgısı olur iç dünyanızın. Yorgunluklar, kırgınlıklar, kavgalar gittikçe daha da sert esen rüzgarla havalanıp durur içinizde. Kasırganın gözünden bakabilseniz ne çok şeyin siz farkında olmadan yittiğini, kuruyan ırmaklar gibi gelecek ilişkilere olan inancın da içinin boşalmakta olduğunu görebilirsiniz. "Gelecek olan" mutluluk artık kaf dağının ardındadır. Güneşi olmayan bir gökyüzünde ayışığıyla, alacakaranlıkta etrafı görmeye alışmışsınızdır. Donuk, gri bir ışığın gerçekliği aydınlatır önünüzü.
Bazen sadece karar verebilmek gerekir. Koca bir ormanı yakmış olsanız bile, yeni bir fidanın umudunu yeşertebilmek için önce. Toprak bir daha ağaç tutmaz deyip yangın yerinin ortasında elleriniz başınızın arasında oturmadan, kalkıp ayaklarınızın sizi götürdüğü kadar uzağa gitmek, o tutsaklıktan kurtulmak gerekir. İki kişilik yalnızlık yerine tek kişilik kalabalığı deneyimlemek, kimsenin varlığına ihtiyaç duymadan da tam olduğunuzu kendine ispatlayabilmek için..