şukufe
Üye
Genç bir kadın
Kadınlar yüzleriyle barışıktı eskiden... Bir agacın yaşı, nasıl gövdesinde gizledigi çizgilerden okunursa bir kadının hayatı da yüz hatlarında ele verirdi kendini...
Her biri; insan suretinden bir papirüse dösenmis elyazmalarıydı o kırısıklıkların; engin tecrübelerin alametiydi.
Gün geldi, uzun yasama sevdasına kapıldı insanoglu...
Gençlige tapındıkça yasadıgını yalanlamanın derdine düstü.
Madem ki o hatlardı yasını ele veren; o hattı müdafaa etmenin âlemi yoktu.
Çehreler önce yolun pudra taarruzuyla maskelendi; yetmeyince genç kalma hırsının çarmıhına gerildi.
Tecrübe, "kulak ardı" edildi.
simdi, "gergin anneler", alır makyajla yaslı görünmeye çalısan kızlarının yanında, çizgilerinden arındırılmıs anlamsız yüzlerine bakıp yaslarını tahmin
etmemizi ve kendilerini tebrik etmemizi bekliyorlar.
* * *
Leyla Umar'ın yeni çıkan anılar kitabının ("Geriye Yazılar Kaldı", Epsilon) kapagındaki fotografa bakıyorum.
Bu yüzde bir kitaba sıgdırılmıs bütün anıların, bütün acıların, bütün sevdaların izi var.
Alnını, gözlerinin kenarını, dudaklarının çeperini çevreleyen her çizgi, "Bak ne çok sey yasadım" diye bagırıyor gururla...
Ve gözler cümleyi tamamlıyor:
"...ama hâlâ dimdik ayaktayım".
Kapagı çevirip sayfalara daldıgınızda onun neden "kırısıklıklarıyla barısık" yasadıgını anlıyorsunuz.
Çünkü o, genç göstermesini, kulagının ardına gizledigi çizgiye degil, hayatın inadına izledigi çizgiye borçlu...
Nikâh günü tek bagına aglayan gelin fotografını nasıl çektirdigini anlatırken de, doguracagı gece kocasından yedigi dayaktan bahsederken de, esinin ihanetini
anımsarken de en ufak bir agıt yakma ya da pismanlık izi yok satırlarında.. .
Tersine "Yine olsa yine yasardım" meydan okuması var.
* * *
Bir uçak yolculugu süresinde okuyup bitirdigim bu kitap, hayatının hiçbir döneminde muhabirlik heyecanını yitirmemis 76 yasında bir gazetecinin meslek dersleriyle dolu...
Ama ondan da önemli hayat dersleri var:
Yıl 1976...
Umar, esi roman yazabilsin diye kendini paralıyor. Onun gazete yazılarını daktilo ediyor. Rahat çalıssın diye isini bırakıp onunla Amerika'ya göçüyor.
Bir gün evde yalnızken telefon çalıyor.
Arayan bir kadın...
"Kocanızla birbirimize âsık olduk, bundan böyle birlikte yasayacagız" diyor.
Sonra telefonu kocasına veriyor. Kocası durumu teyit ediyor. "...hem de inanmamasına içerleyerek.. ."
Yüz gerdirme operasyonları na servet yatıran kadınlar bu durumda ne yapardı bilmiyorum.
Leyla Umar, kıymetli yüzüklerini satıyor. Onların parasıyla dünya turu bileti alıyor, Güney Amerika'dan Japonya'ya, oradan Hindistan ve iran'a uzanan bir
yolculuga çıkıyor.
Üstelik gittigi her ülkenin basbakanıyla röportajlar yapıp gazetecilige ve para kazanmaya devam ederek...
* * *
insan, sisirilen kaslar, silinen kırısıklıklarla genç kalmaz.
Gençlik, gögüs gerdirmek degil, ihanetlere gögüs gerebilmektir;
yasadıgıyla övünebilmek, degisimi göze alabilmek, her an basını alıp gidebilmek, hayata sil bastan baslayabilmektir.
Bunu anlayanlar, yüzündeki çizgilerle yaslanır, ama ihtiyarlamazlar.
CAN DÜNDAR"
Kadınlar yüzleriyle barışıktı eskiden... Bir agacın yaşı, nasıl gövdesinde gizledigi çizgilerden okunursa bir kadının hayatı da yüz hatlarında ele verirdi kendini...
Her biri; insan suretinden bir papirüse dösenmis elyazmalarıydı o kırısıklıkların; engin tecrübelerin alametiydi.
Gün geldi, uzun yasama sevdasına kapıldı insanoglu...
Gençlige tapındıkça yasadıgını yalanlamanın derdine düstü.
Madem ki o hatlardı yasını ele veren; o hattı müdafaa etmenin âlemi yoktu.
Çehreler önce yolun pudra taarruzuyla maskelendi; yetmeyince genç kalma hırsının çarmıhına gerildi.
Tecrübe, "kulak ardı" edildi.
simdi, "gergin anneler", alır makyajla yaslı görünmeye çalısan kızlarının yanında, çizgilerinden arındırılmıs anlamsız yüzlerine bakıp yaslarını tahmin
etmemizi ve kendilerini tebrik etmemizi bekliyorlar.
* * *
Leyla Umar'ın yeni çıkan anılar kitabının ("Geriye Yazılar Kaldı", Epsilon) kapagındaki fotografa bakıyorum.
Bu yüzde bir kitaba sıgdırılmıs bütün anıların, bütün acıların, bütün sevdaların izi var.
Alnını, gözlerinin kenarını, dudaklarının çeperini çevreleyen her çizgi, "Bak ne çok sey yasadım" diye bagırıyor gururla...
Ve gözler cümleyi tamamlıyor:
"...ama hâlâ dimdik ayaktayım".
Kapagı çevirip sayfalara daldıgınızda onun neden "kırısıklıklarıyla barısık" yasadıgını anlıyorsunuz.
Çünkü o, genç göstermesini, kulagının ardına gizledigi çizgiye degil, hayatın inadına izledigi çizgiye borçlu...
Nikâh günü tek bagına aglayan gelin fotografını nasıl çektirdigini anlatırken de, doguracagı gece kocasından yedigi dayaktan bahsederken de, esinin ihanetini
anımsarken de en ufak bir agıt yakma ya da pismanlık izi yok satırlarında.. .
Tersine "Yine olsa yine yasardım" meydan okuması var.
* * *
Bir uçak yolculugu süresinde okuyup bitirdigim bu kitap, hayatının hiçbir döneminde muhabirlik heyecanını yitirmemis 76 yasında bir gazetecinin meslek dersleriyle dolu...
Ama ondan da önemli hayat dersleri var:
Yıl 1976...
Umar, esi roman yazabilsin diye kendini paralıyor. Onun gazete yazılarını daktilo ediyor. Rahat çalıssın diye isini bırakıp onunla Amerika'ya göçüyor.
Bir gün evde yalnızken telefon çalıyor.
Arayan bir kadın...
"Kocanızla birbirimize âsık olduk, bundan böyle birlikte yasayacagız" diyor.
Sonra telefonu kocasına veriyor. Kocası durumu teyit ediyor. "...hem de inanmamasına içerleyerek.. ."
Yüz gerdirme operasyonları na servet yatıran kadınlar bu durumda ne yapardı bilmiyorum.
Leyla Umar, kıymetli yüzüklerini satıyor. Onların parasıyla dünya turu bileti alıyor, Güney Amerika'dan Japonya'ya, oradan Hindistan ve iran'a uzanan bir
yolculuga çıkıyor.
Üstelik gittigi her ülkenin basbakanıyla röportajlar yapıp gazetecilige ve para kazanmaya devam ederek...
* * *
insan, sisirilen kaslar, silinen kırısıklıklarla genç kalmaz.
Gençlik, gögüs gerdirmek degil, ihanetlere gögüs gerebilmektir;
yasadıgıyla övünebilmek, degisimi göze alabilmek, her an basını alıp gidebilmek, hayata sil bastan baslayabilmektir.
Bunu anlayanlar, yüzündeki çizgilerle yaslanır, ama ihtiyarlamazlar.
CAN DÜNDAR"