Göktürk İmparatorluğu [552-745]

Suskun

V.I.P
V.I.P
Göktürk İmparatorluğu Aşına Türk boyu tarafından kurulmuştur. İlk kez Türk adını devletin resmi adı olarak benimseyen Göktürk İmparatorluğu olmuştur. Göktürklerin kendilerine özgü bir alfabeleri vardı. Türkçenin tarihte görülen ilk alfabesi Göktürklerinki olmuştur. Oniki milyon kilometrekarelik bir alanda kurulan Göktürk İmparatorluğu daha önce Büyük Hun İmparatorluğuna karşı yürütülen ve başarıya ulaşan Çin oyunlarıyla parçalanarak yıkılmıştır. Toprakları üzerinde günümüzde Moğolistan, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya bulunmaktadır.

tryXm.webp

Göktürk İmparatorluğu ilk resmi Türk İmparatorluğu olarak Sibirya'daki Yakut Türkleri ve Batı'da Ogur Türkleri yani Bulgarlar dışında Orta Asya'daki tüm Türk asıllı kavimleri ve boyları çatısı altında birleştirmiştir. Göktürk devleti, önemli bir siyasal örgütlenmeyi kurabildiği için yıkıldıktan sonra da etkileri diğer Türk devletlerinde sürüp gitmiştir. Kendilerine genellikle "Türük" adını veren Göktürklerin kitabelerinde Gök-Türk veya Kök-Türk deyimi geçmektedir ki, bu da göke ilişkin, kutsal Türk anlamına gelmektedir.

Büyük Hun İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Asya steplerinde dağınık biçimlerde yaşayan Türk boylarını ilk kez bir araya getirerek yeniden büyük bir Türk İmparatorluğu kuran Göktürklerdir. Göktürklerin kökeni hakkında bilinenler Çin kaynakları ile sınırlı kalmaktadır. Bu kaynaklarda aslında efsanelerin ötesine gitmez. Bu durumda Göktürklerle ilgili bilgilerin çoğunluğu mitolojik karakterli olmaktadır. Çin kaynaklarının anlattığına göre Göktürkler eski Hunlardan inen bir koldur ve Aşına ailesinin soyundan gelmektedirler. Türkler Lin ülkesi ordusu tarafından büyük bir yenilgiye uğratılırlar ve halkın tümü öldürülür. Bu kırımdan yalnızca 10 yaşında bir çocuk kurtulur. Lin ülkesi askerleri yaşı küçük diye bu çocuğu öldürmezler ve yalnızca ayaklarını keserler. Kesik ayaklı çocuğu bataklığa atarlar. Dişi bir kurt bu çocuğu bulur ve etle besleyerek büyütür. Çocuk büyüyünce dişi kurt ondan gebe kalır. Lin ülkesi prensi çocuğun yaşadığını öğrenince onu öldürtmek için asker gönderir. Askerler hem çocuğu, hem de dişi kurdu öldürmek isterler. Kurt kaçarak Turfan bölgesindeki dağlara çıkar. Dağda, içi ot ve bitkiyle kaplı derin bir mağara vardır. Gebe kurt bu mağarada on erkek çocuk doğurur. Çocuklar büyüyünce dışarıdan kızlar ile evlenirler. Karıları gebe kalır ve her kadından yeni bir soy türer. Göktürk İmparatorluğu'nu kuran Aşına ailesi bu on soydan birisidir. Birkaç kuşak sonra kurttan türeyen topluluk mağaradan çıkar ve Altay Dağları eteklerinde Juan-Juan'lara bağlı olarak yaşamaya başlarlar.

Başka Çin kaynakları bu efsaneyi değişik biçimlerde anlatmaktadır. Bir Çin kaynağı ise Türkleri bir kuzey boyu olarak benimsemektedir. Türklerin atalarının So ülkesinden geldiklerini, birçok kardeşleri bulunduğunu, bu kardeşlerinden birisinin kurttan türediğini, dağlarda yaşayan bu boyun daha sonra ateşi bularak ısındığını, Göktürklerin kurucusu Aşına ailesinin bu boyun başkanının soyundan geldiğini yazar. Başkan ölünce, çocuklar arasında başkanlık seçimi yükseğe sıçrama yarışı ile yapılır. Aşına'nın oğlu, içlerinde en genç olarak, en yükseğe sıçrar ve böylece başkanlığı ele geçirir. Bozkır dünyasında efsaneler gerçek sayıldığından Çinliler bunları belgelemişlerdir. Genellikle, Göktürk devletini kuran ailenin Aşına ailesi olduğu ve bu ailenin tanrısal kökenli bir kurttan türediğine inanılır. Göksel kurttan türeme, Aşına soyuna da göksellik ve diğer boylar üzerinde soyluluk, üstünlük kazandırır. Kurdun Aşına soyunu ürettiği mağaraya "ecdat mağarası" adı verilir ve her yıl atalara o mağaranın önünde kurbanlar sunulur. Göktürklerin altından yapılma bir kurt başı taşıdığı, süslü bir tuğa sahip oldukları, devlet başkanının muhafız gücüne kurt denildiği belirtilmektedir. Göktürklerin bağlantılı olduğu Hunlar'da bir kurt atanın varlığı hakkında doğrudan bilgi yoktur. Turfan ve Altay yöreleri kurttan türeme efsanelerinin yaygın olduğu yerlerdir. Uygurların atalarının Hun başbuğunun kızının bir kurtla evlenmesinden türediğine benzer biçimde inanılır. Hatta daha ileri giderek Aşına soyunun Hunların ünlü başbuğu Mete'nin soyundan geldiğini söyleyenler de vardır. Çin Revnakları Aşına soyunun Hunlar'dan geldiğini ilke olarak benimsemektedirler. Aşına soyunun Hunların kuzey boylarından geldiğini ileri sürenlere de rastlanmaktadır.

Değişik bilgilerden anlaşıldığına göre, Göktürklerin çekirdeğini, Kansu ve Şensi'de geçici küçük devletler kuran Hun boylarının kalıntıları oluşturmaktadır. Aşına soyu bunların uzantısı olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Göktürk siyasal birliğinin kurucusu Bumin Han hakkında da Çin kaynakları değişik bilgiler aktarmaktadır. Kurttan türeme büyük oğlanın Göktürklerin atası olduğu ileri sürülürken, soğuktan acı çeken bu boyu ateşi bularak ısıtan kişinin başkan seçildiği de yazılmıştır. Başkan seçilen bu torun daha sonra BüyükYabgu adı ile anılır. Büyük Yabgu, Tuvu'nun büyük oğlu Bumin Han, küçük oğlu da İstemi Han'dır. Göktürk devletinin siyasal birliği bu iki han tarafından kurulmuştur. Bu soy kütüğü belirlemesi Göktürklerin kökenini aydınlatmaktan uzaktır. Bilimsel açıdan, eldeki verilere göre söylenebilecek olan gerçek; Göktürklerin savaşlar ve yenilgiler sonucu Şensi ve Kansu gibi Kuzey Çin bölgelerinden Altaylar'a göçmek zorunda kalan Hun boylarının kalıntılarından türemiş olduklarıdır. Bu dağınık Türk boyları Aşına soyunun önderliğinde Türk budununu meydana getirmişlerdir.

Hun İmparatorluğunun dağılmasından sonra Türkler Altay eteklerinde yaşarlarken, stepler bu tür topluluklar ile doluydu. Çin sınırından Avrupa içlerine kadar yayılan çeşitli boylar zaman içerisinde değişmeler göstermiştir. Bazı boylar birbirleriyle kaynaşmıştır. Çoğunluğu göç etmiştir. Savaşlar ve ticaret ilişkileri nedeniyle boylar arasında birçok alışveriş olmuştur. Avcı ve çoban boylar zamanla dağılmış ve Hunlar Avrupa'ya göç edince onların yerini almışlardır.

Altaylar'da Juan-Juan'a bağlı olarak demircilik ile uğraşarak yaşayan Göktürkler, Bumin Han başa geçince güçlenerek doğuya doğru açılırlar ve Çin sınırına kadar gelirler. Başlangıçta ticaret amacıyla Çin sınırına gelen Bumin'in oymakları demir eşya satıp karşılığında pamuklu ve ipekli kumaşlar almak istiyorlardı. Bu yoldan Çin İmparatorluğu ile iyi ilişkiler geliştirmek istiyorlardı. Bumin'e bağlı güçler Çin sınırına geldiğinde daha önceleri bu bölgelerde var olan Topa devleti çöküş dönemine girmişti. Topa devleti Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmıştı. Batı ve Doğu devletleri eski siyasal birliklerini yeniden kurabilmek için birbirleriyle savaşlara girmişlerdi. İç ve dış karışıklıklar içinde bunalan Batı Topa devleti rakibi Doğu Topa devletinin ve Juan-Juan'ların baskılarını önleyebilmek için Çin sınırında görülen Göktürk boyları ile işbirliği kurmaya çalışır. Bu amaçla bir elçiyi Bumin Han'a gönderir. Bozkır beyleri kendi aralarında boğuşurken Çin uygarlığı önemli gelişmeler göstermişti. Çin'in lüks tüketim malları bozkır beyleri arasında çok revaçtaydı. Çin'e haraç sunmak bu lüks maddeleri sağlamayı amaçlayan bir cins ticaret yöntemi olarak o dönemlerde göze çarpıyordu. Bu durum da bir Çin devletinden elçi gelmesi, yeni yeni güçlenen Bumin'in oymaklarını çok sevindirir. Bumin 546 yılında oymaklarının türlü ürünlerini sunmak üzere Batı Topa devletine elçi gönderir. Bu sıralarda Töles adı ile ortaya çıkan Kaokü'ler Juan-Juan'lara saldırma hazırlıkları içindedirler. Bumin ve oymakları bu fırsattan yararlanır ve Töleslere saldırarak onları yenilgiye uğratır. Binlerce kişilik Töles boyları Göktürklere uyruk bir duruma getirilir. Bumin oymakları Töleslerin katılmalarıyla giderek daha da güçlenirler. Bumin Juan-Juan'lara saldırıya hazırlanan Tölesleri yenerek, bağlı bulunduğu bu kavime hizmet sağlamış olur. Bu zaferinden cesaret alarak Juan-Juan'ların başbuğunun kızını ister. Başbuğ, Bumin'e bir mesaj göndererek, "Siz bizim demircilik yapan adi kölelerimizsiniz, nasıl olur da bizden kız istemeye cesaret edebilirsiniz" diye çıkışır. Bunun üzerine Bumin çok kızar ve gelen elçiyi hemen öldürür, iyice zayıflamaya başlayan Batı Topa devletinden kız ister. Zayıflayan devletin hükümdarı Göktürklerle akrabalığa razı olur ve 551 yılında Batı Topa soyundan bir prenses ile Bumin Han evlenir. 552 yılında Batı Topa ile ittifak halinde olan Bumin, Juan-Juan'lara saldırır. Onları büyük bir savaştan sonra kesin bir yenilgiye uğratır. Bu zaferden sonra Bumin Kağan adını alır ve Hanların Tanhu'sundan sonra Türklerin yeni imparatoru olarak başa geçer. Tölesleri örgütleyerek kendi oymaklarını güçlendiren Bumin Kağan bu hazırlıklarının semeresini zafer sağlayarak alır. Juan-Juan'lar yenilmelerine karşın gene de Göktürk devleti için önemli bir tehlike oluşturmaktadırlar. Yenik düşen bu kavim Moğolistan'ı Göktürklere bırakarak Topa devletinin arazisine sığınırlar. Batı Topa devletine sığınan Juan-Juanlar ise aradaki anlaşma nedeniyle Göktürklere teslim edilirler ve 555 yılında hepsi öldürülürler. Juan-Juanların bir kısmı Avrupa topraklarına kaçarlar ve bir süre sonra Avar adıyla yeni bir devlet kurarak yeniden tarih sahnesine çıkarlar. Göktürkler gene 556 yılında Batı Topa devletiyle beraber Moğolları ve Tibetlileri yenerek topraklarını genişletirler. Bozkır kökenli Batı Topa devleti 557'de yıkılınca bu devletin kalıntıları da Göktürklere katılır. Kendi boy adlarını yitirerek içinde eridikleri Türk boylarının adlarını alırlar. Altaylar'a göçen Hun kalıntıları, Töles oymakları, Juan-Juan ve Topa devleti kalıntıları Aşına soyunun yönetimindeki Göktürk siyasal birliğinin temelindeki çekirdeği meydana getirirler.

Devletinin batı kanadını, kuruluşta kendisi ile birlikte çalışan küçük kardeşi İstemi'ye "Yabgu" unvanını taşımak, dolayısıyla doğu kanadının yüksek egemenliğini tanımak üzere veren Bumin, devleti kurduğu ve Kağan ilan edildiği yıl içinde (552) öldü. İstemi Han Batı'da fetihlerini sürdürürken, Ötüken'de iktidara gelen Bumin'in oğlu Kolo ve onun erken ölümü üzerine hakan olan oğlu Mukan zamanında Göktürk İmparatorluğu en üst düzeyine ulaştı. Heybetli görünüşü, parlak mavi gözleri, kudreti ile büyük bir imparator olan Mukan Kağan, 555 yılında düzenlediği son bir saldırı ile Juan-Juan'ları tarihe mal etti. Hükümdarlığı kısa süren Kolo, babasının geleneksel Çin dostluğu politikasını sürdürmüştür. Çin ile iyi geçinen ve karşılıklı hediyeler gönderen Kolo'nun vasiyeti üzerine oğlu Mukan Kağan, Juan-Juan'lar üzerine büyük bir saldırı düzenler. İleri gelen beyleri öldürülen ve halkı kılıçtan geçirilen Juan-Juan'ların siyasal birliği dağılır ve kaçanlar Çin'e sığınırlar. Çin ile dostluk politikası içinde kaçanlar teslim alınır ve öldürülür. Mukan bundan sonra Doğu'da Kitayları yıkar, onları Kore'ye doğru sürerek topraklarını alır. Kuzey'de Kırgızları egemenliği altına alarak bozkırda Türk egemenliğini bir bütünlüğe kavuşturur. Göktürkler, kuzey bölgesindeki dağınık boyları yönetmek için kendilerine bağımlı kıldıkları Töles boylarını kullanmışlardır.

Göktürklerin yükselme döneminde Çin'in Doğu ve Batı olarak bölünmesi ve iç kavgalarla uğraşması, Göktürklerin bozkır imparatorluğu kurmalarını kolaylaştırır. Güçsüz kalan Çin devletleri, Türklerin desteğini sağlayabilmek ve yağmalarından korunmak için Göktürklere bol bol armağanlar gönderirler. Boy beylerine ve ileri gelenlere paylaştırılan bu armağanlar Göktürk Kağanı'na bağlılığı pekiştirmiştir. Kağan da bunun üzerine her fırsatta Çin'e elçiler gönderir. Çin'e giden elçiler genellikle bol armağanlarla geri döndüklerinden elçilik, Türk soylularının çok istediği bir görev olmuştur. Böylece elçilik Türk gelenekleri içinde yer alarak kurumlaşmıştır. Mukan Kağan zamanında 545 ile 597 yılları arasıda 400'e yakın elçi Çin'e gitmiştir. 584 yılında Türk Kağanı kayınbabası olan Çin İmparatoru'na bir mektup göndererek, Çin ve Göktürk dostluğunun onbinlerce yıl süreceğini ve Çin'in kumaşları ile Göktürklerin hayvanlarının hep kendilerinin olduğunu vurguladı. Mukan Kağan, Çin malları ve kumaşları sağlamak için iki Çin devleti arasındaki düşmanlıktan fazlaca yararlanır. 563 yılında Batı'daki Chou soyu Göktürklerin desteği ile Doğu'daki TSİ soyu ile savaşmaya karar verir. TSİ soyu bol armağanlar göndererek Kağan'ı sefere çıkmaktan alıkoymaya, Kağan'a kız vererek akrabalık kurmaya uğraşırlar. Kağan, Chou'larla birlikte TSİ ülkesini yağmalar ama, savaşmadan geri döner. Daha sonra yalnız kalan Chou'ları TSİ'ler yenilgiye uğratırlar. Ertesi yıl Kağan'ın ısrarı üzerine gene TSİ ülkesine Chou'lar ile beraber yeni bir sefer düzenlenir. Chou İmparatoru Mukan Kağan'ın kızı ile evlenerek akrabalık kurmaya ve böylece Göktürk akınlarından kurtulmaya çalışır. Chou soyu ile her yıl yüzbin ton ipek alınmak karşılığında anlaşmaya varılır ve bundan sonra Chou'lar TSİ'leri yıkarlar.

572 yılında Mukan Kağan ölünce yerine üçüncü kardeşi Tapo geçer. Mukan'ın ölmeden önce yaptığı vasiyet üzerine kağanlık oğluna değil, kardeşine geçer. Tapo Kağan da ilk önceleri iki Çin devleti arasında sürüp giden karşılıklı rekabetten yararlanmaya çalışır. Her iki devlet de elçiler ve bol armağanlarla yeni dostluklar kurmak için çaba gösterirler. Sürekli gelen armağanlar aracılığıyla Çin devletleri ile ticaret gelişmeye başlar. Türk kağanlığına bağlı onbin kadar tüccar Çin kentlerine yerleşir. Geniş ayrıcalıklarla bu tüccarlar Çin bölgesinde ekonomiyi yavaş yavaş ele geçirirler. Çin ile ticaretin artması ve Çin lüks tüketim mallarının kolayca ve bol bol sağlanması Türk soyluları arasında Çin yaşam biçimine özentiyi artırır. Hatta bir budist misyoner, Çinlilerin zenginliğinin kaynağının budizm olduğuna inandırır ve böylece Tapo Kağan Budist olur. Bir tapınak ve Buda heykeli yaptırır. Budizmi korumak ve yaymak için seferberlik ilan eder. Çin yaşam biçimine özenen kağan iki Çin devleti arasında dengeyi korumakta başarısızlığa uğrar, 577 yılında Chou devleti TSİ devletini ortadan kaldırır. Bunun üzerine Göktürklerin Chou devleti ile arası açılır ve Tapo Kağan ordusu ile Çin'in içerilerine girerek Pekin bölgesini yağmalar. Chou'ların TSİ prensini kaçırmalarına gözyumunca Tapo Kağan'ın saygınlığı azalır. Bu karışıklıktan yararlanan Sui sülalesi Çin'de egemenliği ele geçirerek, ilk kez Çin tarihinde ulusal birliği gerçekleştirir. Böylece Çin tarihinde dört yüzyıla yakın süren kargaşalık dönemi sona erer.

Çin ulusal birliğinin gerçekleştirildiği 581 yılında Tapo Kağan ölür. Bundan sonra Göktürklerde kağanlık kavgası başlar. Göktürk yönetimi, egemen Aşına soyunun bağlı boyları paylaşmasına dayanmaktadır. Örneğin Mukan Kağan Ötüken dağlarında oturur ve doğu bölgesinin ordularını yönetirdi. Ama gene kağan unvanı taşıyan Tite doğu boylarını, Puli de batı boylarını yönetirdi. Tapo Kağan zamanında ağabeyinin oğlu İşbora Doğu'da, kardeşi Puli ise Batı'da egemen durumdadır. Her iki küçük kağan da kendilerine bağlı askeri güçlere sahip bulunmaktadırlar. Ayrıca kendine bağlı bulunan boylarla Batı'daki barbarları yatıştırmak üzere Batı'ya giden ve oradaki boyları egemenliğine alan Bumin'in kardeşi İstemi Han, Ötüken'de oturan kağandan tümüyle bağımsız ayrı bir kağanlık kurmak ister. Kendine bağlı savaşçı birliklerle Batı'ya doğru yönelen İstemi'nin siyasal birliği, çok daha eski dönemlerden beri bu bölgelerde yaşayan Türklerin boylarına dayanır. Bu Türklere Yabgu Türkleri adı verilmiştir. Yabgu Batı Göktürk hakanlarının unvanının ayrılmaz bir parçasıdır. Batı Türk yabguları Ötüken'deki kağana biçimsel olarak bağlıdırlar. İstedikleriyle savaş ve barış yapmakta veya elçi göndermek, ticaret yapmak gibi konularda kendi yetkilerine sahiptirler. Batı ve Doğu Göktürkleri arasındaki gevşek dayanışma zamanla sarsılır ve giderek bir düşmanlığa dönüşür.

İstemi Kağan Altayların batısından Tanrı dağlarına kadar olan bölgeyi kısa zamanda egemenliği altına alır. O bölgelerdeki Türk boylarını örgütleyerek İpek Yolu kavgasına kalkışır. Roma İmparatorluğunun ipek ticaretine önem vermesi ile İpek Yolu'nun önemi giderek artar. Ortaçağda soylular ve zenginlerin evlerini süsleyen ince kumaşlar, ipek eşya, fildişi süslemeler ve bunların hammaddesi Çin ile Hindistan'dan geliyordu. Bizans ve İran'da çok gelişen ipek endüstrisinin ham maddesi de Çin'den gelmekteydi. İpek ticareti deniz ve karadan yapılıyordu. Deniz taşımacılığı pek gelişmediğinden karadaki İpek Yolu'nun önemi fazla idi. İpek ticareti ile ilgili ilk ana yol kuzey yoludur. Gobi Çölü, Hami Vahası, Tanrı Dağları, Talaş kenti gibi bir doğrultuda bu yol ilerlerdi. Kervanlar daha sonra Seyhun ve Ceyhun ırmaklarını geçerek Kafkasya ve Karadeniz'e ulaşırlardı, İran' dan geçilmek istenmediğinden Hazar Gölü'nün kuzeyinden geçilirdi. Bunun yanında iki yol daha vardı. İkinci ana yol Tufan, Karaşar ve Kuça'yı keserek Fergana üzerinden Semerkand ve Buhara yönünde ilerlerdi. Üçüncü ana yol ise Güney yolu idi. Hotan ve Yarkent yolu ile Pamir'in yüksek yaylalarını aşar, Toharistan'ı keserek Gazne üzerinden Hindistan'a gelirdi. Hindistan deniz ve kara yollarıyla Anadolu'ya bağlanmıştı. Çin kervanları Türkistan sınırlarını aşamazlar ve bu nedenle başka topluluklar ürünlerin Batı'ya taşınmalarına aracılık ederlerdi. Bazı İranlı boylar, Semerkand ve Buhara çevresinden aldıkları ipeği Hazar Denizi'nin yanındaki pazar yerlerine götürürlerdi. Göktürklerin tutumu nedeniyle ipek üretimi ve ticareti onların döneminde sınırlı kalmış, Çin ile İran'a bağımlılık sürmüş ve Göktürkler ipek ticaretini tekellerine alamamışlardı.

Akhun İmparatorluğu Göktürklerin yükselme döneminde Güney Asya ile beraber İpek Yolu'nun önemli bir kısmını da elinde tutuyordu. Akhunlar deniz ve kara yolu ile Çin'den gelen malların ulaştıkları ilk pazarlara egemen olmuşlardı. Bu yüzden sürekli olarak Sasani devleti ile Akhunlar arasında savaşlar çıkardı. İstemi Kağan batı bölgesine geldiğinde Sasanilerle anlaşma yaparak Akhunların İpek Yolu üzerindeki egemenliğini kırmaya çalıştı. İstemi Kağan, Sasani Kralı'na kız vererek akrabalık kurdu ve Akhun ülkesinin topraklarını paylaşma konusunda anlaşmaya vardı. Akhun ülkesinin kuzey bölgelerini ele geçiren Göktürkler bundan sonra İç Asya kervan yolu ile İpek Yolu'na egemen oldular. Ceyhun ırmağı Göktürkler ile Sasani devleti arasında sınır olarak saptandı.

Göktürk İmparatorluğu'nun güçlenmesi ve giderek yayılması, Sasani devletini korkuya düşürür ve ipek ticaretini engelleyerek Göktürkleri sarsmaya çalışırlar. Göktürklerin getirdiği ipek ve benzeri eşyayı Sasaniler satın almazlar ve kendi ülkelerinden geçmesine de izin vermezlerdi. Bunun üzerine ipek ticareti Hazar Denizi'nin kuzeyine doğru kaymıştı. İpek ticaretinin sarsılması ve Göktürk-Sasani anlaşmazlığı üzerine, Bizans devleti sürekli olarak İstemi Kağan'a elçiler gönderiyordu. Bunun üzerine Sasaniler Bizans üzerine, Göktürkler de İran üzerine sefere çıktılar. Göktürkler Horasan'ı aldıktan sonra 571 yılında Kafkasya'ya girdiler ve oradaki boyları kendilerine bağladılar. Bizanslılar Sasanilerin saldırıları karşısında sürekli elçiler göndererek İstemi Kağan'ı Sasani devletine savaş açması için kışkırttılar. Bu sıralarda İstemi Kağan öldü ve yerine oğlu Türk Şad geçti. Ancak bir çekişmeden sonra kağanlığa İstemi'nin diğer oğlu Tardu geldi. Çeşitli görüşmelerden sonra Bizans ile anlaşma yenilenmedi ve bir anlaşmazlık dönemine girildi.

Göktürkler çevreye yayılırken Çin'de başa geçen Sui hanedanı ulusal birliği sağladıktan sonra İpek Yolu'nun denetimini ele geçirmek için harekete geçti. Bu amaçla Çin'in Türk devletlerine karşı geleneksel politikası olan iç kargaşalık yaratma, birbirine karşı kışkırtma yeniden gündeme geldi. Çin, "Yabgu" unvanlı Batı Türk hükümdarı Tardu'ya kurt başlı bir tuğ göndererek onu büyük kağan olarak tanıdığını gösterdi. Ötüken'deki kağanı tanımadığını ortaya koyan Çin, ayrıca çeşitli Türk boylarını da birbirlerine karşı kışkırtmaya başladı. Göktürkler giderek birbirlerine düştüler ve rekabet yarışının hızı arttı. Bu dönemi anlatan Koşo saydam yazıtlarında, küçük kardeşlerin ağabeyler, oğulların babalar gibi yaratılmadığı, bilge ve kahraman olmayan kağanların başa geçmesinden Göktürk İmparatorluğu'nun zayıflayarak çökme noktasına geldiği yazılmıştır. Orhun üzerindeki Doğu Kağanlığı ile Talaş üzerindeki Batı Kağanlığı hiçbir zaman iyi geçinemedi ve Asya'nın büyük kısmını elinde tutan bu ikiz Türk imparatorluğu parçalanmaya başladı. Bağar Kağan ile Tapar Kağan, 573-583 yılları arasında başa geçtiler ve Batı Göktürklerinin de tanıdıkları son büyük kağanlar oldular.

Tardu Kağan cesareti ve savaşçılığı ile babası İstemi'ye benzemekteydi. İhtirası yüzünden Tapo' nun açtığı ayrılık çizgisini daha da derinleştirdi.

Çinliler bu durumdan yararlanarak ayrılığı körüklediler. Doğu Göktürk Hakanı İşbora Çin'e saldırıya hazırlanırken, Çinliler de Batı Göktürk Kağanı olan Tardu'yu destekleyerek iki Göktürk devletinin arasını açmaya çalışıyorlardı. Çinliler Tardu'yu destekledikleri için, İşbora Çin'e karşı ortak savaşı önerdiğinde Tardu bu öneriyi dikkate almadı. Çin elçilerinin sürekli armağan ve iyi niyet mesajları sonucunda da Doğu Göktürklerin egemenliğini tanımadığını açıklayarak Göktürk İmparatorluğu'nun parçalanmasına yol açtı.

İşbora'nın karısı ise Chou hanedanından geliyordu ve kocasını sürekli Çin seferine zorlayarak kendi hanedanının intikamının alınmasına çalışıyordu. İşbora'nın Çin seferine çıkması üzerine Çin ipek ticaretini kesti ve Göktürklerin onbin kadar tüccarını sınır dışı etti. İşbora'nın başarısızlığa uğraması karşısında bazı küçük kağanlar da Tardu'nun yanına geçtiler ve böylece iki Göktürk devleti arasındaki düşmanlık iyice körüklenmiş oldu. Ticaretin engellenmesi Göktürkler arasında açlık ve yoksulluğun doğmasına yol açtı. Kendine bağlı boyların batı devletine sığınması üzerine İşbora Kağan yalnız kaldı. Doğu'dan gelen Kitayların baskısı üzerine Doğu Göktürk devleti 585'te Çin koruması altına girdi. Göktürk İmpartorluğu'nun parçalandığı ve bağlı boyların Çin'e göç etmeye başladıkları dönemde, 587'de, İşbora öldü. Yerine geçen Yehü ve Tülan dönemlerinde de durum düzelmedi. Çinli prenseslerin yardımlarıyla Çin elçileri Göktürkleri içerden çökertmek için her şeyi yaptılar. 609 yılında başa geçen Şipi, Göktürklerin onurunu biraz olsun kurtarabildi. Doğu devletinin toprakları üzerindeki karışıklığı giderdi. Batı'da Tibet'e kadar, Doğu'da ise Amur ırmağına kadar yeniden bir egemenlik düzeni kurdu. Bir süre sonra Çin'e yeni saldırı için hazırlanırken, Çinli prenses ve elçilerin oyunu ile başarılı olamadı. Çin ordusunu kuşatmasına rağmen ülkede ayaklanma çıktığı söylentisi üzerine geri döndü. Şipi'nin başarısı üzerine Çin karıştı ve Doğu Göktürk devletine sığınmalar görüldü. Şipi'nin yerine geçen Çulo, kardeşinin sert tutumunu izlemeye kararlı görünüyordu, ne var ki karısı Çinli prenses onu kısa zamanda zehirleyerek öldürdü. Yerine geçen Kili ise karısının denetimi altında iktidarsız bir adamdı ve bu nedenle Doğu Göktürk devleti topraklarında birçok boy ayaklandı. Çinliler de öldürücü karşı saldırılara geçtiler ve Çin İmparatoru kendisini Türklerin Gök Kağanı ilan ederek 630 yılında Doğu Göktürk devletini resmen yıktı.

Doğu Göktürk devleti yıkıldıktan sonra Çin Seddi'nin kuzey kısımlarına bazı Türk boyları yerleştirilerek onların Çinlileştirilmesine çalışıldı. Doğu Göktürk devletinin yıkılmasına karşın gene de bir yüzyıllık süre içinde Göktürkler varlıklarını sürdürebildiler, zaman zaman da ayaklanarak eski devletlerini kurmak istediler. 639 yılında görülen Kürşad ayaklanması bunların içinde en ciddi olanıdır.

582 yılında Doğu devleti ile tüm ilişkilerini kesen Tardu Kağan ise yeniden tek bir imparatorluk kurmak istiyordu. Bu amaçla Çin'in üzerine yürüdü. Çinliler ise akarsuları ve pınarları zehirlediklerinden Tardu'nun ordusu çok zarar gördü ve bunun üzerine geri çekilmek zorunda kaldı. 600 yılındaki bu olaydan önce ise Tardu Kağan Batı'da birçok başarılar elde ederek çeşitli bölgeleri sınırları içine almıştı. Bu tarihlerde Ötüken-Moğolistan, Aral gölü, Kaşgar ve Horasan bölgelerine kadar geniş bir arazinin denetimini elinde tutan Tardu, Göktürk birliğini gerçekleştirmek için çalışıyordu. Bu nedenle kendisine ulu hakan anlamına gelen Bilge Kağan adı verilmişti. Çin seferi sırasında Çinlilerin kışkırtmaları ile yabancı boylar ayaklanınca karışıklık ortamı doğdu ve Tardu 603 yılında öldü. Yerine sırasıyla torunları geçti. Tong Yabgu döneminde devlet yeniden düzene kavuştu. Çok güçlü bir ordu kuruldu, sınır kenarlarında yeni bölgeler ele geçirildi. Doğu devletinin kışkırtması ile bazı boylar ayaklandılar. Batı Göktürk devletinin Çin'e boyun eğmesinden sonra bu devlet de yıkıldı. Bundan sonraları Aşına soyundan bazı kağanlar görülmüşse de hepsi Çin'e bağlı memur durumundaydılar. Batı Göktürk devletinin topraklarının Çin'e geçmesi 660 yıllarında tamamlandı.

Göktürklere karşı ayaklanarak yeni bir düzen kuran Töleslerin siyasal birliği zamanla genişledi. 630-680 yılları arası Göktürklerin bağımsızlıklarını yitirdikleri kötü bir dönem oldu. Ulus olarak varlıklarını ve geleneklerini sürdürdülerse de bağımsız bir devlet olamadılar. Başa geçen yeni kağanların yetersizliği bu durumun sürmesinin ana nedeni oldu. Kitabelerden öğrenildiğine göre, Göktürklerin bu duruma düşmelerinin ikinci nedeni de, Türk kavimlerinin hakanlarının sözünü dinlememesi ve Çinlilerin kurnazca yıkıcı çalışmalarıdır. Bu elli yıldan sonra gene Aşına soyundan gelen Kutlug bağımsızlık kavgasına girişti. Gizlice örgütlenerek Göktürk boyları arasında bir bağlantı düzeni oluşturdu. Ünlü komutan Tonyokuk da Kutlug'a katıldı. Orhun kıyılarında devleti yeniden kurdular ve Karakurum kentini merkez yaptılar. Oğuz kavimlerinin yeni bir Göktürk devletine karşı ayaklanmaları bastırıldı. Göktürkler yeniden kurdukları orduları ile Çin'in içerilerine kadar inen seferler düzenlediler ve kendileri için gereken yiyecek ile eşyayı yağma yolu ile sağladılar. 682'de Kutluğ kağan ilan edilerek İlteriş Kağan adını aldı.

İlteriş Kağan yeniden eski Göktürk topraklarında imparatorluk kurdu. Ötüken yaylasında dalgalandırdığı altın kurt başlı sancağının gölgesinde 692 yılında öldü. Yerine kardeşi Kapkan kağan oldu. Tonyokuk devlet müşavirliği yapıyor ve Kapkan da fetihleri sürdürüyordu. Türk tarihinin en büyük hakanlarından olan Kapkan Kağan’ın ileri görüşlü bir politikası vardı. Çin'i sürekli baskı altında tutmak Çin'de dağınık yaşayan Türk boylarını anavatana çekmek, Asya'daki tüm Türk boylarını Göktürk İmparatorluğu'nda birleştirmek Kapkan’ın ne derece büyük hedeflere yöneldiğini gösteriyordu. Kapkan zaferler dizisini 693'te Çin baskını ile açtı. Çin sınırlarında oturan Türk boylarını kendisine bağladı ve sonra Kırgızların üzerine yürüdü. İnal ve Bilge Kağan yönetimindeki Göktürk ordusu Altayları aşarak Kırgızlar ile Türgişlerin üzerine yürüdü. Kazanılan zaferden sonra İpek Yolu'na inildi ve bu yörede Kültekin ile Bilge Kağan Çin ordularını yendiler.

Orhun yazıtları, Göktürklerin bu dönemi ile ilgili geniş bilgiler vermektedir. Göktürk ordularının uzaklarda fetihlerle uğraşmasından yararlanarak ayaklanan Kırgızlar, Bilge ve Kültekin komutasında yeniden bastırıldılar. 711 yılında Türgişler bir kez daha yenildi ve ülkeleri kesin olarak Göktürk İmparatorluğu'na bağlandı. Kapkan Kağan'ın giderek şiddetini artıran sertliği bazı boyların ayaklanmalarına neden oluyordu. Kartukların büyük ayaklanmalarının üzerine gidildi ve bastırıldı. Bunun üzerine Kartuklar Çin'e sığındılar. Çinlilerin Kartuklar için yeni bir harekete geçmeleri gene Çin sınırlarında önlendi. Sert yönetim nedeniyle bazı Oğuz boylarının ayaklanmaları imparatorluğun gücünü yeniden sarstı. Ömrü boyunca savaşan cesur ve fetihçi Kapkan Kağan, Bayırkulu ayaklanması sırasında öldürüldü. 716 yılında başa geçen Kapkan Kağan'ın oğlu İnal yeterli güce sahip değildi. Bunun üzerine devleti kurtarmak işi İlteriş'in oğulları Bilge ile Kültekin'in omuzlarına kaldı. Oğuzların üzerine düzenlenen seferler imparatorluğu zayıflatmıştı. Bu durumda Bilge ve Kültekin imparatorluğu kurtarmak için İnal'ı öldürmeyi planladılar ve planı başarıyla uyguladılar. Tonyokuk'un yol göstericiliğinde Bilge ve Kültekin imparatorluğun başına geçtiler. İç ayaklanmalar nedeniyle Bilge Kağan Çin ile iyi geçinmeye çalışıyordu. Ne var ki, Çin üçyüz bin kişilik ordu hazırlayarak barış istemediğini ortaya koydu. Önce Çin ile ortak hareket eden boylar bastırıldı. Bilge Kağan Tonyokuk'un yol göstericiliğinde Çin ordularını yenerek Kuzey Çin bölgelerini ele geçirdi. Tonyokuk, Bilge Kağan ve Kültekin her bakımdan anlaşıyorlar ve güçlü durumda bulunuyorlardı. 46 yıl devlete hizmet veren ünlü komutan ve devlet adamı Tonyokuk, 725 yılında öldü. Çin kaynaklarında bile Tonyokuk'un ne denli büyük bir devlet adamı olduğu dile getirilir. Tonyokuk, Bilge Kağan'ın setler ve kaleler kurarak içinde yaşama düşüncesine karşı çıkmış. Göktürkler'in başarılarının hareket içindeki yaşam biçimlerinden ileri geldiğini öne sürmüştür.

Tonyokuk öldükten sonra anısına çeşitli yazıtlar dikilmiştir. Bu yazıtların Tonyokuk tarafından kaleme alındığını ileri süren görüşler bu büyük devlet adamına aynı zamanda Türk edebiyatının ilk otoritesi özelliğini de kazandırmaktadır. 731 yılında ölen büyük kahraman ve asker Kültekin'in anısına da bir başka yazıt dikilmiştir. İki büyük yardımcısını yitiren Bilge Kağan son zaferlerini 734 yılında kazandı. Yirmi yıl başta kalan Bilge Kağan 734 yılında zehirlenerek öldü. Onun ölümü üzerine ikinci Göktürk İmparatorluğu yeniden çöküş içine girdi. Daha sonra oğulları Türk Bilge Kağan ile Tengri Han sıra ile başa geçtiler. Tengri çocuk yaşta tahta geçtiği için yönetim annesinin (Tonyokuk'un kızı) eline geçti, ancak başarılı olamadı. Hanedan üyeleri birbirlerine düşünce bağlı boylar ayaklanarak Aşına soyundan gelen Basmıl Kağan ilan edildi. Bağlı boylar sonraları birbirlerine düşünce başbuğlar öldürüldü. Karışıklıklardan sonra Uygur başbuğu kağan ilan edildi. Böylece Göktürk İmparatorluğu ikinci kez kurulmasına karşılık gene de yıkılmaktan kurtulamıyordu. 745'te bu topraklarda Uygur devleti kuruldu.
 

Göktürkler'de Kültür ve Sanat​

İki yüzyıldan fazla bir süre egemenliğini sürdürmüş olan Göktürkler, göçebe bir toplumdu. Ordu, toplumun en çok önem verilen kuruluşuydu. Ordunun üçte ikisi atlı, üçte biri ise yaya idi. Uzak yollarda yalnızca atlılar kullanılırdı. Göktürk ordularının başarı nedenleri çok hızlı hareket edebilmeleriydi. Askeri seferler genellikle baskın yöntemi ile yapılırdı. Çin'in kalabalık nüfusuna karşılık Göktürkler ancak baskın taktikleri ile savaşlarda başarı kazanabiliyorlardı. Eğer düşman güçleri çok kalabalıksa, o zaman orduyu kızdırmamak için geriye çekilir ve Orta Asya'nın uçsuz bucaksız yörelerinde düşman ordusu şaşkına çevrilirdi. Göktürk orduları Karadeniz ile Pasifik Okyanusu arasında sürekli sefer durumundaydı. Türk kağanları ve devlet adamları içinde yaşadıkları koşulları çok iyi biliyorlardı. Göktürkler zamanında Türkler'de bir ulus olma bilinci yeşermişti. Orhun anıtları ve yazıtları bunun açık göstergesidir. Göktürk alfabesi ilk Türk alfabesidir. Yalnız yöneticiler değil, halkın çoğunluğu da okuma, yazma bilirdi.

Göktürkler'in açtıkları sulama kanallarının izleri de gene kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Sovyetler günümüzde Göktürkler'in açtıkları sulama kanallarını yenileyerek kullanmaktadırlar. Göktürkler'in kayalar üzerine yaptıkları resimlerden giyim tipleri de anlaşılmaktadır. Çizme, pantolon, uzun kaftan giyiyorlar, saçlarını uzatarak arkalarına bırakıyorlar, sakallarını ise kesiyorlardı. Başlarına kürkten yapılmış börk, savaş sırasında ise tulga giyiyorlardı. Pantolon ve ceketi ilk kullananların Göktürkler olduğu, Avrupa'da Roma çağının sonlarına kadar harmaniyelere sarınıldığı, ceket ve pantolonun ilk kez Hunlar tarafından Avrupa'ya getirildiği kaynaklarda yazılmıştır.

Göktürkler madencilikte ve özellikle demircilikte ileri gitmişlerdi. Altay ve Sayan dağları Türk demir madenlerinin bulunduğu bölgelerdi. Burada çıkan demirin yüksek cevherli olması ve Türkler tarafından çok iyi işlenmesi Türk savaş endüstrisinin en büyük özelliğiydi. Türk kılıçları çeşitli güzelliklerde hayvan ve bitki motifleri ile süslüydü. Göktürkler çağına ait Türk demir ocakları ve dökümhaneleri bulunmuş ve incelenmiştir. Göktürkler demirden sapan, kürek, orak gibi tarım araçlarının ustası idiler. Başlıca geçim kaynakları hayvancılık olmakla beraber, özellikle güney bölgelerinde çok gelişmiş tarımları vardı.

Göktürk toplumunun da çeşitli sınıf ve katmanları vardı. Asiller önde gelen kesimdi. Kağan'ın başını çektiği asiller kesimi vergi vermezler ve büyük saygı görürlerdi. Kağan'ın zevcesine hatun denirdi ve kadının toplumdaki yeri ön planda idi. Kadınlar erkeklerin yanı sıra toplum yaşamında her alanda çalışırlardı. İslamlığın benimsenmesinden sonra Türkler arasında asillik kalkmış, kadının yeri toplumda iyice gerilemiştir. Kadınlara saldırmanın cezası idamdı. Hırsızlık yapan çaldığının on mislini öder ve toplumdaki yerini yitirirdi. Eğer on mislini ödeyecek serveti yoksa özgürlüğünü yitirir ve köle olarak satılırdı. Evlenme servet ve asillik açısından yakın kesimler arasında olurdu. Asil genç kızlar halktan erkekler ile evlenmezdi.

Göktürkler yemeğe çok meraklıydılar. En çok börek, kaymak, bal ve tatlı yenilirdi. Yoksul, zengin herkes günde iki öğün et yiyebilirdi. Az yemek yerlerdi. Bekletilmiş kısrak sütünden yapılmış kımız içerlerdi. Şarap da yaygındı. Sarhoş olmak ayıplanırdı. Yemek yerken müzik dinlenir ve şarkı söylenirdi. Yemekten sonra eller yıkanır ve temiz küçük havlularla silinirdi. Göktürkler'in iki yüzyıl boyunca sürdürdükleri bu kültürel gelenekler daha sonraları Uygur devleti sırasında da sürmüştü.

Göktürkler'de de, Hunlar gibi yılın belirli dönemlerinde çeşitli şenlikler düzenlenirdi. Her yılın beşinci ayında yapılan şenlikler en önemli olanıydı. Şenliklerde at yarışları yapılır, şarkı yarışmaları düzenlenir, kımız içilerek toplu halde şarkılar söylenirdi. Bu şarkılar yazılı olmadığından günümüze yansımamıştır. Göktürkler savaşmayı olduğu kadar eğlenmesini de seven bir toplumdu. Zaferlerden sonra da çeşitli eğlenceler düzenlenirdi. Göktürk eğlenceleri, Hunlardan kalma özelliklerle birlikte daha sonraları kurulan Türk devletlerinde de geleneksel olarak sürdürülmüştür.

Göktürk alfabesi günümüzde alfabenin temeli olmuştur. 38 harf vardır. Bunlardan dört tanesi sesli, geri kalanlar ise sessizdir. Orhun yazıtlarında ortaya çıkarılan Göktürk alfabesinin belirlenmesi Türkoloji çalışmalarında dönüm noktası olmuştur. O dönemlerde Göktürklerin yazılı bir alfabeye sahip olmaları kültür açısından ileri bir toplum düzeyinde bulunduklarını göstermektedir. Orhun yazısında sessizlerin yanında çeşitli işaretler de kullanılmıştır. Ayrıca bazı çift sesler de vardır. Vokaller ise çoğunlukla yazılmazlar.

Orhun yazıtları Baykal Gölü'nden 400 km güneyde bulunmuştur. Burası Cengiz'in başkenti Karakurum'un tam karşısına düşmektedir. Bilge Kağan ile Kültigin yazıtları üç abidenin en sağlam ve temiz olanlarıdır. Yükseklikleri dört metreyi bulmaktadır. Üçüncü yazıt ise Tonyukuk yazıtıdır. Göktürk alfabesini yaşatan bu yazıtlar sonraları bu alfabenin yüzyıllarca etkin ve yaygın olmasına yardımcı olmuşlardır. Bu alfabe daha sonraları Avarlar ve Sekeller aracılığıyla Avrupa'ya geçmiş ve Macar dilini etkilemiştir. Orhun yazıtları koyu bir ulusalcılık çerçevesinde kaleme alınmıştır. Daha önceki Türk yazını ile ilgili yazıtlar olmadığından, bu yazıtlar çok mükemmel görünmektedir. Ne var ki, bu düzeyin belirli bir geçmişe sahip bulunduğu kuşkusuzdur.

Örnek olarak ele alındığında Bilge Kağan kendi yazıtında şöyle seslenmektedir:

"Ben Tanrı'ya benzer, Tanrı'dan olmuş Türk Bilge Kağan. Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına oturdum. Ey ulusum, ey hanedanım! Sözlerimi dikkatle dinle!

İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tâbidir. Şimdiki gibi, kargaşalık olmaksızın, Türk Kağanı, Ötüken'de oturursa, Türk yurdunda sıkıntı olmaz. Ben, Ötüken'de oturarak tek başına yurdu idare ettim. Çinliler'in altınına, gümüşüne, ipeğine, tatlı sözüne, değerli hediyesine kapılmadım. Bunlara kapılan ne kadar Türk'ün öldüğünü, Çin boyunduruğuna düştüğünü unutmadım. Tanrı yardım etti, Türk Kağanı oldum. Dağılmış ulusumu bir araya topladım. Fakir halkımı zengin ettim. Azalmış ulusumu çoğalttım. Atalarım Bumin Kağan'a, İstemi Kağan'a lâyık bir evlat olmaya çalıştım.

Atalarım Türk ülkesini öylesine sıkı tuttular, öyle bilgelikle, öyle güzel törelerle yönettiler ki, Türk ulusu bahtiyar oldu, onların ölümlerine candan ağladı. Atalarıma tâbi olan bütün yabancı uluslar, Çinliler, Tibetliler, Moğollar bile onların çağında yaşadıkları yaşamı unutmadılar. Atalarım o kadar ünlü kağanlardı. Sonradan bilgisiz, kötü kağanlar Türk tahtına oturdular. Onların kötü idaresi ve Çinliler'in hilesi yüzünden Türk ulusu zengin ülkelerini yitirdi. Türk kağanlarının cihanı tutan gücü geçmişte kaldı.

Bu yüzden Çinliler'e beylik eden Türkler köle, Türk kızları cariye oldu. Türk beyleri, şanlı isimlerini bıraktı, Çince isimler kullanmaya başladı. Türkler, Çin kağanına uyruk olup elli yıl onun acıklı ve utandırıcı idaresinde yaşadılar.

Fakat Gök Tanrı, Türk'ün bu durumuna acıdı, Türk ulusu yok olmasın, eskisi gibi dünyanın en yüce milleti olsun diye, babam llteriş Kağan ile anam Elbilge Hatun'u Türkler'e kağan kıldı. Tanrı güç verdi, babamın Türk ordusu kurt, Türk düşmanları koyun oldu, kurt önünden kaçan koyunlar gibi dağılıp gitti. Babam Kağan, doğudan batıya at koşturup Türk ulusunu topladı. Türk Devleti'ni ihya etti.

Ey Türk Oğuz Beyleri! Üstten gökçökmedikçe, alttan yer delinmedikce bil ki Türk ulusu, Türk yurdu, Türk Devleti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk ulusu! Kendine dön! Su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine lâyık ol!

Ey ulusum! Bil ki, ben, zengin ve parlak bir millete han olmadım. Zayıf ve zavallı bir milletin başına geçip tahta oturdum. Kardeşim Kül Tigin ve yeğenlerim olan iki prens ile ant içtik; babamın, amcamın hayatlarını verdikleri millet uğrunda biz de bütün gücümüzle çalıştık.

Başına geçtiğim Türk ulusunun şan ve şevketi için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Ölesiye, bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti, bahtım yâr oldu, yoksul halkımı zengin ettim. Türk ulusunu bütün milletlerden üstün kıldım!"

Kitabelerin dilinden de örnek verelim:

"Uze kök tenri asra yağız yer kılındıkta ekin ara kişi oğlı kılınmış. Kişi oğlında ûze eçü apam Bumin Kağan, İstemi Kağan olurmuş. Orurupan Türk budunun ilin törüsin tutabirmiş, itibirmiş. Tort bulun kop yağı ermiş, sû sülepen tört bulundakı budunuğ kop almış, baz kılmış, başlığığ yükündürmüş, tizliğiğ sökürmüş." (İ E 1-2).

Bugünkü Türkçe'si şöyledir:

"Yukarıda mavi gök, aşağıda yer yaratıldıkta, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. Insanoğulları üzerine atalarım Bumin Hakan, İstemi Hakan tahta oturmuş. Oturarak Türk ulusunun ülkesini, töresini idare edivermiş, düzenleyivermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Asker sevkedip dört taraftaki kavmi hep itaat altına almış, muti kılmış. Başlılara baş eğdirmiş, dizlilere diz çöktürmüş."

"Türk Oğuz Beğleri budun eşidin! Üze tenri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilinin torunun kem atatı? Udçı Türk budun ertez okun!" (İ E 22-23).

Yani: "Türk, Oğuz Beğleri, Türk ulusu, işitin! Yukarıda gökyüzü çökmedikçe, aşağıda yer delin-medikçe, Türk ulusu, ülkeni, töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu, kendine dön!"

"Budun atı küsi yok bolmasun tiyin, Türk budun üçün tün udımadım, kuntuz olımadım; inim Kül Tigin birle, iki şad birle ölüyitû kazgandım. Anca kazganıp biriki budunuğ ot sub kılmadım." (II E 22)

Yani: "Ulusun adı, sanı yok olmasın diye, Türk Milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tigin ve iki şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım. Bu kadar cehdedip müttehit milleti dağıtmadım."

Ergenekon Destanı, "Büyük Türk Destanı"ndan bir parçadır. Türk kavimlerinden Göktürkler'i konu alır. Göktürkler'in kaynağını açıklamak ister. Ergenekon Destanı'nın özeti şöyledir:

Türk illerinde Göktürkler'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bunu kıskanan yabancı kavimler birleşerek Göktürkler'in üzerine yürüdüler. Amaçları öç almaktı. Göktürkler, çadırlarını, sürülerini bir yere topladılar. Çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince, vuruşma da başladı. On gün vuruştular. Göktürkler üstün geldi.

Bu yenilgiden sonra yabancı kavimlerin hanları ve beyleri av yerinde toplanıp konuştular.

"Göktürkler'e hile yapmazsak gelecekte işimiz yaman olur" dediler.

Tan ağarınca, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar.

Göktürkler, "Bunların vuruşma güçleri bitti, kaçıyorlar," deyip arkalarından yetiştiler.

Düşman, Göktürkler'i görünce birden döndü. Vuruşma sonunda düşman, Göktürkler'i gafil avlayıp yendi. Göktürkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını ve mallarını öylesine yağmaladı ki, bir ev kurtulmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdi. Küçükleri kul edindi. Her düşman birini alıp gitti.

Göktürkler'in başında İl Han vardı. Çocukları yoktu. Fakat bu uğursuz vuruşmada bir tanesi hariç, hepsi öldü. Kayı adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İI Han'ın Dokuz-Oğuz adlı bir de yeğeni vardı. Kayı ile Dokuz-Oğuz düşmana tutsak olmuşlardı. Fakat on gün sonra bir gece ikisi de kadınları ile beraber atlara atlayıp kaçtılar. Göktürk yurduna geldiler. Burada düşmandan kaçıp gelen çok deve, at, öküz ve koyun buldular. "Dört taraftaki illerin hepsi bize düşman. Gereği odur ki, dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturalım," dediler. Dağa doğru sürülerini alıp göç ettiler.

Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine bir yoldu ki, bir deve veya bir at güçlükle yürürdü. Ayağını yanlış bassa yuvarlanıp parça parça olurdu. Göktürkler'in vardıkları yerde akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, meyvalar, ağaçlar ve avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Hayvanlarının kışın etini yediler; yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye "Ergenekon" adını koydular.

İki Göktürk prensinin Ergenekon'da çocukları çoğaldı. Kayı Han'ın çok çocuğu oldu. Dokuz-Oğuz Han'ın daha az oldu.Çok yıllar bu iki Hanın çocukları Ergenekon'da kaldılar. Pek çoğaldılar.

Dört yüzyıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki, Ergenekon'a sığışamaz oldular. Buna bir çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki, "Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasından yoz izleyip bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında her kim bize dost olursa, onunla görüşelim. Düşmanla vuruşalım."

Kurultay bu kararı alınca, Göktürkler, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar, bulamadılar.

O zaman bir demirci dedi ki, "Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat madene benzer. Şunun demirini eritsek belki dağ bize geçit verirdi." Göktürkler varıp demircinin gösterdiği dağ parçasını gördüler. Demircinin önlemini de beğendiler. Dağın geniş yerine bir kat odun bir kat kömür dizdiler. Dağın üstünü, altını, yanını, yönünü böylece odun ve kömürle doldurduktan sonra, yetmiş deriden büyük körükler yapıp yetmiş yere koydular. Odun-kömürü ateşleyip körüklemeye başladılar. Tanrı’nın gücü ve yardımı ile ateş, kızdıktan sonra demir dağ eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak kadar yol oldu. O kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününün, kutsal saatini bekleyip bu yoldan Ergenekon'dan çıkmaya başladılar. Bu kutsal gün, ondan sonra Göktürkler'de bayram oldu. Her yıl o gün gelince büyük tören yapılır; bir parça demir alınıp ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Göktürk Hanı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra Türk beyleri de böyle yapıp bu günü kutlarlar.

Ergenekon'dan çıkınca, Göktürkler'in ulu hakanı Kayı Han soyundan Börteçine, bütün illere elçiler gönderirdi; Göktürkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Tâ ki, eskisi gibi bütün iller Göktürklerin buyruğu altına gire.

Kaynakça: Tarihte Türk Devletleri Milliyet Yayını
 
Geri
Top