• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Güzel Meküküi

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
GÜZEL MEKÜKÜİ

Köylerin birinde Nsambe adında bir adam karısıyla beraber yaşardı. Çocukları yoktu. Ne zaman bir çocukları olsa hemen yerdi onu Nsambe. Karısı bu duruma çok üzülüyordu. Bir gün kendi kendine söz verdi:

“Eğer dünyaya bir çocuk getirecek olursam onu ormanda saklayacağım. Nsambe’nin haberi bile olmayacak.”

Dediği gibi de yaptı. Küçük bir kız çocuğu doğurdu ve ormanda bir mağaraya sakladı. Kocasına da çocuğun ölü doğduğunu söyledi. Her gün gidip çocuğunu besledi, temizledi. Ona Obelle adını verdi. Güneşe adanmış bir çiçeğin adıydı. Değişik bir addı, çünkü o ülkede kızların adını aya adanmış çiçek isimlerinden koyarlardı. Bir iki sene geçti ve kadın bir kız daha getirdi dünyaya. Onun adını da güneşe adanmış bir çiçek olan Mbui-Ekon koydu. Sonra üçüncü kız doğdu. Kırmızı çiçek Si-Ekon’du adı. Dördüncü kız doğduğu zaman, ona ay ışığı anlamına gelen Meküküi adını verdi. Bu adı seçmesinin nedeni, kızın teninin çok açık renk olmasıydı. Dört çocuğunu da kocası Nsambe’den sakladı kadın. Onları ormana götürdü yedirdi, içirdi, baktı, büyüttü. Yıllar geçti. Kızlar büyüdü ve evlenme çağına geldi. Komşu köyde avcılığıyla nam salmış genç bir delikanlı vardı. Bir gün ormanın içinde avını kovalarken Nsambe’nin kızlarının yaşadığı mağaraya geldi. Mağaranın girişinde güzel Meküküi’yi gördü. O anda vuruldu kıza ve gözlerini ayıramadan seyretti. Sonunda cesaretini topladı ve yanına gidip konuşmak istedi. Ama daha ilk sözcük dudaklarından çıkarken mağaranın içine kaçtı kız. Hemen seslendi arkasından:

“Korkma güzel kız. Çoktandır seni seyrediyorum. Kimsin en?”

“Nsambe’nin kızıyım” dedi Meküküi.

Hemen ertesi gün komşu köye gidip Nsambe’ye kızıyla evlenmek istediğini söyledi delikanlı.

“Ama benim hiç kızım yok ki” dedi Nsambe hayretle.

“Hayır var” dedi avcı, “dün ormanda bir mağarada çok güzel bir kız gördüm. Nsambe’nin kızı olduğunu söyledi.”

Nsambe karısını çağırdı. Utana sıkıla dört çocuğunun doğmunu itiraf etti kadın. Sonra da Meküküi’yi getirmek üzere mağaraya gitti. Ama kız onunla köye dönmek istemedi.

“Eğer o genç adam bana bir sepet dolusu boncuk ve bakır bilezik getirirse dönerim köye” dedi.

Kadın eve döndü ve Meküküi’nin söylediklerini anlattı genç adama.

“İstediklerini yaparım” dedi genç adam. Hemen bir sepet kaptı, boncuklar ve bakır tel satın alıp, telden bilezikler yaptı ve mağaraya Meküküi’ye götürdü.

“İyi” dedi Meküküi hediyeleri görünce, “seninle geleceğim.”

Ama mağaradan çıktıklarında köküyle devrilmiş bir ağaç yatıyordu yollarının üzerinde.

“Eğer bana boncuk ve bilezik dolu bir sepet daha getirmezsen, bu ağacın üzerinden geçmem” dedi Meküküi.

Hemen köye koştu delikanlı. Boncuklar ve tel alıp, telden bilezikler yaptı ve hepsini yeni bir sepete doldurup Meküküi’ye götürdü. “İyi” dedi Meküküi hediyeleri görünce, “şimdi ağacın üzerinden geçebilirim.” Yola koyuldular. Köye geldiklerinde Nsambe’nin evinin önünde durdu Meküküi.

“Boncuk ve bilezik dolusu bir sepet daha getirmezsen girmem bu eve” dedi.

“Senin için her şeyi yaparım” dedi delikanlı ve hemen bir sepet dolusu incik boncuk ve bilezikle döndü.

Sonunda Meküküi memnun olmuştu ve avcının karısı olmayı kabul etti. Nsambe de karşı değildi buna. Birkaç gün sonra damadına şöyle dedi:

“Sen olmasaydın dört yetişkin kızım olduğunu bilmeyecektim. Meküküi ile evlen, senindir. Ama dikkat et. Ona hiçbir yabancı dokunmamalı. Her şeyden önemlisi kimse onun güzelliğini övmemeli.”

Avcı Nsambe’ye teşekkür etti ve sonra karısını alıp evine götürdü.

Bir süre sonra kocası Meküküi’ye, “Birkaç günlüğüne gitmem lazım, ama korkma kız kardeşim seninle kalacak, seni tüm kötülüklerden koruyacak” dedi.

Sonra kız kardeşine, Meküküi’yi korumasını, kimsenin ona dokunmamasını ve kimsenin ona güzel olduğunu söylememesini sıkı sıkı tembihledi. Kız kardeşi söz verdi. Mutlu ve huzurlu olarak ava gitti genç adam. Ama kız kardeşi ay ışığı gibi güzel olan Meküküi’yi ilk defa görünce dayanamayıp ona sarıldı ve “ne kadar güzelsin Meküküi” diye haykırdı. O anda çirkin bir maymuna dönmüştü Meküküi ve bir ağaca sıçrayıp kaçıp gitti.

Avdan dönen genç adam olanları öğrenince yıkıldı. Bir çare bulması için Nsambe’ye gitti.

“Görüyorum ki sevgili damadım” dedi olanları öğrenen Nsambe “senin hiç suçun yok. Ama ne yazık ki ben de bir çare bilmiyorum. Sana büyük kızım Obelle’yi vereyim. Belki mutsuzluğunu hafifletir.”

Avcı Obelle’yi eve götürdü. Ama şans ona gülmüyordu. Aklı hep Meküküi’deydi. Ayrıca Obelle de gece gündüz zavallı kardeşi için ağlıyordu. Obelle’nin tarlada yer fıstığı ayıkladığı bir gün birdenbire çirkin bir maymun çıkıverdi karşısına. Bu Meküküi idi.

Tarlaya gelip maymunun derisini çıkarttı ve ablasına sarıldı.

“Neden hep benim için ağlıyorsun, ben ölmedim ki” diye teselli etmeye çalıştı.

“Ölmedin ama çirkin bir hayvana döndün. Bu da ölmek gibi bir şey” dedi Obelle.

“Bırak artık ağlamayı” dedi Meküküi, “bundan sonra her gün tarlaya gelip sana yardım edeceğim. Ama bundan kimseye söz etme, yoksa birbirimizi bir daha asla göremeyiz.”

Meküküi her gün Obelle’nin çalıştığı tarlaya geldi. İki kardeş akşama kadar beraber çalışıyorlardı. Hava kararmaya başladığında Meküküi tekrar maymun derisini giyip ormanda kayboluyordu. Böylece birkaç gün geçti. Sonunda avcı Obelle’deki değişikliği fark etti. Tekrar gülmeye başlamıştı Obelle ve tarladaki işler her zamankinden daha hnızlı ilerliyordu. Bunların ne anlama geldiğini sordu bir akşam ve Obelle Meküküi’nin işlere yardım ettiğini itiraf etti.

“Peki öyleyse” dedi adam, “yarın ben de seninle gelirim. Meküküi maymun derisini çıkardığında alır onu ateşe atarım ve hep beraber eve döneriz.”

Dediklerini aynen yaptılar. Ertesi gün avcı da Obelle ile tarlaya geldi. Ormana saklanıp Meküküi’yi beklemeye başladı. Biraz sonra geldi Meküküi. Ancak bu kez biraz huzursuz olmuştu, maymun derisini çıkartmak istemedi.

“Burada başka birisi de varmış gibi bir his var içimde” dedi Obelle’ye.

“Kim olabilir ki” dedi Obelle, “kimse yok.”

“Sana inanmak isterim ablacığım. Ama unutma birisi beni insan halimle görecek olursa birbirimizi bir daha asla göremeyiz. Birbirimizle hiç konuşamayız” dedi Meküküi ve maymun derisini çıkarttı.

O anda avcı ortaya çıkıp deriyi ateşe attı ve Meküküi’ye sarıldı, deri yanıp kül oluncaya kadar da bırakmadı onu. Böylece Meküküi maymundan tekrar insana döndü. Kocasının karşısında tüm güzelliğiyle duruyordu, ama artık konuşamıyordu. Avcı tekrar mutsuzlukla yıkıldı. Meküküi’nin tekrar konuşabilmesi için tüm bilge büyücülere akıl danıştı. Ama boşuna, kimse bir çare bulamıyordu. Sonunda yaşlı bir büyücü ona dedi ki: “Karına bir sebze çorbası hazırla. Tencerenin üstüne bir kırkayak as. Karın onu görünce korkup çığlık atar, o zaman sizler de ‘konuşabiliyor, konuşabiliyor’ diye haykırırsınız. Böylece büyü bozulur.”

Adam, büyücüye teşekkür edip hemen işe koyuldu. Tüm akraba ve dostlarını çağırdı, bir tencere sebze çorbası pişirdi ve tencerenin üzerine bir kırkayak astı. Sonunda Meküküi’yi yemeğe çağırdı. İğrenç hayvanı gören Meküküi çığlığı bastı hemen. Ve hepsi beraber “tekrar konuşuyor, Meküküi tekrar konuşuyor” diye sevinçle haykırdı. Böylece Meküküi’nin dili çözüldü. Önceden nasılsa yine öyle mutlu öyle mesut yaşadı kocasıyla. Obelle de evine geri döndü.
 
Geri
Top