Hadi lâfı bırak da toparlan, saraya gidiyoruz

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

Efendim, bir zamanlar bir padişahın çok sevdiği bir eşeği varmış. Padişah eşeğini öylesine çok severmiş ki; bu eşeğin, cahil kalmasına bir türlü rıza gösteremezmiş. Sonunda eşeğine kim okuma yazma öğretirse, onu servete boğacağını ilan etmiş. Fakat eğer bu konuda gönüllü olanlar, eşeğe okuma yazma öğretemezlerse, boyunlarını vurduracağını eklemekten de geri kalmamış.​

Bu işe birtakım hevesliler çıkmış; fakat eşek bu, okuma yazma öğrenir mi? Tabii sonunda, bu heveslilerin kelleleri gitmiş.​

Derken bir gün, gerçekten ülkenin en fukara adamlarından biri, padişahın huzuruna çıkmış ve eşeğe okuma yazma öğretebileceğini söylemiş. "Fakat padişahım" demiş, "İnsanların okuma yazma öğrenmeleri bile yıllar sürüyor. Sizin eşeğin okuma yazma öğrenmesi için, en az 10 yıl gerekir. Eğer ben 10 yılda eşeğinize okuma yazma öğretemezsem, boynumun vurulmasına razıyım."
Teklif padişahın hoşuna gitmiş. "Git, karını al da gel" demiş. "Size sarayımda bir daire vereceğim ve eşeğimi de oraya getirteceğim. Derslere hemen başlayın."

Adamcağız sevinçle evine gitmiş ve "Toparlan Hanım" demiş. "Saraya gidiyoruz."​

"Neden gidiyoruz?" diye sorunca kadıncağız, padişahla olan konuşmasını anlatmış.
Kadın, "Efendi sen delirdin mi?" demiş. "Baksana kaç kişi bu uğurda canından oldu. Eşek okuma yazma öğrenebilir mi?"
Adam gülmüş. "Hanım" demiş, "Yaşadığımız sefaleti görüyorsun. Ne ocak yanıyor, ne tencere kaynıyor. Sarayda ekmek elden su gölden yaşayacağız. Önümüzde 10 yıl var. Bu 10 yıl içinde, ya eşek ölür, ya padişah ölür, ya da ben ölürüm. Hadi lâfı bırak da toparlan, saraya gidiyoruz..."
 

Efendim, bir zamanlar bir padişahın çok sevdiği bir eşeği varmış. Padişah eşeğini öylesine çok severmiş ki; bu eşeğin, cahil kalmasına bir türlü rıza gösteremezmiş. Sonunda eşeğine kim okuma yazma öğretirse, onu servete boğacağını ilan etmiş. Fakat eğer bu konuda gönüllü olanlar, eşeğe okuma yazma öğretemezlerse, boyunlarını vurduracağını eklemekten de geri kalmamış.​

Bu işe birtakım hevesliler çıkmış; fakat eşek bu, okuma yazma öğrenir mi? Tabii sonunda, bu heveslilerin kelleleri gitmiş.​

Derken bir gün, gerçekten ülkenin en fukara adamlarından biri, padişahın huzuruna çıkmış ve eşeğe okuma yazma öğretebileceğini söylemiş. "Fakat padişahım" demiş, "İnsanların okuma yazma öğrenmeleri bile yıllar sürüyor. Sizin eşeğin okuma yazma öğrenmesi için, en az 10 yıl gerekir. Eğer ben 10 yılda eşeğinize okuma yazma öğretemezsem, boynumun vurulmasına razıyım."
Teklif padişahın hoşuna gitmiş. "Git, karını al da gel" demiş. "Size sarayımda bir daire vereceğim ve eşeğimi de oraya getirteceğim. Derslere hemen başlayın."

Adamcağız sevinçle evine gitmiş ve "Toparlan Hanım" demiş. "Saraya gidiyoruz."​

"Neden gidiyoruz?" diye sorunca kadıncağız, padişahla olan konuşmasını anlatmış.
Kadın, "Efendi sen delirdin mi?" demiş. "Baksana kaç kişi bu uğurda canından oldu. Eşek okuma yazma öğrenebilir mi?"
Adam gülmüş. "Hanım" demiş, "Yaşadığımız sefaleti görüyorsun. Ne ocak yanıyor, ne tencere kaynıyor. Sarayda ekmek elden su gölden yaşayacağız. Önümüzde 10 yıl var. Bu 10 yıl içinde, ya eşek ölür, ya padişah ölür, ya da ben ölürüm. Hadi lâfı bırak da toparlan, gidiyoruz..."
Bu hikaye, kararlılığın gücünün ve hedeflerin peşinden giderken risk alma isteğinin klasik bir örneğidir. Hikayedeki adam, kendi hayatını kaybetme riskiyle imkansız gibi görünen bir görevi üstlenmeye istekliydi, ancak kararlılığı ve eşeğe öğretme becerisine olan güveni sonunda meyvesini verdi.
 

Top