HALI DOKUYUCU
Evvel zaman içinde bir padişah varmış. Şehrinde olup bitenlerden, halkın konuştuklarından haberdar olmak için kendisine hizmet eden vezirlerini, vekillerini şehre gönderip ortalığı kolaçan ettiriyormuş.
Padişahın vezirlerinden biri gezip dolaşırken bir evden gelen sesleri işitip, oraya yaklaşmış. Bir adam oturmuş, halı dokuyormuş. Halı dokurken de ağlayarak:
“Ey dilim, sana yalvarıyorum. Ne olur başımı belaya sokma” diyormuş.
Bir gün bu adam halısını bitirip, pazara satmaya götürmüş. Adamın biri de gidip padişaha:
“Ey şahım, pazarda bir halı satılıyor. Bu halı tam size münasip bir şey” diye haber vermiş.
Padişah:
“Gidin o adamı buraya getirin.” diyerek adam göndermiş. Padişahın adamı gidip halıcıyı padişahın yanına getirmiş. Padişah bakmış halı çok güzel bir halı. Halıyı satın alıp vezirlerine:
“Bu halı en uygun nasıl kullanılabilir?” diye sormuş.
Onların her biri başka bir şey söylemiş. Sadece bir tanesi sesini çıkarmadan duruyormuş. Padişah ona:
“Sen niye bir şey söylemiyorsun?” demiş.
O zaman vezir:
“Şahım gelin şu halının sahibini çağırıp ona soralım. O ne işe yarayacağını daha iyi biliyordur.” demiş.
Padişah bunu uygun bulup, halıcıyı çağırtmış. Ona da:
“Biz bu halıyı en iyi ne şekilde kullanabiliriz?” diye sormuş.
“Ey şahım! Siz öldüğünüz zaman, bunun üstünde cenazeniz kılınırsa, en iyi şekilde kullanılmış olur.” demiş.
Padişah bu sözlere çok öfkelenip:
“Derhal bunu asın.” diye emir vermiş.
O zaman, daha önce evine yaklaşıp da halıcının sözlerini duyan vezir:
“Ey şahım, benim sizden bir dileğim var. Siz bu adamı azat edin. Çünkü, ben bir gece kapıları dinleyerek dolaşırken evinin dışından bu adamın sözlerini dinledim. O halı dokurken ağlayarak diline yalvarır, ilmiğini atardı. Bütün gece boyunca “Ey dilim, sen benim başıma bela getirme.” diye yalvarırdı. Yine olmadı. Bunun dili başına bela getirdi.” demiş.
Padişah da vezirin isteğini kabul edip, bu adamı azat etmiş.
Evvel zaman içinde bir padişah varmış. Şehrinde olup bitenlerden, halkın konuştuklarından haberdar olmak için kendisine hizmet eden vezirlerini, vekillerini şehre gönderip ortalığı kolaçan ettiriyormuş.
Padişahın vezirlerinden biri gezip dolaşırken bir evden gelen sesleri işitip, oraya yaklaşmış. Bir adam oturmuş, halı dokuyormuş. Halı dokurken de ağlayarak:
“Ey dilim, sana yalvarıyorum. Ne olur başımı belaya sokma” diyormuş.
Bir gün bu adam halısını bitirip, pazara satmaya götürmüş. Adamın biri de gidip padişaha:
“Ey şahım, pazarda bir halı satılıyor. Bu halı tam size münasip bir şey” diye haber vermiş.
Padişah:
“Gidin o adamı buraya getirin.” diyerek adam göndermiş. Padişahın adamı gidip halıcıyı padişahın yanına getirmiş. Padişah bakmış halı çok güzel bir halı. Halıyı satın alıp vezirlerine:
“Bu halı en uygun nasıl kullanılabilir?” diye sormuş.
Onların her biri başka bir şey söylemiş. Sadece bir tanesi sesini çıkarmadan duruyormuş. Padişah ona:
“Sen niye bir şey söylemiyorsun?” demiş.
O zaman vezir:
“Şahım gelin şu halının sahibini çağırıp ona soralım. O ne işe yarayacağını daha iyi biliyordur.” demiş.
Padişah bunu uygun bulup, halıcıyı çağırtmış. Ona da:
“Biz bu halıyı en iyi ne şekilde kullanabiliriz?” diye sormuş.
“Ey şahım! Siz öldüğünüz zaman, bunun üstünde cenazeniz kılınırsa, en iyi şekilde kullanılmış olur.” demiş.
Padişah bu sözlere çok öfkelenip:
“Derhal bunu asın.” diye emir vermiş.
O zaman, daha önce evine yaklaşıp da halıcının sözlerini duyan vezir:
“Ey şahım, benim sizden bir dileğim var. Siz bu adamı azat edin. Çünkü, ben bir gece kapıları dinleyerek dolaşırken evinin dışından bu adamın sözlerini dinledim. O halı dokurken ağlayarak diline yalvarır, ilmiğini atardı. Bütün gece boyunca “Ey dilim, sen benim başıma bela getirme.” diye yalvarırdı. Yine olmadı. Bunun dili başına bela getirdi.” demiş.
Padişah da vezirin isteğini kabul edip, bu adamı azat etmiş.