10. Sınıf Halk Şiiri

OBir

MEB
Özel üye
Halk Şiiri (10. sınıf konusu)

Halk şiiri, halk kültürünün en etkin, en yaygın ve özgün kollarındandır. Halk şiirinin genellikle sözlü bir etkinlik olması ve egemen çevrelerce küçümsenmesi onun yazılı kaynaklara geçmesini kısıtlamıştır. Bu nedenle halk, onu yüzyıllarca gözü gibi korumuş, kulaktan kulağa ve kuşaktan kuşağa aktararak bugünlere getirmiştir.

Halk edebiyatındaki coşku ve heyecana bağlı metinler ürünlerin sahibi, işlediği konular gibi özellikler dikkate alınarak üç ayrı kolda incelenmiştir:

* Anonim Halk Şiiri
* Âşık Tarzı Halk Şiiri
* Dini-Tasavvufi Halk Şiiri
 
Anonim Halk Şiiri

Söyleyeni belli olmayan ürünlerin oluşturduğu Halk şiirinin bir koludur. Anonim Halk Şiiri nazım şekilleri şunlardır:

1. Mani
2. Ninni
3. Ağıt
4. Türkü
5. Destan

Mani

Anonim Halk şiirinin en küçük ve en sevilen nazım biçimidir.

Manilerin özellikleri şunlardır:
  • Yedi heceli dört dizeden oluşur.
  • Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
  • Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı maniler de vardır (xaxa).
  • Manilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Bunlara doldurma dizeler denir.
  • Temel duygu ve düşünce son iki dizede ortaya çıkar.
  • Üçüncü mısraın serbest oluşu söyleme kolaylığı sağlar.
  • Başlıca konusu aşk olmakla birlikte her türlü konuda da söylenmiştir.
  • Maniler, Divan Edebiyatı‘ndaki “tuyuğ“un karşılığıdır.
Mani Örnekleri
Uzaktır seçilmiyor
Gönüldür geçilmiyor
Gönül bir top ibrişim
Dolaşmış açılmıyor

Yemenimin uçları

Çıkamam yokuşları
Selam edin yârime
Yedi dağın kuşları
Maniler şekillerine göre 4’e ayrılırlar.

1. Düz (tam) mani: 7’li hece ölçüsüyle söylenir. Dört mısradan oluşur. aaxa şeklinde kafiyelenir. Maninin en yaygın şeklidir. Bu tarz manilere tam mani de denir.

Düz (tam) mani örneği:
Şu dağlar olmasaydı
Çiçeği solmasaydı
Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı
2. Kesik (cinaslı) mani: İlk dizesi cinaslı bir sözden oluşur. Bu ilk mısra hece sayısı bakımından diğerlerinden eksiktir. Kesik manilere, cinaslı mani, hoyrat da denir.

Kesik (cinaslı) mani örneği:
Böyle bağlar
Yâr başın böyle bağlar
Gül açmaz bülbül ötmez
Yıkılsın böyle bağlar

Niçin kondun a bülbül

Bağımdaki asmaya
Ben yârimden ayrılmam
Götürseler asmaya
3. Yedekli (artık) mani: Düz maninin sonuna anlamı tamamlamak ya da pekiştirmek için iki dize daha eklemek suretiyle elde edilen manidir. Bu tarz manilere artık mani de denir.

Yedekli (artık) mani örneği:
Ağlarım çağlar gibi
Derdim var dağlar gibi
Ciğerden yaralıyım

Gülerim sağlar gibi

Her gelen bir gül ister
Sahipsiz bağlar gibi
4. Ayaklı Mani: Kesik manilerin birinci dizesinin doldurularak söylenen şeklidir. Bunlara doldurmalı kesik mani de denir.

Ayaklı mani örneği:
Ah o beni o beni
Kakül örtmüş o beni
Ben yarimi unutmam
Unutsa da o beni
Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.

Maniler, halk arasında yaygın olarak kullanılan, genellikle karşılıklı söylenen bir nazım türüdür. Aşağıda gelin-kaynana arasında karşılıklı söylenen maniler yer almaktadır.

Deyiş Örneği:
Rafta hedik kaynana
Dişi gedik kaynana
Oğlun çerez getirdi
Sensiz yedik kaynana

Tereye petek koydum

İçine ipek koydum
Gelinimin adını
Zincirli köpek koydum
Maniler konularına göre on bölümde toplanır:

  1. Niyet manileri
  2. Atışma manileri
  3. Tarlada ve işte çalışırken gelip geçenlere söylenen maniler
  4. Bekçi ve davulcu manileri
  5. Satıcıların söyledikleri maniler
  6. Semai kahvelerinde söylenen cinaslı maniler
  7. Âşık hikâyecilerin söyledikleri maniler
  8. Mektup manileri
  9. Düğünlerde söylenen maniler
  10. Mani kıtalarından oluşmuş, mani özelliğini yitirmemiş “basit makamlı” veya konuşma üslubundaki maniler.
Ninni

Türk halk kültüründe “ninni” anonim halk şiiri ürünü olup çocuklar emzirilir veya uyutulurken söylenen yahut söylendiği varsayılan manzumelere verilen addır. Bir başka ifadeyle, ninniler başta çocukların anneleri olmak üzere çocuklan büyüten nine, anneanne, babaanne, teyze, abla, yenge vb. gibi yakınların çocuklan uyutmak için belli bir ezgiyle söyledikleri manzum veya mensur sözlerdir. Genellikle bir dörtlük veya bir mâniden ya da değiştirilip adapte edilerek yahut aynen bir türküden alınan ninniler kendilerine özgü ezgilerle söylenirler.

Tarihsel olarak da, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te “ninni” karşılığı olarak “balu balu” ifadesi kullanılmaktadır. Ninni karşılıgındaki Dîvân u Lugâti’t-Türk’te geçen bu kullanım Türkçede bilinen en eski kullanımdır. Başka dillerde de benzerleri kullanılan “ninni” sözcüğünün XI. yüzyıldan itibaren Türkçede kullanıldığı düşünülmektedir.

Ninnilerin henüz kokunun, rengin bile farkında olmayan çocuklar için duydukları ve aşina oldukları anne sesine olan güvenle daha rahat ve korkusuzca uyumalarını veya sakinleşmelerini sağlayan manzum-mensur sözler ve kalıplaşmış, tizden pese doğru söylenen ezgilerdir. Ninnilerin sonunda nakarat olarak söylenilen “Uyusun da büyüsün ninni; E, e, e, eh” ve “Ninni yavrum ninni” gibi sözlerin uyku getirici müzikal tesirlere de sahip olduğuna inanılır.

Ninnilerde çoğunlukla dilek, temenni, sevgi, ilgi, şikâyet, üzüntü, ayrılık, gurbet, vaat, tehdit ve korkutma gibi konuların işlendiği görülür. Nadir olmakla birlikte bazen düşünce ve özdeyişlerin söylendiği ninniler de vardır. Ancak, ninnilerin çok büyük bir bölümü dilek ve temenni içerir.

Biçim açısından bakılacak olursa ninnilerde çoğunlukla yedili hece ölçü kullanıldığı ve ninnilerin mâni tipinde kafiye yapısına sahip olduğu görülmektedir. Âşıklar tarafından söylenmiş mâniler arasında sekiz ve on bir heceli ninniler de vardır. Ninniler dize sayılarına göre “İkilik, Üçlük, Dörtlük Ninniler”, “Bentlerden Meydana Gelen Ninniler” ve “Beşten On sekiz Heceye Kadar Uzayabilen Ninniler” şeklinde de tasnif etmek mümkündür.

Ninni Örnekleri
Asmaya kurdum salıncak
Uyumadı gitti yumurcak
Kopuverdi salıncak
Düşüverdi yumurcak
Ninni, ninni ninni!

Dandini dandini dasdana

Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Benim oğlum lokum yer
Uyusun da yürüsün ninni

Eve girsem ev karanlık

Dışa gitsem bağrım yanık
Herkes uyur sen uyanık
Uyusana yavrum ninni
Ağıt

Ölen kişilerin ardından duyulan acıyı, üzüntüyü dile getirmek için söylenen şiirlerdir. Deprem, yangın, sel gibi doğal afetlerle ilgili de ağıtlar yakılmıştır. Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denmektedir.

Ağıtların özellikleri şunlardır:
Ağıtlar, başından acı bir olay geçen ya da ölen kişinin iyiliklerinden, yiğitçe davranışlarından ve yaşamındaki önemli olaylardan söz eder.
Belli geleneksel hareketler eşliğinde kendine özgü ölçü ve uyaklarla söylenir.
Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir.
Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir.
Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir.
Kimi şairler koşma nazım biçimiyle ağıtlar da söylemiştir.
Ağıtın, İslamiyet öncesi Türk edebiyatında karşılığı “sagu”, divan edebiyatında karşılığı ise “mersiye’dir.
Ağıt Örnekleri
Çeyizim sandıkta basılı kaldı
Kınalar ellerde yakılı kaldı
Bayrağım ağaçta asılı kaldı
Düğünüm mahşere kaldı neyleyim?

Babam resmimi de duvara assın

Yavrum dedikçe de resmime baksın
Ilıdı suyum da getirin tasın
Düğünüm mahşere kaldı neyleyim?
Türkü


Türlü ezgilerle söylenen anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli olan türküler de vardır. Halk edebiyatının en zengin alanıdır. Anadolu halkı bütün acılarını ve sevinçlerini türkülerle dile getirmiştir. Halkın derdini, neşesini, dünya görüşünü yansıtır. Hecenin değişik kalıplarıyla oluşturulur. Belli bir ezgi ile söylenir. Türkülerin ilk söyleyeni zamanla unutulmuştur. Kuşaktan kuşağa ve yöreden yöreye aktarılırken gerek içeriğinde gerek yapısında değişiklikler meydana gelmiştir. Türküler bend ve kavuştak denen bölümlerden oluşur. Türkünün asıl sözlerinin yer aldığı bölümlere bend adı verilir. Her bendden sonra gelip bu bendleri birbirine bağlayan bölümlere bağlama veya kavuştak adı verilir. Türküler, diğer halk şiiri ürünlerinden ezgileriyle ayrılır.

Türkülerin özellikleri şunlardır:
  • Türkü iki bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna “bent’ adı verilir. İkinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme bağlama” ya da “kavuştak denir. Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelenir.
  • Türküler, hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenir. Daha çok, yedili, sekizli, on birli hece ölçüleri kullanılır.
  • Her konuda türkü söylenebilir. Bunlar arasında elbette aşk, hasret ilk sırayı alır.
  • Halk arasında heyecan uyandıran olaylarla ilgili yakılan türküler bestelenir, zamanla yurdun her köşesine yayılır.
  • Türkü, bölgelere, konularına, ezgilerine göre değişik isimler alır. Buna göre türkünün, hoyrat, oturak, kırık gibi türleri vardır.
  • Türküleri kesin ayrıma sokmak güçtür.
  • Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir. Böylece türkü halka mal olur.
Türkülerin Sınıflandırılması

Türküler ezgileri, konuları ve yapıları bakımından sınıflandırılabilir. Ayrıca söylendikleri bölgelere göre de ad alırlar:

I. Ezgilerine göre Türküler

a. Usulsüzler: Bunlara uzun hava da denir. Divan, bozlak, hoyrat, kayabaşı, Çukurova gibi çeşitleri vardır.
b. Usullüler: Ölçüsü ve ritmi belli olanlardır. Bunlara kırık hava da denir. Zeybekler, halaylar, barlar, horonlar, kaşık havaları… usullü türküleri oluşturur.

II. Konularına Göre Türküler

a. Ninniler: Ninni, annenin çocuğunu kucağında, salıncakta ya da beşikte uyutmak için kendine özgü bir besteyle söylediği basit sözlü türküdür.
b. Çocuk Türküleri: Çocuklara, iyi duygu ve düşünceleri aşılamak için söylenen türkülerdir.
c. Doğa Türküleri: Yaylalar, dağlar, ormanlar, kuşlar, çiçekler gibi türlü doğa varlıklarını konu alan türkülerdir.
d. Aşk Türküleri: Aşk duygularını, sevgiliye kavuşmayı, ayrılığı dile getiren içli türkülerdir.
e. Kahramanlık ve Askerlik Türküleri: Savaş, göç, akın gibi olayları yiğitçe bir üslupla anlatan türkülerdir.
f. Tören Türküleri: Kına gecesi, nişan, düğün gibi törenlerde okunan türkülerdir.
g. İş Türküleri: Toplu olarak bahçede, bağda, bostanda, tarlada çalışırken söylenen türkülerdir.
h. Karşılıklı Türküler: İki kişinin karşılıklı olarak belli bir konu üzerinde söylediği türkülerdir.
i. Ölüm Türküleri: Genç yaşta hastalık, cinayet, kaza gibi nedenlerle ölenler için yakılan türkülerdir.
j. Oyun Türküleri: Besteleri, oyun hareketlerine ve figürlerine uygun türkülerdir.

III. Yapılarına Göre Türküler

Türküler içerisinde bentleri bir, iki, üç, dört dizeden oluşanlar olduğu gibi kavuştukları bir, iki, üç, dört dize olanlar vardır. Ayrıca her dörtlüğün son dizesi kavuştaktan oluşan türküler de vardır. Bazı türkülerde ise kavuştak yer almaz.

Türkü Örneği
Çamlığı başında tüter bir tütün
Acı çekmeyenin yüreği bütün
Ziyamın atını pazara çekin
Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler

Uzun olur gemilerin direği

Yanık olur anaların yüreği
Ne sen gelin oldun ne ben güveyi
Onun için açık gider gözlerim
Anonim Halk Şiirinde Destan


En az beş dörtlükten başlayıp sınırsız dörtlük sayısına sahip, kafiye örgüsü aaab, cccb, dddb ….; abab,cccb, dddb …; abxb, dddb, eeeb …; aaaa, bbba, ccca … şeklindeki koşma tipi kafiye örgülerinden herhangi birisi kullanılan şiirlerin nazım şekline destan adı verilir. Destanlar, şekil yönünden düz koşma, zincirleme koşma, yedekli beşli koşma, koşma şarkı, divan şekilleriyle düzenlenebileceği gibi beşten fazla mâninin anlatım tutumu ve konu bütünlüğü içinde arka arkaya eklenmesiyle kafiye örgüsü mâni, hacim bakımından destan nazım şekilleriyle de oluşturulabilir.​
 
Aşık Tarzı Halk Şiiri

Halkın “âşık” dediği saz şairleri tarafından oluşturulmuştur.

Aşık Tarzı Halk Şiirinin Genel Özellikleri

  • İslamiyet’ten önceki “ozan”ın, “âşık” adını alması, sözlü edebiyatımızın devamlılığının göstergesidir.
  • Şairler genellikle okuma yazma bilmeyen âşıklar usta-çırak ilişkisiyle yetişmişlerdir.
  • Âşıklar köylerde, şehirlerde veya asker ocaklarında yetişmişlerdir.
  • Asker ocaklarında veya şehirlerde yetişen âşıklar (kalem şuarası)medreselerde okuduklarından dolayı Divan edebiyatından etkilenmişlerdir.
  • Aşk, toplumsal olaylar, doğa güzellikleri işlenen başlıca konulardır.
  • Âşık edebiyatı dini etki taşımadan oluşmuş, din dışı bir edebiyattır.
  • Şiirler dörtlüklerle, hece ölçüsüyle ve daha çok yarım uyaklı olarak söylenmiştir.
  • Koşma, varsağı, semai, destan nazım şekilleri kullanılmıştır.
  • Saz eşliğinde söylenen şiirlere içten bir söyleyiş hâkimdir.
  • Âşık edebiyatında, halkın konuştuğu sade bir Türkçe kullanılmıştır.
  • Kalem şairleri (kalem şuarası) divan edebiyatının etkisinde kalmış, beyitlerle, aruz ölçüsüyle ve divan edebiyatı nazım şekilleri ve Arapça – Farsça sözcükleri kullanarak selis, satranç gibi şiirler yazmışlardır.
Aşık tarzı halk şiiri nazım şekilleri şunlardır:

1. Koşma
2. Semai
3. Varsağı
4. Destan
5. Dudak Değmez


Koşma

Halk edebiyatında en çok kullanılan ve en çok sevilen nazım biçimidir.

Koşmaların genel özellikleri şunlardır:
  • Genellikle hece ölçüsünün on birli (6+5 ya da 4+4+3) kalıbıyla üç veya beş dörtlük arasında söylenir.
  • Şair koşmanın son dörtlüğünde adını ya da mahlasını söyler.
  • İlk dörtlüğün kafiye örgüsü xaxa ya da aaab biçiminde olur.
  • Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında kafiyelenir, dördüncü dize birinci dörtlüğün son dizesiyle kafiyelenir. Yani cccb, dddb…
Koşma Örneği
Eğer benim ile gitmek dilersen
Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
Bizim iller kıraçlıdır açılmaz
Yollar çamur kurusun da gidelim

Karac’oğlan der ki buna ne fayda
Hiç rağbet kalmadı yoksula bayda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
On bir ayın birisinde gidelim

Karac’oğlan

Koşmalar işlediği konulara göre değişik isimler alır.

a. Güzelleme: Aşk, hasret, ayrılık, doğa sevgisi gibi lirik konuları işleyen koşmalardır.

Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere mi indin gönül
Derya deniz dağ taş demez aşardın
Kara menzilini aldın mı gönül

Yiğitliğim elden gitti yel gibi
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül

Karacaoğlan

b. Taşlama: Bir kişi olay ya da durumu eleştiren koşmalardır.

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez

Kazak Abdal

c. Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve kahramanlık konularını anlatan, savaşları tasvir eden koşmalardır.

Yiğitler silkinip ata binende
Derelerden boz kurtlara ün olur
Yiğit olan döne döne döğüşür
Kötüler kavgadan kaçar dön olur

Köroğlu

d. Ağıt: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acıları anlatmak amacıyla söylenen ölü çıkan evlerde, matem toplantılarında okunup ağlanılan şiirlerdir. Ağıtlar, eski Türk sagularını hatırlatır. Ağıtların çoğu on birli hece ölçüsüyle söylenmiştir. (Anonim halk şiiri ürünü olan ağıtlar da vardır).

Can evimden vurdu felek neyleyim
Ben ağlarım çelik teller iniler
Ben almadım toprak aldı koynuna
Yârim diye bülbül diller iniler

Dadaloğlu



Semai

Daha çok sevgi, doğa, güzellik gibi konuların işlendiği Aşık Tarzı Halk şiiri nazım şeklidir.

Semainin özellikleri şunlardır:
  • Hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla yazılır (4+4 duraklı ya da duraksız).
  • Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir.
  • Semailer, kendine özgü bir ezgiyle okunur.
  • Uyak düzeni koşma gibidir, (abab. cccb, dddb…)
Semai Örneği
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif’in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuştu
Kokar Elif Elif diye

Karacaoğlan


Varsağı

Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir biçimdir.

Varsağının özellikleri şunlardır:
  • Hecenin 8’li kalıbıyla söylenen koçaklama tarzı şiirlerdir.
  • Dörtlük sayısı ve uyak düzeni koşmayla aynıdır.
  • Kafiye örgüsü (xaxa, bbba, ccca…) şeklindedir.
  • Her yönüyle semaiye benzeyen varsağılar, onlardan ilk dörtlükte kullanılan bre, behey, hey, hey gidi gibi ünlemlerle ayrılır.
  • Varsağılar yiğitçe, mertçe bir üslupla söylenir.
  • Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şair Karacaoğlan’dır.
Varsağı Örneği
Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim

Aman hey Allah’ım aman
Ne aman bilir ne zaman
Üstümüzde çayır çemen
Bitmeden bir dem sürelim

Karacaoğlan


Aşık Tarzı Halk Şiirinde Destan

Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir. 100 dörtlüğe kadar olanları vardır. Genellikle hecenin 11’li kalıbıyla söylenir. Kafiye örgüsü koşmayla aynıdır. Savaş deprem, yangın, salgın, hastalık, eşkıya ve ünlü kişilerin serüvenleri gibi sosyal konuları işler. Bunun yanında, mizahi ya da kişisel destanlar da vardır.

Esnaf Destanı
Nalbant oldum kırdım nalın çoğunu
Bir katır nalladım dinle oyunu
Meğer acemiymiş bilmem huyunu
Çenemi teptirdim nalın sökerken

Manav oldum elma armut tez çürür
Cambaz oldum ip üstünde kim yürür
Kasap oldum her gün gözüm kan görür
Yüreğim bayıldı kana bakarken

Ben bu sanatları bir bir dolaştım
Tekrar gelip şairliğe bulaştım
Kâmili mürşidin eline düştüm
Tekke-i aşk içre çile çekerken.


Leb Değmez (Dudak Değmez)

Halk edebiyatımızda saz şairleri arasındaki atışmalar, taşlamalar gibi karşılaşmalarda âşıklar söyleyecekleri dörtlüklerde dudak seslerinden (b, f, m, p, v) harflerini kullanmazlar. Dudak-değmez saz şairleri arasında karşılaşmalı yapıldığı gibi verilecek bir ayağa göre tek bir saz şairi de kendi başına “Dudak-değmez dalında hünerini gösterebilir. Bunun için de iki dudak arasına bir iğne konur. Yanılma hâlinde iğne dudağa batarak kan çıkmasına yol açacağından, hakemlik yapanlara karşı bir itiraz söz konusu olmaz.

Bir lebdeğmez örneği:
Nice yıldır dil gireli zarına canan senin
Cana tek can asılıdır darına canan senin
Âşıkın daldan atarak yardaki aşnasın sen
Hayalet nice dayanak narına canan senin
 
Dini-Tasavvufi Halk Şiiri

Dini- Tasavvufi Halk şiiri, 13. yüzyılda Babai isyanları, Moğol istilası, haçlı seferleri, inanç ve kültür farklılıkları sosyal ve siyasi huzursuzluklarla dolu Anadolu’da oluşmuştur.

Dini-Tasavvufi Halk Şiirinin Özellikleri
  • Tasavvuf düşüncesini temel alır.
  • Kurucusu Ahmet Yesevi’dir.
  • Tasavvufun amacı insanı olgunlaştırmak ve onu insan-ı kâmil yapmaktır.
  • Tasavvufta önemli olan Allah aşkıdır; yani ilahı aşktır.
  • Tasavvufa göre bütün evren Allah’tan bir parçadır ve insan nefsi arzularından arınarak gönlünü ilahi aşkla doldurarak Allah’a ulaşabilir.
  • Tekkeler etrafında bir araya gelen tasavvufçular bu görüşlerini, İslamiyet’i yaymak için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
  • İlahi aşkın ele alındığı lirik ve didaktik ürünler verilmiştir.
  • Şiirler ağırlıklı olarak müzik eşliğinde söylenmiştir.
  • Genel olarak hece ölçüsü kullanılmış olsa da aruz ölçüsü de kullanılmıştır.
  • Nazım birimi olarak hem dörtlük hem de beyit kullanılmıştır.
  • Özellikle “koşma” nazım şekliyle ilahi, nutuk, şathiye, devriye, nefes nazım türlerinde şiirler yazılmıştır.
  • Gazel, kaside, mesnevi nazım şekliyle şiirlerin yazıldığı da görülmektedir.
  • Tasavvufi terimlerin ve bazı yabancı sözlerin dışında genellikle halkın konuştuğu dil kullanılmıştır.
  • Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki ilk ürünlerinde sade bir dil kullanılmıştır.
  • Âşık Paşa, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlana 13. ve 14. yüzyıl mutasavvıflarındandır.
  • Yunus Emre’nin dili dönemin diğer sanatçılarına göre daha sadedir.
Dini-tasavvufi halk şiiri nazım türleri şunlardır:

1. İlahi
2. Nefes
3. Şathiye
4. Devriye
5. Nutuk
6. Methiye

İlahi

İlahi, Allah’ı övmek, O’na dua etmek ve en büyük aşkın Allah aşkı olduğunu belirtmek amacıyla yazılmış makamla okunan dini tasavvufi halk edebiyatı nazım şeklidir. Arapça kökenli bir kelimedir. Bir başka kullanımı da şaşma ve sitem bildiren ünlemdir.

İlahiler çok eski zamanlardan bu yana dinlerin ve inançların önemli bir parçasını oluşturmuştur. Her dinin ilahilere farklı bir bakışı vardır. Her dinin farklı ilahileri vardır. İlahiler bir dinin kutsal metinlerinin bir parçasını oluşturup, kutsi bir mahiyete sahip olabilir veya sadece o dinin inandığı Tanrı veya tanrısal mefhumları övmek için inananlar tarafından yazılmış, kutsiyeti bulunmayan metinler de olabilirler. İlahiler çoğu dinde din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Bazı dinlerde ve inanışlarda ilahi söylemek bir tür ibadettir. Fakat ilahi söylemek çoğu inanışta belirli ibadetlerin sadece bir parçasını oluşturur.

İlahiler tarikatlara göre değişik isimler alır. Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme(deyiş), diğer tarikatlarda cumhur ve ilahi adını alır.

İlahinin özellikleri şunlardır:
  • Kendine özgü bir ezgiyle okunur.
  • Hem koşma, hem semai biçiminde ve hem hece hem de aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
  • Hece ölçüsünde 7, 8 ve 11 ‘li kalıplar tercih edilmiştir.
  • Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
  • Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.
  • İlahi denince akla ilk gelen Yunus Emre dir. Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır. Hece ölçüsü kullanmıştır.11’li hece ölçüsünü kullanmıştır. Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.
  • Daha sonra Eşrefoğlu Rumi, Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmut Hüdai, Yunus Emre’nin etkisinde kalarak ilahiler yazmışlardır.
Not: İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır: Mevlevilerde ayin, Bektaşilerde nefes, Alevilerde deme, Gülşenilerde tapuğ, Halvetilerde durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi.

İlahi
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın âşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus’durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

Nefes

Nefes, dini temellere bağlı âşık edebiyatı nazım şekillerinden ilahilerin Alevi-Bektaşi âşıklarınca yazılanlarına denir. Konusu genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücud, Alevi-Bektaşi ilkeleri, tarikat kurallarıyla ilgilidir. Dili sade bir Türkçe olan nefesler biçim olarak koşmaya benzer. Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7, 8, 11’li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Fazla da olabilir.

Nefes Nazım Biçimi Özellikleri
  • Bektaşi şairlerinin yazdığı tasavvufi şiirlerdir.
  • Genellikle, nefeslerde tasavvuftaki Vahdet-i Vücud felsefesi anlatılır.
  • Bunun yanında Hz. Muhammed (A.S.M) ve Hz. Ali (R.A) için övgüler de söylenir.
  • Nazım birimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı 3 ila 8 arasında değişir.
  • Hece ölçüsüyle yazılırlar. Ama aruz ölçüsüyle yazılan nefesler de vardır.
  • Nefeslerde, kalenderâne ve alaycı bir üslup dikkati çeker.
  • Duygu ve düşünceleri nükteli bir şekilde ve zarafet ölçüleri içinde söylemek nefesin en belirgin özelliğidir.
  • Özellikle Pir Sultan Abdal, bu tarzdaki şiirleriyle tanınır.
Alevi ilahilerine “nefes”, “deme”, “deyiş”; Mevlevi ilahilerine “ayin”; Gülşeni ilahilerine “tapuğ”; Halveti ilahilerine de “durak” adı verilir.

Nefes Örneği
Eşrefoğlu al haberi
Bahçe biziz bağ bizdedir
Biz de mevlanın kuluyuz
Yetmiş iki dil bizdedir

Erlik midir eri yormak
Irak yoldan haber sormak
Cennetteki ol dört ırmak
Coşkun akan sel bizdedir

Âdem vardır cismi semiz
Abdes alır olmaz temiz
Halkı dahleylemek nemiz
Bilcümle vebal bizdedir

Biz erenler gerçeğiyiz
Has bahçenin çiçeğiyiz
Hacı bektaş köçeğiyiz
Edep erkan yol bizdedir

Kuldur Hasan Dede’m kuldur
Manayı söyleyen dildir
Elif hakka doğru yoldur
Cim ararsan dal bizdedir
Şathiye

İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Şathiyeler, tasavvuf akımına mensup şairlerce söylenmiş ya da yazılmış, tasavvufi inançları anlatan, anlaşılması yorumlanmasına bağlı olan şiirlerdir. Şathiyelerin tasavvufi konuları işleyenleri “şathiyat-ı sûfiyâne” adını alır. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Kaygusuz Abdal, edebiyatımızdaki önemli şathiye şairlerindendir.

Şathiye Örneği
Yücelerden yüce gördüm
Erbapsın sen koca Tanrı
Âlem okur kelam ile
Sen okursun hece Tanrı

(Kaygusuz Abdal)
Devriye

İnsanın varoluşunu anlatan tasavvufi şiirlerdir. Devir kuramını anlatır. Devir kuramı; Hz. Muhammed’in “Ben Nebi iken Âdem su ile çamur arasındaydı.” hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammed, yeryüzüne sonradan gelmiştir. Halbuki ruh hâlinde olan Hz.Muhammed ezelden beri vardır.

Vakti gelen ruh maddî âleme iner. Önce cansız varlıklara, sonra bitkilere, hayvana, insana en sonra da insan-ı kâmile geçer. Oradan da Allah’a döner ve onunla birleşir. Bu inişe nüzûl; Allah’a dönüşe de hurûç denir. İşte bu inişi ve çıkışı anlatan şiirlere devriye denir. Felsefi bir konuyu işlediğinden anlaşılması zordur. 11’li hece ölçüsüyle söylenir. Bu bakımdan ilahi ile benzerlik gösterir.

Devriye Örneği
Katre idim ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir?
Devre edip âlemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir
Nutuk

Tekkelerde pirlerin, mürşitlerin tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini, adabını öğretici mahiyette söyledikleri şiirlerdir. Şekil yönünde koşmaya benzeyen nutuk, 11 ‘li hece ölçüsüyle söylenir. 7’li ya da 8’li heceyle yazılmış olanları da vardır. Bu türün edebiyatımızdaki en büyük ismi Kaygusuz Abdal’dır.

Nutuk Örneği
Evliyadan gelen kelam
Okunan Kur’an değil mi
Gerçek Veli’nin sözleri
Sûre-i Rahman değil mi

(Kaygusuz Abdal)


Methiye

Methetme, övme anlamına gelen Divan Edebiyatı nazım türüdür. Edebiyatta birini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir. Methiyeler, padişahları, sadrazamları, devletin ileri gelenlerini, din büyüklerini veya değer verilen herhangi bir şahsı övmek için söylenir. Yani methiyeler övmek gayesiyle yazılan kasidelerdir. Kasidenin asıl bölümüdür. Ancak kaside nazım şeklinden başka nazım şekilleri ile söylenmiş methiyeler de vardır. Methiyeler çoğunlukla kaside nazım biçimiyle yazılır.

Methiyenin Özellikleri
  • Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür.
  • Şiir yönü çok zayıf, dil yönü diğer bölümlere göre çok ağırdır.
  • Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.
  • Sözcük olarak “birini övme, birinin iyi özelliklerini sayma” anlamına gelmektedir.
  • Edebiyatta bir kimseyi övmek amacıyla yazılan manzum veya mensur eserlere denir.
 
Geri
Top