Hayata Dair Parçalar

  • Konuyu açan Konuyu açan r0se
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

r0se

Forum Onuru
Özel üye


Kızlarınızı iyi yetiştirin!

Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.-
İstediğini giymeyi öğretin.
İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.
Arayıp neredesin; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci kadın olmamayı öğretin.

Oğullarınızı İyi Yetiştirin
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Gece yarısı evine dönen kadının “aranmadığını” öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.
Dokunmaktan korkmamasını öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.
Bulunmaz hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerinde kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizde ki çocuğa öğretin.

Alıntı.
 
Yarımın sözlük anlamlarından biri şu şekilde tanımlanıyor: Tam ve istenildiği gibi olmayan, eksik, noksan olan…

“Yarım” ilginç bir söz aslında. Kendi başına içinde mistik ve psikolojik birçok anlamı taşıyan manidar bir cümle.

Yaşam içerisinde “hayat” denilen kavramda “yarım” aslında. Eksiksiz olan var mı ki; Bu Dünyada…

Yaptığımız, oluşturduğumuz, meydana getirdiğimiz her şey aslında bir yarım…Ve bu yarım nedense asla tam, eksiksiz ve bir bütün olamıyor. Dünyada da yarım işliyor her şey… Bir yarım küre kışı yaşarken diğer yarım küre baharı yaşıyor. Tıpkı gece ve gündüzde olduğu gibi… Mutlak tam ve bütünlük yok.

Geçmişte yaşadığımız derin acılar, çocukluğumuz, hatıralarımız, eksik bırakılmışlıklarımız, telafi edemediklerimiz hepsi birer yarım kalmışlığın psikodinamik etkileri. İnsan bu yarım kalmışlığı, tamamlama arzu ve hevesindedir. Olumsuz yaşanmış bir ilişki, hasarlı bir çocukluk dönemini hep iyi ve açlığımızı giderecek yönde tamamlama eğilimi içerisine girmemiz bunun göstergesidir. Çünkü psikolojik olarak bu yarım, tamamlanmak ister. Dramatik bir çocukluk geçiren biri, görmediği şefkati, ilgiyi, hâlen açık olan yaralarına şifa araması, uzun zaman önce yırtılmış, lime lime edilmiş şeyleri dikip toparlama hasretini çekme gayreti hep bu yarım bırakılmışlığın tezahürüdür.

İnsan, bir anlamda bağırarak ilan edemediklerini, açığa çıkaramadıklarını davranışlarla dile getirir. Annemizin, babamızın veya kişilerin bize vermeyi reddettiklerini bilinçsiz bir şekilde sevdiklerimizden, eşimizden çocuğumuzdan dileniriz, yoksun bırakıldıklarımızı, yarıda kalanları tamamlama arayışında oluruz adeta… Yaralanmış, hasar görmüş duyguları onarmak, tedavi etmek için bitmek bilmeyen bir arzuyla tutuşuruz. Tatmin ancak yarım kalanların tamamlanmasıyla mümkün olacaktır.Tamamlanmamak, sonuçlanmamak ne olursa olsun hep bir eksiklik hissetmektir. Kaç yaşına gelirsen gel asla dolduramadığın bir boşluktur yarım. Yaşamda her şeyi zıddıyla sunuyor karşımıza ve bir o kadarda tamamlanmamak üzere…

Şairin dediği gibi;

Bir yarım ilkbahar, bir yarım sonbaharda

Bir yarım kalabalık, bir yarım yalnızlıkta

Bir yarım keder bir yarım sevinç içinde

Bir yarım çocuk bir yarım ihtiyar

Bir yarım don, bir yarım yanmakta

Ve… bir yarım hep “yarım” kalmakta…

Evet, yaratılan her şey yarım. Tamamlanmak adına çoğu girişimlerde bulunsak da; yarım kalmak da güzel aslında… Belki de ilahi bir ikazın yansımasıdır yarım kalmak…

Nevzat ÖZER
 
Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı

Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu :

"Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?"

'50gm!' ... '100gm!' ...'125gm' diye öğrenciler yanıtladı.

"Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem," dedi profösör,

"Ama, benim sorum şu ki "Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?"

'Hiçbir şey' …..diye yanıtladı öğrenciler.

"Tamam peki, 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?" diye sordu profesör bu kez…

"Kolunuz ağrımaya başlardı efendim" diye öğrencilerden biri yanıtladı

"Haklısınız, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?"

"Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!"

Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler.

"Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?" diye sordu profesör.

"Hayır…." diye yanıtladı herkes

"Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?"

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

"Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?"diye tekrar profesör sordu.

"Bardağı bırakın düşsün!" diye öğrencilerden biri yanıt verdi.

"Kesinlikle!" dedi, profesör. "Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya başlar.

Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur.

Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir,

Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi). Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!
Bu yüzden bugün ofisten ayrıldığınızda, Sevdiklerinize şunu hatırlatın :

'Bardağı yere bırakın bugün!

Alıntı.
 
Bugünü son günümmüş gibi yaşayacağım.Bana bahşedilen bu son değerli günde ne yapmalıyım?

İlk önce, hayat kabını öyle sıkı kapatmalıyım ki, tek bir damlası bile kumlara akmasın. Bir anını bile dünün talihsizliklerine, yenilgilerine, dünün ıstıraplarına yakınmakla harcamamalıyım; niçin iyiyi kötüye feda edeyim ki?


Kum saatindeki kum tanecikleri yukarı doğru akabilir mi?
Güneş battığı yerden doğabilir, doğduğu yerden batabilir mi?
Dünün sıkıntılarını hafifletebilir ve düzeltebilir miyim? Dünün yaralarını geriye çağırıp iyileştirebilir miyim? Dünden daha genç olabilir miyim?
Ağızdan çıkan kötü sözleri, indirilen darbeleri, verilen acıları geriye alabilir miyim?
Hayır.
Dün ebediyen gömülmüştür ve bir daha dünü düşünmeyeceğim.
Bugünü son günümmüş gibi yaşayacağım.
Peki o zaman ne yapmalıyım?
Dünü unuturken, yarını da düşünmeyeceğim. Şimdi’yi niçin belki’ye feda edeyim?
Yarının kumları, bugününkilerden önce akabilir mi?
Güneş bu sabah iki kez mi doğacak?
Bugünün yolunda yürürken yarının işlerini yapabilir miyim? Yarının altınlarını bugünün kesesine koyabilir miyim?
Yarının çocuğu bugün doğabilir mi?
Yarınki ölüm, gölgesiyle bugünün sevincini karartabilir mi?
Kendimi, hiçbir zaman tanık olmadığım olayların üzerinde görebilir miyim?
Hiçbir zaman gündeme gelmeyecek sorunlarla kendime eziyet edebilir miyim?
Hayır!
Yarın, dünle birlikte gömülüdür ve ben bir daha onu düşünmeyeceğim.
Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım.
Sahip olduğum her şey bugündür ve bu saatler şu anda sonsuzdur. Güneşin doğuşunu idam cezası ertelenmiş bir mahkûm gibi sevinç çığlıklarıyla selamlayacağım. Kollarımı, o paha biçilmez armağana, yeni bir güne doğru uzatacağım. Aynı şekilde, daha dün, gün doğuşunu selamlayan ama artık bugün hayatta olmayanları düşündüğümde şükredeceğim.
Ben gerçekten de talihli bir insanım ve bugünün saatleri hak edilmemiş ikramiye gibiler. Benden çok daha iyi olanlar ayrıldıkları halde, bana niçin fazladan bir gün bahşedildi? Onlar amaçlarına ulaştılar da benimki henüz başarılmadı mı? Tabiatta bir amaç var mı? Bu benim fazladan bir günüm mü?
Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım.
Yalnızca bir tek hayatım var ve hayat bir zaman ölçüsünden başka bir şey değildir. Eğer birini harcarsam, ötekini de yok etmiş olurum.
Bugünü harcarsam, hayatımın son sayfasını da yok etmiş olurum. O nedenle, bugünün her anını bağrıma basıyorum, çünkü bir daha geri gelmeyecek. Yarın çekilmek üzere bugün bankaya yatırılamam; kim rüzgârı tuzağa düşürebilir ki?
Bugünün her anına iki elimle sarılıp sevgiyle okşayacağım, çünkü değerine paha biçilemez. Karşılığında bütün altınlarını vermeye hazır ola n yaşlı adam, bir nefes satın alabilir mi? Gelecek saatlere ne kadar bir fiyat biçebilirim ki? Onları paha biçilmez kılacağım.
Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım.
Zaman öldürme araçlarından kesinlikle kaçınacağım. Sürüncemede bırakmayı eylemle yok edeceğim. Kuşkuyu inancın altına gömeceğim. Korkuyu güven ile dağıtacağım. Boşboğazlara kulak vermeyecek, işlemeyen ellerle oyalanmayacak, aylakların bulunduğu yere gitmeyeceğim. Bundan böyle biliyorum ki, aylaklığa fırsat vermek, sevdiklerimin yiyeceğini, giyeceğini ve sevgisini çalmaktır. Ben sevgi dolu bir insanım ve bugün sevgimi ve büyüklüğümü kanıtlamak için son günümdür.
Bugünü son günümmüş gibi yaşayacağım.
Bugünün görevlerini bugün yerine getireceğim.
Bugün, çocuklarımı okşayacağım; yarın olmayabilirler, tabii ben de. Bugün kadınımı tatlı öpücüklere boğacağım; yarın olmayabilir, tabii ben de.
Bugün ihtiyaç içindeki dostuma destek olacağım, yarın yardıma çağırmayabilir ya da ben sesini duyamayabilirim.

Bugün kendimi adayıp çalışacağım, yarın ne verecek bir şeyim de ne alacak bir kimsem kalmayabilir.
Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım.
Eğer bu benim son günümse, benim en büyük anıtım olmalıdır. Bugünü hayatımın en iyi günü yapmalıyım. Bugün her dakikayı sonuna dek içeceğim. Tadına bakacak ve şükredeceğim. Her bir saatini sayacak, her dakikasını değerli bir şeyle dolduracağım. Hiç çalışmadığım kadar çalışacak, kaslarımı bağırtıncaya kadar yoracak ve sonra devam edeceğim. Bugünün her dakikası, dünün saatlerinden daha bereketli olacak. En son günüm, en iyi günüm olmalı.

Bugünü, son günümmüş gibi yaşayacağım.
Ve eğer son günüm değilse, diz çöküp şükredeceğim.


Alıntı.
 
Kazanan her zaman çözümün bir parçasıdır,
Kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır

Kazananın her zaman bir programı vardır,
Kaybedenin her zaman bir özürü vardır

Kazanan "Bu işi senin için yaparım" der,
Kaybeden "Benim işim değil ki" der

Kazanan her sorunda bir çözüm görür,
Kaybeden her çözümde bir sorun görür

Kazanan "Uzak ama yolu biliyorum" der,
Kaybeden "Yakın ama yolu bilmiyorum" der

Kazanan çakılların yanındaki çimeni görür,
Kaybeden çimenin yanındaki çakılları görür

Kazanan "Zor olabilir ama mümkün" der,
Kaybeden "Mümkün ama çok zor" der

Kazanan konuşmak yerine yapar,
Kaybeden yapmak yerine konuşur

Kazanan ağlamak yerine çalışır,
Kaybeden çalışmak yerine ağlar

Kazanan beynini çalıştırır,
Kaybeden çenesini ...

Alıntı.
 
Bir müzikte duydum seni....Sözleri kayıp bir müzikte,dinledikçe farkettim ki bu içimde çalan bir ezgi, belki de seni düşünürken artan bir sızı,sızlıdıkça acıyan bir ben, çaldıkça çoğalan bir sen ...Şimdi yokluğuna sığınır susarım, söyleyemem kimselere,seni sende yaşarım.... Ben sendeyim SEN NERDESİN.......
 
Geri
Top