Benden olmayan bir ben
Okumaya dalmak, aşık olmaya benzer: Ansızın, şiddetle, dosdoğru. Düşünceler bağlanmıştır, duygular söz alır.
" Çektiğim cefanın canı sağ olsun şu sefanın güzelliğine bak.." Burda dursun bu güzel söz mutlu olduğum gün bunaa ben yanıt vericem buda benim kendime sözüm olsun .
Susma sanatının özü budur: Genişliğe alan bırakmak.
ve sonsuzlaşmak
Bazen bir insan ' çok mutluyum ' Diyemeyecek kadar çok acı çekmiş olabilir"
Benden olmayan bir ben
Bu benlik yitiriyor bazı şeyleri. Eskisi gibi uyanmıyor içinde hoşnut olduğu birtakım duygular. Bu sığlık yeri doldurulamaz bir boşluk yaratıyor, altında eziliyor farkındalığın. Ne yapmalı? Varsa eğer bir yolu, vazgeçmeye hazır kendi olması için feda edilecek ne varsa. Fakat kendi olması için vazgeçmeli mi yine kendinden olandan? İçine hapsediyor bu döngü onu. Sorgulamaların, sonuç vermediği gibi kendinden daha fazla uzaklaşmasına sebep olmasının vermiş olduğu buhrana direnemiyor. Özgür bırakmak istiyor kendini, sanki mümkünmüş gibi. Zaman geçiyor, kendine yabancılaşıyor, benliğinden bir adım daha uzaklaşıyor. İçinde, ondan olmayan bir başka benlik oluşuncaya kadar sürüyor bu teslimiyet. İşte bu benlik vuruyor suratına hakikati. Hayatın tezatlıklarıyla, bağımsız kurallarıyla, başıbuyruk hoyratlığıyla tanışıyor. Kendini terk etmek zorunda olduğunu anlıyor o zaman. Naif yaklaşımlar, masum düşünceler, sevginin hakikati... ilk benliğin yansıtıcı durumları bastırılıyor, yok edilmek isteniyor bu dünyada. İkinci benlik devreye giriyor o zaman. İnsanlar buna "büyümek" diyor. Bana kalırsa "cinayet" bu. İlk benlik hala içimizde ama yaşamıyor. İçimizdeki ölü ruhla kendimizi yaşıyor sanıyoruz. Aciz, zavallı bir varlık olmaktan öteye geçemiyoruz. Sonunda verilen son nefesle "ölüm" gerçekleşiyor. Yani insan, ölüyor bir kez daha.
Okumaya dalmak, aşık olmaya benzer: Ansızın, şiddetle, dosdoğru. Düşünceler bağlanmıştır, duygular söz alır.
" Çektiğim cefanın canı sağ olsun şu sefanın güzelliğine bak.." Burda dursun bu güzel söz mutlu olduğum gün bunaa ben yanıt vericem buda benim kendime sözüm olsun .
Susma sanatının özü budur: Genişliğe alan bırakmak.
ve sonsuzlaşmak
Bazen bir insan ' çok mutluyum ' Diyemeyecek kadar çok acı çekmiş olabilir"
Benden olmayan bir ben
Bu benlik yitiriyor bazı şeyleri. Eskisi gibi uyanmıyor içinde hoşnut olduğu birtakım duygular. Bu sığlık yeri doldurulamaz bir boşluk yaratıyor, altında eziliyor farkındalığın. Ne yapmalı? Varsa eğer bir yolu, vazgeçmeye hazır kendi olması için feda edilecek ne varsa. Fakat kendi olması için vazgeçmeli mi yine kendinden olandan? İçine hapsediyor bu döngü onu. Sorgulamaların, sonuç vermediği gibi kendinden daha fazla uzaklaşmasına sebep olmasının vermiş olduğu buhrana direnemiyor. Özgür bırakmak istiyor kendini, sanki mümkünmüş gibi. Zaman geçiyor, kendine yabancılaşıyor, benliğinden bir adım daha uzaklaşıyor. İçinde, ondan olmayan bir başka benlik oluşuncaya kadar sürüyor bu teslimiyet. İşte bu benlik vuruyor suratına hakikati. Hayatın tezatlıklarıyla, bağımsız kurallarıyla, başıbuyruk hoyratlığıyla tanışıyor. Kendini terk etmek zorunda olduğunu anlıyor o zaman. Naif yaklaşımlar, masum düşünceler, sevginin hakikati... ilk benliğin yansıtıcı durumları bastırılıyor, yok edilmek isteniyor bu dünyada. İkinci benlik devreye giriyor o zaman. İnsanlar buna "büyümek" diyor. Bana kalırsa "cinayet" bu. İlk benlik hala içimizde ama yaşamıyor. İçimizdeki ölü ruhla kendimizi yaşıyor sanıyoruz. Aciz, zavallı bir varlık olmaktan öteye geçemiyoruz. Sonunda verilen son nefesle "ölüm" gerçekleşiyor. Yani insan, ölüyor bir kez daha.