Hayvanat Bahçesi
İyi düzenlenmiş çağdaş bir hayvanat bahçesinin amacı bir yandan insanlara bilmedikleri hayvanları ya*kından tanıma fırsatı vermek, bir yandan da hayvanların doğal çevrelerine en yakın koşul*larda barınıp üremelerini sağlamaktır. Böyle*ce doğada sayıları giderek azalan ya da soyu tükenmek üzere olan türler hayvanat bahçele*rinde koruma altında yeniden çoğalabilir. Zengin bir hayvanat bahçesini dolaşanlar da ekvator ve kutuplar gibi dünyanın en uzak yerlerinden getirilmiş memelileri ve kuşları, birbirinden güzel balıkları, dev kaplumbağa*lar, yılanlar ve kertenkeleler gibi sürüngenle*ri, cam kafeslerin içinde uçuşan ender kele*bekleri bir arada görebilirler.
Bilinen en eski hayvanat bahçelerinden biri İÖ yaklaşık 1100'de Çin'de kurulmuştur. Es*kiçağlarda kralların zengin hayvan koleksi*yonları vardı ve halka açık hayvanat bahçeleri kurma düşüncesi büyük olasılıkla buradan doğdu. Kral Süleyman'ın maymun ve tavus-kuşları, Babil Kralı Nabukadnezar'ın aslan beslediği biliniyor. Mısır'ın Yunan soyundan gelme krallarından II. Ptolemaios da İskende*riye'de seçkin bir hayvan koleksiyonu oluştur*muştu. Ünlü Venedikli gezgin Marko Polo ise 13. yüzyılda Uzakdoğu'ya yaptığı yolculukta, Hint-Türk İmparatoru Kubilay Han'ın sara*yında aslanlar, kaplanlar, parslar, suaygırlan ve yaban eşekleri gördüğünü yazar.
Dünyanın Ünlü Hayvanat Bahçeleri
Olağanüstü zenginlikteki bitki koleksiyonuyla ünlü olan Paris Botanik Bahçesi aynı zaman*da çağdaş hayvanat bahçelerinin ilk örneğidir. 1732'de kurulan bu bölüm 20. yüzyılda ekle*nen yeni yapılar ve bahçeye alınan hayvanlar*la zenginleştirilmiştir.
Avrupa'daki başkentlerin çoğunda anılma*ya değer hayvanat bahçeleri vardır. Hollan-da'daki Amsterdam Hayvanat Bahçesi 1837'de kurulmuş ve bir zebra türü olan kuagaların son temsilcisi burada ölmüştür. İsveç'in başkenti Stockholm'deki Skansen Hayvanat Bahçesi'nde bulunan hayvanların hemen hepsi Kuzey Avrupa'ya özgü türlerdir. Oysa Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da,
dünyanın her yerinden getirtilmiş pek çok hayvanın yaşadığı zengin bir hayvanat bahçesi vardır. İngiltere'deki Londra Hayvanat Bah*çesi de hayvan türlerinin zenginliğiyle ön sıralarda yer alır.
İsviçre'nin Zürich ve Basel kentlerindeki hayvanat bahçelerinin barınakları, Avrupa' nın en iyi düzenlenmiş hayvan barınakları arasında sayılır. Belçika'nın 1840'ta kurulan Anvers Hayvanat Bahçesi'nde de değerli bir Afrika koleksiyonu vardır. Almanya Federal Cumhuriyeti'ndeki Frankfurt Hayvanat Bah*çesi Avrupa'nın en iyi örneklerinden biridir ve tükenmekte olan birçok hayvan burada başarıyla çoğaltılarak soyunu sürdürebil*miştir.
Gene Almanya Federal Cumhuriyeti'nde, Hamburg yakınlarındaki Stellingen'de bulu*nan hayvanat bahçesinin çok özel bir ünü vardır. Çünkü kafes demirlerini ve telleri kaldırıp, hayvanları gözden iyice gizlenmiş derin çukur ya da hendeklerle birbirlerinden ve izleyicilerden ayırma düşüncesini ortaya atan Kari Hagenbeck bu düşüncesini ilk kez burada uygulamıştır. Hagenbeck'in 19()7'de açtığı bu hayvanat bahçesi öylesine beğenildi ki, çok geçmeden büyük hayvanat bahçeleri*nin birçoğu bu yönteme göre yeniden düzen*lendi.
SSCB'nin en büyük hayvanat bahçesi Mos*kova'dadır ve biri küçük bölmeli alanları, öbürü otçul hayvan sürüleri için çok geniş otlakları içeren iki bölümden oluşur.
ABD'de New York'taki Bronx Hayvanat Bahçesi de Hagenbeck'in uygulamasından yola çıkarak yeniden düzenlenmiştir. Antilopların, turna, leylek ve başka kuşların hendeklerle bö*lünmüş açık alanlarda yaşadıkları Afrika düzlük*lerinin tam arkasında, izleyicilerin göremediği çok derin bir hendekle ayrılmış kocaman bir kayada aslanlar yaşar. Ayrıca bütün hayvan*lar için kışı geçirebilecekleri sıcak ve gizli barınaklar vardır. California eyaletindeki San Diego Hayvanat Bahçesi de, doğal kanyonla*rın üzerine tel örgüler gerilerek düzenlenen kuş barınaklarıyla ünlüdür. Dünyanın en gör*kemli "kuş bahçeleri" sayılan bu kanyonlar*dan biri yaklaşık 25 metre yüksekliğinde, 46 metre uzunluğundadır ve içinde yürüyerek dolaşılır.
Büyük hayvanat bahçelerinin hemen hep*sinde bir akvaryum bulunur. Burada balıklar dört yanı camla kapatılmış çeşitli büyüklükte tankların içinde yaşarlar. İzleyicilerin balıkla*rı rahatça görebilmeleri için tanklar spotlarla aydınlatılır ve içindeki su genellikle pompa*larla dışarı alınıp süzüldükten sonra yeniden kullanılır. Sıcak deniz ve akarsulardan gelmiş tropik balıklara ayrılan tanklar daha sıcak suyla doldurulur.
Yılanlar genellikle kalın camlı bölmelerde sergilenir; yalnız, tehlikesiz olan küçük yılan*lar ile kertenkeleler için alçak bir duvarla çevrilmiş özel kaya bahçeleri düzenlenir. Böy*lece izleyiciler bu hayvanları bahçelerindeki bitkilerin arasında koşuştururken ya da taşla*rın üzerinde güneşlenirken görebilirler. Tim*sahların yaşadığı geniş havuzun çevresi de kalın bir camla ya da kafes demirleriyle kuşatılır. Çok parlak bir ışıkla aydınlatılan bu bölmelerin her zaman çok sıcak tutulması gerekir.
Balıkları ve öbür deniz hayvanlarını barın*dırmak için okyanus akvaryumu ya da ose-naryum kullanımı özellikle Avustralya'da ve ABD'nin sıcak bölgelerinde yaygındır. Bir ya da iki yüzü camla çevrili bu dev tanklarda yunuslar halkın ilgiyle izlediği çeşitli gösteri*ler yaparlar.
Çağdaş hayvanat bahçelerinin bir başka özelliği de gece hayvanları için ayrı bölümler düzenlenmiş olmasıdır. Bu bölümlerde, izle*yicilerin yarasa, sivrifare ve maki gibi gece hayvanlarını uyanıkken görebilmeleri için ge*ce ile gündüzün normal dönüşümü tersine çevrilmiştir. Bunu sağlamak için bu bölümler ay ışığı izlenimini veren loş beyaz bir ışıkla ay*dınlatılır. Londra Hayvanat Bahçesi'nde gece hayvanlarına ayrılmış büyük bir bölüm vardır. Avustralya'nın Sydney kentindeki Taronga Hayvanat Bahçesi'nde de yalnızca bu kıtaya özgü olan keselilerin birçok türü sergilenir.
Türkiye'de yalnızca üç hayvanat bahçesi vardır ve hiçbirisi dünyanın büyük hayvanat bahçeleriyle karşılaştırılacak zenginlikte de*ğildir. Ankara'da, Atatürk Orman Çiftliği içindeki hayvanat bahçesi bunların ilkidir ve öbür ikisinden hem daha geniş bir alana yayılır, hem de daha çok hayvan türünü barındırır. İstanbul Gülhane Parkı'ndaki ve İzmir Kültürpark'taki küçük hayvanat bahçe*lerinde evcil hayanların sayısı yabanıl hayvan-larınkinden daha çoktur.
Hayvanların Beslenmesi
Doğada yabanıl olarak yaşayan hayvanların beslenme alışkanlıkları birbirinden çok farklı*dır. Öğütücü dişleri olmayan yılanlar avlarını bütün olarak yutmak zorundadır; piton ve boa gibi çok iri türler öylesine büyük hayvan*ları yutarlar ki sindirmeleri haftalarca, hatta aylarca sürebilir. Aslan, kaplan gibi yırtıcı etçil hayvanların da her gün yeni bir av bulma güvencesi yoktur; bu yüzden günlerce hiçbir şey yemeden yaşayabilirler. Buna karşılık geyik, antilop ve zebra gibi otçul hayvanlar günlerinin büyük bölümünü otlayarak geçirir*ler. Doğadaki bu düzeni sürdürmek için hayvanat bahçelerindeki aslan ve kaplanlara haftanın bir günü yemek verilmez, ama otçul hayvanların barınak; ve otlaklarında her za*man bol yem bulunur.
Et, saman, sebze ya da meyve yiyen hay*vanları beslemek oldukça kolaydır, çünkü bu yiyecekler her zaman bulunabilir. Ama böcek yiyen hayvanlar için özel olarak böcek üret*mek gerekir. Bu amaçla üretilen başlıca böcekler çekirge, un kurdu (un güvesinin kurtçukları) ve etsineğidir. Bugün hayvanat bahçelerinin çoğunda hayvanların sağlıklı beslenebilmesi için yemlerine çeşitli vitamin*ler katılır. Böylece, eskiden kafeslerdeki tut*sak yaşama uyum sağlayamayıp hastalanan, hatta ölen bazı hayvanlar artık hayvanat bahçelerinde beslenebilmektedir.
Maymunlar taze meyve, ceviz, fındık gibi sert kabuklu yemişler, yeşil sebzeler, bitki kökleri ve haşlanmış patatesle beslenir. Orta büyüklükte bir maymun günde yarım kilo*gram kadar sebze-meyve yer. İri maymunlara bu yiyeceklerin yanı sıra yumurta ve ara sıra et verilir; yavruyken de hepsi sütle beslenir.
Aslanlar, yemek verilmeyen günün dışında, her gün yaklaşık 5 kg kemikli et yerler. Ayrıca haftada bir kez ayrıkotu, yeni kesilmiş kanlı kanlı bir adatavşanı ya da piliç, ara sıra da biraz karaciğer ile vitamin karışımı verilir.
Bir fil günde yaklaşık 15 kg saman, 6 balya taze ot (kışın aynı miktarda pancar ya da başka yumru kökler), kilolarca yulaf ezmesi, bol patates, havuç ve elma, biraz da ekmek yer. Yapraklı körpe dallar da hem yararlı, hem de sevdiği bir yiyecektir. Kısacası filleri doyurmak pek kolay iş değildir. Suaygırlarının her birine de günde 50 kg saman, yeşillik ve kök karışımı ile bir miktar tahıl vermek gerekir.
Foklar günde 3 ya da 6 kg kadar balık yerler. Penguenler de başta mezgit ve ringa olmak üzere balıkla beslenir, ama foklardan daha küçük yapılı oldukları için daha azla yetinirler. Deniz memelilerinin ve kuşların sağlıklı kalması için yiyeceklerine mineral tuzları ile vitamin içeren tabletler katılır.
Kartal gibi yırtıcı ve etçil kuşlara da hafta*nın bir günü yemek verilmez. Böcek yiyen kuşlar ise, katı yumurtanın sarısı, çeşitli bö*cekler, karınca yumurtaları (daha doğrusu pupa evresindeki karınca larvaları), soyafa-sulyesi ve bir miktar çiğ kıymayla hazırlanan bir karışımla beslenir. Doğada çiçeklerden balozu emerek yaşayan nektaremen ve kolibri gibi küçük kuşlar için de bal, süttozu, bebek maması, birkaç damla et suyu ve çeşitli vitaminlerle özel bir karışım hazırlanır. Bu karışımın doldurulduğu bir haznesi ve gagala*rını sokabilecekleri küçük delikleri olan özel yemliklerden kuşlar istedikleri kadar "bal*ozu" emebilirler.
Yılanların hepsi et ya da yumurta gibi hayvansal besinlere düşkündür. Ama kral kobra yılandan başka şey yemediği için tek başına ayrı bir bölmede tutulur. Öbür yılanla*ra da iriliğine göre tavşan ve kümes hayvanla*rı ya da sıçan, fare, kertenkele ve kurbağa verilir. Böcek yiyen sürüngenlerin başlıca besini de un kurdudur.
Akvaryumlardaki iri balıkların günlük öğü*nü doğranmış at kalbi, daha küçük balıkların-ki ise karides, kumpiresi ve supiresi gibi küçük kabuklular ile protein ve vitamin katkı*lı hazır balık yemleridir.
Hayvanat bahçelerindeki bazı hayvanlar yabanıl yaşamda hiç yemedikleri yiyecekleri yemeye alışırlar. Örneğin dev karıncayiyen kendisi için hazırlanmış çiğ kıyma, çiğ yumur*ta, süttozu, karınca yumurtaları ve kepek karışımını severek yer. Avustralya'nın ilginç hayvanlarından ekidneler de 40 yıldır buna benzer bir karışımla beslenerek hayvanat bahçelerinde bakılmaktadır. Oysa bu yumurt*layan memeliler doğada yalnızca böcek yiye*rek beslenir. Zürafaların akrabası okapi de doğal yurdu olan sıcak Kongo ormanlarındaki bitkileri bulamadığı için kış boyunca ister istemez meşe yapraklarıyla yetinir.
Buna karşılık bazı hayvanlar doğadaki yiye*ceklerinden başkasına hiçbir zaman alışamaz-lar; bu yüzden bu hayvanlara ancak doğal yurtlarındaki hayvanat bahçelerinde rastlanır. Örneğin Avustralya'nın sevimli koalası yal*nızca bazı okaliptüs ağaçlarının yapraklarını yediğinden Avustralya dışındaki hayvanat bahçelerinde pek görülmez. Gene de San Diego Hayvanat Bahçesi'ndeki uzmanlar bir*kaç koala ailesini burada yaşatmayı başarmış*lardır.
Hayvanların beslenmesine ve sağlığına bu kadar özen gösterildiğini öğrendikten sonra, bir hayvanat bahçesinde dolaşırken kafeslerin üzerindeki HAYVANLARA YİYECEK VERMEYİNİZ uyarısını kimse göz ardı ede*mez. Bu tabelalar gösteriş olsun diye değil hayvanların zarar görmesini önlemek amacıy*la konulmuştur. Üstelik kafesteki hayvanlara yiyecek uzatanlar için ısırılmak tehlikesi de vardır.
Beslenecek Hayvanların Yakalanması
Bugün doğada özgürce yaşarken yakalanıp hayvanat bahçelerine ***ürülen hayvanların sayısı oldukça azdır. Çoğu hayvanat bahçele*rinde doğar ve üreyip çoğaldığında öbür hayvanat bahçelerindeki başka hayvanlarla değiş tokuş edilir. Yalnızca Afrika, Güney Amerika ve Asya'daki doğal koruma alanla*rında yabanıl olarak yaşayan ve sayıları çok olan hayvanların yakalanmasına izin verilir.
İri hayvanların yavrularını yakalamak için en çok uygulanan yöntem, ucuna uyuşturucu sürülmüş küçük bir okla hayvanı vurup, baygın durumdayken iplerle bağlayarak tahta bir kafese kapatmaktır. Uyuşturucunun etkisi çok uzun sürmez; kafese alındıktan sonra ilacın etkisini gideren bir uyarıcı verilerek kendine gelmesi sağlanır. O anda paniğe kapılması önlenip yatıştırılırsa kısa zamanda yeni çevresine alışır ve kendisine sunulan yiyecekleri yemeye başlar. Örneğin filler ge*nellikle yavruyken yakalanır ve birkaç ay içinde insanlarla birlikte olmaya alışırlar.
Hayvanat bahçelerindeki hayvanların bir bölümü de, insanların yavruyken evde besle*mek üzere alıp bakımı güçleşince hayvanat bahçelerine verdikleri yırtıcı hayvanlardır.
Uçak taşımacılığının başlamasından önceki zamanlarda, uzak ülkelerde yakalanan hay*vanlar gemilere yüklenir ve bazen aylarca süren uzun yolculuklara katlanmak zorunda kalırlardı. Yolculuk sırasında gerektiği gibi beslenemeyen, daracık yerlere kapatılmaktan bunalan ve fırtınalı havalarda deniz tutmasın*dan hastalanan hayvanların çoğu daha gemi*deyken ölürdü. Oysa günümüzde, karantina yönetmeliklerinin havayoluyla taşınmasına izin verdiği hayvanlar, gidecekleri yerlere birkaç saatlik bir uçak yolculuğuyla kolayca ulaştırılabiliyor. Ama çok büyük balıkların taşınması bugün bile sorun yaratır; çünkü bu hayvanlar ancak su dolu büyük tanklarda ve suyu belirli bir sıcaklıkta tutup sürekli oksijen vermek koşuluyla taşınabilir.
Hayvan Üretme Çalışmaları
Hayvanat bahçelerini zenginleştirmenin en iyi yolu, hayvanların bu yeni yuvalarını benimse*yerek yavrulamalarını sağlamaktır. Ama bu her zaman kolay olmaz. Özellikle bazı hay*vanlar doğadaki koşulları sağlanmadıkça çok ender olarak yavrularlar. Bununla birlikte, hayvanların doğal yaşama ortamları ve alış*kanlıkları üstüne daha çok bilgi edindikçe hayvanat bahçelerinde birer aile oluşturan türlerin sayısı yıldan yıla artmaktadır.
Aslan ve kaplan hayvanat bahçelerinde en kolay üreyen hayvanlardandır. Ayrıca mink ve çinçilya gibi değerli kürk hayvanları ile altın keseğen gibi sevilen ev hayvanları çok sayıda üretilir. Dünyadaki bütün evcil kese-ğenler 1930'da yakalanan birkaç yavrunun soyundan türemiştir.
Bugün yalnızca hayvanat bahçelerinde ya*şayan, doğada yabanıl örneği kalmamış hay*vanlardan biri de Pere David geyiğidir. Bu hayvanı ilk kez 19. yüzyılda Katolik bir misyoner olan Pere David Pekin'deki impara*torluk avlağında gördüğü için geyik de onun adıyla anılır. Buradan alınan birkaç hayvan Avrupa'daki özel koleksiyonlara ve hayvanat bahçelerine ***ürülmüş, ama 1910'larda İn*giltere'deki Bedford dükünün beslediği küçük bir sürü dışında hepsi, hatta Çin'dekiler bile ölmüştü. Sonradan Bedford dükünün sürü*sünden alınan geyikler Avrupa ile Amerika' daki hayvanat bahçelerine verildi; 1956'da iki çift geyik de Londra Zooloji Derneği tarafın*dan Çin hükümetine armağan edildi.
Bazı hayvanlar doğada o kadar azalmıştır ki, soyunu sürdürmesi için bir dişi ile bir erkek bulma şansı bile neredeyse kalmamış*tır. Birkaç yıl öncesine kadar, dişileri ile erkekleri ayrı ayrı hayvanat bahçelerinde yaşayan dev pandaların soyu tükenmek üze*reydi. Dev pandası olan birkaç hayvanat bahçesi erkekler ile dişileri bir araya getirme girişiminde bulundu; ama hayvanlar bu koşul*lar altında çiftleşmeye yanaşmadılar. Sonun*da yapay döllemeyle, yani erkekten alınan spermaların dişiye verilmesiyle hayvanat bah*çelerindeki dev pandaların çoğu yavruladı.