DEFNE
Bir varmış bir yokmuş, ırmak tanrısı Peneus’un Defne adında bir kızı varmış. Günlerden bir gün Apollon, Defne’ye abayı yakmış. Defne kaçmış, Apollon kovalamış; sonunda Defne yorgunluktan bitap düşmüş ve Apollon’dan kurtulmak için babasından yardım istemiş. Irmak tanrısı gücünü kullanarak kızını bir defne ağacına dönüştürmüş.
İşte bu olay Antakya’da, Harbiye çağlayanları’nın olduğu yerde gerçekleşmiş. Harbiye, antik dönemde Daphne diye anılırmış. Romalı zenginler, çağlayanları ve havuzlarıyla ünlü bu yazlık sayfiye yerinde kendilerine villalar yaptırmışlar.
Peder önayak oldu
Villaların dillere destan olmuş mozaik süslemelerinde Defne ve Apollon’un öyküsü resmedilmiş çoğu kez. Sonuçta, Defne’nin, Antakya geleneğinde çok önemli bir yeri olmuş.
Öte yandan, Doğu Ortodoks Kilisesi’nin de merkezi olan Antakya, doğal olarak, yüzyıllardır Türk, Arap,Yahudi, Hıristiyan Ortodoks ya da Katolik, Müslüman Sünni ya da Alevi ayrımı yapılmadan bir arada yaşayan, çok köklü kültür birikimi olan bir toplumu barındırıyor.
2002 yılında bu çokkültürlü toplumun bireylerinden biri, İdil Biret’in yakın dostu Peder Rene François Soulais, Antakya Defne Müzikseverler ve Kültür Derneği’nin kurulmasına önayak olmuş.
Üyeler arasında Antakya’nın ileri gelenleri, işadamları, ziraatçılar, hukukçular, doktorlar, eczacılar, öğretmenler, mühendisler, mimarlar var. Hepsi elbirliğiyle Kuzeydoğu Akdeniz’in bu en eski uygarlık bölgesine dünya çapında müzisyenleri getiriyor ve kentin kalburüstü müzikseverlerine müzik ziyafeti çekiyor.
Derneğin şimdiki başkanı Behiç çinçin, ikinci başkan Tülin Erduran, sayman Tülay Deviren ve dernek üyelerinden Can Halefoğlu, yılda dört kez işlerini güçlerini bir tarafa bırakıp konser organizasyonuyla uğraşıyorlar. Üyeler de bilet satışından, konser salonunun düzenlenmesine kadar her türlü işe koşuyorlar.
Defne Müzikseverler Derneği bugüne kadar İdil Biret, Gülsin Onay, Ruşen Güneş, Pelin Halkacı, Metin Ülkü gibi pek çok müzisyeni ağırlamış, çeşitli oda müziği topluluklarını ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin “Folklorama” adlı gösterisini davet etmiş.
Corelli’den Uçarsu’ya
2006 - 2007 sezonun ilk konseri için İstanbul’dan viyolonselci Dilbağ Tokay ve piyanist Emine Serdaroğlu’nu davet etmişler. İkili 1998’den beri birlikte çalışıyor. Türkiye’de Eskişehir, Adana, İstanbul, Kars, Ayvalık gibi çok farklı kentlerde katıldıkları festivaller dışında, İsveç, Almanya, Fransa ve İtalya’da da konserler veriyorlar.
Antakya’da konser mekânı olarak kullanılan Savon Oteli, 19. yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş bir zeytinyağı ve sabun imalathanesi aslında. Geniş bir avluyu çevreleyen binalardan oluşan bu mekân eski kervansarayları da anımsatmıyor değil.
Onarılmış, yenilenmiş, sıcak ve zevkli bir ev gibi döşenmiş. Küçük bir kuyruklu piyanoları var. Konserin samimi ve özenli havasından da anlaşılacağı üzere Antakya’nın müziksever çevresi yabana atılacak gibi değil.
Tokay ve Serdaroğlu ikilisi bol çeşitli ve renkli bir program hazırlamışlar bu konser için. Corelli ile başlayıp yolda Mendelssohn, Martinu, Schubert ve Beethoven ile devam edip Hasan Uçarsu ile biten bu müzik yolculuğu kentin kültür düzeyi yüksek ve klasik müziği hem tanıyan hem de seven dinleyicisi tarafından gerçekten coşkuyla karşılandı.
Türkiye’de kaliteli müziğin nabzının sadece büyük kentlerde değil, Akdeniz’in en doğusundaki bu çokkültürlü kentte de attığını görerek, geleceğe ümitle bakabiliriz sanırım.