Şarkılara da konu olmuştur... Kendi tarafından bakar herkes, haklı olduğunu düşünür tabii
olarak. Hangi konuda olursa olsun. Gitmeler, gelmeler, aramalar, sormalar, düşünmeler, sevmeler, almalar
vermeler, üzülmeler, tebrik etmeler, vesaire vesaire... Hep bir taraftan bekleniyor. Bana sorsan ben
haklıyım, sana sorsam sen haklısın... Kim haksız? Yoldan geçen adam haksız, neden o yoldan geçiyor...
Yani var ya, nasıl ifade edeceğimi bile bilmiyorum o denli kermekeşlik. Sen haklısın ben haklıyım
sen arasaydın sen sorsaydın ları bir tarafa bırakarak, şöyle bir düşünsek, düşünebilsek, keşke...
İlla ki küçük , büyüğü arayacak, büyük küçüğü soracak diye sabitlenmek, sabit düşünmek ne kadar doğru?
Böyle düşünmek yerine İmkanı olan, (maddi ve manevi) fırsatı olan, zamanı olan kimse, o yapsa ya ne
olur. Ne değişir acaba? Tabi bu demek değil, karşımda ki daha imkanlı hep o arasın sorsun, gitsin gelsin...
Vesaire... Art niyet olmadığı sürece, fark etmemeli... Örnek vermek gerekirse ki, o kadar çok örnek var ki...
Mesala, bayramlarda hep küçük beklenir, arasın veya gelsin diye. Tamam, tabiki üyüklerimize saygımız
sonsuz, elbette biz küçükler üstümüze düşeni yapmalıyız. İfade etmek istediğim çok ayrı bir şey...
Sakın yanlış anlaşılmasın! Gidemediğinde yada arayamadığında hemen küsmemek gerek, belki imkan
bulamamıştır, vesaire diye olumlu düşünmek yerine, hemen yakılıyor gemiler...
Ya da, bir yakınınız da (akraba, dost, v.s.) kalmış olsanız uzun bir süre bir sebepten dolayı...
Bir şekilde yaşanmışlıklar var elbet. İyi veya kötü. Kaldığınız kişilerde büyük mesala... Uzun bir süre
iletişim kuramadığın zaman hemen, vay bizi unuttu sen yaşıyormusun, o kadar yedik içtik, vesaire...
Ya arkadaş farz etki yaşamıyorum, öldüm. Sen neredesin? Bana soruyorsun yaşayıp yaşamadığımı...
Hadi biz düşüncesizlik ettik diyelim, aramadık sormadık. Tamam hadi suçlu da olalım. Peki ya sen / siz
neden kendiniz arayıp sormuyorsunuz? Ha ben iyilik ettim, ben büyüğüm, o arasın, onlar arasın sorsun.
Yok benim düğünüme gelmedi, ben onunkine niye gideyim. Yok ben hasta oldum, gelmedi / ler.
Ben niye gideyim. O / onlar bana borç vermedi ben niye vereyim... O bana çeyrek taktı, ben niye bilezik
takayım... Ya arkadaş; insanlar imkanları, inançları, örf ve adetleri, sosyal yaşantısına göre faklı
zelliklere ayrılmıştır. Herkes aynı özveride bulunamaz. Aynı ince fikirlere sahip olmayabilir.
Ya da yapmak zorunda hissetmeyebilir kendini. Sadece menfaatler uğruna sahte davranışlarda,
bulunmaktansa, gerçek olup bu durumlara maruz kalmak... O kadar çok kırıyor ve yaralıyoruz ki
birbirimizi... Farkında olarak veya olmayarak... Kendimizden başkalarını her konuda düşünmek
düşünebilmek gerek. Bizler kendimize yol bulup gideceğiz diye, kimseyi / leri ayaklar altına almamalıyız.
Ne akraba, ne dost, ne arkadaş, nede tanımadığın / tanımadıkların... Birbirimizi sevelim, sayalım...
(kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorunda) Akrabamızı, eşimizi, dostumuzu
arıyalım soralım. Sormasına, onlarda bizleri arasın sorsun... İllede ben bir aradım, gittim, sende bir
ara bir git diye bir aritmetik yok, olmamalı da zaten. Sen on gidersin onlar bir gelir, sen bir ararsın
onlar beş arar... Yani bir yarış gibi değil de, isteyerek samimi olarak yapılması gereken şeyler bunlar.
Bu işlerin sırası, mırası olmaz / olmamalı... Uzun süre aramadığın birini sevmiyorsun anlamına mı
gelir? Elbette hayır. Ya da her gün aradığın (iş için, ya da menfaat için) kişiyi / kişileri çok mu seviyorsun,
bu mu oluyor yani? Elbette hayır. Herkesin geçerli nedeni vardır. Ve mutlaka herşeyin bir açıklaması
vardır. Herkes kendince haklıdır... Ama lütfen, öyleydi, böyleydiyi bir tarafa bırakalım...
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım...EMİ...
(Eminim, bir çoğumuzun yaşadığı bir durum) (Büyüklerimize saygı, küçüklerimize sevgi gösterelim. EMİ)
olarak. Hangi konuda olursa olsun. Gitmeler, gelmeler, aramalar, sormalar, düşünmeler, sevmeler, almalar
vermeler, üzülmeler, tebrik etmeler, vesaire vesaire... Hep bir taraftan bekleniyor. Bana sorsan ben
haklıyım, sana sorsam sen haklısın... Kim haksız? Yoldan geçen adam haksız, neden o yoldan geçiyor...
Yani var ya, nasıl ifade edeceğimi bile bilmiyorum o denli kermekeşlik. Sen haklısın ben haklıyım
sen arasaydın sen sorsaydın ları bir tarafa bırakarak, şöyle bir düşünsek, düşünebilsek, keşke...
İlla ki küçük , büyüğü arayacak, büyük küçüğü soracak diye sabitlenmek, sabit düşünmek ne kadar doğru?
Böyle düşünmek yerine İmkanı olan, (maddi ve manevi) fırsatı olan, zamanı olan kimse, o yapsa ya ne
olur. Ne değişir acaba? Tabi bu demek değil, karşımda ki daha imkanlı hep o arasın sorsun, gitsin gelsin...
Vesaire... Art niyet olmadığı sürece, fark etmemeli... Örnek vermek gerekirse ki, o kadar çok örnek var ki...
Mesala, bayramlarda hep küçük beklenir, arasın veya gelsin diye. Tamam, tabiki üyüklerimize saygımız
sonsuz, elbette biz küçükler üstümüze düşeni yapmalıyız. İfade etmek istediğim çok ayrı bir şey...
Sakın yanlış anlaşılmasın! Gidemediğinde yada arayamadığında hemen küsmemek gerek, belki imkan
bulamamıştır, vesaire diye olumlu düşünmek yerine, hemen yakılıyor gemiler...
Ya da, bir yakınınız da (akraba, dost, v.s.) kalmış olsanız uzun bir süre bir sebepten dolayı...
Bir şekilde yaşanmışlıklar var elbet. İyi veya kötü. Kaldığınız kişilerde büyük mesala... Uzun bir süre
iletişim kuramadığın zaman hemen, vay bizi unuttu sen yaşıyormusun, o kadar yedik içtik, vesaire...
Ya arkadaş farz etki yaşamıyorum, öldüm. Sen neredesin? Bana soruyorsun yaşayıp yaşamadığımı...
Hadi biz düşüncesizlik ettik diyelim, aramadık sormadık. Tamam hadi suçlu da olalım. Peki ya sen / siz
neden kendiniz arayıp sormuyorsunuz? Ha ben iyilik ettim, ben büyüğüm, o arasın, onlar arasın sorsun.
Yok benim düğünüme gelmedi, ben onunkine niye gideyim. Yok ben hasta oldum, gelmedi / ler.
Ben niye gideyim. O / onlar bana borç vermedi ben niye vereyim... O bana çeyrek taktı, ben niye bilezik
takayım... Ya arkadaş; insanlar imkanları, inançları, örf ve adetleri, sosyal yaşantısına göre faklı
zelliklere ayrılmıştır. Herkes aynı özveride bulunamaz. Aynı ince fikirlere sahip olmayabilir.
Ya da yapmak zorunda hissetmeyebilir kendini. Sadece menfaatler uğruna sahte davranışlarda,
bulunmaktansa, gerçek olup bu durumlara maruz kalmak... O kadar çok kırıyor ve yaralıyoruz ki
birbirimizi... Farkında olarak veya olmayarak... Kendimizden başkalarını her konuda düşünmek
düşünebilmek gerek. Bizler kendimize yol bulup gideceğiz diye, kimseyi / leri ayaklar altına almamalıyız.
Ne akraba, ne dost, ne arkadaş, nede tanımadığın / tanımadıkların... Birbirimizi sevelim, sayalım...
(kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorunda) Akrabamızı, eşimizi, dostumuzu
arıyalım soralım. Sormasına, onlarda bizleri arasın sorsun... İllede ben bir aradım, gittim, sende bir
ara bir git diye bir aritmetik yok, olmamalı da zaten. Sen on gidersin onlar bir gelir, sen bir ararsın
onlar beş arar... Yani bir yarış gibi değil de, isteyerek samimi olarak yapılması gereken şeyler bunlar.
Bu işlerin sırası, mırası olmaz / olmamalı... Uzun süre aramadığın birini sevmiyorsun anlamına mı
gelir? Elbette hayır. Ya da her gün aradığın (iş için, ya da menfaat için) kişiyi / kişileri çok mu seviyorsun,
bu mu oluyor yani? Elbette hayır. Herkesin geçerli nedeni vardır. Ve mutlaka herşeyin bir açıklaması
vardır. Herkes kendince haklıdır... Ama lütfen, öyleydi, böyleydiyi bir tarafa bırakalım...
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım...EMİ...
(Eminim, bir çoğumuzun yaşadığı bir durum) (Büyüklerimize saygı, küçüklerimize sevgi gösterelim. EMİ)