HİLEKAR TAVŞAN
Bir gün aslan, ormandaki su içtikleri kaynağın temizlenmesi emrini verdi. Bu pınardan su içen bütün hayvanlar geldi ve temizliğe yardım etti. Sadece tavşan gelmedi. “Bensiz de temizleyebilirler” diye söylendi kendi kendine. Kaynak temizlendikten ve temiz suyla dolduktan sonra kıral tavşanı huzuruna çağırdı ve dedi ki:
“Kaynağın temizlenmesine yardım etmediğin için artık buradan su içemezsin”.
“Anlaşıldı”, dedi tavşan umursamaksızın, “ben de başka bir yerden su içerim”.
Ama aslan tavşana pek inanmadı. Her ihtimale karşı kaynağın başına nöbetçi koydu. İlk nöbet ceylanındı. Ve gerçekten tam nöbet başladığı anda tavşan geldi. İki büyük testi taşıyordu. Ceylanı yerlere kadar eğilerek selamladı.
“Selam sana, ey güzel!”
Ama ceylan tersledi, “hadi çek git buradan. Biliyorum su almak istiyorsun, ama sana vermeyeceğim. Bunu bana yaptıramazsın”:
“Yanılıyorsun güzelim” diye karşılık verdi tavşan, “benim yüzümden burada beklediğin için üzülüyorum. Bu nedenle sana bir testicik bal getirdim”.
Bunları söyleyip balın içine bir kamış soktu ve ceylanın dudaklarına sürdü.
“Hımmm, çok lezzetli” dedi ceylan, “gerçekten bana bir testi dolusu bal mı getirdin?”
“İşte burada”, dedi tavşan. “Ama en lezzetli hali, ön ayakları birbirine bağlayıp da yersen oluyor. O zaman bal daha tatlılaşıyor”. Böylece ceylan ön ayaklarının bağlanmasına izin verdi. Ama o da ne! Küstah tavşan ona hiç bal vermedi. Testisini suyla doldurdu, kaynağın suyunu iyice bulandırdı, ceylanı sopayla bir güzel dövdü ve çekip gitti.
Bir süre sonra nöbeti devralmaya antilop geldi. Ceylanı öyle bağlanmış görünce çok şaşırdı.
“Sana ne oldu böyle” diye sordu.
“Ne olabilir, tavşan geldi ve beni bağladı” diye yanıt verdi ceylan.
“O küçük yaratık mı yaptı bunu?” diye sordu antilop şaşkınlıkla.
“Bu tavşan denen yaratığın diğerleri gibi olduğunu zannetme sakın. Seni de bağlayabilirdi”, diye kendini savundu ceylan ve hızla oradan uzaklaştı.
Biraz sonra tavşan yine geldi. Yine elinde iki testi vardı. Nazik bir şekilde eğilip selamladı:
“Selam sana ey güzel!”
Antilop terslendi, “hadi çek git buradan. Ben ceylan değilim. Öyle kolay aldatamazsın beni”.
“Ama böyle bir şey yapmak istemiyorum ki ben” diye kendini savundu tavşan.
“Benim yüzümden burada nöbet tutmak zorundasın diye çok üzülüyorum. Zahmetlerine karşılık bir testi harika bal getirdim sana. Hemen bala bir çubuk soktu ve antilobun dudaklarına sürdü.
“Ah çok lezzetli” diye inledi antilop. “Gerçekten bir testi dolusu bal mı vereceksin bana?”
“Neden olmasın. Söz sözdür. Ama ön bacaklarını bağlayıp yersen daha lezzetli olur. O zaman bal çok çok tatlılaşır”.
Antilop isteksizce ön bacaklarını bağlattırdı. Ama o da baldan hiç yiyemedi. Aksine tavşan bir sopa alıp iyi bir dayak attı ona. Sonradan testisini doldurdu, suyu bulandırdı ve ortadan kayboldu. Hayvanların kıralı, tavşanın ceylan ve antilobu nasıl aptal yerine koyduğunu öğrenince küplere bindi. O sırada yeşil kurbağa zıplayarak geldi huzuruna ve dedi ki:
“Kıralım bu kadar hiddetlenme. Kaynağı ben beklerim. Tavşan beni kesinlikle aldatamaz”.
“Kaynağı sen mi koruyacaksın, küçük kurbağa?” diye sordu kıral hayretle. Ama sonra önerisini kabul etti. Kurbağa hemen kaynağın yolunu tutu. Varır varmaz suyun içine saklandı ve beklemeye başladı. Tavşanın görünmesi pek de uzun sürmedi. Dikkatle etrafını gözetledi ve kimsenin olmadığını görünce kendi kendine güldü.
“Tavşan hayvanların en zekisidir. Diğerlerinden çok daha fazla aklım var. Sonunda benimle boy ölçüşemeyeceklerini anladılar”.
Testisini suyla doldurdu, kaynağa girip çamurlu oluncaya kadar suyu bulandırdı. Tam sudan çıkacağı sırada yeşil kurbağa, tavşanın arka ayaklarından birine sarıldı. Daha tavşan ne olduğunu anlayamadan hemen ikinci ayağını da yakaladı. Bir iple iki ayağını bağladı ve sürükleye sürükleye kırala götürdü tavşanı.
Tavşanı alt edebilecek birisinin olmasına çok ama çok sevindi kıral. Hemen bütün hayvanları topladı ve tavşana verilecek en korkunç cezayı tartışmaya başladılar. Her hayvanın farklı bir önerisi vardı. Bir türlü anlaşamadılar. Sonunda tavşan işe karıştı:
“Benim için hiçbirisi fark etmez. Artık sonumun geldiğini biliyorum. Bana daha fazla acı çektirmeyin. Bir önerim var, kıralın kızı üstüme otursun, bu beni kesin öldürür”.
Genç aslanı getirdiler. Tam tavşanın üstüne oturtuyorlar ki hızla sıçradı tavşan ve ormana kaçtı. Korkunç bir av başladı. Bütün hayvanlar olanca güçleriyle oradan oraya koşup tavşanı aradı ama o çoktan kayıplara karışmıştı.
Bir gün aslan, ormandaki su içtikleri kaynağın temizlenmesi emrini verdi. Bu pınardan su içen bütün hayvanlar geldi ve temizliğe yardım etti. Sadece tavşan gelmedi. “Bensiz de temizleyebilirler” diye söylendi kendi kendine. Kaynak temizlendikten ve temiz suyla dolduktan sonra kıral tavşanı huzuruna çağırdı ve dedi ki:
“Kaynağın temizlenmesine yardım etmediğin için artık buradan su içemezsin”.
“Anlaşıldı”, dedi tavşan umursamaksızın, “ben de başka bir yerden su içerim”.
Ama aslan tavşana pek inanmadı. Her ihtimale karşı kaynağın başına nöbetçi koydu. İlk nöbet ceylanındı. Ve gerçekten tam nöbet başladığı anda tavşan geldi. İki büyük testi taşıyordu. Ceylanı yerlere kadar eğilerek selamladı.
“Selam sana, ey güzel!”
Ama ceylan tersledi, “hadi çek git buradan. Biliyorum su almak istiyorsun, ama sana vermeyeceğim. Bunu bana yaptıramazsın”:
“Yanılıyorsun güzelim” diye karşılık verdi tavşan, “benim yüzümden burada beklediğin için üzülüyorum. Bu nedenle sana bir testicik bal getirdim”.
Bunları söyleyip balın içine bir kamış soktu ve ceylanın dudaklarına sürdü.
“Hımmm, çok lezzetli” dedi ceylan, “gerçekten bana bir testi dolusu bal mı getirdin?”
“İşte burada”, dedi tavşan. “Ama en lezzetli hali, ön ayakları birbirine bağlayıp da yersen oluyor. O zaman bal daha tatlılaşıyor”. Böylece ceylan ön ayaklarının bağlanmasına izin verdi. Ama o da ne! Küstah tavşan ona hiç bal vermedi. Testisini suyla doldurdu, kaynağın suyunu iyice bulandırdı, ceylanı sopayla bir güzel dövdü ve çekip gitti.
Bir süre sonra nöbeti devralmaya antilop geldi. Ceylanı öyle bağlanmış görünce çok şaşırdı.
“Sana ne oldu böyle” diye sordu.
“Ne olabilir, tavşan geldi ve beni bağladı” diye yanıt verdi ceylan.
“O küçük yaratık mı yaptı bunu?” diye sordu antilop şaşkınlıkla.
“Bu tavşan denen yaratığın diğerleri gibi olduğunu zannetme sakın. Seni de bağlayabilirdi”, diye kendini savundu ceylan ve hızla oradan uzaklaştı.
Biraz sonra tavşan yine geldi. Yine elinde iki testi vardı. Nazik bir şekilde eğilip selamladı:
“Selam sana ey güzel!”
Antilop terslendi, “hadi çek git buradan. Ben ceylan değilim. Öyle kolay aldatamazsın beni”.
“Ama böyle bir şey yapmak istemiyorum ki ben” diye kendini savundu tavşan.
“Benim yüzümden burada nöbet tutmak zorundasın diye çok üzülüyorum. Zahmetlerine karşılık bir testi harika bal getirdim sana. Hemen bala bir çubuk soktu ve antilobun dudaklarına sürdü.
“Ah çok lezzetli” diye inledi antilop. “Gerçekten bir testi dolusu bal mı vereceksin bana?”
“Neden olmasın. Söz sözdür. Ama ön bacaklarını bağlayıp yersen daha lezzetli olur. O zaman bal çok çok tatlılaşır”.
Antilop isteksizce ön bacaklarını bağlattırdı. Ama o da baldan hiç yiyemedi. Aksine tavşan bir sopa alıp iyi bir dayak attı ona. Sonradan testisini doldurdu, suyu bulandırdı ve ortadan kayboldu. Hayvanların kıralı, tavşanın ceylan ve antilobu nasıl aptal yerine koyduğunu öğrenince küplere bindi. O sırada yeşil kurbağa zıplayarak geldi huzuruna ve dedi ki:
“Kıralım bu kadar hiddetlenme. Kaynağı ben beklerim. Tavşan beni kesinlikle aldatamaz”.
“Kaynağı sen mi koruyacaksın, küçük kurbağa?” diye sordu kıral hayretle. Ama sonra önerisini kabul etti. Kurbağa hemen kaynağın yolunu tutu. Varır varmaz suyun içine saklandı ve beklemeye başladı. Tavşanın görünmesi pek de uzun sürmedi. Dikkatle etrafını gözetledi ve kimsenin olmadığını görünce kendi kendine güldü.
“Tavşan hayvanların en zekisidir. Diğerlerinden çok daha fazla aklım var. Sonunda benimle boy ölçüşemeyeceklerini anladılar”.
Testisini suyla doldurdu, kaynağa girip çamurlu oluncaya kadar suyu bulandırdı. Tam sudan çıkacağı sırada yeşil kurbağa, tavşanın arka ayaklarından birine sarıldı. Daha tavşan ne olduğunu anlayamadan hemen ikinci ayağını da yakaladı. Bir iple iki ayağını bağladı ve sürükleye sürükleye kırala götürdü tavşanı.
Tavşanı alt edebilecek birisinin olmasına çok ama çok sevindi kıral. Hemen bütün hayvanları topladı ve tavşana verilecek en korkunç cezayı tartışmaya başladılar. Her hayvanın farklı bir önerisi vardı. Bir türlü anlaşamadılar. Sonunda tavşan işe karıştı:
“Benim için hiçbirisi fark etmez. Artık sonumun geldiğini biliyorum. Bana daha fazla acı çektirmeyin. Bir önerim var, kıralın kızı üstüme otursun, bu beni kesin öldürür”.
Genç aslanı getirdiler. Tam tavşanın üstüne oturtuyorlar ki hızla sıçradı tavşan ve ormana kaçtı. Korkunç bir av başladı. Bütün hayvanlar olanca güçleriyle oradan oraya koşup tavşanı aradı ama o çoktan kayıplara karışmıştı.