2. Dünya Savaşı"nda Hitler adına cepheden cepheye koşan 180 bin kişilik Türkistan Birliği, savaşın seyrini değiştirmişti. Aksiyon dergisi, birliğin komutanlığını yapan Baymirza Hayit"i bulupkonuştu. Hayit, "Hitler Türkiye"ye girecekti.Bunu biz önledik. Yoksa Türkiye istemeden de olsa 2. Dünya Savaşı"nın içinde olacaktı" diyor. Özbekistan dağları yeşillenmiş, gelincikler ve papatyalar baharın gelişini haber veriyordu. Oralarda bahar demek bayram demekti. Bayram da sonuna kadar yaşanmalıydı. Rengarenk fistanlar giymiş, saçlarını örmüş genç kızlar, akranları olan erkekler ve çocuklarla birlikte bahar bayramını coşkuyla kutluyordu.
Namangan"da yaşayan yaşlı bir kadının ise, yanındaki küçük oğlu ile birlikte şenlikleri izlerken yüreğinde sebebini anlamadığı bir burukluk vardı. Yaşayacakları içine doğmuştu sanki. Az sonra önüne konulan hasır sepet bir anda hayatını alt üst etti.
Sovyet Rusyasına karşı kendi vatanlarını ve kimliklerini korumak için Basmacılık Hareketi içinde mücadele eden büyük oğlunun kesik başını sepetin içinde gören yaşlı kadın yere yığıldı. Bıyıkları yeni terlemiş küçük oğlunun da bu manzara karşısında yapacağı pek fazla bir şey yoktu; yere oturdu, annesinin başını dizine koydu, öylece kalakaldı.
Yıl 1941... Tarihe "kara yıllar" olarak geçecek olan 2. Dünya Savaşı bütün şiddetiyle sürüyordu. General Paulus komutasındaki 5 Alman tümeni Rusya içlerine doğru yıldırım hareketlerini devam ettiriyordu. Batı cephesinde Hollanda, Belçika ve Lüksemburg"u pes ettiren Almanların karşısında, zaman zaman ülkenin güneyinde direnen dağınık Fransız birlikleri ile Manş Denizi"ni geçmeye korkan İngiltere"den başka güç kalmamıştı. Bu yüzden Rus steplerinin ne getireceğini pek kestiremeyen Hitler, bir an önce Stalin"i yenip, düşünü kurduğu dünyaya kavuşmak istiyordu. Hitler"in planları arasında Türkiye"yi de yanına almak vardı ancak Milli Şef İsmet İnönü bu teklifi kabul etmedi. Görüşmelerin sürdüğü sırada Alman karargahına ilginç bir not geldi. Rus cephesindeki son durumu Berlin"e ileten Alman komutanın geçtiği kriptoda şunlar yazılıydı; "Karşımızdaki düşman ölümüne savaşıyor. Başlarında Türkistanlı subayların bulunduğu birlikler Türkçe konuşuyor. Bu cepheyi savaşarak aşacağımızı sanmıyoruz. Başka yollar aramalıyız." Gelen haber üzerine Berlin"deki stratejik propaganda merkezi derhal harekete geçti. 18 Mayıs 1941"de Alman uçaklarından Türkistanlıların savaştığı alana bildiriler atıldı. Bir Türk subayının mesajıymış süsü verilen bildirilerde, "Türkiye Almanların yanında savaşa katıldı. Türk ordusu Türkistan"ı kurtarmak istiyor. Türkistan topraklarının kurtuluşu için Türk başkomutanı olarak sizi bize katılmaya, Almanya tarafına geçmeye çağırıyorum" cümleleri yazılıydı. Bunun üzerine cephede Rus askeri olarak savaşan binlerce Türk, Alman safına geçti. Ama Hitler onları bir savaşçı değil, esir olarak değerlendirdi. Trenlere karga-tulumba bindirilen Türkler, Polonya"ya kadar getirildi. Daha sonra aç ve susuz bir halde günlerce yürütülerek Almanya içlerine kadar ulaştırıldılar. Bu uzun yolculuğa dayanmayan yaralıların çoğu yollarda öldü. SS subaylarının baskı ve cezalarına maruz kalan Türkler çeşitli esir kamplarına yerleştirildi.
Türkistan Birliği
Tarihler Kasım 1941"i gösterdiğinde Polonya"daki Czynestachow esir kampına gelen esirler arasında dikkat çeken çekik gözlü Özbek, Namangan"daki bayram vahşetini yaşayan annesini teselli eden gençten başkası değildi. Ardan 11 yıl geçmiş ve o genç artık 24 yaşında bir delikanlı olmuştu. Esir de olsa bir fırsatını bulup Sovyet Rusya"dan hem ağabeyinin hem de ülkesinin intikamını almalıydı. Adı, Peygamber Efendimiz"in (s.a.v) süt annesi Halime validemizin soyundan geldiği için Mirza idi. Soyadı ise Hayit. Tarihe adı gizli bir kahraman olarak yazılacak bu genç adam, kamptaki mutfak işleriyle görevlendirildi. Ancak içi içine sığmamaktaydı. Kısa sürede esir kampındaki Türkleri örgütlemeye başladı. Önce Veli Kayyum Han, sonra da Türkistan liderlerinden Mustafa Çokay ile bir araya geldi. Bu heyet Almanlarla birlikte savaşma kararı aldı. Rusya"ya karşı savaşan Alman ordusu içinde yer alıp böylece kendi ülkelerini Rusya"dan kurtaracaklarını düşünüyorlardı. Baymirza Hayit"in başını çektiği bir grup Türkistanlı, Türklerden oluşan birliklerin kurulması için Hitler'e müracaat etti. Almanlar işlerine gelen bu teklifi hemen kabul etti. 180 bin kişiden oluşan ve Baymirza Hayit"in komutanlığını yaptığı Türkistan Birliği, Almanların verdiği silah ve üniformalarla başta Rusya"ya karşı olmak üzere birçok cephede savaştı. Kollarında "Allah biz bilan" yani " Allah bizimle" yazısı bulunan, vatanlarını kurtarmak için önce esir sonra asker olan Türkistanlılar, Almanların kendilerini kullandığını biliyorlardı ama başka çıkış yollarının olmadığının da farkındaydılar.
İşte Aksiyon dergisi bu tarihi olayların birinci tanığı olan, Hitler ordusundaki Türkistan Birliği"nin yüzbaşı rütbeli komutanı Baymirza Hayit"i bulup konuştu. Almanya"nın Köln kentine yakın bir bölgede yaşayan Hayit o günleri anlatırken gizli kalmış tarihi konulara da ışık tuttu.
"Hitler Türkiye"ye saldıracaktı"
Yunanistan ve Bulgaristan"a tamamen hakim olan Alman birlikleri, 5 Temmuz 1943 tarihinde Kapıkule sınır kapısına dayandı. Almanların hedefi, Anadolu"dan geçip Kafkasya üzerinden Rusya"yı etkisiz hale getirmekti. Almanlar Türkiye"nin sınırlarını açıp savaşa girmesini istiyordu. Ancak Türkiye, Azerbaycan topraklarının tamamının Türkiye"ye ilhak edilmesi gibi kabul edilmesi zor şartlar öne sürdü. Almanlar bu teklifi doğrudan reddetti.
Olayların görünen kısmı böyleydi. Baymirza Hayit ise Almanların bu sırada Anadolu yolunu kullanmak için Türkiye"ye karşı savaş kararı aldığını söylüyor. Alman tehlikesine karşı bazı belge ve önemli eşyaların İstanbul"dan Eskişehir"e taşınmaya başlandığı sırada, Almanya"nın yetkili albayı Aus dem Winkel ve arkadaşları, Türkistan Birlikleri"ni Türkiye"ye karşı savaş için ikna etmeye çalışıyormuş. Alman yetkililer Türkiye ile savaş durumunda Türkistan Birlikleri"nin ne yapacağını Baymirza Hayit"e sormuşlar. Hayit, onlara savaşın seyrini değiştirecek, Türkiye"nin kaderini etkileyecek şu cevabı vermiş; "Biz sadece ülkemiz Türkistan"ın Ruslardan kurtulması için sizinle savaşıyoruz. Siz Türkiye ile savaşacak olursanız Türkistan askerlerini yanınızda göremezsiniz. Biz aynı dine mensup, aynı dili konuşan iki milletin, değişik coğrafyalardaki insanlarıyız. Hiçbir Türkistanlı Türk askerine silah çekmeyecektir. Türklere savaş ilan ederseniz, onların safına geçeceğiz."
Bu cevabı alan Alman komutanlar durumu Hitler"e bildirir. Almanya"nın Türkiye"ye karşı en büyük kozu olan Türkistan Birlikleri projesi yatınca da Türkiye"ye saldırmaktan vazgeçerler. Hayit; "Hitler Türkiye"ye kesinlikle girecekti. Bizden destek almayınca zor durumda kaldı. Biz bu tavrımızla Hitler"in Türkiye"ye saldırmasını önledik. Zaten daha sonra kendileri de "Siz yardım etseydiniz Türkiye"yi işgal edecektik" dediler. Vatanımızı kurtaramadık ama o dönemde büyük sıkıntılar yaşayan Türkiye"nin 2. Dünya Savaşı"na girip zarar görmesini önledik. Yoksa Türkiye istemeden kendisini bu harbin içinde bulacaktı" diyerek tarihin seyrini nasıl değiştirdiklerini aktarıyor.
Türkistan Birlikleri"nin en büyük özelliği çok iyi savaşçı olmaları ve her türlü arazide başarıyla uygulayabildikleri savaş taktikleriydi. Baymirza Hayit komutasında 2. Dünya Savaşı"na katılan bu 180 bin Türk"ten çok az kişi hayatta kalabildi. Fransa, Hollanda, Varşova, Rusya, Avusturya, Yunanistan cephelerinde toplam 90 bin kişi hayatını kaybetti. Sadece Rus cephesinde 65 bin kayıp verdiler. Baymirza Hayit, savaştan sonra da esir kamplarında 10 bin Türkün hayatını kaybettiğini söylüyor. Geriye kalan 80 bin kişinin kaçamayanları yapılan anlaşmalar neticesinde Ruslara teslim edilirken, bazıları Ruslara teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etmiş. Baymirza Hayit gördüklerini şöyle aktarıyor; "Anlaşmalar yapıldı. Karşılıklı esirler veriliyordu. Biz de Almanların elinde esir olan Rus askerleriydik. Ruslar bizi istiyordu. İade edilenlerin çoğu teslim edildikten kısa süre sonra Amerikalıların gözleri önünde kurşuna dizildi. Bazı arkadaşlarımız teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etti. Kendilerini astılar, nehirlere bıraktılar. Bu iş artık bir onur meselesiydi."
Baymirza Hayit ve 36 üst düzey Türkistan Birliği mensubunu Rusya özellikle istemiş. Bunların bazıları öldürülmüş, bazıları intihar etmiş, bir kısmı da Almanya"dan kaçmayı başarmış. Hayit kendisinin de yıllarca Almanya"da kaçak olarak yaşadığını belirtiyor; "Beni çok istediler. Teslim edileceğimi anlayınca kaçmaya başladım. Amerikan ve Fransız ajanlar peşime düştü. Günlerce ormanlarda ve kiliselerde saklandım. Bu kaçış 1952 yılına kadar sürdü. Ondan sonra rahatladım, şehirlerde yaşamaya başladım. Bu süre zarfında hiç kimse bize sahip çıkmadı. Türkiye"den hiçbir yardım ve destek almadık. Amerikalılar "İstemeyen hiç kimse zorla teslim edilemez" diye bir açıklama yapınca kısmen peşimizi bıraktılar. Ama ben hâlâ Rusya için büyük tehlikeyim."
Hâlâ Özbekistan"a gidemiyor
Tarihin seyrine yön veren Baymirza Hayit, Almanya"da 1953 yılında Hıristiyan bir Alman kadınla evlenmiş. Bu evlilikten Ertay, Mirza, Dilber isminde üç çocuğu ve bu çocuklardan 7 torunu dünyaya gelmiş. Hayit"in çocukları ve torunları Müslüman olarak büyüyor. Şu an 90 yaşında olan Hayit"in oturduğu evin giriş kapısındaki seccade onun her şeye rağmen inançlarına ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Yürüme güçlüğü çeken ve çeşitli hastalıklardan mustarip Hayit, tekerlekli sandalyede de olsa Türkistan dünyası için yazılar yazmaya devam ediyor. Allah"tan uzun ömür değil hayırlı ömür dileyen Baymirza Hayit son kez vatanı Özbekistan"ı görmek istiyor. Ancak bu mümkün değil. Zaten daha önce yaşanmış bir tecrübe bütün herşeyi özetliyor. Savaştan yıllar sonra 1993"te Özbekistan"a giden Hayit, kendisini takip eden Rus ajanlarının baskısıyla 10 gün sonra sınır dışı edilmiş: "Ülkemi çok seviyorum, oradaki gelişmeleri Özbekistan"da yaşayan yakınlarımdan öğreniyorum. Özbekçeyi her zaman kullandım. Çocuklarım az da olsa Özbekçe biliyor. Ama ölmeden önce tekrar vatanımı görmek istiyorum. Ben vatansız kaldım."
Baymirza Hayit, aslında 1970 yılına kadar Özbekistan"ın politikasına yön vermiş bir isim. Özbekistan"ın bağımsızlığı için bilgi aktarıp projeler üretmiş. 1953"te de Türkiye"ye gelip, Ankara, İstanbul ve Adana"daki Türkistanlıları vatanlarına sahip çıkmaları için organize etmeye çalışmış ancak beklediği desteği alamayınca bu hevesinden vazgeçmiş.
Almanya"da değişik işlerde çalışarak geçimini temin eden Hayit, bir ara Alman Bilim Araştırma Enstitüsü"nde de çalışmış. Ancak resmi statüsü olmadığı için bugün birtakım sosyal haklardan faydalanamıyor. Bu durumda doktor olan eşi kendisine yardımcı oluyor.
ARAŞTIRMACI-TARİHÇİ LATİF ÇELİK: TÜRKİYE, TÜRKİSTAN ORDUSUNU BİLMİYOR
2. Dünya Savaşı yıllarına ait çok az şey biliyoruz. Bunu araştırmacılarımızın tembelliğine değil, bürokratlarımızın fazla kralcılığına bağlıyorum. Devletin bazı konuların araştırılmasına bile müsaade etmemesini anlayabilmiş değiliz. 1940-45 yılları arasındaki 20. yüzyılın en büyük yangını sırasında genç Türk Devleti"nin nelerle karşılaştığını Türkiye"de çok az kişi biliyor. Milli şef dönemi ile ilgili dedemden bana ulaşan karneli ekmek hikayelerinin dışında da birşeyler olması gerekir diye 1991 yılında harekete geçtim. Dışişleri, Genelkurmay ve Başbakanlık arşivlerine yaptığım başvurulara "derin sırcılar" tarafından cevap bile verilmesine gerek görülmedi. Oysa Hitler"in Kapıkule önlerine dayandığı yıllarda Almanya tarafında ne olduğunu araştırabilirken, Türkiye tarafına hâlâ karartma uygulanmasına devam edilmesini anlamıyorum. Alman orduları içindeki Türkistanlıların sağladığı dengenin önemini Cumhuriyet 22 yaşındayken anlayabiliyorum. Ama, Türkiye"nin sır saklayanları, Baymirza Hayit liderliğindeki Türkistan ordularının 1943 yılında Türkiye"yi işgalden kurtardığının bilinmesinin, günümüzdeki Özbek, Kazak ve Azeri milli devletleriyle ilişkilerimizi ve karşılıklı sevgimizi çok daha olumlu yönde geliştireceğini kavrayamamaları çok şaşırtıcı. 1940- 45 arası mercek altına alınırsa, bazılarının sanıldığı gibi kanlı çizme ile filan dolaşmadığı, tam tersi Alman genelkurmayının Anadolu"dan Kafkasya"ya geçmeyi Türkistan ordularından dolayı gözüne kestiremediği görülecektir. Elbette dengeyi Amerika, Almanlar aleyhine değiştirdi; ama savaşın sonunda, olan samimi Türkistanlı vatan sevdalılarına oldu. Öyle ki, Türkiye Rusya"nın baskısı ile bu insanlara kucak açamayınca, binlercesi katledildi. Türkiye"ye çok güvenen, Türkiye"yi çok seven ama Türkiye tarafından bir çoğu ölüme gideceği bilinerek Stalin"e iade edilen insanların başına gelenleri araştırmak namus borcudur diye düşünüyorum.
[ALINTI]
Namangan"da yaşayan yaşlı bir kadının ise, yanındaki küçük oğlu ile birlikte şenlikleri izlerken yüreğinde sebebini anlamadığı bir burukluk vardı. Yaşayacakları içine doğmuştu sanki. Az sonra önüne konulan hasır sepet bir anda hayatını alt üst etti.
Sovyet Rusyasına karşı kendi vatanlarını ve kimliklerini korumak için Basmacılık Hareketi içinde mücadele eden büyük oğlunun kesik başını sepetin içinde gören yaşlı kadın yere yığıldı. Bıyıkları yeni terlemiş küçük oğlunun da bu manzara karşısında yapacağı pek fazla bir şey yoktu; yere oturdu, annesinin başını dizine koydu, öylece kalakaldı.
Yıl 1941... Tarihe "kara yıllar" olarak geçecek olan 2. Dünya Savaşı bütün şiddetiyle sürüyordu. General Paulus komutasındaki 5 Alman tümeni Rusya içlerine doğru yıldırım hareketlerini devam ettiriyordu. Batı cephesinde Hollanda, Belçika ve Lüksemburg"u pes ettiren Almanların karşısında, zaman zaman ülkenin güneyinde direnen dağınık Fransız birlikleri ile Manş Denizi"ni geçmeye korkan İngiltere"den başka güç kalmamıştı. Bu yüzden Rus steplerinin ne getireceğini pek kestiremeyen Hitler, bir an önce Stalin"i yenip, düşünü kurduğu dünyaya kavuşmak istiyordu. Hitler"in planları arasında Türkiye"yi de yanına almak vardı ancak Milli Şef İsmet İnönü bu teklifi kabul etmedi. Görüşmelerin sürdüğü sırada Alman karargahına ilginç bir not geldi. Rus cephesindeki son durumu Berlin"e ileten Alman komutanın geçtiği kriptoda şunlar yazılıydı; "Karşımızdaki düşman ölümüne savaşıyor. Başlarında Türkistanlı subayların bulunduğu birlikler Türkçe konuşuyor. Bu cepheyi savaşarak aşacağımızı sanmıyoruz. Başka yollar aramalıyız." Gelen haber üzerine Berlin"deki stratejik propaganda merkezi derhal harekete geçti. 18 Mayıs 1941"de Alman uçaklarından Türkistanlıların savaştığı alana bildiriler atıldı. Bir Türk subayının mesajıymış süsü verilen bildirilerde, "Türkiye Almanların yanında savaşa katıldı. Türk ordusu Türkistan"ı kurtarmak istiyor. Türkistan topraklarının kurtuluşu için Türk başkomutanı olarak sizi bize katılmaya, Almanya tarafına geçmeye çağırıyorum" cümleleri yazılıydı. Bunun üzerine cephede Rus askeri olarak savaşan binlerce Türk, Alman safına geçti. Ama Hitler onları bir savaşçı değil, esir olarak değerlendirdi. Trenlere karga-tulumba bindirilen Türkler, Polonya"ya kadar getirildi. Daha sonra aç ve susuz bir halde günlerce yürütülerek Almanya içlerine kadar ulaştırıldılar. Bu uzun yolculuğa dayanmayan yaralıların çoğu yollarda öldü. SS subaylarının baskı ve cezalarına maruz kalan Türkler çeşitli esir kamplarına yerleştirildi.
Türkistan Birliği
Tarihler Kasım 1941"i gösterdiğinde Polonya"daki Czynestachow esir kampına gelen esirler arasında dikkat çeken çekik gözlü Özbek, Namangan"daki bayram vahşetini yaşayan annesini teselli eden gençten başkası değildi. Ardan 11 yıl geçmiş ve o genç artık 24 yaşında bir delikanlı olmuştu. Esir de olsa bir fırsatını bulup Sovyet Rusya"dan hem ağabeyinin hem de ülkesinin intikamını almalıydı. Adı, Peygamber Efendimiz"in (s.a.v) süt annesi Halime validemizin soyundan geldiği için Mirza idi. Soyadı ise Hayit. Tarihe adı gizli bir kahraman olarak yazılacak bu genç adam, kamptaki mutfak işleriyle görevlendirildi. Ancak içi içine sığmamaktaydı. Kısa sürede esir kampındaki Türkleri örgütlemeye başladı. Önce Veli Kayyum Han, sonra da Türkistan liderlerinden Mustafa Çokay ile bir araya geldi. Bu heyet Almanlarla birlikte savaşma kararı aldı. Rusya"ya karşı savaşan Alman ordusu içinde yer alıp böylece kendi ülkelerini Rusya"dan kurtaracaklarını düşünüyorlardı. Baymirza Hayit"in başını çektiği bir grup Türkistanlı, Türklerden oluşan birliklerin kurulması için Hitler'e müracaat etti. Almanlar işlerine gelen bu teklifi hemen kabul etti. 180 bin kişiden oluşan ve Baymirza Hayit"in komutanlığını yaptığı Türkistan Birliği, Almanların verdiği silah ve üniformalarla başta Rusya"ya karşı olmak üzere birçok cephede savaştı. Kollarında "Allah biz bilan" yani " Allah bizimle" yazısı bulunan, vatanlarını kurtarmak için önce esir sonra asker olan Türkistanlılar, Almanların kendilerini kullandığını biliyorlardı ama başka çıkış yollarının olmadığının da farkındaydılar.
İşte Aksiyon dergisi bu tarihi olayların birinci tanığı olan, Hitler ordusundaki Türkistan Birliği"nin yüzbaşı rütbeli komutanı Baymirza Hayit"i bulup konuştu. Almanya"nın Köln kentine yakın bir bölgede yaşayan Hayit o günleri anlatırken gizli kalmış tarihi konulara da ışık tuttu.
"Hitler Türkiye"ye saldıracaktı"
Yunanistan ve Bulgaristan"a tamamen hakim olan Alman birlikleri, 5 Temmuz 1943 tarihinde Kapıkule sınır kapısına dayandı. Almanların hedefi, Anadolu"dan geçip Kafkasya üzerinden Rusya"yı etkisiz hale getirmekti. Almanlar Türkiye"nin sınırlarını açıp savaşa girmesini istiyordu. Ancak Türkiye, Azerbaycan topraklarının tamamının Türkiye"ye ilhak edilmesi gibi kabul edilmesi zor şartlar öne sürdü. Almanlar bu teklifi doğrudan reddetti.
Olayların görünen kısmı böyleydi. Baymirza Hayit ise Almanların bu sırada Anadolu yolunu kullanmak için Türkiye"ye karşı savaş kararı aldığını söylüyor. Alman tehlikesine karşı bazı belge ve önemli eşyaların İstanbul"dan Eskişehir"e taşınmaya başlandığı sırada, Almanya"nın yetkili albayı Aus dem Winkel ve arkadaşları, Türkistan Birlikleri"ni Türkiye"ye karşı savaş için ikna etmeye çalışıyormuş. Alman yetkililer Türkiye ile savaş durumunda Türkistan Birlikleri"nin ne yapacağını Baymirza Hayit"e sormuşlar. Hayit, onlara savaşın seyrini değiştirecek, Türkiye"nin kaderini etkileyecek şu cevabı vermiş; "Biz sadece ülkemiz Türkistan"ın Ruslardan kurtulması için sizinle savaşıyoruz. Siz Türkiye ile savaşacak olursanız Türkistan askerlerini yanınızda göremezsiniz. Biz aynı dine mensup, aynı dili konuşan iki milletin, değişik coğrafyalardaki insanlarıyız. Hiçbir Türkistanlı Türk askerine silah çekmeyecektir. Türklere savaş ilan ederseniz, onların safına geçeceğiz."
Bu cevabı alan Alman komutanlar durumu Hitler"e bildirir. Almanya"nın Türkiye"ye karşı en büyük kozu olan Türkistan Birlikleri projesi yatınca da Türkiye"ye saldırmaktan vazgeçerler. Hayit; "Hitler Türkiye"ye kesinlikle girecekti. Bizden destek almayınca zor durumda kaldı. Biz bu tavrımızla Hitler"in Türkiye"ye saldırmasını önledik. Zaten daha sonra kendileri de "Siz yardım etseydiniz Türkiye"yi işgal edecektik" dediler. Vatanımızı kurtaramadık ama o dönemde büyük sıkıntılar yaşayan Türkiye"nin 2. Dünya Savaşı"na girip zarar görmesini önledik. Yoksa Türkiye istemeden kendisini bu harbin içinde bulacaktı" diyerek tarihin seyrini nasıl değiştirdiklerini aktarıyor.
Türkistan Birlikleri"nin en büyük özelliği çok iyi savaşçı olmaları ve her türlü arazide başarıyla uygulayabildikleri savaş taktikleriydi. Baymirza Hayit komutasında 2. Dünya Savaşı"na katılan bu 180 bin Türk"ten çok az kişi hayatta kalabildi. Fransa, Hollanda, Varşova, Rusya, Avusturya, Yunanistan cephelerinde toplam 90 bin kişi hayatını kaybetti. Sadece Rus cephesinde 65 bin kayıp verdiler. Baymirza Hayit, savaştan sonra da esir kamplarında 10 bin Türkün hayatını kaybettiğini söylüyor. Geriye kalan 80 bin kişinin kaçamayanları yapılan anlaşmalar neticesinde Ruslara teslim edilirken, bazıları Ruslara teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etmiş. Baymirza Hayit gördüklerini şöyle aktarıyor; "Anlaşmalar yapıldı. Karşılıklı esirler veriliyordu. Biz de Almanların elinde esir olan Rus askerleriydik. Ruslar bizi istiyordu. İade edilenlerin çoğu teslim edildikten kısa süre sonra Amerikalıların gözleri önünde kurşuna dizildi. Bazı arkadaşlarımız teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etti. Kendilerini astılar, nehirlere bıraktılar. Bu iş artık bir onur meselesiydi."
Baymirza Hayit ve 36 üst düzey Türkistan Birliği mensubunu Rusya özellikle istemiş. Bunların bazıları öldürülmüş, bazıları intihar etmiş, bir kısmı da Almanya"dan kaçmayı başarmış. Hayit kendisinin de yıllarca Almanya"da kaçak olarak yaşadığını belirtiyor; "Beni çok istediler. Teslim edileceğimi anlayınca kaçmaya başladım. Amerikan ve Fransız ajanlar peşime düştü. Günlerce ormanlarda ve kiliselerde saklandım. Bu kaçış 1952 yılına kadar sürdü. Ondan sonra rahatladım, şehirlerde yaşamaya başladım. Bu süre zarfında hiç kimse bize sahip çıkmadı. Türkiye"den hiçbir yardım ve destek almadık. Amerikalılar "İstemeyen hiç kimse zorla teslim edilemez" diye bir açıklama yapınca kısmen peşimizi bıraktılar. Ama ben hâlâ Rusya için büyük tehlikeyim."
Hâlâ Özbekistan"a gidemiyor
Tarihin seyrine yön veren Baymirza Hayit, Almanya"da 1953 yılında Hıristiyan bir Alman kadınla evlenmiş. Bu evlilikten Ertay, Mirza, Dilber isminde üç çocuğu ve bu çocuklardan 7 torunu dünyaya gelmiş. Hayit"in çocukları ve torunları Müslüman olarak büyüyor. Şu an 90 yaşında olan Hayit"in oturduğu evin giriş kapısındaki seccade onun her şeye rağmen inançlarına ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor. Yürüme güçlüğü çeken ve çeşitli hastalıklardan mustarip Hayit, tekerlekli sandalyede de olsa Türkistan dünyası için yazılar yazmaya devam ediyor. Allah"tan uzun ömür değil hayırlı ömür dileyen Baymirza Hayit son kez vatanı Özbekistan"ı görmek istiyor. Ancak bu mümkün değil. Zaten daha önce yaşanmış bir tecrübe bütün herşeyi özetliyor. Savaştan yıllar sonra 1993"te Özbekistan"a giden Hayit, kendisini takip eden Rus ajanlarının baskısıyla 10 gün sonra sınır dışı edilmiş: "Ülkemi çok seviyorum, oradaki gelişmeleri Özbekistan"da yaşayan yakınlarımdan öğreniyorum. Özbekçeyi her zaman kullandım. Çocuklarım az da olsa Özbekçe biliyor. Ama ölmeden önce tekrar vatanımı görmek istiyorum. Ben vatansız kaldım."
Baymirza Hayit, aslında 1970 yılına kadar Özbekistan"ın politikasına yön vermiş bir isim. Özbekistan"ın bağımsızlığı için bilgi aktarıp projeler üretmiş. 1953"te de Türkiye"ye gelip, Ankara, İstanbul ve Adana"daki Türkistanlıları vatanlarına sahip çıkmaları için organize etmeye çalışmış ancak beklediği desteği alamayınca bu hevesinden vazgeçmiş.
Almanya"da değişik işlerde çalışarak geçimini temin eden Hayit, bir ara Alman Bilim Araştırma Enstitüsü"nde de çalışmış. Ancak resmi statüsü olmadığı için bugün birtakım sosyal haklardan faydalanamıyor. Bu durumda doktor olan eşi kendisine yardımcı oluyor.
ARAŞTIRMACI-TARİHÇİ LATİF ÇELİK: TÜRKİYE, TÜRKİSTAN ORDUSUNU BİLMİYOR
2. Dünya Savaşı yıllarına ait çok az şey biliyoruz. Bunu araştırmacılarımızın tembelliğine değil, bürokratlarımızın fazla kralcılığına bağlıyorum. Devletin bazı konuların araştırılmasına bile müsaade etmemesini anlayabilmiş değiliz. 1940-45 yılları arasındaki 20. yüzyılın en büyük yangını sırasında genç Türk Devleti"nin nelerle karşılaştığını Türkiye"de çok az kişi biliyor. Milli şef dönemi ile ilgili dedemden bana ulaşan karneli ekmek hikayelerinin dışında da birşeyler olması gerekir diye 1991 yılında harekete geçtim. Dışişleri, Genelkurmay ve Başbakanlık arşivlerine yaptığım başvurulara "derin sırcılar" tarafından cevap bile verilmesine gerek görülmedi. Oysa Hitler"in Kapıkule önlerine dayandığı yıllarda Almanya tarafında ne olduğunu araştırabilirken, Türkiye tarafına hâlâ karartma uygulanmasına devam edilmesini anlamıyorum. Alman orduları içindeki Türkistanlıların sağladığı dengenin önemini Cumhuriyet 22 yaşındayken anlayabiliyorum. Ama, Türkiye"nin sır saklayanları, Baymirza Hayit liderliğindeki Türkistan ordularının 1943 yılında Türkiye"yi işgalden kurtardığının bilinmesinin, günümüzdeki Özbek, Kazak ve Azeri milli devletleriyle ilişkilerimizi ve karşılıklı sevgimizi çok daha olumlu yönde geliştireceğini kavrayamamaları çok şaşırtıcı. 1940- 45 arası mercek altına alınırsa, bazılarının sanıldığı gibi kanlı çizme ile filan dolaşmadığı, tam tersi Alman genelkurmayının Anadolu"dan Kafkasya"ya geçmeyi Türkistan ordularından dolayı gözüne kestiremediği görülecektir. Elbette dengeyi Amerika, Almanlar aleyhine değiştirdi; ama savaşın sonunda, olan samimi Türkistanlı vatan sevdalılarına oldu. Öyle ki, Türkiye Rusya"nın baskısı ile bu insanlara kucak açamayınca, binlercesi katledildi. Türkiye"ye çok güvenen, Türkiye"yi çok seven ama Türkiye tarafından bir çoğu ölüme gideceği bilinerek Stalin"e iade edilen insanların başına gelenleri araştırmak namus borcudur diye düşünüyorum.
[ALINTI]