Hz. Peygamber’in Faziletleri

wien06

V.I.P
V.I.P
Hz. Peygamberin Dünyevî Bazı Faziletleri

1- Mal ve Mülkün Fazilet Açısından Değeri

Bilindiği gibi mal ve mülkü olmayan fakir kişi, ibadetlerden zekât, hac ve benzerlerini yapmaktan mahrum kalır. Hz. Peygamberde, (sav) "Allah yolunda harcanan mal ne iyidir"24 buyurmuştur. Aslında mal ve evlât insan için imtihan vesilesidir25. Bu sebeple mal ve mülk mutlak mânâda üstünlük sebebi değildir. Asıl fazilet, kanaâtkâr olmak, çevresindeki insanların sıkıntılarını gidermektir.

Hz. Peygamber, kanaâtin asgarî mertebesini şöyle açıklamıştır: "İnsanın içinde oturacağı bir evi, bedenini örtecek bir elbisesi, bulduğu kuru bir ekmek parçası ve içeceği su ona yeterlidir"26.

Hz. Peygamber'in tam bir zühd hayatı yaşadığını, eline geçen maddî servetleri hep fakirlere tasadduk ettiğini kaynaklarda görmekteyiz27. Demekki fazilet, ancak kanaatından dolayı fakir gibi yasamaktır. Bunun için Hz. Peygamber bazı zamanlarda bütün imkanlara sahip olmasına rağmen fazla malı meşru yerlere harcamıştır. Ayrıca mal ve servetin çok olmasının mesuliyeti de çoktur.

2- Aile ve Çevre'nin Fazilet Açısından Değeri

İnsanı faziletli kılan unsurlardan biri de aile ve çevresinin iyi insanlarla çevrilmiş olmasıdır. Kötü aile, Kur'ân-ı Kerîm'de, "düşman" olarak tavsif edilmiştir28. Hz. Peygamber, gerek neseb cihetiyle ve gerekse ailesi bakımından faziletli aile fertlerine sahipti. Soyu Hz. İbrahim'e kadar uzandığı için arabın eşrafındandı. Kur'ân'da methedilen ehl-i beyt'in şeref ve fazileti ise izahtan varestedir29.

3- Âlemlere Rahmet Oluşu

Rahmet acıma, yardım etme, lütuf mânâlarına gelir. Allah'ın rahmeti umum ve husus olmak üzere başlıca iki kısma ayrılır. Hususi olanı, Allah'ın muayyen vakitlerde kullarına yaptığı rahmettir. Umumi olan ise, Hz. Muhammed’in (sav) gönderilişidir. Nitekim bir âyet-i kerîmede, "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik"30 buyrulur. Her şey O'nun gelişiyle kemâlini bulmuş ve rahmet oluşundan istifâde etmiştir. Bunun için de bütün insanlar ve varlıkların Peygamber'i olmuştur31 O'nun âlemlere rahmet oluşunu kısaca şöyle izah edebiliriz:

a- Hz. Peygamber'in ahlâk ve davranışlarının örnek oluşu:

Hz. Peygamber'in örnek alınması, insana dünyevî ve uhrevî saadeti temin eder. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Rasûluliah'da sizin için güzel bir nümune-i imtisâl vardır"32 buyrulur. Kim O'nun ahlakıyla ahlâklanırsa dünyâ ve ahiretin sıkıntılarından kurtulmuş olur.

b- Rasûlullah, mü'mine doğru yolu gösterdiği, münafığı öldürülmekten emin kıldığı, kâfirin azabını ahirete bıraktığı için, bütün insanlığa rahmet olmuştur. O'nun gelmesiyle kâfirler, geçmiş ümmetler gibi, dünyâda umumi bir âzâba çarptırılmaktan kurtulmuştur.

c- Daha önce âkibetinden emin olmayan Cebrâil isimli büyük melek en-Necm suresinde, Hz. Peygamberle birlikte, medhedildiği için âkibetinden emin olmuştur.

d- Hayatta olduğu müddetçe Ashâbı, vefat ettikten sonra da sünnetine tâbi olan herkes emniyet içinde yaşamıştır. Bu da O'nun ümmeti için rahmet olmasının bir sonucudur33.

e- Hz. Peygamber'in gelişi sadece insanlar için değil, yer gök ve hatta kâinâtın tümü için rahmet vesilesi olmuştur. Zira çevremizdeki, canlı ve cansız varlıkların değeri, O'nun getirdiği prensipler sayesinde anlaşılmıştır. Nitekim bir hadis-i şerifde, “... Mekke'nin ağaçları kesilmez, vahşi hayvanları ürkütülmez. Avlanmaz. Kayıp espası alınmaz..34 buyurulur. Çevreyi koruma fikri sadece Mekke ve Medine'ye mahsus olmayıp genel olduğunu gösteren prensipler vardır35. Bu durum hem varlıklar için hem de insan için bir rahmet vesilesidir.

Her türlü kirliliğe karşı olan Hz. Peygamber, bir hadislerinde, "Din temizlik üzerine kurulmuştur"36 demiştir. Hz. Peygamber (sav) bilhassa deniz, göl gibi durgun suların, ağaç altlarının ve yolların kirletilmem esini istemiş, ağaçların ve bitkilerin keyfî olarak tahrib edilmesine karşı çıkmıştır. Hatta en küçük bir kuşun bile keyfî bir şekilde öldürülmesini yasaklamış, böylece de bitki ve hayvanlar için de rahmet vesilesi olmuştur37.

Kur'ân-ı Kerîm'de ay, güneş, yıldız gibi büyük mahlukların hatta her varlığın hakettiği değeri belirtilmiştir. Bu hak ve değer varlıkların ilâhlaştırılmaması, Allah'a itaat etme şerefiyle, şereflendirilmeleridir. Aslında bunlar insanların faydası için yaratılmıştır38. Bunların değeri ancak Hz. Peygamber'in gelmesiyle ortaya konmuştur. Zira O'nun gelmesiyle her şey layık olduğu makamı elde etmiştir.

4- Güzel İsimlerle Yâdedilip Adına Yemin Edilmesi

Hz. Peygamber (sav) fazilet ve üstünlüğünü ifade eden bir çok kelimelerle isimlendirilmiştir. Bu isimleri ve mânâlarını kısaca zikredelim:

Bir hadislerinde, "Benim beş ismim vardır. Ben Muhammed'im, Ahmed'im ve Mâhî'yim, yani Allah benimle küfrü yoketmiştir. Ben Hâşir'im. Yani halk kıyâmet günü benim etrafımda toplanacaktır. Ben Âkibim, yani peygamberlerin sonuncusuyum"39 buyurur.

Muhammed ve Ahmed isimlerini bizzât Allah Tealâ Kur'ân-ı Kerîm'de zikretmiştir. Muhammed ve Ahmed çok övülen mânâlarına gelir. Gerçekte de O, övülenlerin en büyüğü ve en üstünüdür. Kendisine Livâu'l-Hamd (Hamd Sancağı) verilmiştir. Arasat meydanında O'nunla tanınacak, Cenâb-ı Hak O'nu makam-ı Mahmud'a kavuşturacaktır40.

Hz. Peygamber (sav) diğer bir hadislerinde on isminin olduğunu açıklamış ve bunlardan sadece Tahâ, Yasin isimlerini zikretmiştir41. Bazı tefsirlerde açıklandığına göre TAHÂ, "ey Tâhir!" yani ey temiz kişi; YÂSiN ise, "ey Seyyid!” yani ey efendi demektir.

Başka bir rivâyette, kendisine verilen beş isimden, âlemlere rahmet olarak gönderildiği için; 1) “Rasûlu’r-Rahme, Rasûlu'r-Râhe" isimleriyle yadedilmiştir. Cihada memur olması hasebiyle de 2) "Rasûlu'l-Melâhim" adını almıştır. 3) "el-Mukaffî" ismi diğer peygamberlerin peşinden gelip sonuncusu olduğu, 4) "el-Kayyim", sünnetini tesis ettiği, 5) "el-Küsem", insanları hayırda toplayıcı olduğundan dolayı kendisine isim olarak verilmiştir42.

Anlaşıldığına göre az önce zikredilen her iki hadisde yer alan isimlerin lafızları farklı ise de mânâları aynıdır. O'nun alem olarak asıl ve farklı iki ismi, Muhammed, Ahmed isimleri Kur'ân-ı Kerim'de yer almıştır. Bunlar hadisdeki 10 sayısına ilave edilirse sayı 12'ye yükselmiş olur. Hz. Peygamber'in medih ve faziletiyle ilgili 25'i Kur'ân-ı Kerîm'de, 33'ü geçmiş kitablarda ve sünnet mecmualarında olmak üzere toplam 58 vasfı daha mevcuttur. Ayrıca Allah'ın isimlerinden alınarak kendisine 30 isim daha verilmiştir. Bütün bu isim ve vasıflar, Hz. Peygamber'in üstünlüğünü, faziletlerini, övülecek yönlerini ortaya koymaktadır43.

Dikkat edilirse 12 isim 58 vasıfla Allah'ın isimlerinde olduğu gibi sayı yüze (100) ulaşmış olur. Diğer taraftan Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'de, Hz. Peygamber’in (sav) adına, şerefine yemin etmiştir ki, bunlar da O'nun üstünlüğünü ortaya koyar. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Hayatına yemin ederim ki, Onlar (Lut Kavmi) sarhoşlukları içinde muhakkak serseri bir halde idiler" (el-Hicr, 72) buyrulur. İbn Abbâs der ki, Allah Tealâ sadece Hz. Peygamber’in (sav) hayatına yemin etmiştir.

Bu konuyla ilgili bir kelime de, daha önce zikrettiğimiz YASİN kelimesidir. O, "ey insan" mânâsına da gelir. Bundan Hz. Peygamber (sav) kastedilir. Bu kelimeden sonra “ve’l-Kur’ân’l-Hakîm” terkibleri yemin olarak öncesine atfedilir. Ma kabli'ni tekid eder.

Yine, bazı müfessirlere göre, "Ve'n-Necmi Îzâ Hevâ" battığı zaman yıldıza andolsun ki, cümlelerindeki yıldızdan Hz. Peygamber kastedilmiştir. Bu da Hz. Peygamber'in üstünlüğünü ifade eder44.

5- Kalbinin İslâm Nuru ile Aydınlatılması

Hz. Peygamber’in (sav) kalbi, Peygamberliğinin ilk yıllarındaki sıkıntılardan kurtarılmış, yerine sükûn, rahatlık verilmiş, ve İslâm nuru ile aydınlatılmıştır. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Senin göğsünü şerh etmedik mi" (inşirah Suresi, 1) buyrulur. Yani göğsüne genişlik, kalbine ferahlık, nefsine kuvvet vermedik mi? Hal ve istikbâlde, dünyâ ve âhirette bütün her müşkülünü yenecek büyük bir ruh ile şaşkınlıktan hidâyete, gamdan surûra, darlıktan genişliğe erdirmedik mi?45 demektir.

Hz. Peygamber’in (sav) kalbi, biri çocukluğunda, diğeri mirac gecesi olmak üzere başlıca iki defa mânevi bir ameliyatla açılmış, yıkanmış, içine hikmet doldurulmuştur. Ameliyatın dört defa vuku bulduğunu söyleyenler de vardır. Bu görüşlere kaynaklık eden bir çok âyet ve hadis mevcuttur46.

6- Günahlardan Korunması

Günah ve sevâb kazanmaya istidadı olan insanoğlunun hiç birisi masum (günahtan korunmuş) değildir. Hatta Peygamberler dahi zelleden korunmamışlardır. Nitekim bir âyet-i kerimede Hz. Peygamber'e hitaben, "... günah ve vebâli senden iskat etmedik mi? Ki o , senin sırtına ağır gelmiş (kemiklerini gıcırdatmış)di.” (inşirah, 2-3) buyrulur. Burada atılan şeyin peygamberliğin başlangıcındaki son derece gamlandıran ve tahammülü ağır gelen birtakım zorlukların olduğu dendiği gibi, O'ndan sudur edebilecek olan bazı zellelerin olduğu da denmiştir. Bu durumu aşağıdaki âyet-i kerime de isbat etmektedir. Âyet şöyledir: "Senin geçmiş ve gelecek günahını Allah yargılamıştır..." (Fetih, 2) Ayet, peygamberimizin dahi affı gerektiren bir şeyi işleyebileceğini gösterir. Ancak bütün peygamberler bazı küçük günahlar -ki onlara zelle tabir ediyoruz- hariç, peygamberliğin gereği masum kalmışlar ve hiç bir zaman küçük ve büyük günah işlememişlerdir47.

7- Nam-u Sânının Yükseltilmesi

Hz. Peygamber'in en büyük fazileti elbetteki peygamberlikle taltif edilmesidir. Peygamberlik çalışmakla elde edilmezse de layık olmayana da verilmez. Cenâb-ı Hak onu dilediğine verir (En'âm 124). Hz. Peygamber'in nam u sânı "Kelime-i Tevhid ve şehâdette yer almasıyla yükseltilmiştir”48. Zira bugün dahi yeryüzünün her tarafında her dakika içinde okunan ezanlarla birlikte Hz. Peygamber'in ismi yükseltiliyor.

8- Kur'ân-ı Kerîm ve Cevâmiu'l-Kelim'in Kendisine Verilmesi

Bilindiği gibi, Allah Teâlâ insanları hidâyete erdirmek, doğru yolu göstermek için kendilerine sahife, kitablar indirmiş ve peygamberler göndermiştir. Ancak indirilen kitabların hepsi tahriften kurtulamamıştır. Kur'ân-ı Kerîm bunlardan müstesnadır. Zira o tahriften ve tebdilden korunmuştur49. Yine o, belagatın zirvesine ulaşmış, muciz bir kitabdır. Hz. Peygamber’in (sav) sözleri de Kur'ân-ı Kerîm gibi üstün bir edebe sahiptir. Ancak mucize değillerdir.

Bilindiği gibi az kelimelerle çok mânâları ifade etmeye Cevamiu'l-Kelim denir. Hz. Peygamber'in sözleri fesahat ve belagata sahip olup Cevâmiu'l-Kelim onların ayrılmaz bir hususiyetleri idi. İlim ehlinden bazıları bu tür hadisleri biraraya toplamışlardır50.

9- İsrâ ve Miraçla Taltif Edilmesi

Hz. Peygamber (sav), Hicretten 1,5 yıl veya l yıl önce İSRA ve MİRAC'la Cenâb-ı Allah'ın huzuruna kabul edilmiştir. Bu iş vesilesiyle önce kısa bir zaman içinde Mekke'den Kudüs'e gitmişti. Buna isrâ denir. Olayın bu kısmı âyetlerle sabittir. (İsra.1) Daha sonra KUDÜS'ten göklere, Sidretü'l-Müntahâ'ya kadar yükseltilmiş, cennet ve cehennem dahil bir çok âlemi gezmiştir. Bu kısma da MİRAÇ denir. Alimlerimizin nakline göre, Cenâb-ı Hak ile görüşmüş ve konuşmuştur.

10- Fizikî ve Ahlâkî Yönden Üstünlüğü

Hz. Peygamber'in bedeninin mükemmel yaratılışı ve ahlâkının yüceliği O'nun Şemâil'i demek ise de, başkalarından üstün olması itibariyle de Fezâil'inin muhtevasına dahil edilmiştir.

Hz. Peygamber'in uzuvlarının kusursuz olarak yaratılışı, ahlâkının yüceliği ile birlikte bir güzellik manzumesi oluşturur. Bu manzume aynı zamanda saygı ve ihtiramı celbeder. Bunun için Hz. Ali, "...Hz.Peygamber'i ilk gören heybet ve saygısından dolayı titrer, bir müddet beraberce yaşayan O'nu çok sever"51 demiştir.

Ashâb-ı Kirâm'dan Dihye'nin yüzü güzeldi52. Cerir'in de bedeni mükemmeldi53. Yusuf’a (as) kâmil güzelliğin yarısı verilmişti54. Hz. Peygamber'e ise yüz, beden güzelliğinin yanında ahlâk güzelliği de verilmişti. Böylece O, her yönden güzeldi ve mükemmel bir yaratılışa sahipti55.

Hz. Peygamber'in ahlâkî güzelliğini, bir misâl vererek, tafsilâtını Şemâil kitablarına bırakacağım56.

Mekke fethedilmişti. O'nun karşısında kendisini oradan çıkaran ve öldürmek için her çeşit tuzağı kuran, akla gelen her türlü kötülükleri O'na ve arkadaşlarına yapan mağlub kavmi vardı. O, bu mağlup kavmine, "... haydi gidiniz, hepinizi bağışladım..." demişti57.

11- Hz. Peygamber'in İlk ve Son Oluşu

Cenâb-ı Hakk'ın iradesi, mahlukatı yaratmaya, rızıklarını takdir etmeye taalluk edince, "Muhammedî hakikati kendi öz nurundan belirtti. Ulvî ve süflî ne kadar âlem varsa ezelden iradesiyle o hakikate bağladı. İlk olarak O'nun Nebiliğini bildirdi. Rasûllüğünü müjdeledi. İşte bu sırada Âdem (as) ruh ile cesed arasındaydı.

Allah'ın "el-Batın" isminin gereği olan Hz. Muhammed’in (sav) ruhu zamanı gelince, "ez-Zâhir" isminin tecellisine mazhar olup cesediyle birleşmesine, dünyaya teşrifine vesile oldu. Böylece ruhen önce yaratılan Hz. Peygamber (sav), dünya hayatına son peygamber olarak teşrif etmiştir. Nitekim İrbâd b. Sâriye'nin rivayetine göre, Hz. Peygamber (sav), "Ben Allah'ın indinde Nebi'lerin sonuncusu iken Âdem’ın (as) balçığı toprağa bırakılmış upuzun yatıyordu. Ve henüz kalıbına ruh üflenmemişti..."58 buyurdu.

Diğer taraftan Hz. Peygamber’in (sav) geleceği bütün Peygamberler tarafından müjdelenmişti. Nitekim bir âyet-i kerime'de, "Allah (geçmiş) peygamberlerden andolsun ki, size kitab ve hikmet verdim. Sonra nezdinizdeki, (o kitab ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelmiştir (gelecektir.) Ona katiyyen imân ve O'na her halde yardım edeceksiniz diye misak aldığı zaman..." buyrulur.

Yukarıda zikri geçen âyet-i kerime, aynı zamanda Hz. Peygamber'in Nübüvvetinin bütün zamanları kapladığını göstermektedir.

Diğer peygamberlerin ruh ve cesedine birlikte verilen peygamberliğin O'nun sadece ruhuna verilmesi, O'nun için bir hususilik ve üstünlük vesilesidir.

Diğer bir üstünlüğü, mahlukât içinde ilk önce O'nun nurunun yaratılması ve her şeyin O'ndan türetilmesidir. Nitekim Abdurrazzak es-Sananî'nin Câbir b. Abdillâh'tan rivayetine göre kâinatta ilk önce Hz. Peygamber'in nuru yaratılmıştı. Diğer varlıklar da O nurdan türetilmiştir59. Yani O, kâinatın hülasasıdır. Kâinata rahmet olsun diye gönderilmişti. "...Allah vardı. Başka bir şey yoktu. O sırada Arşı suyun üzerinde idi. Her şeyi Levh-i Mahfuz'da takdir etmişti"60, hadisi de ilk önce suyun, sonra da arşın yaratıldığını ifade eder. Başka bir rivâyette de ilk önce kalemin yaratıldığı zikredilir. Alimlerimiz, çelişkili görülen bu hadisleri şöyle tevil etmişlerdir. Buradaki ilk sırayı alma birbirine göredir. Birisine ilk önce budur demesi, sonra gelene nisbetledir. Buna göre ilk önce nur-u Muhammedi sonra da sıra ile su, arş ve kalem yaratılmıştır.

Yukarıdaki hadiste zikredilen, "diğer varlıklar o nurdan türetildi", sözleri Hz. Peygamber’in (sav) ilk önce yaratıldığını isbat eder. Ancak buradaki yaratma işi icad değil takdir etmedir, denmiştir61. Bu hususta aşağıda tenkidvari bilgi verilecektir(*).

Son Peygamber oluşu da Hz. Muhammed (sav) için bir üstünlük vesilesidir. Bir hadislerinde Hz. Peygamber (sav), "...Peygamberlik sarayının noksan kalan son kerpici olarak O'nu tamamladım. Ve böylece de peygamberler kafilesi benimle sona erdi."62 buyurur. Yani kadim kitaplar tahrif edilmeseydi. Yine noksanlığı tamamlayacaktı. Tahriften sonra Hz. Peygamberin ve Kur'ân'ın gelmesi insanlık için en gerekli bir ihtiyaçtı.

Diğer hadislerinde, "...beni de Haşimoğullarından seçip getirdi"63 buyurmuş ve temiz bir soydan geldiğini açıklamıştır. "Hz. Adem'den itibaren neslinde zina mahsulü kimsenin olmadığını.."64 beyan etmesi de, bir üstünlük vesilesidir.

12- Allah'ın Kendisine Halilim ve Habibim Demesi

Hz. Peygamber (sav), Allah'ın elçisi olduğu gibi dostu ve habibidir. Bir hadislerinde kendisini kasdederek, "Allah arkadaşınızı halil (dost) edinmiştir"65 buyurmuştur.

Halil (dost) sevdiğine kopmaz bağlarla bağlanan ve bağlılığında bir kusur olmayandır. Allah'ın halil edinmesi, ona yardım etmesi, kendisinden sonra gelenlere imam yapması demektir. Bu kelime aynı zamanda sevgi, lütuf, yükseltmek, şefaat etme hakkını da içine alır.

Habibullah (Allah'ın sevgilisi) mertebesi Hz. Peygambere mahsusdur. Mertebelerin en yükseğidir. Bunun için İbrahim Aleyhisselâm'a Halillullah denirse de Habibullah denmez66.

Habibullah (Allah'ın sevgilisi) olmak neticesi itibariyle de bir fazilet vesilesidir. Zira Allah'ın bir kulunu sevmesi, onu saadete ulaştırması, koruması, muvaffak kılması kendisine yaklaştıracak sebebleri onun için hazırlaması, rahmetine garketmesi demektir. Bu mertebeye ulaşan kimse için perdeler açılır, böylece de Allah'ı müşahede eder. Bu mertebeye sadece Hz. Peygamber ulaşmıştır.


DIPNOTLAR:
24 el-İsfehânî, ez-Zeri'a ilâ Mekârimi'ş-Şeri'a s. 52; el-Aclûnî, Keşf II, 320 Beyrut 1351 H.
25 Kur'ân-ı Kerîm, et-Teğabun 15
26 et-Tirmizî, ez-Zühd, 30 (IV, 571 h.no: 2341); Bayraktar, İ. Hz. Peygamberin Şemaili, s. 107 İstanbul 1990
27 et-Tirmizî, eş-Semâil s. 190
28 Kur'ân, et-Tağabun, 15
29 Kur an-ı Kerîm, el-Ahzâb: 23
30 Kur'ân, el-Enbiyâ, 107
31 el-Kastâllânî, I, 400, 402
32 Kur an, el-Ahzâb. 21
33 el-Kâdî İyâz, eş-Şifâ bi Tarifi Hukuki'l-Mustafa I, 56-62 (Tahkik, Karaalı ve arkadaşları) Beyrut t.siz.
34 Ebu Dâvud, el-Menâsik 90, (II, 520 h.no: 2017)
35 Bayraktar, İbrahim, Hz. Peygamber'in Şemâili s.118,119; Canan, İbrahim, İslâm'da Çevre Sağlığı s.55-65 İstanbul 1986
36 el-Gazzâli, İhyâu Ulumi'd-Din I.124 Mısır t.siz
37 el-Kâdî İyâz, a.g.e. I,129-132.
38 Kur'ân-ı Kerîm, İbrahim, 33.
39 el-Kâdî İyâz, a.g.e. I,448-451.
40 el-Kâdî İyâz, a.g.e. I,422-432.
41 el-Kâdî İyâz, a.g.e. I, 448-450
42 Bak. el-Hakim'den naklen el-Kâdî İyaz a.g.e. I,449.
43 el-Kâdî İyâz eş-Şifâ a.g.e. I, 445-450
44 el-Kâdî İyâz, eş-Şifâ I,94.
45 Elmalılı aynı yer.
46 Müslim, el-İmân 264,I, 149 h.no: 164
47 el-Kâdî İyâz, eş-Şifâ, H, 329-330
48 el-Kâdî İyâz, a.g.e. l, 338-340
49 Kur'ân-ı Kerîm, el-Hicr, 9.
50 es-Saâtî, el-Fethu'r-Rabbânî. XXII, 41, Beyrut, t.siz; Bak. Edebî ve İlmî Açıdan Hadis-i Nebevi s.36-38 İzmir 1993.
51 et-Tirmizi, eş-Şemâil s.8
52 Ali el-Kârî, Cemu'l-Vesâil II, 8-9 Mısır 1317 H.
53 Ali el-Kârî, aynı yer.
54 Aynı yer.
55 Aynı yer.
56 Bak. Bayraktar, İbrahim, Hz. Peygamber'in Şemaili
57 Bak, İbn Hişâm, es-Sire IV, 93.
58 es-Saati, a.g.e. XX 18
59 el-Kastallânî a.g.e. 1,7; el-Aclûnî. Keşfu'l-Hafâ 1,256-266.
60 el-Buhârî Bed'u'l-Halk, (IV.93)
61 el-Kastallânî el-Mevahib I, 9-10.
(*)Her şeyin Hz. Peygamberin nurundan türediğini bahseden ve Abdurrazzâk'ın (ö. 210/ ) el-Musannaf'ında yer aldığını muahâr kaynakların haber verdiği hadisi aramalarımıza rağmen bulamadık. Mevlana Şiblî'de bulamadığını ve bunun el-Buhârî'nin "her şeyden önce suyun yaratıldığını" beyan eden hadisine (el-Buhârî IV,73) muhalif düşmesi sebebiyle kabul edilmiyeceğini söylemektedir (Asr-ı Saadet, III,166 ). Sahih mi, zayıf mı olduğunu bilmediğimiz bu hadise; her şey O'nun nurunun yaratılışı sebebiyle değer kazandı manasını vermek kanaatımızca münasib görünmektedir. Allah iyisini bilir.
62 Müslim, el-Fezail 7(IV, 1791 h.no: 2287.)
63 Müslim el-Fezâ'il, 1(IV, 1782 h.no: 2276.)
64 el-Kâdî İyâz. a.g.e. 1,54.
65 et-Tirmizî, el-Menâkib 14, (V, 606 h.no: 3655.)
66 el-Kâdî İyâz, a.g.e. I, 407 - 418.
 

wien06

V.I.P
V.I.P
Hz. Peygamberin Uhrevî Bazı Faziletleri

l- Kıyamet Günü Her Yerde Önder Olması

Hz. Peygamber (sav), kıyâmet günü her yerde önderlik yapacak, mü'min olsun kâfir olsun, herkes O'nun büyük şefaatından istifâde etmiş ve mahşer yerinin sıkıntılarından kurtulmuş bulunacaktır. Bu Hz. Peygamber'in hem faziletli olduğunu hem de merhametli bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Hz. Peygamber’in (sav) faziletini, üstünlüğünü bizzat kendi sözlerinden öğrenmekteyiz. Bir hadislerinde, "...halk diriltildiği ve kabirlerinden kalktıkları bir sırada, ben onların öncüsüyüm. Bir heyet teşekkül ettirildiği sırada da ben onların sözcüsüyüm. Ümitsizliğe düştükleri takdirde müjdeleyicileri yine benim. Âdemoğullarından Allah'ın yanında en şerefli olan kişi benim. Ancak bunlarla iftihar etmiyorum"67 demektedir.

Diğer bir hadis-i şerif'de "Cennetin kapılarını çalanların ilki yine benim. Kapılar açılır. İçeri girerim. Benimle birlikte mü'minlerin fakirleri de girer"68 demiştir.

2- Şefaat Hakkına Sahip Olması

Şefaât, Allah'tan Ahirette, halk için hayır istemektir. Aslında, şefaat, makbul duanın bir nevidir69. Başlıca iki kısma ayrılır:

1- Müslüman ve kâfiri de ihata eden büyük Şefaât (şefaât-ı uzması).
2- Sadece mü'minlere mahsus şefaat. Bu şefaat azaba müstahak olan kişilerin cehennemden kurtulmaları şeklinde tezahür eder.

Ayrıca cehenneme girmiş olan bazı kimseler de, yine onun şefaati ile cehennemden çıkarılır70.

3- Havz

Kevser, ismiyle tanıtılan havz, ahirette Hz. Peygamber'e verilen nimetlerden biridir. Nitekim âyette "Şüphesiz biz sana kevser havzını verdik..."71 buyrulur. "...O'nun bir kenarından öbürüne olan uzaklığı bir aylık mesafedir. Kenarları aynı uzunluktadır. Suyu gümüşten daha beyaz, kokusu misk'den daha hoş, su kablon göğün yıldızlarının sayısıncadır. Ondan içen bir daha susamaz. Bu havuzdan hak eden ümmeti içecektir"72.

4- Makâm-ı Mahmûd'a Yükseltilmesi

Hz. Peygamber (sav), halkın mahşer yerinde bir an evvel hesabının görülmesi ve mahşerin sıkıntılarından kurtulmaları için Allah'ın divanına kadar gider.. Hatta hacet kapısının halkasını tutar. O gün Allah Teâlâ, Hz. Peygamber'e Makâm-ı Mahmud'u ihsan eder. Makâm-ı Mahmud şöyle tarif edilmiştir: O, öyle bir yüce makamdır ki, orada Hz. Peygamber her ümmet, ve bütün beşeriyet için, şefaat ve delâlet eder ve hesabları bir an evvel görülür. Böylece onlar çok uzun ve üzücü bir duruş ve beklemeden kurtulmuş olurlar. Bu sebeble onlar rahata kavuştuklarından, o günün yegane şefaâtçisi olan peygamberimize hamdederek, minnettarlıklarını arzederler. Bazıları da Mâkâm-ı Mahmud şefaat makamıdır demişlerdir.73

5- Diğer Peygamberlerden Üstünlüğü

Buraya kadar saydığımız faziletlerin en mükemmeli Hz. Peygamber'de bulunmaktadır. Bu sebeble O, diğer peygamberlerden üstün olduğunu iftihar etmeksizin söylemiştir. Diğer taraftan "...Allah'ın peygamberlerinin bir kısmını, diğerlerinden üstün tutmayın" (el-Bakara, 254), ayeti ve bu konuda buyurdukları hadisleri, üstün tutmayı yasaklamıştır.

Bir kere Hz. Peygamber (sav) mütevazı bir insandı. Hiç bir zaman kimseye karşı üstünlük iddia etmemiştir. Ayrıca üstünlüğünü belirtmesi, diğer peygamberler için bir noksanlığın var olduğunu akla getirmiş olabilirdi. Aynı zamanda resul’lük hususunda, peygamberler arasında fark da yoktur. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur. "Biz Allah'ın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmayız." (et-Bakara, 285) âyeti şöyle tefsir edilmiştir: Peygamberlerin bir kısmını tasdik, diğerlerini tekzib ederek aralarını tefrik etmeyiz. Hepsini derecesine göre peygamber tanırız.

Diğer taraftan peygamberler arasında fazilet farkının bulunduğuna, "O (işaret olunan) Rasul'ler biz onların bazısını bazısından efdâl kıldık" (el-Bakara, 254) âyeti işaret eder. Bu ayet şöylece izah edilebilir. Evet hepsi Rasul, risaletin aslında müsavi, fakat böyle olmakla beraber, bazısına ve belki herbirine bir meziyet, bir hususi fazilet, bir rütbe-i mümtaze verdik demektir. İbn Abbas, Hz, Peygamber'in diğer peygamberlerden farklı üstünlüklerini şöyle sıralar: Daha önce zikredildiği gibi, Hz. Peygamber'in geçmiş ve gelecek günahları affedilmiştir. Yine o, bütün insanlara (ins ve cinne) peygamber olmuştur.

Hz. Peygamberin başlıca üstünlüğünün sebeblerini açıklayan alimlerimiz, çok değişik rakamlar ileri sürmüşlerdir. Bunun 5,6,7,9,12,60, hatta 3000 olduğunu söyleyenler ve bunları binbir sayanlar olmuştur74. Bu durumu daha ziyade Hasâis'i ile ilgilidir. İlerde gelecektir.



DIPNOTLAR:
67 et-Tirmîzî, el-Menâkib 1,(V.588 h.no: 3616)
68 et-Tirmizî, el-Menâkib 1,(V, 588-589 h.no:3616)
69 es-Sâati, Bulûğu'l-Emânî XXIV,117.
70 es-Sâati a.g.e. XXIV, 127.
71 Kur'ân-ı Kerîm, el-Kevser Suresi
72 es-Saatî, Buluğu'l-Emânî XXIV, 140-141.
73 Müslim el-İmân 334, (1,188 h.no: 198)
74 el-Kastallânî a.g.e. I, 384-385.
 
Top