Dissosiyatif (bölünmüş) Kimlik Bozukluğu (DKB)
Nadir görülmesine rağmen adını sıkça duyduğumuz ve yaygın olarak bilinen bir rahatsızlıktır. Bu hastalığa sahip bireylerde kendi kişiliğinden farklı davranışlara, konuşma yeteneğine ve düşüncelere sahip bir veya daha fazla alt kişilik bulunur. Kişiler, kimlikler arasında sıkça geçiş yapabilir ve bu alt kişilikler değişimli olarak bedenin yönetimini devralır.
İlk olarak 1791’de semptomları teşhis edilen hastalığın yaygın bir şekilde bilinmesi aslında
Flora Schreiber’ın 1973 yılında bu konuya değinen bir kitap yazmasıyla başladı.
Yazıldığı dönemde çok-satanlar arasına giren bu kitapta yazar, Sybil isimli bir kadının içinde on altı kişilik barındırmasını ve Dr. Cornelia Wilbur’ün hastaya uyguladığı terapi sürecini anlatan gerçek bir hikayeyi anlatıyordu. Kitabın kısa zamanda popülerleşmesi üzerine filmi de çekildi. Bunun üzerine vakaların sayısı hızlı bir şekilde arttı ve Sybil, bu hastalığın sembolü haline geldi.
1976’da çekilen Sybil filmi, 16 kişilik barındıran bir kızın hikayesini anlatıyor.
Ancak daha sonra açığa çıkan bazı ses kayıtları ve Sybil’in doktoruna mektubu aslında bu kadının çok kişiliğe sahip olmayabileceğini gösterdi.
Uydurma Bir Vaka
Psikolog Dr. Robert Reiber’a göre bu ses kayıtları, Sybil’in sahip olduğu düşünülen çoklu kişiliklerin aslında terapisti Dr. Cornelia Wilbur tarafından oluşturulduğunu gösteriyordu. Ses kayıtlarında ayrıca; Sybil’in bu hastalığa sahip olduğunu inkar ettiği mektubun da yazar tarafından göz ardı edildiği görülüyordu. Dr. Wilbur’un yokluğunda Sybil’i tedavi eden Psikiyatr Dr. Herbert Spiegel de Dr. Reiber’ı doğruluyor. Spiegel’e göre Sybil’in sahip olduğu kişilikler Wilbur’un tedavi yönteminin bir ürünüdür.
Wilbur, terapileri sırasında Sybil’in her bir duygusal durumu isimlendirmesini istemiştir. (Kişinin kendini mutlu hissettiğinde Pollyanna olması gibi) Yaşadığı her duyguya isim veren Sybil’den bunu isteyen terapist, sonunda tüm bu isimlerin ayrı kişilikler olduğunu belirtmiş ve bu durum kitaba da konu olmuştur. Reiber’a göre Sybil’in psikolojik problemleri var ancak Sybil’in çok kişilikli olduğu bilgisi yanlış ve medyatikleşebilmek için uydurulmuştur. Sybil filmi yayınlanana kadar bu hastalıkla ilgili teşhis edilmiş sadece 200 vaka varken filmden kısa bir süre sonra Amerika’da 8000 vaka rapor edilmiştir.
Bölünmüş Kimlik Bozukluğu hakkındaki en meşhur vakanın uydurma olmasının yanında bir çok terapist hayatı boyunca tek bir DKB vakası bile görmezken bazılarının düzinelerce vaka teşhis etmesi gibi nedenler, bazı bilim insanlarının hastalığın varlığı hakkında şüphe duymasına sebep olmuştur.
Hepimiz Kimlik Bölünmesi Yaşıyoruz
Aslında hepimiz zaman zaman kişiliğimizden ayrılma hissini “hayal kurma” adı altında yaşarız.
Hayal kurduğumuzda geçici olarak çevremizden ve duyularımızdan uzaklaşıp kendimizi ayrı bir hayat süren farklı biri gibi hayal ederiz.
Bu ayrılmaya daha kötü bir örnek de kişinin sarhoş olması sonucu aklı başında olsa davranmayacağı şekilde hareketlerde bulunması ve farklı kelimeler kullanarak değişik düşünceler üretmesi gösterilebilir.
Sarhoşken gösterdiği tutumlar ertesi gün kişinin kendisine ait değilmişçesine hatırlanmayabilir.
DKB vakalarındaki durum da hayal kurmaya benzetilebilir.
Farklı olarak bu hastaların hayalleri ile yer ve zamanın gerçeküstü algıları haftalar veya aylar boyu devam edebilir.
Hastalar Ne Hissediyor?
DKB vakalarında hastalar zamanın hızlı geçmesi, kimlik kaybı, şiddetli hafıza kaybı ve yeni kişiliğin benimsenmesi gibi durumları deneyimler. Hafızada insanlar, yerler ve zamanla ilgili boşluklar oluşabilir. Yaptıkları eylemleri nasıl yaptıklarını hatırlamayabilirler. Hastalığın seyrinde hastadan hastaya pek çok farklılık görülmekle birlikte duygu değişimleri, depresyon, anksiyete, halüsinasyon görme, madde bağımlılığı, intihar eğilimi ve yeme bozuklukları sıklıkla görülen özelliklerdir.
Alt kişilikler esas kişiliğe yardım ediyor
Birçok araştırmacı, çocukluk travması yaşamış kişilerin bu durumla başa çıkabilmek için bilinçlerini travma hafızasından ayırmaya yarayan bu DKB mekanizmasını geliştirdiğini düşünüyor.
Esas kişiliğin baş edemeyeceği durumlar için alt kişilikler oluşuyor ve bu alt kişilikler belirli durum ve duygularla başa çıkılmasına yardım ediyor.
Önceden “çoklu kişilik bozukluğu” olarak adlandırılan hastalık, ismin birden fazla kişiliğin çoğaldığı izlenimi vereceğinden dolayı 1994 yılında “bölünmüş kişilik bozukluğu” olarak değiştirildi.
Bilim insanları, vakanın bir kişiliğin özelliklerinin bölünmesi olduğunu vurguluyor.
Oluşan alt kişiliklerin davranışları ve hisleri esas kişilikten farklıdır. Kişiliklerin sesi, yaşı, cinsiyeti, jest ve mimikleri gibi özellikleri esas kişilikten bağımsız kimliklere aittir. Kimi zaman bu alt kişilikler gerçeküstü varlıklar olabilir.
Kimlikler bazen hemen değişip, bazen de uzun süre kalabilir. Esas kişilik alt kişiliklerin genellikle farkına varmazken alt kişilikler esas kimliğin ve diğer kimliklerin farkındadırlar.
Bu durumdaki hastalar genellikle vücutlarından uzaklaşıp kendilerine uzaktan bakma hissi yaşadıklarını, aniden kendi söz ve eylemlerine gözlemci olduklarını ve bedenlerini farklı bir kişilikte hissettiklerini belirtiyorlar.
DKB mağdurlarının yüzde yetmişinden fazlası intihar girişiminde bulunmuştur.
Kendi kendini yaralama davranışı bu kişilerde sıkça görülür.
Hastalığın kültür ve bireyler tarafından uydurulduğunu düşünenler olsa da bu kişilerin bir psikolojik bozukluk yaşadığı çoğunluk tarafından kabul ediliyor. Bu nedenle tedavi yöntemleri geliştirerek mağdurların hayat kalitesini arttırmak amacıyla araştırmalara devam ediliyor.
Kaynak:bilimoloji.com