İngiltere'nin Ortadoğu Politikası
Savaş kabinesi sekreter yardımcıları Leo Amery ile Mark Sykes savaş sonrası dünyasında Osmanlı İmparatorluğu'nun tümüyle Almanlar'ın eline geçeceğinden korkuyorlardı. Böyle bir durumda Hindistan yolu düşman eline geçecekti ki bu tehditi önlemenin tek yolu Türkleri ve Almanları Osmanlı topraklarının güney ucundan atmak ve burasını İngilizler'in almasını sağlamaktı. Kabine Mezopotamya'nın ilhakını daha ilk baştan düşünmüştü.Arabistan için de bağımsızlıklarını ilan eden yerel yöneticiler ile anlaşamalar yapılmıştı.Bunlara parasal destek sağlanıyordu ve İngiliz yanlısı kalacaklarına güvenilebilirdi. Savaşın çıktığı ilk günlerden itibaren İngiltere Osmanlı Devletinin Merkezi Devletlere eğilim gösterdiğini farkedince Osmanlı Devletini arkadan vurmak için bütün Arap alemini Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak istemiş ve bunun için de Mekke Şerifi Hüseyin ile temasa geçmişti. Şerif Hüseyin'in Hicaz'ın bağımsızlığını ilan etmek istemesi ve Hilafet'in de Padişah'tan alınması hususunda İngiltere'nin kendisine yardım etmesini şart koşması üzerine İngiltere işin üstüne düşmekten vazgeçti. Bunun üzerine Hüseyin Osmanlı Devletine başvurup Hicaz Emirliğinin babadan oğula geçmek üzere kendisine verilmesini istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Osmanlı Devleti de de savaşa katıldıktan sonra ve savaş gün geçtikçe şiddetlenince İngiltere Şerif Hüseyin ile anlaşmak için çabalarını arttırdı. Hüseyin bütün Arap yarımadası ile bütün Suriyeyi ve Irak'ı içine alacak bağımsız bir devlet kurulmasını ve başına da kendisinin geçirilmesini istedi. 1915 yılı içinde yapılan uzun müzakerelerden sonra İngiltere ile Hüseyin arasında 1916 Ocak ayında bir anlaşmaya varıldı. Lübnan hariç İngiltere Hüseyin'in isteklerini kabul etti.
İngiltere Hüseyin ile yaptığı bu müzakerelerden Fransayı ancak 1915 Kasımında haberdar etti. Bunun üzerine Fransa Orta Doğuyu da paylaşma meselesi üzerinde ısrarla durdu ve sonunda İngiltere ile Fransa arasında 9 ve 16 Mayıs 1916 da teati edilen notalarla bir anlaşmaya ulaşıldı. Bu anlaşmaya göre:
Suriye'nin Akka'dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi (Beyrut dahil) Adana ve Mersin bölgeleri Fransa'nın olacaktı. Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi de İngiltere'nin olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu kurulacaktı. Mamafih bu Arap devleti Akka-Kerkük çizgisinin kuzey kısmı Fransız nüfuz alanı güney kısmı da İngiliz nüfuz alanı olarak nüfuz alanlarına ayrıldı. Ayrıca İskenderun serbest liman ve Filistin de milletlerarası bölge oluyordu.
Bağımsız Arap devletinin nüfuz alanı olması ve Suriye'nin kıyı bölgelerinin Fransaya verilmesiyle İngiltere Şerif Hüseyine karşı iki yüzlü bir oyun oynamış oluyordu.
İngiltere ile Fransa arasında yapılan anlaşmanın müzakerelerini Fransa adına Georges Picot ve İngiltere adına da Sir Mark Sykes yürüttüğü için bu anlaşmaya Sykes-Picot Anlaşması da denir.
İngiltere'nin Şerif Hüseyin'e oynadığı oyun bu kadarla da kalmadı.Bir yandan da Necd Emiri İbni Suud ile de görüşmelere girişmişti.Bu görüşmeler sonunda İbni Suud ile İngiltere arasında Aralık 1915 de bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile İngiltere Necd toprakları ve Basra körfezinin güney kıyılarında (Kuveyt hariç) İbni Suud'un bağımsızlık ve egemenliğini tanıdı. Halbuki bu topraklar üzerinde İngiltere Şerif Hüseyin'in egemenliğinl tanımıştı.
İngiltere ile anlaştıktan sonra İbni Suud Osmanlı Devletine savaş ilan etmedi. Lakin Basra körfezinde İngiltereyi rahat bıraktığı için İngiltere'nin Irak'daki muharebelerini çok kolaylaştırmış oldu.
Şerif Hüseyin'e gelince o 1916 Haziranında Osmanlı Devletine savaş ilan etti. 1916 Ekiminde de kendisini Arabistan Kralı ilan etti ki İngiltere bunu hemen tanıdı. [İngiltere'nin Osmanlı Hilafetine karşı İngiliz kontrolünde bir Arap Hilafeti yaratmak için kullandığı Emir Hüseyin çıkardığı isyanda başarılı olamadığı için gözden düşmüş yerine oğlu Emir Faysal ile ilişki kurularak İngiliz ajanı Lawrence kendisine danışman olarak görevlendirilmişti.
Geriye bir tek Filistin kalıyordu Afrika ile Asya arasında köprü oluşturan Filistin Mısırdan Hindistan'a uzanan yol üzerindeydi ve yakınlığı ile Süveyş kanalını ve dolayısı ile deniz yolunu tehdit etmekteydi.
Amery konuyu kabineye verdiği 11 Nisan 1917 tarihli bir raporla dile getirdi. Raporda Almanya'nın savaştan sonra Avrupa ya da Ortadoğu'ya egemen olarak İngiltere için tehdit oluştırmasına izin verilmesine karşı uyarıda bulunuyor ve "Filistin'de Alman kontrolünün gelecekte Britanya İmparatorluğu'nun karşısına çıkabilecek tehlikelerin en büyügü" olduğunu iddia ediyordu."
Geniş olarak ve Mezopotamya ile birlikte ele alınırsa Filistin İngiltere'ye Mısır'dan Hindistan'a uzanan karayolunu sağlıyor ve Afrika ile Asya imparatorluklarını birleştiriyordu. General Botha ve Smuts'ın Doğu Alman Afrikası'nı ele geçirmeleri İngiliz kontrolündeki toprakları Cape Town'dan Süveyş'e kadar genişletmişti. Filistin ile Mezopotamya'nın da eklenmesiyle İngiliz kontrolü İran'dan Hindistan yoluyla Burma ve Malaya'ya ve Pasifik sömürgeleri olan Avustralya ve Yeni Zelanda'ya kadar uzanacaktı. 1917'de Britanya İmparatorluğu'nun Atlantik'ten Pasifik Okyanusu ortalarına kadar uzanan zincirinde eksik olan halka Filistin'di. Ve İngiltere'nin amacı bu eksik halkada bir Yahudi Filistini kurmaktı.
Mark Sykes [1916 Sykes-Picot anlaşmasının mimarı] bu konuya ilişkin görüşünü şöyle açıklıyordu: "Ben Yahudiler Araplar ve Ermenilerle müttefik ve Panislamizmi geçersiz kılacak Hindistan ile Afrika'yı Hohenzollern sonrası ortaya çıkacağına inandığım bir Türk-Alman birleşmesinden koruyacak sürekli bir İngiliz-Fransız paktı görmek istiyorum"
Aynı zamanda Birleşik Devletler'in de savaşa girmiş olması karşısında Avrupalı İtilafçıların savaş sonrası Ortadoğu'sundaki iddialarını güçlendirmek için Yahudiler Araplar ve Ermeniler gibi sözde ezilen halklarının savunuculuğunu üstlenmeleri gerektiği fikri hakimdi. Fransa'da bu nedenlerle Siyonizme karşı daha anlayışlı bir tutum takınmıştı.
Amerikan Başkanı Wilson ise Siyonizme sempati ile bakıyor ancak İngilizlerin niyetlerinden kuşkulanıyordu; Bir Yahudi Filistini'ni istiyorsa da bir İngiliz Filistini için fazla heycan duymuyordu
Wilson'un dış politijka danışmanı Albay House ise bu durumu şöyle yorumluyordu:" İngilizler doğal olarak Mısır ve Hindistan yolunun kapanmasını istemiyorlar ve Lloyd George da bu planını uygulamak için bizi kullanmaktan kaçınacak bir insan değildir."
Fransa ve Amerika'nın desteğini kazanan İngiltere Filistin'de İngiliz kontrolünde bir Yahudi Devleti'nin kurulması çalışmalarına hız vermişti.
Savaş kabinesi sekreter yardımcıları Leo Amery ile Mark Sykes savaş sonrası dünyasında Osmanlı İmparatorluğu'nun tümüyle Almanlar'ın eline geçeceğinden korkuyorlardı. Böyle bir durumda Hindistan yolu düşman eline geçecekti ki bu tehditi önlemenin tek yolu Türkleri ve Almanları Osmanlı topraklarının güney ucundan atmak ve burasını İngilizler'in almasını sağlamaktı. Kabine Mezopotamya'nın ilhakını daha ilk baştan düşünmüştü.Arabistan için de bağımsızlıklarını ilan eden yerel yöneticiler ile anlaşamalar yapılmıştı.Bunlara parasal destek sağlanıyordu ve İngiliz yanlısı kalacaklarına güvenilebilirdi. Savaşın çıktığı ilk günlerden itibaren İngiltere Osmanlı Devletinin Merkezi Devletlere eğilim gösterdiğini farkedince Osmanlı Devletini arkadan vurmak için bütün Arap alemini Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak istemiş ve bunun için de Mekke Şerifi Hüseyin ile temasa geçmişti. Şerif Hüseyin'in Hicaz'ın bağımsızlığını ilan etmek istemesi ve Hilafet'in de Padişah'tan alınması hususunda İngiltere'nin kendisine yardım etmesini şart koşması üzerine İngiltere işin üstüne düşmekten vazgeçti. Bunun üzerine Hüseyin Osmanlı Devletine başvurup Hicaz Emirliğinin babadan oğula geçmek üzere kendisine verilmesini istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Osmanlı Devleti de de savaşa katıldıktan sonra ve savaş gün geçtikçe şiddetlenince İngiltere Şerif Hüseyin ile anlaşmak için çabalarını arttırdı. Hüseyin bütün Arap yarımadası ile bütün Suriyeyi ve Irak'ı içine alacak bağımsız bir devlet kurulmasını ve başına da kendisinin geçirilmesini istedi. 1915 yılı içinde yapılan uzun müzakerelerden sonra İngiltere ile Hüseyin arasında 1916 Ocak ayında bir anlaşmaya varıldı. Lübnan hariç İngiltere Hüseyin'in isteklerini kabul etti.
İngiltere Hüseyin ile yaptığı bu müzakerelerden Fransayı ancak 1915 Kasımında haberdar etti. Bunun üzerine Fransa Orta Doğuyu da paylaşma meselesi üzerinde ısrarla durdu ve sonunda İngiltere ile Fransa arasında 9 ve 16 Mayıs 1916 da teati edilen notalarla bir anlaşmaya ulaşıldı. Bu anlaşmaya göre:
Suriye'nin Akka'dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi (Beyrut dahil) Adana ve Mersin bölgeleri Fransa'nın olacaktı. Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi de İngiltere'nin olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu kurulacaktı. Mamafih bu Arap devleti Akka-Kerkük çizgisinin kuzey kısmı Fransız nüfuz alanı güney kısmı da İngiliz nüfuz alanı olarak nüfuz alanlarına ayrıldı. Ayrıca İskenderun serbest liman ve Filistin de milletlerarası bölge oluyordu.
Bağımsız Arap devletinin nüfuz alanı olması ve Suriye'nin kıyı bölgelerinin Fransaya verilmesiyle İngiltere Şerif Hüseyine karşı iki yüzlü bir oyun oynamış oluyordu.
İngiltere ile Fransa arasında yapılan anlaşmanın müzakerelerini Fransa adına Georges Picot ve İngiltere adına da Sir Mark Sykes yürüttüğü için bu anlaşmaya Sykes-Picot Anlaşması da denir.
İngiltere'nin Şerif Hüseyin'e oynadığı oyun bu kadarla da kalmadı.Bir yandan da Necd Emiri İbni Suud ile de görüşmelere girişmişti.Bu görüşmeler sonunda İbni Suud ile İngiltere arasında Aralık 1915 de bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile İngiltere Necd toprakları ve Basra körfezinin güney kıyılarında (Kuveyt hariç) İbni Suud'un bağımsızlık ve egemenliğini tanıdı. Halbuki bu topraklar üzerinde İngiltere Şerif Hüseyin'in egemenliğinl tanımıştı.
İngiltere ile anlaştıktan sonra İbni Suud Osmanlı Devletine savaş ilan etmedi. Lakin Basra körfezinde İngiltereyi rahat bıraktığı için İngiltere'nin Irak'daki muharebelerini çok kolaylaştırmış oldu.
Şerif Hüseyin'e gelince o 1916 Haziranında Osmanlı Devletine savaş ilan etti. 1916 Ekiminde de kendisini Arabistan Kralı ilan etti ki İngiltere bunu hemen tanıdı. [İngiltere'nin Osmanlı Hilafetine karşı İngiliz kontrolünde bir Arap Hilafeti yaratmak için kullandığı Emir Hüseyin çıkardığı isyanda başarılı olamadığı için gözden düşmüş yerine oğlu Emir Faysal ile ilişki kurularak İngiliz ajanı Lawrence kendisine danışman olarak görevlendirilmişti.
Geriye bir tek Filistin kalıyordu Afrika ile Asya arasında köprü oluşturan Filistin Mısırdan Hindistan'a uzanan yol üzerindeydi ve yakınlığı ile Süveyş kanalını ve dolayısı ile deniz yolunu tehdit etmekteydi.
Amery konuyu kabineye verdiği 11 Nisan 1917 tarihli bir raporla dile getirdi. Raporda Almanya'nın savaştan sonra Avrupa ya da Ortadoğu'ya egemen olarak İngiltere için tehdit oluştırmasına izin verilmesine karşı uyarıda bulunuyor ve "Filistin'de Alman kontrolünün gelecekte Britanya İmparatorluğu'nun karşısına çıkabilecek tehlikelerin en büyügü" olduğunu iddia ediyordu."
Geniş olarak ve Mezopotamya ile birlikte ele alınırsa Filistin İngiltere'ye Mısır'dan Hindistan'a uzanan karayolunu sağlıyor ve Afrika ile Asya imparatorluklarını birleştiriyordu. General Botha ve Smuts'ın Doğu Alman Afrikası'nı ele geçirmeleri İngiliz kontrolündeki toprakları Cape Town'dan Süveyş'e kadar genişletmişti. Filistin ile Mezopotamya'nın da eklenmesiyle İngiliz kontrolü İran'dan Hindistan yoluyla Burma ve Malaya'ya ve Pasifik sömürgeleri olan Avustralya ve Yeni Zelanda'ya kadar uzanacaktı. 1917'de Britanya İmparatorluğu'nun Atlantik'ten Pasifik Okyanusu ortalarına kadar uzanan zincirinde eksik olan halka Filistin'di. Ve İngiltere'nin amacı bu eksik halkada bir Yahudi Filistini kurmaktı.
Mark Sykes [1916 Sykes-Picot anlaşmasının mimarı] bu konuya ilişkin görüşünü şöyle açıklıyordu: "Ben Yahudiler Araplar ve Ermenilerle müttefik ve Panislamizmi geçersiz kılacak Hindistan ile Afrika'yı Hohenzollern sonrası ortaya çıkacağına inandığım bir Türk-Alman birleşmesinden koruyacak sürekli bir İngiliz-Fransız paktı görmek istiyorum"
Aynı zamanda Birleşik Devletler'in de savaşa girmiş olması karşısında Avrupalı İtilafçıların savaş sonrası Ortadoğu'sundaki iddialarını güçlendirmek için Yahudiler Araplar ve Ermeniler gibi sözde ezilen halklarının savunuculuğunu üstlenmeleri gerektiği fikri hakimdi. Fransa'da bu nedenlerle Siyonizme karşı daha anlayışlı bir tutum takınmıştı.
Amerikan Başkanı Wilson ise Siyonizme sempati ile bakıyor ancak İngilizlerin niyetlerinden kuşkulanıyordu; Bir Yahudi Filistini'ni istiyorsa da bir İngiliz Filistini için fazla heycan duymuyordu
Wilson'un dış politijka danışmanı Albay House ise bu durumu şöyle yorumluyordu:" İngilizler doğal olarak Mısır ve Hindistan yolunun kapanmasını istemiyorlar ve Lloyd George da bu planını uygulamak için bizi kullanmaktan kaçınacak bir insan değildir."
Fransa ve Amerika'nın desteğini kazanan İngiltere Filistin'de İngiliz kontrolünde bir Yahudi Devleti'nin kurulması çalışmalarına hız vermişti.