KitapBey
Üye
İnsanın Hikâyesi, uzun ve ayrıntılı bir hikâyeyi kısa, özlü ve kolay anlaşılır biçimde, yirmi birinci yüzyıl okuru için yeni baştan anlatan bir yapıt.
Okul yıllarımızdan sıkıcı bir olaylar yığını olarak aklımızda kalan uzun insanlık tarihi, bu kitapta bir solukta okunabilen meraklı bir öyküye dönüşüyor.
Atalarımızın mağaralardan bozkırlara, göçerlikten yerleşikliğe, merkezi imparatorluklardan ulus devletlere uzanan tarihi efsanelerle, insan hikâyeleriyle yoğrulmuş olarak akıp gidiyor…
Büyük bir hikâyeyi öğrenmek, hatırlamak ya da unutulup gitmiş eksik parçalarını tamamlamak isteyenler için bir başucu kitabı…
Kitabın Özeti
Atalarımızdan en önemlisi Homo Erectus’tu, yani ‘dik insan’. Böyle adlandırılmalarının nedeni iki ayak üzerinde durmalarıydı. Yaklaşık iki milyon yıl önce Afrika’da evrimleştiler ve oradan Asya’ya geçtiler. Erectus, yeryüzündeki varlığını yaklaşık 300,000 yıl öncesine kadar sürdürdü.
Erectus yeryüzünden silinmeden önce, ait olduğumuz türün atası oldu. Biz Homo Sapiens yani ‘akıllı insan’ız.
Antropologlar... Bizim alt türümüzün yaklaşık 160,000 yıl önce Sapiens’ten evrimleştiğinden hayli eminler. Büyük olasılıkla Afrika’da Büyük Sahra’nın güneyinde evrimleştik. Sapiens’in bir alt türü olduğumuzu belirtmek için kendimizi Homo Sapiens Sapiens yani ‘akıllı akıllı insan’ olarak adlandırıyoruz. Günümüzde yeryüzündeki tek insan türüyüz.
Farklı biçimlerde evrimleştik. Afrika'dakilerin bir kısmı, havayla temas eden deri yüzeyinin artmasını, böylece de havanın daha kolay biçimde soğutmasını sağlayan uzun, ince vücutlara sahip oldu. Derilerinde ki koyu pigment, onları tropikal güneşin morötesi ışınlarına karşı korudu, kıvırcık saçları da başlarının sıcaktan daha az etkilenmesini sağladı. Oysa Avrupa ve Asya'da yaşayan ve uzun, karanlık kış mevsimleriyle baş etmek zorunda olan insanların başka gereksinimleri vardı. Kemiklerinin zayıflamasını önleyen D vitamininin üretimini artırmak için güneş ışığına gereksinim duyuyorlardı. Koyu deri güneşi çok fazla engelleyecekti, bu nedenle az pigmentli pembe veya soluk derilere sahip oldular.
Yaklaşık 30,000 yıl önce, ... Atalarımızın da farklı görünmekten en az günümüz insanları kadar hoşlandığını biliyoruz. Pireneler’deki bir mağaranın duvarlarında, o dönemde yaşamış insanları betimlediği düşünülen yüz kadar resim var. Bazı insanların saçları uzun, bazılarının kısa, bazıları saçlarını örmüş, bazıları da topuz yapmış. Erkeklerin bir kısmının sakalı ve bıyığı var, bir kısmıysa tıraşlı. Tarihin, kesin zamanı oldukça tartışmalı olan bir noktasında, insanlar birbirleriyle konuşmayı öğrendi.
Ölümü anlamlı ve önemli bir şey olarak gördükleri açık.
İlk insanlara ilişkin bildiğimiz en etkileyici şey, mağaraların derinliklerinde yaptıkları resimler…15,000 yıl önce sarı kilden yapılmış 60 santimetre uzunluğunda iki bizon duruyor.
Fransa’daki tarih öncesi araştırmacıları, sarp bir kayalığın dibinde, 10,000 ile 100,000 arasında atın kemiklerinden oluşan dev bir yığın buldular. ... Çek Cumhuriyeti’ndeki bir köyde araştırmacılar yüzden fazla mamuta ait bir kemik yığını buldu; Rusya’da bir yerde de iki yüzden fazla mamuttan kalıntı bulundu.
Günümüzden 50,000 yıl önce Afrika’ya, Asya’ya ve Avrupa’ya yayılmış durumdaydık.
Artık daha önce hiçbir insanın ayak basmadığı diğer üç kıtaya gitmenin zamanı gelmişti.
Avustralya’ya ayak basan bu insanların torunları günümüzde “Aborjin”, yani yerli olarak adlandırılıyor; oysa yerli sözcüğünün anlattığının tersine, “baştan beri” Avustralya’da değillerdi.
... Günümüzden yaklaşık 10,000 yılı aşkın bir süre önce, okyanus yavaş yavaş yükseldi, anakarayla bağlantılar sular altında kaldı. Tasmanya artık bir ada olmuştu. Avustralya yerlileriyle ilişkisi kesilen adadakiler 10,000 yıl boyunca ilkel yaşamlarını sürdürdü. ... adaya gelen ilk Avrupalılar... 1800’lerin başlarında, Britanyalı göçmenler, “Kara Savaş” olarak adlandırılan bir savaşta neredeyse bütün Tasmanları yok etti.
... Sonra içlerinden bazıları kara köprüsünün doğu ucundan (Kuzey Amerika) daha ilerilere doğru gitti. Büyük olasılıkla peşine düştükleri av hayvanları güneye ve doğuya doğru kaçıyorlardı.
Günümüzden neredeyse 11,000 yıl önce Güney Amerika’nın güney ucunda bir yörede yaşayan Amerikan yerlilerinin yaşamına ilişkin az da olsa bir şeyler biliyoruz.... Köydekilerin uyuşturucu olarak kullandıkları bir çalının çiğnenmiş yaprakları da var.
Okyanusya’ya ilk yerleşenlerin, Güneydoğu Asya’nın açıklarındaki adalardan denize açılan çiftçiler ve tüccarlar olduğu neredeyse kesin... Melanezya’ya, yani “Kara Adalar” ... Mikronezya’ya, yani “Küçük Adalar” ... Polinezya’ya, yani “Çok Adalar”a vardılar.
... Neden gittiklerini kimse bilmiyor... Yiyecek bulamadıkları için ya da savaşlar yüzünden adalarından kaçtıkları düşünülebilir.
Gezginler, tanıdık sularda yol alırken kopan fırtınayla yelkenli tekneleri epey uzaklara sürüklenen adalılardan çok söz edildiğini yazıyorlar. Daha sonra da okyanus akıntıları onları yüzlerce kilometre ötedeki adalara götürüyordu.
Büyük Okyanus’taki adalara ulaştığında, insanoğlu bütün yeryüzünü doldurmuş oldu.
Okul yıllarımızdan sıkıcı bir olaylar yığını olarak aklımızda kalan uzun insanlık tarihi, bu kitapta bir solukta okunabilen meraklı bir öyküye dönüşüyor.
Atalarımızın mağaralardan bozkırlara, göçerlikten yerleşikliğe, merkezi imparatorluklardan ulus devletlere uzanan tarihi efsanelerle, insan hikâyeleriyle yoğrulmuş olarak akıp gidiyor…
Büyük bir hikâyeyi öğrenmek, hatırlamak ya da unutulup gitmiş eksik parçalarını tamamlamak isteyenler için bir başucu kitabı…
Kitabın Özeti
Atalarımızdan en önemlisi Homo Erectus’tu, yani ‘dik insan’. Böyle adlandırılmalarının nedeni iki ayak üzerinde durmalarıydı. Yaklaşık iki milyon yıl önce Afrika’da evrimleştiler ve oradan Asya’ya geçtiler. Erectus, yeryüzündeki varlığını yaklaşık 300,000 yıl öncesine kadar sürdürdü.
Erectus yeryüzünden silinmeden önce, ait olduğumuz türün atası oldu. Biz Homo Sapiens yani ‘akıllı insan’ız.
Antropologlar... Bizim alt türümüzün yaklaşık 160,000 yıl önce Sapiens’ten evrimleştiğinden hayli eminler. Büyük olasılıkla Afrika’da Büyük Sahra’nın güneyinde evrimleştik. Sapiens’in bir alt türü olduğumuzu belirtmek için kendimizi Homo Sapiens Sapiens yani ‘akıllı akıllı insan’ olarak adlandırıyoruz. Günümüzde yeryüzündeki tek insan türüyüz.
Farklı biçimlerde evrimleştik. Afrika'dakilerin bir kısmı, havayla temas eden deri yüzeyinin artmasını, böylece de havanın daha kolay biçimde soğutmasını sağlayan uzun, ince vücutlara sahip oldu. Derilerinde ki koyu pigment, onları tropikal güneşin morötesi ışınlarına karşı korudu, kıvırcık saçları da başlarının sıcaktan daha az etkilenmesini sağladı. Oysa Avrupa ve Asya'da yaşayan ve uzun, karanlık kış mevsimleriyle baş etmek zorunda olan insanların başka gereksinimleri vardı. Kemiklerinin zayıflamasını önleyen D vitamininin üretimini artırmak için güneş ışığına gereksinim duyuyorlardı. Koyu deri güneşi çok fazla engelleyecekti, bu nedenle az pigmentli pembe veya soluk derilere sahip oldular.
Yaklaşık 30,000 yıl önce, ... Atalarımızın da farklı görünmekten en az günümüz insanları kadar hoşlandığını biliyoruz. Pireneler’deki bir mağaranın duvarlarında, o dönemde yaşamış insanları betimlediği düşünülen yüz kadar resim var. Bazı insanların saçları uzun, bazılarının kısa, bazıları saçlarını örmüş, bazıları da topuz yapmış. Erkeklerin bir kısmının sakalı ve bıyığı var, bir kısmıysa tıraşlı. Tarihin, kesin zamanı oldukça tartışmalı olan bir noktasında, insanlar birbirleriyle konuşmayı öğrendi.
Ölümü anlamlı ve önemli bir şey olarak gördükleri açık.
İlk insanlara ilişkin bildiğimiz en etkileyici şey, mağaraların derinliklerinde yaptıkları resimler…15,000 yıl önce sarı kilden yapılmış 60 santimetre uzunluğunda iki bizon duruyor.
Fransa’daki tarih öncesi araştırmacıları, sarp bir kayalığın dibinde, 10,000 ile 100,000 arasında atın kemiklerinden oluşan dev bir yığın buldular. ... Çek Cumhuriyeti’ndeki bir köyde araştırmacılar yüzden fazla mamuta ait bir kemik yığını buldu; Rusya’da bir yerde de iki yüzden fazla mamuttan kalıntı bulundu.
Günümüzden 50,000 yıl önce Afrika’ya, Asya’ya ve Avrupa’ya yayılmış durumdaydık.
Artık daha önce hiçbir insanın ayak basmadığı diğer üç kıtaya gitmenin zamanı gelmişti.
Avustralya’ya ayak basan bu insanların torunları günümüzde “Aborjin”, yani yerli olarak adlandırılıyor; oysa yerli sözcüğünün anlattığının tersine, “baştan beri” Avustralya’da değillerdi.
... Günümüzden yaklaşık 10,000 yılı aşkın bir süre önce, okyanus yavaş yavaş yükseldi, anakarayla bağlantılar sular altında kaldı. Tasmanya artık bir ada olmuştu. Avustralya yerlileriyle ilişkisi kesilen adadakiler 10,000 yıl boyunca ilkel yaşamlarını sürdürdü. ... adaya gelen ilk Avrupalılar... 1800’lerin başlarında, Britanyalı göçmenler, “Kara Savaş” olarak adlandırılan bir savaşta neredeyse bütün Tasmanları yok etti.
... Sonra içlerinden bazıları kara köprüsünün doğu ucundan (Kuzey Amerika) daha ilerilere doğru gitti. Büyük olasılıkla peşine düştükleri av hayvanları güneye ve doğuya doğru kaçıyorlardı.
Günümüzden neredeyse 11,000 yıl önce Güney Amerika’nın güney ucunda bir yörede yaşayan Amerikan yerlilerinin yaşamına ilişkin az da olsa bir şeyler biliyoruz.... Köydekilerin uyuşturucu olarak kullandıkları bir çalının çiğnenmiş yaprakları da var.
Okyanusya’ya ilk yerleşenlerin, Güneydoğu Asya’nın açıklarındaki adalardan denize açılan çiftçiler ve tüccarlar olduğu neredeyse kesin... Melanezya’ya, yani “Kara Adalar” ... Mikronezya’ya, yani “Küçük Adalar” ... Polinezya’ya, yani “Çok Adalar”a vardılar.
... Neden gittiklerini kimse bilmiyor... Yiyecek bulamadıkları için ya da savaşlar yüzünden adalarından kaçtıkları düşünülebilir.
Gezginler, tanıdık sularda yol alırken kopan fırtınayla yelkenli tekneleri epey uzaklara sürüklenen adalılardan çok söz edildiğini yazıyorlar. Daha sonra da okyanus akıntıları onları yüzlerce kilometre ötedeki adalara götürüyordu.
Büyük Okyanus’taki adalara ulaştığında, insanoğlu bütün yeryüzünü doldurmuş oldu.