İnsanlar İçin Bir Tutku Hayatını insanları okuyarak sürdürenlerin bazıları, buna ben de dahilim, çoğu zaman sadece bilimsel araştırmalara, anketlere, kamuoyu yoklamalarına ve istatiksel analizlere inanır. Diğerleri bunun Tanrı’nın verdiği bir hediye olduğunu iddia ederler. Kişisel deneyimim bana öğrettiği şey, bunun ne sadece bir bilim ne de bir Tanrı’nın vergisi olduğudur. Bu, ne için baktığını ve dinlediğini bilmekle ilgilidir. Bu gerekli bilgileri toplamak için meraka, sabra sahip olmakla ve kişinin görünüşündeki, beden dilindeki, sesindeki ve davranışlarındaki modelleri nasıl tanımlayacağınızı anlamakla ilgilidir. Üniversite ve yüksek lisans yıllarında, psikoloji, sosyoloji ve suç bilimi üzerine neredeyse on yılımı harcadım. Bunların yanında az buçuk istatistik, iletişim ve dil bilimiyle de ilgilendim. Eğitimim ne kadar değerli olsa da birkaç yıl önce
The American Lawyer (Amerikan Hukukçusu) dergisinin bana “kâhin” ismini vermesini bu sağlamadı. Hatta insanlar hakkındaki obsesiflik derecesindeki merakım-nasıl görünüyorlar, konuşuyorlar, davranıyorlar- beni etkili bir insan okuyucusu yaptı. İnsanlara duyduğum empati, beni onları daha iyi anlamaya yönlendirdi. En önemli vasıflarımdan birinin, çoğunlukla birbirine zıt kişisel özelliklerinden ve karakterinden ortaya çıkarttığım kişilik ve inanç kabuğunu görebilme yeteneğim. Bu küçük bir kızken merdivenlerin başına oturarak ebeveynlerimin verdiği aksam yemeklerini seyrettiğim zamandan başlayarak, tüm hayatın boyunca edindiğim deneyimler ve dört yüzden fazla duruşmanın ardından öğrendiğim bir ustalık. Bunun en güzel tarafı herhangi bir kişi tarafından herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda öğrenilebilir ve benzer bir başarıyla uygulanabilir olması. Neden bu kadar eminim? Çünkü on beş yıldan daha uzun bir süre bu metodu on binden daha çok “araştırma deneği” üzerinde test ettim. İnsan, her yerde insandır. Bir davada şahidin önünde dikilen jüriyi onun dürüstlüğüne ikna etmeye çalışan adamla, bir pazarda mallarını satmaya çalışan satıcı arasında bir fark yoktur. Jüri adaylarında görülen önyargılarla, bir iş görüşmesine su yüzüne çıkan önyargılar aynıdır. İşte, bu kitap boyunca, bir insanın görünüşünden, konuşmasından ve davranışlarından neler öğrenebileceğini göreceksiniz.
The American Lawyer (Amerikan Hukukçusu) dergisinin bana “kâhin” ismini vermesini bu sağlamadı. Hatta insanlar hakkındaki obsesiflik derecesindeki merakım-nasıl görünüyorlar, konuşuyorlar, davranıyorlar- beni etkili bir insan okuyucusu yaptı. İnsanlara duyduğum empati, beni onları daha iyi anlamaya yönlendirdi. En önemli vasıflarımdan birinin, çoğunlukla birbirine zıt kişisel özelliklerinden ve karakterinden ortaya çıkarttığım kişilik ve inanç kabuğunu görebilme yeteneğim. Bu küçük bir kızken merdivenlerin başına oturarak ebeveynlerimin verdiği aksam yemeklerini seyrettiğim zamandan başlayarak, tüm hayatın boyunca edindiğim deneyimler ve dört yüzden fazla duruşmanın ardından öğrendiğim bir ustalık. Bunun en güzel tarafı herhangi bir kişi tarafından herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda öğrenilebilir ve benzer bir başarıyla uygulanabilir olması. Neden bu kadar eminim? Çünkü on beş yıldan daha uzun bir süre bu metodu on binden daha çok “araştırma deneği” üzerinde test ettim. İnsan, her yerde insandır. Bir davada şahidin önünde dikilen jüriyi onun dürüstlüğüne ikna etmeye çalışan adamla, bir pazarda mallarını satmaya çalışan satıcı arasında bir fark yoktur. Jüri adaylarında görülen önyargılarla, bir iş görüşmesine su yüzüne çıkan önyargılar aynıdır. İşte, bu kitap boyunca, bir insanın görünüşünden, konuşmasından ve davranışlarından neler öğrenebileceğini göreceksiniz.