İnsanların Karakteri Değişir mi?
Geçmişte, kişisel gelişimden haberim olmadığı, çıkmazda olduğumu düşündüğüm günlerin birinde, kendimi psikiyatrisin karşında bulmuştum. Sıkıntılarımı psikiyatristle paylaştığımda, şunları söylemişti.
- Size ilaç veremem. Sizin istediğiniz, karakter değişikliği. Bu çok zordur.
O gün, psikiyatrisin ne demek istediğini anlamamış, “Zayıfsın. Karakter değişikliğini yapamazsınız “şeklinde düşündüğünü varsayarak, içimden “beni hiç tanımıyorsun, dostum” demiştim. Tuttuğunu koparan bir insan olarak bu konunun da üstesinden geleceğimden emindim. Hedefime öyle odaklanmıştım ki doktorun söylediklerini dinlemiyordum bile. Doktorun, ikna gücü ve bilir kişi görüşünün ben de işlemeyeceğini anlaması fazla zaman almadı ve sonunda seanslara başladık…
İlerleyen yıllarda! o gün, doktorun söylediklerini yanlış anladığımı fark ettim. Evet, karakter değişikliği işi, gerçekten zor bir işti. Ne yazık ki sorun karakterimle ilgili değildi. Sorun, sahip olduğum özellikleri kullanma şeklimden kaynaklanıyordu. O gün psikiyatriste giden Sibel, seçimleri ile ilgili bir şeyler yapmak yerine, karakterini düzelterek işin içinden kurtulabileceğini düşünmüştü. Çünkü suçlayacak bir şeyler arıyordu. Ve o bir şeyler karakteri oluverdi.
Suçlama, dikkati başka tarafa çekmek için kullandığımız en güçlü silahlardan biridir. Bu yöntemi, hırsızın evinize girip her şeyinizi alarak evinizi terk etmiş olduğu halde, onu evinizin içinde aramanıza benzetebiliriz. Sizin de bildiğiniz gibi gerçek çözüm, hırsızın yakalanma işini polise bırakmak ve hırsızın bir daha eve girmemesi için önlem almaktır. Bu çözümü kendinize uyguladığınızda ise, olanları bir kenara bırakmak, onu bunu suçlamak yerine direk zihne çalışmak olacaktır.
Dışarıyı, zihnimizle algılarız. Herhangi bir fiziksel rahatsızlık söz konusu değilse, duyu organlarımız görevlerini çok iyi yaparlar. Duyu organlarının algıladığını yanlış yorumlayan zihindir. Zihin, geçmişte yaşananlar ile geleceğini öngörüleri ile oluşmuş bilince uygun olarak temas halinde olduğu nesneleri, insanları ve olayları değiştirir. Bu yüzden de gerçek sorunu bulmak için zihne çalışmaktan başka çaremiz yok.
Yıllardır, zihne çalışarak neler öğrendim dersiniz? Bir kere karakterim aynı kaldı. Fakat yaklaşım şeklim yani yapış tarzım değişti. Nasıl mı? Diyelim ki, benim gibi aşırı hedef odaklı bir insansınız. Hedef odaklı bir kişinin en büyük arzusu nedir? Elindeki işi, en kısa sürede mükemmel bir şekilde sonuçlandırmak. Hedefe odaklı bir kişi, zihnine çalışmıyorsa, hedefini gerçekleştirmek için önüne çıkan her şeyi yakıp yıkarak hedefine ulaşacaktır. Zihnine çalışıyorsa hedefine ulaşmak için diğerlerine karşı daha sabırlı olacak, onlara karşı tölerans gösterecek, ahlakı kuralları dikkate alarak hedefine ulaşacaktır. Bu konuyla ilgili başka bir örnek de iyi kalpli bir insanla ilgili olsun. Zihnine çalışmayan çok iyi kalpli insan, sadece sevdiklerini gözeterek işlerini yoluna koyar, diğerlerini ise göz ardı eder. Zihnine çalışan çok iyi kalpli bir insan ise, sadece kendi çevresindekilere değil, kendisine karşı kötü davranan insanlar ile nötr hisler beslediği insanlara da eşit şekilde davranmaya özen gösterir. Çünkü düşmanı olarak bildiği insanların günün birinde can dostu, can dostu olarak bildiklerinin ise günün birinde yoldan çıkabilecekleri çok iyi bilir. Herkese eşit davranmaya çalışarak hem sabırlı olmayı öğrenir, hem de kalbinin yoldan çıkmasını önlemiş olur.
Tüm yazdıklarımı toparlarsam, değişmesi gereken şey, karakter değildir, nasıl var olduğumuzdur. Bu da ancak zihne çalışmakla gerçekleşir. Bu yola aydınlanma yolu da diyebiliriz. Bu yolda çocuk adımlarıyla düşe kalka bir şeyler öğreniriz. Bize yaramayanı aforoz etmek yerine onunla birlikte nasıl yaşayacağımızı öğrenerek çok mutlu yetişkin halini alırız.
Her Daim Sevgi Işıkla
Sibel Kavunoğlu
Geçmişte, kişisel gelişimden haberim olmadığı, çıkmazda olduğumu düşündüğüm günlerin birinde, kendimi psikiyatrisin karşında bulmuştum. Sıkıntılarımı psikiyatristle paylaştığımda, şunları söylemişti.
- Size ilaç veremem. Sizin istediğiniz, karakter değişikliği. Bu çok zordur.
O gün, psikiyatrisin ne demek istediğini anlamamış, “Zayıfsın. Karakter değişikliğini yapamazsınız “şeklinde düşündüğünü varsayarak, içimden “beni hiç tanımıyorsun, dostum” demiştim. Tuttuğunu koparan bir insan olarak bu konunun da üstesinden geleceğimden emindim. Hedefime öyle odaklanmıştım ki doktorun söylediklerini dinlemiyordum bile. Doktorun, ikna gücü ve bilir kişi görüşünün ben de işlemeyeceğini anlaması fazla zaman almadı ve sonunda seanslara başladık…
İlerleyen yıllarda! o gün, doktorun söylediklerini yanlış anladığımı fark ettim. Evet, karakter değişikliği işi, gerçekten zor bir işti. Ne yazık ki sorun karakterimle ilgili değildi. Sorun, sahip olduğum özellikleri kullanma şeklimden kaynaklanıyordu. O gün psikiyatriste giden Sibel, seçimleri ile ilgili bir şeyler yapmak yerine, karakterini düzelterek işin içinden kurtulabileceğini düşünmüştü. Çünkü suçlayacak bir şeyler arıyordu. Ve o bir şeyler karakteri oluverdi.
Suçlama, dikkati başka tarafa çekmek için kullandığımız en güçlü silahlardan biridir. Bu yöntemi, hırsızın evinize girip her şeyinizi alarak evinizi terk etmiş olduğu halde, onu evinizin içinde aramanıza benzetebiliriz. Sizin de bildiğiniz gibi gerçek çözüm, hırsızın yakalanma işini polise bırakmak ve hırsızın bir daha eve girmemesi için önlem almaktır. Bu çözümü kendinize uyguladığınızda ise, olanları bir kenara bırakmak, onu bunu suçlamak yerine direk zihne çalışmak olacaktır.
Dışarıyı, zihnimizle algılarız. Herhangi bir fiziksel rahatsızlık söz konusu değilse, duyu organlarımız görevlerini çok iyi yaparlar. Duyu organlarının algıladığını yanlış yorumlayan zihindir. Zihin, geçmişte yaşananlar ile geleceğini öngörüleri ile oluşmuş bilince uygun olarak temas halinde olduğu nesneleri, insanları ve olayları değiştirir. Bu yüzden de gerçek sorunu bulmak için zihne çalışmaktan başka çaremiz yok.
Yıllardır, zihne çalışarak neler öğrendim dersiniz? Bir kere karakterim aynı kaldı. Fakat yaklaşım şeklim yani yapış tarzım değişti. Nasıl mı? Diyelim ki, benim gibi aşırı hedef odaklı bir insansınız. Hedef odaklı bir kişinin en büyük arzusu nedir? Elindeki işi, en kısa sürede mükemmel bir şekilde sonuçlandırmak. Hedefe odaklı bir kişi, zihnine çalışmıyorsa, hedefini gerçekleştirmek için önüne çıkan her şeyi yakıp yıkarak hedefine ulaşacaktır. Zihnine çalışıyorsa hedefine ulaşmak için diğerlerine karşı daha sabırlı olacak, onlara karşı tölerans gösterecek, ahlakı kuralları dikkate alarak hedefine ulaşacaktır. Bu konuyla ilgili başka bir örnek de iyi kalpli bir insanla ilgili olsun. Zihnine çalışmayan çok iyi kalpli insan, sadece sevdiklerini gözeterek işlerini yoluna koyar, diğerlerini ise göz ardı eder. Zihnine çalışan çok iyi kalpli bir insan ise, sadece kendi çevresindekilere değil, kendisine karşı kötü davranan insanlar ile nötr hisler beslediği insanlara da eşit şekilde davranmaya özen gösterir. Çünkü düşmanı olarak bildiği insanların günün birinde can dostu, can dostu olarak bildiklerinin ise günün birinde yoldan çıkabilecekleri çok iyi bilir. Herkese eşit davranmaya çalışarak hem sabırlı olmayı öğrenir, hem de kalbinin yoldan çıkmasını önlemiş olur.
Tüm yazdıklarımı toparlarsam, değişmesi gereken şey, karakter değildir, nasıl var olduğumuzdur. Bu da ancak zihne çalışmakla gerçekleşir. Bu yola aydınlanma yolu da diyebiliriz. Bu yolda çocuk adımlarıyla düşe kalka bir şeyler öğreniriz. Bize yaramayanı aforoz etmek yerine onunla birlikte nasıl yaşayacağımızı öğrenerek çok mutlu yetişkin halini alırız.
Her Daim Sevgi Işıkla
Sibel Kavunoğlu