YoRuMSuZ
Biz işimize bakalım...
Başını bir yere bağlamak: Bir işe yerleştirmek, işsizlikten kurtarmak. ”Çok geçmeden oğlunun da başını bir yere bağlamayı becerdi.”
Bir baltaya sap olmak: Belirli bir sanat ya da iş sahibi olmak. ”Şu yaşa geldin ama bir baltaya sap olamadın gitti.”
İş ayağa düşmek: İş sorumsuz, yetkisiz ve beceriksizlerin elinde kalmak. ”Bunlar da işi iyice ayağa düşürdüler.”
İş başa düşmek: Beklediği yardım gelmeyince, kendi işini kendisi yapmak zorunda kalmak. ”İş başa düştü desene!..”
İş çatallanmak (çatallaşmak): Bir işin sonuca oluşması konusunda türlü güçlüklerle karşılaşmak, ya da çeşitli seçeneklerle yüz yüze gelmek, sonuca nasıl ulaştırılacağı bilinemez olmak. ”İş gittikçe çatallaşıyor, sense aldırmıyorsun bile.”
İş çığırından çıkmak: Bir iş asıl amaçtan çıkarak düzelmesi güç bir durum almak, bir bozukluk ve kargaşalık baş göstermek.
İş inada binmek: Bir işi yapmakta direnmek.
İşi düşmek: Birinin yardımına ihtiyaç duymak. ”Eh, onun da bize işi düşecek bir gün.”
İşe koşmak: Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek.
İşi ağırdan almak: Acele etmemek, bir işi yapmak için isteksiz görünmek. ”Söyle onlara, işi ağırdan almasınlar, müşteriler mal bekliyor.”
İşi azıtmak: Yanlış ve aşırı yollara sapmak. ”Bu çocuk da işi iyice azıttı.”
İşi Allah`a kalmak: Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak.”Kime baş vurduysa bir sonuç alamadı, artık işi Allah`a kalmıştı.”
İşi başından aşmak: Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak.
İşi bitmek: 1. Hâli, gücü kalmamak. 2. Yaptığı işi sona ermek. ”Git de bak, babanın işi bitmiş mi?”
İşi duman olmak: İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak.
İşi iş olmak: İşi yolunda, iyi olmak; hâlinden memnun bulunmak. ”İşi iş herifin, baksana yan gelip yatıyor her gün.”
İşinden olmak: Bir süredir yaptığı işi elinden gitmek, görevini yitirmek. ”Haydi canım, yoluna git de patronunla kavga etme; yoksa işinden olacaksın.”
İşi sıkı tutmak: Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak.
İşi tıkırında olmak: İşi çok uygun ve iyi olmak.”O konuşmayacak da ben mi konuşacağım, işi tıkırında adamın.”
İşi yokuşa sürmek: Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek.
İşkembeden atmak: Uydurarak söylemek, tutarı olmayan sözler sarf etmek. ”Ona sakın inanmayın, işkembeden atıyor.”
İş sarpa sarmak: İş, içinden çıkılması zor bir durum almak; engellerle karşılaşmak. ”İşler sarpa sarmadan çekip gidelim buradan.”
İşten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak. ”Yolsuzluk yaptığı iddiası ile işten el çektirdiler ona.”
İş yok: O şeyde yarar yok, faydası olmaz. ”O arabada hiç iş yok, almaya değmez.”
Bir baltaya sap olmak: Belirli bir sanat ya da iş sahibi olmak. ”Şu yaşa geldin ama bir baltaya sap olamadın gitti.”
İş ayağa düşmek: İş sorumsuz, yetkisiz ve beceriksizlerin elinde kalmak. ”Bunlar da işi iyice ayağa düşürdüler.”
İş başa düşmek: Beklediği yardım gelmeyince, kendi işini kendisi yapmak zorunda kalmak. ”İş başa düştü desene!..”
İş çatallanmak (çatallaşmak): Bir işin sonuca oluşması konusunda türlü güçlüklerle karşılaşmak, ya da çeşitli seçeneklerle yüz yüze gelmek, sonuca nasıl ulaştırılacağı bilinemez olmak. ”İş gittikçe çatallaşıyor, sense aldırmıyorsun bile.”
İş çığırından çıkmak: Bir iş asıl amaçtan çıkarak düzelmesi güç bir durum almak, bir bozukluk ve kargaşalık baş göstermek.
İş inada binmek: Bir işi yapmakta direnmek.
İşi düşmek: Birinin yardımına ihtiyaç duymak. ”Eh, onun da bize işi düşecek bir gün.”
İşe koşmak: Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek.
İşi ağırdan almak: Acele etmemek, bir işi yapmak için isteksiz görünmek. ”Söyle onlara, işi ağırdan almasınlar, müşteriler mal bekliyor.”
İşi azıtmak: Yanlış ve aşırı yollara sapmak. ”Bu çocuk da işi iyice azıttı.”
İşi Allah`a kalmak: Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak.”Kime baş vurduysa bir sonuç alamadı, artık işi Allah`a kalmıştı.”
İşi başından aşmak: Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak.
İşi bitmek: 1. Hâli, gücü kalmamak. 2. Yaptığı işi sona ermek. ”Git de bak, babanın işi bitmiş mi?”
İşi duman olmak: İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak.
İşi iş olmak: İşi yolunda, iyi olmak; hâlinden memnun bulunmak. ”İşi iş herifin, baksana yan gelip yatıyor her gün.”
İşinden olmak: Bir süredir yaptığı işi elinden gitmek, görevini yitirmek. ”Haydi canım, yoluna git de patronunla kavga etme; yoksa işinden olacaksın.”
İşi sıkı tutmak: Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak.
İşi tıkırında olmak: İşi çok uygun ve iyi olmak.”O konuşmayacak da ben mi konuşacağım, işi tıkırında adamın.”
İşi yokuşa sürmek: Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek.
İşkembeden atmak: Uydurarak söylemek, tutarı olmayan sözler sarf etmek. ”Ona sakın inanmayın, işkembeden atıyor.”
İş sarpa sarmak: İş, içinden çıkılması zor bir durum almak; engellerle karşılaşmak. ”İşler sarpa sarmadan çekip gidelim buradan.”
İşten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak. ”Yolsuzluk yaptığı iddiası ile işten el çektirdiler ona.”
İş yok: O şeyde yarar yok, faydası olmaz. ”O arabada hiç iş yok, almaya değmez.”