İşaretlerin Geçerliliği
Araştırmalardan elde edilen bilgileri mutlak doğrular olarak değil,geçerIiliği tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı her şeyden önemlisi kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan bir anahtar olarak kabul etmek gerekir. Sıralanan özelliklerin varlığı kişinin yalan söylediğini değil,yalan söyleme ihtimalinin olduğunu gösterir. Bu araştırmaları sınamak için çalışmalar yapan başka araştırmacılar,yukarda sıralanan davranışların yalan veya samimiyetsizliği ortaya çıkartmak için kullanılacak anahtarın kendisi değil,ancak bir parçası olduğunu söylemektedirler. Örneğin,bir konuşma sırasında birdenbire büyük bir suçlamayla karşılaşmamız durumunda, bocalamamız,birçok kere elimizi yüzümüze götürmemiz, oturduğumuz yerde huzursuzluğumuzu yansıtan hareketler yapmamız mümkündür. Bu durumda suçlamaları yerinde,savunmalarımızı da gerçek dışı olarak mı kabul etmek gerekir? Benzer şekilde iş için mülakata çağrılan bir kişi, kendisine sorulan sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne götürebilir ve oturduğu yerde huzursuzluk işaretleri gösterebilir. Bütün bunların,adayın vereceği bilgilerin nasıl değerlendirileceğini bilememesinden ve hata yapmak endişesinden kaynaklanmasi da muhtemeldir.Sıralanan sebeplerden ötürü bu işaretleri yalan söylemenin aşikar delilleri olarak değil,beynimizin içindeki düşünceler ve gerçek duygularla,dış dünyaya yansıyan ifadelerin bir çelişkisi olarak kabul etmek daha yerinde olur. Bu çelişki gerçek bir yalan olabileceği gibi,samimiyetsizlik,tereddüt veya şüphe de olabilir.
Araştırmalardan elde edilen bilgileri mutlak doğrular olarak değil,geçerIiliği tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı her şeyden önemlisi kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan bir anahtar olarak kabul etmek gerekir. Sıralanan özelliklerin varlığı kişinin yalan söylediğini değil,yalan söyleme ihtimalinin olduğunu gösterir. Bu araştırmaları sınamak için çalışmalar yapan başka araştırmacılar,yukarda sıralanan davranışların yalan veya samimiyetsizliği ortaya çıkartmak için kullanılacak anahtarın kendisi değil,ancak bir parçası olduğunu söylemektedirler. Örneğin,bir konuşma sırasında birdenbire büyük bir suçlamayla karşılaşmamız durumunda, bocalamamız,birçok kere elimizi yüzümüze götürmemiz, oturduğumuz yerde huzursuzluğumuzu yansıtan hareketler yapmamız mümkündür. Bu durumda suçlamaları yerinde,savunmalarımızı da gerçek dışı olarak mı kabul etmek gerekir? Benzer şekilde iş için mülakata çağrılan bir kişi, kendisine sorulan sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne götürebilir ve oturduğu yerde huzursuzluk işaretleri gösterebilir. Bütün bunların,adayın vereceği bilgilerin nasıl değerlendirileceğini bilememesinden ve hata yapmak endişesinden kaynaklanmasi da muhtemeldir.Sıralanan sebeplerden ötürü bu işaretleri yalan söylemenin aşikar delilleri olarak değil,beynimizin içindeki düşünceler ve gerçek duygularla,dış dünyaya yansıyan ifadelerin bir çelişkisi olarak kabul etmek daha yerinde olur. Bu çelişki gerçek bir yalan olabileceği gibi,samimiyetsizlik,tereddüt veya şüphe de olabilir.