İstanbul Film Festivali’nde kaçırılmaması gereken 10 film

MeRciMeK

V.I.P
V.I.P


3-18 Nisan 2010 tarihleri arasında 29. kez düzenlenecek olan İstanbul Film Festivali, bu yıl da hem klasiklerden hem de dünya festivallerinin hitlerinden oluşan seçkisiyle dikkat çekiyor. İşte bu toplamdan sizler için seçilen ‘10 yeni film’.

1-Boşluk (Enter the Void)

Şiddete ve sekse yaklaşımıyla yeni nesil Fransız sinemacıların Godard’ı olarak anılma şansına erişen Gaspar Noé, yedi senedir beklediğimiz üçüncü filmiyle karşımızda! Yine burjuvaziyi hedefliyor. Yine çığır açıcı bir sinema dili benimsiyor. İddia ediyoruz, izlediğiniz hiçbir şeye benzemiyor bu eser! Japonya’yı tasvir şekli ve öznel kameradan kopmayan sinema diliyle dikkat çekiyor öyle ki! Yönetmenin el rehberine ulaşmak için “Herkese Karşı Tek Başıma” (“Seul Contre Tous”, 1998) ve “Dönüş Yok”u (“Irréversible”, 2002) izlemenizi de öneririm.

2-Savaş Sırasında Yaşam (Life During Wartime)

Birçok kesim için ‘Amerikan banliyö yaşamını taşlama konusunda en sert film’ olarak nitelenen “Mutluluk”un (“Happiness”, 1998) bağımsız yönetmeni Todd Solondz, burada o yapıtın devamında ‘11 Eylül Sonrası Amerikan ailesi’ne bakış atıyor. “Bebekevine Hoşgeldiniz” (“Welcome to the Dollhouse”, 1995), “Öykü Anlatımı” (“Storytelling”, 2001) ve “Palindromes” (2004) gibi işlevsiz aileyi farklı konseptlere sokan bu absürd komedi yönetmeninin eserinde Shirley Henderson, Charlotte Gainsbourg, Alison Janney gibi isimler başrolleri paylaşıyor!

3-Anneler ve Kızları (Mother and Child)

‘Çok hikayeli film modeli’nin Altman’dan sonra en önemli yönetmeni Rodrigo Garcia, burada da yine bol yıldızı bir kadroyla karşımızda. “Dokuz Hayat” (“Nine Lives”, 2005) gibi tamamı plan sekanslardan oluşan ve karakterlerin sadece bir anından hayat portresi çıkarabilen bir modern klasiğin yönetmeni, bu sefer üç kadının hikayesine odaklanıyor. Annette Benning, Samuel L. Jackson, Naomi Watts, Kerry Washington ve David Morse başrollerde...

4-Greenberg

Ben Stiller’lı bir Noah Baumbach filmi. “Mürekkep Balığı ve Balina” (“The Squid and The Whale”, 2005) ile “Kızkardeşim Evleniyor” (“Margot at the Wedding”, 2008) gibi Eric Rohmer esintili işlevsiz aile filmlerinin yönetmeni, kaba komedi erbabıyla buluşuyor. Dünya prömiyerini şubat ayında Berlin Film Festivali’nde yapan ve Altın Ayı yarışmasında bulunan eser, pislik bir adamın yaşadığı aşk hikayesine odaklanıyor. Stiller’a Jennifer Jason Leigh, Greta Gerwig, Rhys Ifans eşlik ediyor. İddia ediyorum, Stiller’ı bir daha bu halde görmeniz mümkün değil!

5-Orman Perisi (Nang Mai/Nymph)

“69” (“Ruang Talok 69”, 1999) ve “Hayalet Dalgalar” (“Invisible Waves”, 2006) gibi ‘gangster filmleri’ de içeren bir filmografisi olsa da aslında “Evrendeki Son Yaşam” (“Ruang rak noi nid mahasan”, 2003), “Ploy” (2007) gibi soyut aşk filmleriyle dikkat çeken bir yönetmendir Pen-Ek Rataruang. Tayland Yeni Dalgası’nın en önemli temsilcilerinden olan bu isim, son filminde bir karı-kocanın kaybolan aşklarını bir ormanda aramalarına odaklanıyor. Lafın özü soyutlaşmış orman arka planında yine “Bir Konuşabilse...”nin (“Lost in Translation”, 2003) film modelini uygulayan bir eserle yüzleştiriyor bizi.

6-Geride Kalan (The Time That Remains)

Elia Suleiman’ın Filistin-İsrail çekişmesinin trajik durumuna bakış atan minimalist politik taşlaması “Kutsal Direniş”in (“Yadon Ilaheyya”, 2002) üzerinden tamı tamına sekiz sene geçmiş! Neyse ki kendine uygun yerel ve evrensel bir öyküyle bir kez daha karşımızda İsrailli sinemacı. Sinema kariyerinin bu üçüncü filmiyle 2009 mayısında Cannes’da Altın Palmiye için yarışmıştı.

7-Surat (Lian/Face)

Jeanne Moreau, Fanny Ardant, Jean-Pierre Léaud, Nathalie Baye gibi Fransız sinemasının efsaneleşmiş isimlerini bir araya getiren eser, Louvre Müzesi için özel üretilen bir proje. Tayvan sinemasında son 20 yılın en önemli yönetmenlerinden, absürd komedi mucidi Tsai Ming-Liang imzalı eser, uluslararası festivallerde büyük ilgi gördü. Tayvanlı bir yapımcının Louvre Müzesi’nde yaşadığı dramı ve korkuyu ele alan sıradışı bir film karşımızdaki!

8-Hayır Kızım, Dansa Gitmek Yok (Non Ma Fille, Tu N’Iras pas danser!/Making Plans for Lena)

“Aşk Şarkıları” (“Les Chansons d’Amour”, 2007), “Güzel İnsan” (“La Belle Personne”, 2009) ve “Paris’te” (“Dans Paris”, 2006) gibi filmlerin yönetmeni Christophe Honoré, kanımca yeni Fransız sinemasında Godard’ın temsilcisi. Honoré’nin müzikal ve gençlik filminden sonra hedefi şimdi de aile dramı! Jean-Marc Barr ve yönetmenin has oyuncusu Louis Garrel başrollerde!

9-Hadewijch

Minimalist sinemanın son yıllardaki en tartışmalı temsilcilerinden olan Fransız yönetmen Bruno Dumont, uluslararası festivallerden de ödüllü bir isimdir. “İnsanlık” (“L’Humanité”, 1999) adlı başyapıtının yanında “29 Palmiye” (“Twentynine Palms”, 2004) ve “İsa’nın Yaşamı”yla (“La Vie de Jésus”, 1998) da dikkat çeken minimalist kara filmler üretmiştir kendisi. Bu sefer de bir bakanın kızının İsa adlı bir karaktere aşkını ve tutkusunu ele alıyor. Yine mistisizm, cüretkarlık ve varoluşçuluk önplanda anlayacağınız!

10-Ana (Madeo/Mother)

“Cinayet Günlükleri” (“Salineu Cheuok”, 2003), “Yaratık” (“The Host”, 2006) gibi filmleriyle dikkat çeken Bong Joon-Ho’nun son filmi yine bir polisiye. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan eser, bir annenin oğlunun katilini arayışına odaklanıyor ‘sözde’. Zaten bu ‘sözde’ meselesi de Güney Kore sinemasının son yıllardaki ana motifi işte. Burada da bir tür kırması iskeletle, şaşırtıcı olaylar kol geziyor!



Kerem Akça
 
Geri
Top