1908 Meşrutiyet Devrimi'ni sağlayan siyasi dernek (parti). İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin temeli, 1893 yılında İstanbul'da Askerî Tıbbiye'de atıldı. Kurucuları Dr. İshak Sukûtî, Dr. Abdullah Cevdet. İbrahim Temo ve Şerafettin Mağdumî'dir. Cemiyetin amacı istibdada karşı direnmek, Meşrutiyet yönetiminin yeniden yürürlüğe girmesini, özgürlüğe, eşitliğe, mal ve can güvenliğine yer veren bir yönetimin kurul masını sağlamaktı.
Cemiyet, kısa zamanda gelişti, İstanbul'da birçok semtte gizli komiteler kuruldu. Kahire'de ve Paris'te dernek adına yayımlara girişildi. Bunun üzerine Abdülhamit II yönetimi, İstanbul'da sıkı araştırmalara girişti. 1897'de cemiyet üyelerinin çoğu ele geçirilerek bir kısmı hapsedildi, bir kısmı sürgün edildi. Ama devrim düşüncesi yok edilemedi.
İttihat ve Terakki'nin amaçlan özellikle Rumeli'de subaylar, askerî öğrenciler ve memurlar arasında yaygınlaştı. Selanik, cemiyetin merkezi haline geldi. Atatürk ve İsmet İnönü de cemiyete üyeydiler.
Padişah, devrim çalışmalarını bastırmak için Rumeli'ye yüksek yöneticiler gönderdi. Bunlardan Şemsi Paşa Edirne'de ittihatçılar tarafından vuruldu. Müşir Osman Paşa dağa kaldırıldı. Binbaşı Enver Bey ile kolağası Niyazi Bey ayaklanıp dağa çıktılar. Bunun üzerine padişah korktu ve 24 temmuz 1908'de Kanunu Esasî'yi (Anayasa) yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı (ikinci Meşrutiyet, 1908).
Meşrutiyet'in ilânından sonra ülkede parti kavgaları başgösterdi. İttihat ve Terakki'ye karşı gerici 31 Mart Ayaklanması oldu (1909). Rumeli'den gelen Hareket Ordusu ayaklanmayı bastırarak gericileri sindirdi ve İttihat ve Terakki'yi kurtardı. Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra Enver, Talât ve Cemal Paşaların Alman etkisine kapılarak devleti Birinci Dünya Savaşı'na sokmaları, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte İttihat ve Terakki'nin de sonu oldu (1918).
İttihat ve Terakki'nin İleri Gelenleri
İttihat ve Terakki'nin başkanı, Edirne Posta idaresi'nde memur olan Talât Bey'di (sonra Paşa). Diğer ileri gelenler arasında Ahmet Rıza, Enver (Paşa), Cemal (Paşa), Dr. Nâzım ve Ziya Gökalp gibi asker ve sivil kişiler vardı.
Türkiye tarihinin ilk siyasi partisi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ilk olarak “İttihadı Osmani” adıyla İstanbul‘da Askeri tıbbiye öğrencileri tarafından 1889’da kuruldu. Aynı yıl Paris’teki Jön Türkler’in önderi Ahmet Rıza Bey’le ilişki kuruldu ve “Osmanlı İttihat ve Terakki cemiyeti “ adı benimsendi. Yurtiçinde örgütlenen cemiyetin padişah Abdülhamit II’ yi tahtan indirme düşüncesinde olduğu saray tarafından öğrenilince, öğrenci olan üyelerin çoğu tutuklandı, Trablusgrab ve Fizan‘a sürüldü. Cemiyet dış ülkelerde örgütlenmek zorunda kaldı. Bir merkez gibi çalışan Paris’teki şubeden başka Kahire’ de, Cenevre’de,balkanlar ve Kafkasya’da şubeler açıldı.Paris’te yayımlanan Meşveret ve onun Fransızca eki Mechveret Supplément Français, Cenevre’de Mizan ve Osmanlı, Kahire’de Kanuni esasi ve Hak gazeteleri belli başlı yayın organlarıydı. Abdülhamit’in gönderdiği serhafiye Ahmet Celalettin Paşa, cemiyet üyelerinin bir bölümünü ikna ederek örgütten ayırdı. Ahmet Rıza Bey çevresinde toplananlar azaldı.Birinci Osmanlı liberalleri kongresinde (1902) Jön Türkler ikiye bölününce Ahmet Rıza Beyin grubu “Terakki ve İttihat Cemiyeti”ni kurdu.Ülke içinde örgütlenmeler de yeniden başladı. 1906’da Selanik’te gizli “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” oluşturuldu. Terakki ve İttihat cemiyeti temsilci Dr. Nazım Paris’ten gizlice Selanik’e gelerek bu cemiyetle antlaşmaya vardı ve iki cemiyet “Osmanlı Terakki ve İttihat cemiyeti” adı altında birleştiler. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti yöneticileri, yeni derneğin Selanik merkezi yönetiminde görev aldılar.
İngiliz Kralı Edward VII ile Rus çarı Nikolay II’nin 9 Haziran 1908’de Reval’de buluşmaları ve Makedonya konusunda görüşmeleri, cemiyeti harekete geçirdi. Cemiyet üyesi subaylar Rumeli’ye olası bir yabancı müdahalesini önlemek için bir an önce meşrutiyet ilan edilmesi yönünde eylemlere başladılar. Yüzbaşı Resneli Niyazi Bey 400 adamıyla Resne’de dağa çıktı (3 Temmuz). Onu cemiyet üyesi öteki subaylar izledi. Cemiyet Manastır’daki valiye bir muhtıra verdi (6 Temmuz). Olayları bastırmak için İstanbul’dan gönderilen Şemsi Paşa, Manastır’da cemiyetin fedaileri tarafından öldürüldü. Cemiyetin manastır merkezi, padişaha, Kanuni Esasi’yi yürürlüğe koymasını ve 26 Temmuz’a kadar Meclisi Mebusan’ın açılmasına izin vermesini isteyen bir telgraf çekti. Rumeli’deki hareketi önleyemeyeceğini anlayan Abdülhamit II, Kanuni Esasi’yi yürürlüğe koydu (23 Temmuz 190. Cemiyetin başarısı coşkuyla kutlandı. Cemiyetle Meşrutiyet bütünleşti. “Hürriyet” ilan eden cemiyeti basın da destekledi. İkdam, Sabah gibi eski gazetelerin yanında İslamcı görüşleri yayan gazeteler bile cemiyet yanlısı yayım yaptı. Fakat daha sonraki kimi gazeteler cemiyete cephe aldı.
Meşrutiyet’in ilanından sonra cemiyet, Prens Sabahattin’in önderlik ettiği Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti’yle birleşme girişiminde bulundu; Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı. Ancak bu birleşme kısa ömürlü oldu. Sabahattin yanlıları, cemiyetin gizli çalışma, yönetimi baskı altına alma gibi yöntemlerini, orduyu siyasete karıştırmasını eleştirdiler. Sabahattin, Eylül1908’de Ahrar Fırkası’nın kuruluşunu destekledi. Cemiyet, toplumda uyandırdığı saygınlığa, etkinliğine karşın hükümet kurmaya kalkışmadı. Aralarında deneyimli devlet adamı yoktu. Rumeli dışında, ülke düzeyinde henüz örgütlenmemişlerdi. Sait Paşa kabinesine bakan da verilmedi. Ağustos 1908’de kurulan Kamil Paşa hükümetine de yalnız adliye nazırı cemiyet üyesiydi. Ekimde cemiyetin siyasi programı açıklandı. Programda, siyasi alanda ciddi ve ivedi ıslahat yapılacağı, halkın özgürlüklerin tümünden yararlanacağı, ulusal birliğin korunacağı; iktisadi alanda tarım ve sanayide ilerleme için ortamın hazırlanacağı; mali alanda adil bir vergi siyaseti izleneceği gibi ilkeler yer alıyordu. Kasım 1908’de de ilk kongre gizli olarak toplandı. Kongrede cemiyetin siyasi partiye dönüşmesi için karar verildi ama cemiyet ve fırka ilişkilerine tam bir açıklık getirilmedi. İttihat ve Terakki bir süre hem cemiyet hem fırka olarak anıldı. Uygulamada fırka denildiğinde cemiyetin meclis grubu anlaşılıyordu. Yoğun bir propaganda kampanyasından sonra aralık 1908’de yapılan seçimleri cemiyet büyük çoğunlukla kazandı.Ancak cemiyetin adayı olarak seçime katılan ve kazanan milletvekillerinin birçoğu ittihatçı sayılamayacak kişilerdi. Bu nedenle ittihatçılar Meclisi Mebusan’a tam anlamıyla hakim olamadılar.Cemiyete karşı olan Kamil Paşa’nın kabinesi, Meclisi Mebusan’da güvensizlik oyuyla düşürülen ilk ve son hükümet oldu.Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi de cemiyetin izniyle kuruldu. Beri yanda ittihatçılara karşı muhalefet güçlendi. Muhalifler, İttihat ve Terakki’nin, devrilen istibdat yerine bir Merkezi umumi diktatörlüğü kurduğunu, imparatorluğun yedi kişi tarafından yönetildiğini, ordunun siyasete karıştırılmasının ülkenin geleceği açısından tehlikeli olduğunu, izlenen merkeziyetçi ve Türkçü siyasetin imparatorluğun bütünlüğünü sarsacağını ileri sürdüler ve cemiyetin devlet iktidarına dayanarak, devlet adına hareket ettiğinden yakındılar. Eski memurlardan şantaj yoluyla para alındığını belgelerle yazan gazeteci Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesi de cemiyete karşı suçlamaların yöneltilmesine sebep oldu. İttihatçıların siyasi amaçlarla muhalefete karşı baskı ve sindirme yöntemleri uygulaması karşısında muhalefette sertleşti. 31 Mart hareketi, ittihatçılara karşı muhalefetin başlattığı bir hareket oldu. “Şeriat isteriz” parolası ile dini propagandalarına alet eden ve tutucu güçlerin de desteğini sağlayan muhalefet, ittihatçıları İstanbul’dan kovup, onların siyasal iktidar üzerindeki denetimini kaldırmak istedi. İlk aşamada başarılı da oldular. İttihatçıların bir bölümü İstanbul’dan kaçtı; bir bölümü saklandı. İttihatçı gazetelere karşı saldırılar oldu. İttihatçıları destekleyen Rumeli’deki askeri birliklerin oluşturduğu Hareket ordusu İstanbul’a gelerek duruma egemen oldu.Bu müdahale ittihatçıların gücünü pekiştirdi. Olayın sorumlusu olarak Abdülhamit II’yi gösterdiler. Denetimlerine Meclisi Mebusanın aldığı karar ve şeyhülislamın fetvasıyla Abdülhamit’i tahttan indirdiler. Mehmet V padişah oldu. Cemiyetin Selanik’te gizli olarak toplanan ikinci kongresinde ordunun siyasete karışması ele alındı. Cemiyet üyesi Mustafa Kemal ordunun siyasetten ayrılmasını savundu. Cemiyetin basındaki sözcüsü Hüseyin Cahit de gazetesindeki yazılarında aynı görüşü savunuyordu. Cemiyet yönetimi ise, genç subaylar aracılığıyla ordu ile olan ilişkisini sürdürmek istiyordu. Cemiyet, aynı yıl meclisteki çoğunluğuna dayanarak yaptığı anayasa değişiklikleriyle saray ve Babıali’nin yetkilerini sınırladı. Yasama ve yürütme üzerindeki yetkileri sınırlanan padişah meşruti parlamenter düzenin devlet başkanı durumuna geldi. Padişah artık yalnızca başbakanı atıyor, bakanlar başbakan (sadrazam) tarafından seçilip padişahın onayına sunuluyordu.padişahın meclisi dağıtma yetkisi sınırlandırılmış, vatandaşları yurtdışına gönderebilme yetkisi de kaldırılmıştı. Basına sansür konamayacağı da kabul edildi.
İttihatçılar kendileri bir kabine kurmadıkları halde yıprandılar. Cemiyetten ayrılan birtakım mebuslar Ahali fırkasını kurdular. Meclisteki üyeleri birkaç kişiyi geçmeyen bu partiyi Meclis içinde ve ittihatçılar arasında destekleyen mebuslarda vardı. Makedonya’dan da cemiyet aleyhtarı gruplaşmalar olduğu haberleri geliyordu. Cemiyet, meşrutiyetin ilanının ikinci yıldönümünde yayımladığı “Millete Beyanname”de, ülkede birlik ve bütünlüğü sağlayamadığını itiraf ediyor, imparatorluğu maddi yönden geliştirmek ve eğitime ağırlık vermekle çeşitli unsurlar arasında birliği oluşturacağını ileri sürüyordu. Aslında cemiyet içinde de birliği sağlamakta güçlük çekiyordu. Miralay Sadık ve Abdülaziz Mecdi önderliğindeki “Hizbi Cedit”, cemiyetin siyasal ve toplumsal gidişini eleştiriyordu. Cemiyet içinde beliren bu gruba karşı, “Hizbi Terakki” adıyla bir başka grup oluştu. Bu hiziplerin istekleri, cemiyetin yıllık kongresinde görüşülmek üzere ertelendi
Eylül 1911’de İtalyanların Trablusgarp’a saldırısı ittihatçılara karşı muhalefeti canlandırdı. Bu ortamda toplanan kongrede hizip sorunu çözüldü, ademi merkeziyet sorunu karşısında açıkça tavır alındı. Merkezi umumi’nin üyelerinin sayısı on ikiye yükseldi. Muhalefete karşı sert bir bildiri yayımlandı. Cemiyetin kongresine fırkadan da temsilci gönderilerek fırka ile cemiyetin farklı olduğu vurgulandı. Kongreden sonra cemiyetten ayrılan Hizbi Terakki yanlıları, öteki muhalefet parti ve gruplarıyla birlikte Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurdular.
1912’de yapılan seçimler, cemiyetin çoğunluğu kazanmak için uyguladığı baskılar yüzünden “sopalı seçim” olarak anıldı. Muhalefetin eylemleri, gösterileri yasaklarla engellenmişti. Eski sadrazamlardan Kamil Paşa’nın, cemiyetin seçimlerde uyguladığı baskıyı padişaha şikayet eden mektubu basında yayımlandıysa da ittihatçılar bu yöntemlerle sağladıkları çoğunluğu mecliste korudular. Ancak cemiyetin bu iktidar dönemi uzun sürmedi.İttihatçıların desteğiyle sadrazam olan ve güvenoyu alan Sait Paşa istifa edince, cemiyet muhalefete düştü. Meclisi Mebusan da dağıtılarak Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran cemiyete bir darbe daha indirildi. İstanbul’da toplanan kongrede Meclis’in dağıtılmasının anayasaya aykırılığı dile getirildi. Yine de yapılacak genel seçimlere katılma kararı alındı. 18 Ekim2de Balkan Savaşı başladı.29 Ekim’de de ittihatçılara karşı olan Kamil Paşa yeniden sadrazam atandı. Savaş siyasi çekişmeleri durdurmadığı gibi ordunun da moralini etkiledi. Yenilgiler hükümeti barışa zorladı. İttihatçılar bu dönemde hükümetle anlaşmaya çalıştılarsa da Kamil Paşa onlarla işbirliğine yanaşmadı. Savaşı sona erdirmek için Londra’da toplanan konferansta Edirne’nin Bulgaristan’a bırakılması söz konusu olunca, İttihat ve Terakki, iktidara gelebilmek için bırakılan tek yolu denedi; Babıali baskınıyla hükümeti devirdi. Mahmut Şevket Paşa sadrazam oldu. Paşa partilerüstü bir siyaset izlemeye özen gösterdi. Edirne’nin Bulgaristan’a bırakılmasını da kabul etmek zorunda kaldı. Ancak muhalefet de bu darbeyi kolay kolay kabullenmedi. Misilleme olarak Mahmut Şevket Paşa öldürüldü. Bu olay üzerine İttihat ve Terakki tam anlamıyla iktidara ağırlığını koydu. Artık iktidarı denetleyen bir cemiyet olmakla yetinmedi, iktidar partisi durumuna geldi, ittihatçılardan oluşan bir kabine kuruldu. Toplanan kongrede cemiyetin kesin olarak bir siyasi partiye dönüşmesine karar verildi. Fırka reisliğine Sait Halim Paşa getirildi. Bu arada Balkan Devletleri arasındaki anlaşmazlıkları fırsat bilen ittihatçıların ileri gelenlerinden Enver Bey, komutasındaki birliklerle Edirne’yi geri aldı. Bu olay İttihat ve Terakki’ye saygınlığını yeniden kazandırdı. Enver Bey’in rütbesi paşalığa yükseltildi; Harbiye nazırı atandı. Talat ve Cemal Paşalarla birlikte, partinin önderi oldu. Bir yandan Merkezi Umumi’yle hükümet arasında merkez lehine dengenin korunmasına dikkat edildi. Merkez üyelerinin belirli bir orandan fazlasının hükümette görev almasına izin verilmedi. Merkezi Umumi üstünlüğünü korudu. Parti 1913’ten sonra programını kısmen uygulama olanağı buldu. Milliyetçi ve batı yanlısı bir siyaset izledi. Eğitimde çağdaşlaşma girişimleri, Darülfünun’un özerkliği savunuldu. Batı takvimi kabul edildi.Yalnız din işleriyle uğraşacak, eğitime karışmayacak Darülhikmetülislamiye kuruldu. Cemiyet olarak siyasetle ilgisi olmayan klüpler, spor dernekleri, Türk ocağı gibi milliyetçi kültür dernekleri desteklendi. Müdafaai Milliye, Donanma, Himayei Etfal (Çocuk Esirgeme), Hilali Ahmer (Kızılay) dernekleri gibi hayır ve yardım kurumları cemiyetin denetimine girdi. Gizli çalışan bir haber alma ve yayılma örgütü olarak “Teşkilatı Mahsusa” kuruldu. Benimsenen milliyetçilik ilkesine uygun olarak, milli iktisat siyaseti izlendi. Yerli malı kullanma, kooperatifçilik, girişimcilik teşvik edildi. İtibarı milli bankası açıldı. Hukuk alanında, çoğu laikleşme temeline dayanan, yenilikler, düzenlemeler yapıldı. Yargı bir ölçüde laikleştirildi; mahkemeler Adliye Nezareti’ne bağlandı.
1914’tekiseçimlerle ittihatçılar mecliste rahat bir çoğunluk kazandılar.ordu içinde yerleştirme hareketini hızlandırdılar. Almanya’dan askeri uzmanlar çağrıldı; yetenekli subaylar Almanya’ya eğitime yollandı. Almanya’yla askeri alanda başlayan yakınlaşma, cemiyet içinde askeri alanın etkisiyle, siyasi yakınlaşmaya da zemin hazırladı. Özellikle fırkanın en etkili önderlerinden biri olan Enver Paşa’nın Alman dostluğu, hayranlığı fırkanın siyasetini etkiledi. İngiltere ve Fransa ittifak önerilerini reddedince, öteden beri yakınlık duyulan Almanya’yla anlaşmaya gidildi. Savaşın başında Almanlar ile ittifak imzalandı. Akdeniz’de İngiliz gemilerinin kovaladığı iki Alman savaş gemisinin, sözde satın alınması ve Osmanlı bayrağı çekilen bu gemilerin (Yavuz ve Midilli) Enver Paşa’nın bilgisi dahilinde, Karadeniz’deki Rus limanlarını topa tutmaları, Osmanlı Devleti’nin savaşa katılmasına neden oldu. Savaş başlar başlamaz kapitülasyonların kaldırıldığı ilan edildi. Bu, iktisadi bağımsızlık yönünde atılan çok önemli bir adım olmuştur. Savaş sırasında, ittihatçı program doğrultusunda Türk kapitalisti, Türk girişimcisi yetiştirme çalışmaları hızlandı. “İktisadi Türkçülük” gelişti. Savaş sırasında Talat Paşa sadrazamlığa getirildi.
Savaşın yenilgiyle sonuçlanması, İttihat ve Terakki’nin çöküşünü gündeme getirdi. Savaşın sorumluluğunu üstlenen cemiyet, savaştan sonra yeniden güç kazanan muhalefetin suçlamalarına hedef oldu. İttihatçı önderler yurt dışına kaçtılar. 14 Kasım 1918’de İttihat ve Terakki son kongresini yaptı. Kongrede fırkanın feshedildiğini ve yeni bir fırkanın, Teceddüt Fırkası’nın kurulduğu açıklandı.
Partinin kapanmasından sonra da ittihatçı siyasetçilerin Türkiye’nin siyasi yaşamındaki etkinliği sürdü. Mütareke döneminde yabancı devletlerin işgallerine karşı yurt sathında Müdafaai Hukuk dernekleri içinde örgütlenmeye öncülük edenler, ulusal kurtuluş hareketini başlatan kadronun çekirdeğini oluşturanlar eski ittihatçılar oldu.
İttihat ve Terakki ile Türkiye’de kötü bir particilik hareketi başlamıştı. Bizans devri partizanlığına benzeyen bir particilik anlayışı, zamanımıza kadar sürüp gelmiştir. Karşı partilerin üyeleri, birbirlerine, adeta aynı vatanın insanları olduklarını unutarak kötü davranışta bulunmuşlar, en ağır hakaretleri sarf etmişlerdir. İttihat ve Terakki’nin muhalifi olan partiler de, işi bu yola dökmüşler ve iktidar partilerinden aşağı kalmamışlardır. Kısa sürede siyasetle uğraşanlar ve en kötüsü ordu, ikiye ayrılmıştır. Balkan Savaşı’nda ittihatçı ve muhalif subaylar, birbirlerine vatan haini muamelesi yapmışlardır.
ENVER PAŞA
Enver Paşa 1821 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp Okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi.
II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket ordusuna katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912'de yarbay oldu. 23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükselen Enver Paşa, 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.
Birinci Dünya Savaşına Almanların yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar arasındaydı. Dünya Savaşının Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisi ile sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakki partili arkadaşlarıyla birlikte, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti; daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülünde Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı ve Batum'da Türkiye Şuraları Partisini kurarak Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldü ve Çeğen köyüne defnedildi.
TALAT PAŞA
Talat Paşa, 1874 yılında Edirne'de doğdu. İlk öğrenimini Vize ilçesinde yaptı. Edirne Askeri Rüştiyesini bitirdikten sonra Edirne Posta ve Telgraf idaresinde katiplik, Alyans İsrail Mektebi'nde Türkçe öğretmenliği görevlerinde bulundu. Çok genç yaşlarda siyasetle ilgilenmeye başladı, Sultan İkinci Abdülhamid'in İstibdat yönetimi aleyhindeki çalışmalara katıldı. Bir süre sonra tutuklandı ve 1898'de Selanik'e sürüldü. Selanik'te Posta ve Telgraf Müdürlüğünde memurluk ve başkatiplik yaptı. İttihat ve Terakki Fırkası adını alan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Hürriyet ve devrim düşüncesini geniş alanlara yaydı. Saraya şikayet edilerek, Anadolu'ya sürgün, cezasına çarptırıldı. Ancak bu ceza yerine getirilmedi. İki defa İstanbul'a giderek İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin şubesini kurdu ve teşkilatlandırdı. İkinci Meşrutiyet'in ilanında milletvekili oldu. Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde içişleri bakanlığına getirildi. Birinci Balkan Savaşına gönüllü olarak katılan Talat Paşa, Bab-ı Ali baskınını düzenleyenler arasında yer aldı. Edirne'nin Bulgarlar tarafından ele geçirilmesinden sonra ordunun harekete geçerek şehri geri almasını sağladı. Bulgarlarla İstanbul'da yapılan barış görüşmesini birinci delege olarak yönetti. 1917 yılında sadrazamlığa getirildi. Birinci Dünya Savaşı'ndan çekilen Rusya ile Breslitowsk'da yapılan barış antlaşmasına Osmanlı Devleti adına katıldı. Temmuz 1918'de sadrazamlıktan ayrıldı. Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti için büyük bir yenilgi ile sonuçlanmasından sonra Ahmed İzzet Paşa'ya bıraktığı mektupta, millete karşı hesap vermek üzere geri geleceğini, gerekirse mahkemeye de çıkacağını bildirerek Almanya'ya gitti. Talat Paşa, 1921 yılında bir Ermeni komitacısı tarafından öldürüldü.
CEMAL PAŞA
Tam adı Ahmet Cemal olan, Paşa 6 Mayıs 1872’de Midilli’de doğdu. 1890'da Kuleli Askeri İdadisini, 1893'de Harbiye Okulunu bitirdi. 1895'de Kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Önce, Genelkurmay I. Şubesinde görev aldı. 1896'da 2. Orduya bağlı Kırklareli İstihkam İnşaat Şubesine atandı. Ertesi yıl Kolağası (ön yüzbaşı) oldu. 1898'de Selanik'teki 3 üncü Orduya, Redif Fırkası (Tümeni) Kurmay başkanı olarak atandı. İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi. Cemiyetin askeri kanadının örgütlenmesi görevini üstlendi. 1905’te Binbaşı oldu. Ertesi yıl Rumeli Demiryolları Müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında, İttihat ve Terakkinin Rumeli’de örgütlenmesinde etkin rol oynadı. Cemiyetin "bölük" adı verilen yerel birimlerini oluşturdu. 1907'de 3. Ordu Kurmay Heyetine atandı. Burada Binbaşı sFethi (Okyar) ve Kolağası Mustafa Kemal ile birlikte çalıştı.
Babıali Baskını (23 Ocak 1913) olarak bilinen, hükümet darbesinin ardından İttihatçılar başa geçince, İstanbul Muhafızlığına getirildi. Fransız yanlısı olarak bilinen Cemal Paşa, I. Dünya Savaşına girerken, Fransız desteğini kazanmak amacıyla Fransa'ya gitti. Ama siyasal ittifak sağlayamadı ve bunun üzerine, Alman yanlısı Enver ve Talat Paşalarla birlikte, 2 Ağustos 1914'de yapılan Osmanlı-Alman İttifakını destekledi. Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşına girmesi üzerine Bahriye Nazırlığının yanı sıra, II. Ordu Komutanı olarak görevlendirildi. Cemal Paşa 1908-1918 döneminde İttihat ve Terakkinin önde gelen yöneticilerindendi. Özellikle "Üç Paşalar İktidarı" olarak ta bilinen, 1913-1918 arasında Osmanlı Devleti'nin iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde etkin rol oynadı.
1917 yılı Aralık ayında İngiliz Generali Allenby'nin ilerlemesi karşısında, Osmanlı ordusunun peş peşe yenilgiye uğraması üzerine, Dördüncü ordu komutanlığı görevinden ayrılarak İstanbul'a geldi. Cemal Paşa, İttihat ve Terakki Fırkasının 1917 yılındaki son olağan kongresinde, merkez-i umumi azalığına getirildi. Talat Paşa kabinesinin istifasından sonra 1-2 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki'nin yedi lideriyle birlikte ülke dışına kaçan Cemal Paşa, önce Berlin, daha sonra da Münih ve İsviçre'ye giderek İttihatçıların yurt dışı faaliyetlerinin düzenlenmesinde önemli roller oynadı. Osmanlı'da yaşayan Arap unsurlarının isyanına sebep olmakla suçlanan Cemal Paşa Divan-ı Harb-i Örfi tarafından gıyaben idama mahkum edildi. Daha sonra Rusya'ya giden Cemal Paşa, Afgan ordusunun modernleştirilmesi için Afganistan'a gitti. Bolşeviklerin siyaset değişikliği ve Hacı Sami Beyin aleyhindeki propagandası sonucu Tiflis'e gitti. Burada yaverleriyle birlikte 21 Temmuz 1922 günü öldürüldü. Naaşı Erzurum'a getirilerek bu şehirde defnedildi.