Canım olmaya ne kadar da layıkmışsın meğer
Canımdan olmaya…
”Canımdan etmeye
Akşam sularıydı, üstüme başıma kaynayan suları dökmüşler de oradan oraya sıçrar gibi bir halim vardı. Korkmadığımı iddia etsem de ellerim tir tir titremiş, bacaklarımın canı kesilmişti. Bas baya endişeliydim. Gözüm ha bire dışarda tetikteydim. Her an her şeyin olabilmesine zemin hazırlamıştı burada olmamız. Gelmememiz gerektiğini, yanlış yaptığımızı ve kötü hissettiğimi tam anlamıyla açıklasam da kaçamamış, ısrarlarına direnememiştim.
Hayatımın en büyük pişmanlığını yaşadığım yerdeydim. Huzursuzluğun vücut bulmuş haliydim. Biriktirdiğim canlarım yanmıştı, yenilmiştim. Kısacası her şey boka sarmıştı. (Sanki düzgün müydü, tabii ki değildi!) Ama bu kadar da kötü olduğuna hiç şahit olmamıştım.
Sonra bir şey oldu.
Bir çift göz, canımda hâkimiyet kurdu.
Kaçmaya çalıştığım bir dönemden geçiyordum. Çoğu insandan, ilişkilerden, mesut olan herkesten kaçıp tasalarıma tasa bindirmek istiyordum. Acının zehrini umarsızca içmeye devam etmek istiyordum.
Kimse giremesindi sınırlarıma, teğet dahi geçmesindi. Memnundum ilkelliğe dönmüş ruhumla. Nefes alamamak nefesimin kesilmesinden iyi gibi gelmeye başlamıştı.
Sonra bir şey oldu.
Bir çift göz, boğulan canıma nefes oldu.
Akşam suları. Gözlerini gözlerimde hissettiğim ilk dakikalar. Kaçmak için, umuda kör olmak için direnmeye başlamıştım.
Bir gece direndim.
Ertesi gece direndim.
Daha da ertesi gece canıma can katmıştı.
Direnmekten pes ettim.
Korkmasaydım ve kâle almasaydı korkumu nefesimden olacaktım.
Tesadüf değildi bu. Yaşamam, pişman olmam, korkmam ve orada olmam gerekmişti.
Kaderin varlığına inandıran, birisiydi.
Unuttuğum ve siperler aldığım üniformalara bakmamı sağlarken
Allah’a olan inancımı tazelemişti.
Böyle bir şey oldu.
İyi ki olmuş olsun.
Ve
İyi geceler canımın içi,Birtanem
Hoş geldin canıma
Canımdan olmaya…
”Canımdan etmeye
Akşam sularıydı, üstüme başıma kaynayan suları dökmüşler de oradan oraya sıçrar gibi bir halim vardı. Korkmadığımı iddia etsem de ellerim tir tir titremiş, bacaklarımın canı kesilmişti. Bas baya endişeliydim. Gözüm ha bire dışarda tetikteydim. Her an her şeyin olabilmesine zemin hazırlamıştı burada olmamız. Gelmememiz gerektiğini, yanlış yaptığımızı ve kötü hissettiğimi tam anlamıyla açıklasam da kaçamamış, ısrarlarına direnememiştim.
Hayatımın en büyük pişmanlığını yaşadığım yerdeydim. Huzursuzluğun vücut bulmuş haliydim. Biriktirdiğim canlarım yanmıştı, yenilmiştim. Kısacası her şey boka sarmıştı. (Sanki düzgün müydü, tabii ki değildi!) Ama bu kadar da kötü olduğuna hiç şahit olmamıştım.
Sonra bir şey oldu.
Bir çift göz, canımda hâkimiyet kurdu.
Kaçmaya çalıştığım bir dönemden geçiyordum. Çoğu insandan, ilişkilerden, mesut olan herkesten kaçıp tasalarıma tasa bindirmek istiyordum. Acının zehrini umarsızca içmeye devam etmek istiyordum.
Kimse giremesindi sınırlarıma, teğet dahi geçmesindi. Memnundum ilkelliğe dönmüş ruhumla. Nefes alamamak nefesimin kesilmesinden iyi gibi gelmeye başlamıştı.
Sonra bir şey oldu.
Bir çift göz, boğulan canıma nefes oldu.
Akşam suları. Gözlerini gözlerimde hissettiğim ilk dakikalar. Kaçmak için, umuda kör olmak için direnmeye başlamıştım.
Bir gece direndim.
Ertesi gece direndim.
Daha da ertesi gece canıma can katmıştı.
Direnmekten pes ettim.
Korkmasaydım ve kâle almasaydı korkumu nefesimden olacaktım.
Tesadüf değildi bu. Yaşamam, pişman olmam, korkmam ve orada olmam gerekmişti.
Kaderin varlığına inandıran, birisiydi.
Unuttuğum ve siperler aldığım üniformalara bakmamı sağlarken
Allah’a olan inancımı tazelemişti.
Böyle bir şey oldu.
İyi ki olmuş olsun.
Ve
İyi geceler canımın içi,Birtanem
Hoş geldin canıma