İyi Niyetli, Tarihî Bir Uyarı!
Mayıs 1998 (İslam dergisi Başmakaleleri)
İslâm, hak din; Hz. Âdem'i (as.) yaratan, Hz. Musa'ya (as.) Tevrat'ı, Hz. İsa'ya (as.) İncil'i indiren Allah (celle celâlüh), ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa'ya da (sas.) Kur'ân-ı Kerîm'i vahyetmiş, onu bütün insanlara server, önder ve peygamber eylemiş; yahudi, hıristiyan, budist... herkesin ona inanması, bağlanması, uyması, tâbi olması lâzım; Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazanmak ve sa'âdet-i dareyne ermek istiyorsa... başka gerçek din, hak yol, sahih inanç, makbul itikat, doğru seçenek yok; hak yol İslâm, tek yol İslâm...
İslâm aynı zamanda akla, mantığa, ilme, hayata, çağa da uygun; güzel, sağlam, sağlıklı, doğru, mâkul, olumlu, verimli ve yararlı... Başka dinlere mensup binlerce, yüz binlerce insan, İslâm'ı inceleyince beğeniyor, müslüman oluyor; her gün yeni bir haber, yeni bir müjde ile seviniyoruz: Filanca senatör, falanca filozof, şu alim, şu profesör, şu rahip, şu papaz müslüman olmuş diye gazeteler, kitaplar yazıyor.
Biz, sekizinci asırdan beri Müslümanlığı tanımaya başlamış bir milletiz, asırlardan beri müslüman yaşamış, İslâm'a hizmet etmiş, İslâm ülkelerine önder olmuşuz. Şiiri, edebiyatı, mîmarisi, sanatı ile bize ait, sevimli, değerli, önemli, zarif, nezih, kibar, yüksek bir medeniyet kurmuşuz, cümle cihan halkının takdirini, hayranlığını kazanmış, beğenilmiş, taklit olunmuşuz. İslâm bizim millî benliğimizin, saygın kişiliğimizin temeli, özü, esası; örfümüz, âdetimiz, yaşantımız, ahlâkımız, hal ve gidişimiz, zevkimiz, şevkimiz, cömertliğimiz, kahramanlığımız, merhametimiz, alicenaplığımız ondan kaynaklanıyor. Maâzallâh İslâm'dan ayrılır, sıyrılır, soyunur, uzaklaşırsak her şeyimiz çöker, mahvoluruz, hem dünyada hem âhirette perişan oluruz.
Ülkemiz bize müslüman ecdadımızın bir emaneti ve mukaddes yadigârı. Bu toprakları, zaferlerimizi, hürriyet ve istiklalimizi, millî marşımızı; müslüman geçmişlerimize, fedakâr ve cömert mü'minlere, mübarek gazilerimize ve aziz şehitlerimize borçluyuz.
Biz yeni nesiller, bu tabiî ve tarihî akışın devamıyız; yani müslüman olmamız, İslâm'ı sevmemiz, dinimizin ahkâmına sarılmamız son derece doğal. Mesela Zübeyde Hanım nasıl başörtülü ise benim kızım ve torunum da gayet tâbi başörtülü olacak; Latife Hanım nasıl çarşaflı ise elbette bazı bacılarımız çarşaf giyinecek; Mustafa Kemal nasıl Cuma kılmış, hutbe okumuş, İslâm'ı öven sözler sarf etmişse, elbette pek çok kimse Cuma'ya gitmek, hutbe dinlemek isteyecek; Birinci Meclis nasıl dualarla, tekbirlerle açılmış, sakallı, sarıklı, cübbeli şeyhlerle, hocalarla teşkil edilmişse, elbette sarık, cübbe, sakal, dua, tekbir hoş görülecek, hocalar, şeyhler, müritler hayırla yâd edilecek, aziz şehitlerimize hatimler indirilecek, mevlitler okunacak, resmî merasimler yapılacak, Fatihalar ihda olunacak.
Demek ki bizim halimiz, durumumuz, dindarlığımız tesettürümüz, sakalımız, namazımız, Cumamız, orucumuz, Ramazan'ımız, kurbanımız, zikrimiz, tesbihimiz, tekbirimiz tabiî, tarihî, mantıkî, mâkul... Asıl gayr-i tabiî, gayr-i millî, gayr-i medenî, gayr-i insânî, gayr-i mantıkî, gayr-i mâkul olan, acayip ve garip olan, bunlara düşmanlık besleyip, bunları engellemeye çalışanlar... Bu İslâm düşmanları, bu başörtü zalimleri, bu İmam-Hatip, Kur'an kursu ve cami engelleyicileri; bu milleti, devrimci ve gerici diye bölücü; dindarların kurduğu şirketleri, vakıfları, dernekleri, radyoları, televizyonları kapatıcı, her türlü meşrû ve yasal çalışmalarına saldırıcı, insan haklarını hiçe sayıcı, hürriyetleri kısıtlayıcı, demokrasiyi kaldırıcı, diktayı alkışlayıcı, meclisi hiçe sayıcı, seçim olur da filan parti kazanırsa kan gövdeyi götürür diye millî iradeye karşı çıkıcı, çağ dışı, gaddar, kindar, hunhar, cebbar, barbar zihniyet nereden çıktı, niye çıktı, ne yapmak istiyor? Kim bu, cumhuriyet, demokrasi, hürriyet, anayasa, meclis, kanun, nizam, hak, adalet, insaf, izan, iman, irfan düşmanları? Arkalarında, yanlarında kimler var? Sayıları, güçleri ne? Bu vahim ve elim hastalığın tedavisi nasıl olacak?
Yurt içi ve yurt dışında konuştuğum herkes bu gibi soruları soruyor, hayretini, üzüntüsünü ifade ediyor, endişesini dile getiriyor.
Bu zihniyet iç huzur ve barışı tehdit etmede. Dindarlar fevkalade tedirgin, halk bölünüyor, düşmanlık ve kinler bileniyor, ülke patlamaya hazır bir barut fıçısı haline geliyor; emareler, göstergeler, işaretler, söylentiler, hatta beyanlar bu yönde...
Ülkesini, halkını, askerini, ordusunu, hürriyetini, dinini, imanını seven, iyi niyetli, sulhsever insanlar olarak bu gidişe son derecede üzülüyoruz, ilgililerin, halkın tansiyonunu ölçmesi, sabrının zorlandığını anlaması; anayasa, kanunlar ve özellikle din-vicdan-ibadet, ticaret-siyaset, seçme-seçilme, tahsil, teşebbüs hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine meydan vermemesi gerek. Aksi takdirde ülke ve kendileri çok büyük zarar görebilir diye düşünüyoruz.
Bütün ilgilileri, akl-ı selîme, insafa, adalete, insan haklarına riayete, anayasaya ve kanunlara uymaya, Meclis'e saygı duymaya, sevgi ve saygıya, sabır ve sükûna, sulh ve salaha, ahde vefaya, güzel ahlâk ve âdaba, itidal ve fazilete davet ediyoruz.
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Rh.A)
arkadaşlar makaleyi okurken tarihine dikkat edin... bu günde tek çatı altında toplanabilmemiz için aynı tavsiyelere ihtiyacımız var!
Merhum Es'ad hoca efendiyi rahmetle Yâd edelim.
Mayıs 1998 (İslam dergisi Başmakaleleri)
İslâm, hak din; Hz. Âdem'i (as.) yaratan, Hz. Musa'ya (as.) Tevrat'ı, Hz. İsa'ya (as.) İncil'i indiren Allah (celle celâlüh), ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa'ya da (sas.) Kur'ân-ı Kerîm'i vahyetmiş, onu bütün insanlara server, önder ve peygamber eylemiş; yahudi, hıristiyan, budist... herkesin ona inanması, bağlanması, uyması, tâbi olması lâzım; Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazanmak ve sa'âdet-i dareyne ermek istiyorsa... başka gerçek din, hak yol, sahih inanç, makbul itikat, doğru seçenek yok; hak yol İslâm, tek yol İslâm...
İslâm aynı zamanda akla, mantığa, ilme, hayata, çağa da uygun; güzel, sağlam, sağlıklı, doğru, mâkul, olumlu, verimli ve yararlı... Başka dinlere mensup binlerce, yüz binlerce insan, İslâm'ı inceleyince beğeniyor, müslüman oluyor; her gün yeni bir haber, yeni bir müjde ile seviniyoruz: Filanca senatör, falanca filozof, şu alim, şu profesör, şu rahip, şu papaz müslüman olmuş diye gazeteler, kitaplar yazıyor.
Biz, sekizinci asırdan beri Müslümanlığı tanımaya başlamış bir milletiz, asırlardan beri müslüman yaşamış, İslâm'a hizmet etmiş, İslâm ülkelerine önder olmuşuz. Şiiri, edebiyatı, mîmarisi, sanatı ile bize ait, sevimli, değerli, önemli, zarif, nezih, kibar, yüksek bir medeniyet kurmuşuz, cümle cihan halkının takdirini, hayranlığını kazanmış, beğenilmiş, taklit olunmuşuz. İslâm bizim millî benliğimizin, saygın kişiliğimizin temeli, özü, esası; örfümüz, âdetimiz, yaşantımız, ahlâkımız, hal ve gidişimiz, zevkimiz, şevkimiz, cömertliğimiz, kahramanlığımız, merhametimiz, alicenaplığımız ondan kaynaklanıyor. Maâzallâh İslâm'dan ayrılır, sıyrılır, soyunur, uzaklaşırsak her şeyimiz çöker, mahvoluruz, hem dünyada hem âhirette perişan oluruz.
Ülkemiz bize müslüman ecdadımızın bir emaneti ve mukaddes yadigârı. Bu toprakları, zaferlerimizi, hürriyet ve istiklalimizi, millî marşımızı; müslüman geçmişlerimize, fedakâr ve cömert mü'minlere, mübarek gazilerimize ve aziz şehitlerimize borçluyuz.
Biz yeni nesiller, bu tabiî ve tarihî akışın devamıyız; yani müslüman olmamız, İslâm'ı sevmemiz, dinimizin ahkâmına sarılmamız son derece doğal. Mesela Zübeyde Hanım nasıl başörtülü ise benim kızım ve torunum da gayet tâbi başörtülü olacak; Latife Hanım nasıl çarşaflı ise elbette bazı bacılarımız çarşaf giyinecek; Mustafa Kemal nasıl Cuma kılmış, hutbe okumuş, İslâm'ı öven sözler sarf etmişse, elbette pek çok kimse Cuma'ya gitmek, hutbe dinlemek isteyecek; Birinci Meclis nasıl dualarla, tekbirlerle açılmış, sakallı, sarıklı, cübbeli şeyhlerle, hocalarla teşkil edilmişse, elbette sarık, cübbe, sakal, dua, tekbir hoş görülecek, hocalar, şeyhler, müritler hayırla yâd edilecek, aziz şehitlerimize hatimler indirilecek, mevlitler okunacak, resmî merasimler yapılacak, Fatihalar ihda olunacak.
Demek ki bizim halimiz, durumumuz, dindarlığımız tesettürümüz, sakalımız, namazımız, Cumamız, orucumuz, Ramazan'ımız, kurbanımız, zikrimiz, tesbihimiz, tekbirimiz tabiî, tarihî, mantıkî, mâkul... Asıl gayr-i tabiî, gayr-i millî, gayr-i medenî, gayr-i insânî, gayr-i mantıkî, gayr-i mâkul olan, acayip ve garip olan, bunlara düşmanlık besleyip, bunları engellemeye çalışanlar... Bu İslâm düşmanları, bu başörtü zalimleri, bu İmam-Hatip, Kur'an kursu ve cami engelleyicileri; bu milleti, devrimci ve gerici diye bölücü; dindarların kurduğu şirketleri, vakıfları, dernekleri, radyoları, televizyonları kapatıcı, her türlü meşrû ve yasal çalışmalarına saldırıcı, insan haklarını hiçe sayıcı, hürriyetleri kısıtlayıcı, demokrasiyi kaldırıcı, diktayı alkışlayıcı, meclisi hiçe sayıcı, seçim olur da filan parti kazanırsa kan gövdeyi götürür diye millî iradeye karşı çıkıcı, çağ dışı, gaddar, kindar, hunhar, cebbar, barbar zihniyet nereden çıktı, niye çıktı, ne yapmak istiyor? Kim bu, cumhuriyet, demokrasi, hürriyet, anayasa, meclis, kanun, nizam, hak, adalet, insaf, izan, iman, irfan düşmanları? Arkalarında, yanlarında kimler var? Sayıları, güçleri ne? Bu vahim ve elim hastalığın tedavisi nasıl olacak?
Yurt içi ve yurt dışında konuştuğum herkes bu gibi soruları soruyor, hayretini, üzüntüsünü ifade ediyor, endişesini dile getiriyor.
Bu zihniyet iç huzur ve barışı tehdit etmede. Dindarlar fevkalade tedirgin, halk bölünüyor, düşmanlık ve kinler bileniyor, ülke patlamaya hazır bir barut fıçısı haline geliyor; emareler, göstergeler, işaretler, söylentiler, hatta beyanlar bu yönde...
Ülkesini, halkını, askerini, ordusunu, hürriyetini, dinini, imanını seven, iyi niyetli, sulhsever insanlar olarak bu gidişe son derecede üzülüyoruz, ilgililerin, halkın tansiyonunu ölçmesi, sabrının zorlandığını anlaması; anayasa, kanunlar ve özellikle din-vicdan-ibadet, ticaret-siyaset, seçme-seçilme, tahsil, teşebbüs hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine meydan vermemesi gerek. Aksi takdirde ülke ve kendileri çok büyük zarar görebilir diye düşünüyoruz.
Bütün ilgilileri, akl-ı selîme, insafa, adalete, insan haklarına riayete, anayasaya ve kanunlara uymaya, Meclis'e saygı duymaya, sevgi ve saygıya, sabır ve sükûna, sulh ve salaha, ahde vefaya, güzel ahlâk ve âdaba, itidal ve fazilete davet ediyoruz.
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Rh.A)
arkadaşlar makaleyi okurken tarihine dikkat edin... bu günde tek çatı altında toplanabilmemiz için aynı tavsiyelere ihtiyacımız var!
Merhum Es'ad hoca efendiyi rahmetle Yâd edelim.