• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Kaçındasın Ümmü Gelin Kaçında Türküsü Ve Hikayesi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Hey gidi çaylar hey!. Kanlı çaylar! Kuruyası çaylar. Katil çaylar hey! Hey ki hey! Gün olur şırıl şırıl akarsınız. Kurt-kuş yazı-yaban; cümle yaratık su içer yatağınızdan. Tarlayı takımı sularsınız yer yer. Kimi yerde de barajları doldurur ışık verirsiniz çevreye. Koca koca aletler sizden can alır. Sonra... Balık verirsiniz insanlara. Kuzu gibi yayınlar pullular alabalıklar. Sonra sonra? Buharlaşır yağmur olursunuz çifte çubuğa bereket salarsınız.

İyi... Hoş; peki neden azarsınız bazen? Ceyhan olur gencecik kızları oğlanları yutarsınız? Kadir'in memet yeni yetmeydi daha. Suç mu etti serinlemek için suya girmekle. Ya musto'nun oğlu? Ya danacı'nın kızı? Birer birer yem olmadılar mı ceyhan'a? Hepsini saymakla bitmez. Daha niceleri var. Ya fırat'ın yuttukları? Ya dicle'yi kış kıyamette taşlara basa basa geçmek isteyip de sulara yuvarlananlar! Ya zap suyu! Ya kızılırmak!.. Gelinle birlikte beşyüz atlı dökülmedi mi kızılırmağa? Şu... Bu. Neyse ne! Sonunda gelir gelir de o güzelim çayların adını "kanlı çaylar" ediverir. Ölen de öldüğüyle kalır. "ehh kaderi böyleymiş. Kadir mevlam böyle istemiş" der kapatır ağzını insan. Ama türküler var ya türküler. Kimse kurtulamaz türkülerin dilinden. Rezil eder insanı türküler. Anlayana çok şey der türküler. Anlayan anlar!.. "suya düştü tutamadım kolunu" derken "bir köprü olsaydı çayın üstünde ne ümmü gelin suya düşerdi ne de ben kolunu tutmaya çalışırdım" der söyleyen. Ama devir eskiymiş köprü yapma olanağı yokmuş vız gelir türkülere... O; olması gerekeni bilir; olması gerekeni söyler. O kadar!

Kimi ümmü'yü denizli'nin çal ilçesinin bekilli köyünde yaşatır; kimi "gediz" diyenler var". Menderes diyenler var. Bir de "dalaman çayına düştü ümmü diyenler var. Neyse ne! Bunlar kayıp! Bilinen şu ki ümmü güzel bir köy kızı. Güzel ama öyle tanıma gelmeyen cinsinden ümmü'nün güzelliği. Ay parçası gibi. Güzelliği herkesin dilinde. Köyün sınırlarını aşıp komşu köylere de ulaşmış namı. "filan köyden filanda bir kız var ki mevlam övmüş de yaratmış. Daha yaşı onüç ondört; ama boyu sülün gibi. Bir endam bir çalım var ki iyi kapılara nasip etsin yaradan". Bilen bilmeyen duyan duymayan övgülüyor ümmü'yü. Ve gelip yamaç köylü ali'nin kulağına kar suyu oluyor ümmü'nün güzelliği. Aziz'in köyüyle ümmü'nün köyü yakın. İki köyün sabah horozlarının sesi karışır birbirine. Bağırsa duyulur birinden ötekine. Aralarından bir çay akıyor köylerin. Yazın kuruyup suyu azaldı mı geçit veriyor. Ama kışın karı eriyip de köpük köpük kabarınca geç geçebilirsen. Ancak üstülembeç taşını atlamak gerek çayı geçmek için.

Aziz'in gönlüne ümmü'nün güzelliği gelip oturuyor ya ümmü'nün haberi yok bundan. Derken aziz'in köyünden ümmü'nün köyüne bir kız veriliyor. Kıza nişan takmaya gelenler arasında ümmü de var. Nişan evi de aziz'in yabancısı değil. Ortalık işlerine o da yardım ediyor. Konukları ağırlıyor. Gelenlere yer gösteriyor. Yiyecek içecekleri dağıtıyor. Ha aziz'in yakışığı da yerinde. Gösterişi iyi. Herkes de sevgi gösteriyor aziz'e. Ortalıkta fırıl fırıl dönüyor. Göz ucuyla da konukları süzüyor. Birden çarpılmış gibi sallanıyor yerinde aziz. Elindeki şerbet testisi düşüp kırılıyor. Gözgöze geliyorlar ümmü'yle. Ümmü de çarpılıyor birden. Aziz'in yakışığı onu da çarpıyor. Uzun sözün kısası gözlerinden gönüllerine ılıklık akıyor ikisinin de. O kadar!

Sonra araya zaman giriyor. Arada karşı köye gittiği oluyor aziz'in. Uzaktan uzağa gözgöze geliyor ümmü'yle. İç geçiriyorlar işmarlar sonra da ayrılık. Bir aracı kadın buluyor aziz sonunda. Haber salıyor ümmü'ye. "böyleyken böyle. Babana dünür gönderip istetecem seni. Ne dersin?" Diye. Ümmü hazır zaten. Havalara uçmuş haberi duyunca. Gelgelelim babası inat. Güveni yok babasına ümmü'nün. Ya "yok derse. Ya kızımı başkasına verecem" derse diye bir korku sarmış ümmü'yü.

Üçbeş emmi dayı bir araya getirip karşı köye göndermiş aziz. Kendisi de gidenlerin yolunu sabırsızlıkla beklemeye başlamış çay kenarında. Derken gidenler görünmüş uzaktan. Aziz koşa koşa ulaşmış yanlarına. Suratları asık hepsinin de. "adam kesti attı. Hatır gönül de kalmamış kimsede. Herşeyin bir yolu yordamı var. İnsan kestirip atmaz ki böyle işlerde. Baldırı çıplağın biri aziz. Davul dengince döver. Benim ona verecek kızım yok. Buraya da gelmemiş olun" diyor. Aziz'in beti benzi atmış. Neye uğradığını bilememiş. "dengi dengine ha!.. Görür o!" Demiş. O kadar!

Çok geçmeden de ümmü'nün nişan haberi gelmiş. Babası tez elden bir tanıdığının oğluna vermiş ümmü'yü. Hem de ümmü'ye hiç sormadan. Gizlice de ümmü'den haber geliyor aziz'e: "ben gönlümce varmıyorum. Ne yapıp yapsın götürsün beni aziz" diyor.

Aziz de haber salıyor ümmü'ye "sabret hele. Sabret ki herşeyin vakti saati var. Sen hazır ol yeter ki. Haydi deyince bohçan hazır olsun. Gerisine karışma."

Çok geçmeden de düğün davulları vurmaya başlıyor. Ümmü derseniz ateş üstünde. Durmadan haber salıyor aziz'e: "daha ne bekliyor. Yoksa üç çocuk anası olunca mı kaçıracak beni. Yazık olsun erkekliğine" diyor. Sonunda aziz de diyeceğini iletiyor ümmü'ye. "koy ki üç gün üç gece davullar çalsın zurnalar ötsün. Koy ki ağa baban bey oğlu damadıyla yağlı ballı olsun. Koy ki düğün alayı seni almaya gelsin. Okuyucular ünlesin pehlivanlar yağlansın. Şenlik şamata olsun. Albürgünü çemirle bin atına. Sonra da dehle atı çaya doğru. Gerisine karışma."

Ümmü'dür haberi bir iyice yarleştirmiş kafasına. Planını kurup sonra da vakti saatini kollamaya başlamış. Ne zaman ki davul-zurna gelin alma havasını vuruncaümmü'nün yüreği de bir inip bir kalkmaya başlamış. Al atı çekmişler evin sekisine. Al duvağını çemirleyip bir sıçrayışta binmiş ümmü ata. At şaha kalkmış ilkin. Sonra da ümmü'nün usta ellerine teslim etmiş kendini. Tozu dumana katarak gözden ıramış ümmü. Herkeste bir şaşkınlık. Kimi "at huylandı gelini kaçırdı" kimi de "ümmü gönülsüzdü zaten. Babası aziz'e vermedi diye aldı başını dağlara kaçtı" diyor. Kimileri de "ümmü babasına garez düğün gününde aziz'e kaçtı." Diyor. Tevatür çeşit çeşit.

Öte yandan ümmü sözleştiği yerde aziz'i bekler bulmuş. Vakit kaybetmeden ata terkileşip çay boyunca kovmuşlar. Ta ki çayın dar boğazına gelene dek. Dar boğazdaki üstlembeç taşına gelince inmişler attan. İnmişler ya çay azgın. Dalgalar kudurmuş. Arkadan babasının adamları yetişti yetişecek. Gerçi atlamak zor. Ama çay boyu at sürüp yakalanmaktansa taştan atlamak daha kolay. En iyisi hızlanıp atlamak karşıya. İlkin aziz atlar taşa. Ümmü'yü tutmak için de elini uzatır. Ümmü de geri çekilip hız alır. Atlar. Al duvağı ayaklarına dolaşır suyu boylar. Aziz vakit geçirmeden atlar suya. Ama batar ümmü. Bir tek al duvağı yüzer suyun üstünde. Al duvağa sarılır aziz. Bakar ki boş. Atar elinden dalar suyun dibine. Ama çay azgın. Dalgalar kuduruk. Sonra bir daha çıkar ümmü su yüzüne. Aziz o tarafa kulaç atar. Ama yetişmesine kalmadan yine batar ümmü. Sonunda kolu kanadı kırık çıkar su kenarına aziz. Çıkar da ümmü'nün duvağı elinde ağlar ağlar.

Geriden yetişenler aziz'i böyle görünce durumu anlarlar. Ümmü'nün babasına haber ulaşınca "kızımı çaya attı. İsteyerek attı çaya. Kendine vermedim diyeboğdu kızımı aziz" deyip doğruca karakola gider. Bir yandan davulcusu okucusu ümmü'yü arar çayda; biryandan elleri kelepçeli aziz şehire götürülür. "kızımı istedi vermedim. Sanra da düğün günü o'nu kaçırıp aya attı. İşte tanıklarım var. Bu adamlar görmüş ümmü'yü aziz'in çaya attığını" diye yalancı tanıklarla mahkemeye başvurmuş ümmü'nün babası. Yargıç ilkin aziz'e sormuş: "ayağı duvağına dolaştı çaya düştü" demiş aziz. Kapamış ağzını. Başka bir şey dememiş.

Tanıklar bir ağız etmiş konuşuyorlar: "biz gözlerimizle gördük. Aziz attı ümmü'yü! Baban seni bana yar etmez; kimseye de olma! Diye itti çaya ümmü'yü." Deliller aleyhine aziz'in. Hiç de tanığı yok. Yani ki aziz'den yana tek ifade yok. Hepsi kasten attı çaya diyor. Sonunda kararını açıklıyor mahkeme yargıcı: "tanıkların ifadesine göre ümmü'yü kaçırıp cebren çaya atarak boğulmasına sebep olmaktan... Ölüme mahkum ediyorum" diyor. Aziz taş gibi. Aziz zaten ölü. Ümmü'sünü yitirmiş ki dünya dar geliyor zaten aziz'e. Kararı dinliyor. Kılı kıpırdamıyor. Tınmıyor hiç.

Devir de eski yargıcın dediği dedik. As as!.. Kes kes! O kadar! Atıyor dama aziz'i. Günlerini sayıyor. Hiç kimseyle de konuşmuyor. Zaten ayrı bir hücrede. Sıkıntısını türkülere döküyor. Sesi de çok güzel aziz'in. Aziz'i ölüme mahkum eden yargıcın evi de yakındır cezaevine. Bir geceyarısı yargıcın karısı aziz'in yanık sesiyle uyanır. Dinler. Çarpılır birden. Aziz ağlayan yalvarmalı bir sesle ümmü'nün çaya düştüğünü öykülemektedir türküyle. Yargıcın karısı kocasını uyandırır. "kalk hele bey. Senin idamlık mahkumun sesi ne güzel. Nasıl da öykülüyor ümmü'nün çaya düştüğünü" diyor. Yargıçtır kalkıp kulak veriyor aziz'in sesine.

Kaçındasın gelin ümmü kaçında
Sar(ı) altınlar dalabıyor saçında.
Gelin ümmü kaldı çaylar içinde

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Coşkun çaylar akmaz iken harladı
Zalım düşman kollarını bağladı
Gökte melek yerde insan ağladı

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Bir el attım kapamadım kolunu
Sarpa çattım bulamadım yolunu
Yaşın onbeş mehel m(i) gördün ölümü

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Kapam dedim kapamadım fesini
Ayın onbeşine benzer kesimi
Kulak verdim duyamadım sesini

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Başından yazmanı yörükler aldı
Ağzından hızmanı balıklar aldı
Gayrı kavuşmamız mahşere kaldı

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Onsekizdir siyah saçın örgüsü
Bu güzellik sana hakkın vergisi
Suya düştü ümmü kızın kendisi

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Davulcusu kaya dibi dolaşır
Seymenleri kuzu gibi meleşir
Evlerine kara haber ulaşır

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

Altın tası suya düşmüş dalabır
Sırma saçlar su üstünde yalabır
Şu gelinsiz gelen kervan banadır

Katil çaylar nere kodun ümmü'mü.
Ümmü'mü ümmü'mü gelin ümmü'mü.

..............................................

Suya düştü tutamadım kolunu
Uzakta gitti bilemedim yolunu
Güzel de mevlam kısmet etmiş ölümü

Kanlı da çaylar nerelere kodun ümmü'mü
Suna boylumu.

Kadı da geldi mahkemeler kuruldu
İfadesi mustantıktan alındı
Komşuları hakka niye yoruldu

Akmayası çaylar nerelere kodun ümmü'mü
Suna boylumu.

Üç giderim beş ardıma bakarım
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim
Hem ayrılık hem ölüm kahrı çekerim

Katil çaylar nerelere kodun ümmü'mü
Suna boylumu.

"vay be!" Der yargıç. "vay ki vay! Aldanmışız. Yalancı tanıklara kanmışız. Suçlu olan hiç bu kadar içten söyleyebilir mi? Bunca güzel dillendirebilir mi olayı?" Deyip sabahı iple çeker. Mahkeme kararının düzeltilmesini sağlar. Aziz'i salar cezaevinden. Bu kez yalancı tanıklarla ümmü'nün babasını tıkar içeri.
 
Geri
Top