Vicdanımız, kaderin mahkumu olmadığımıza en açık delildir...
Allah (cc) insana iyi ve kötüyü seçmekte serbest bıraktığı bir irade vermiştir. Şayet insan kaderin mahkûmu olsaydı kendisine irade verilmezdi.
Vicdanımız, kaderin mahkumu olmadığımıza en açık delildir
Kaderin mahkûmu olmadığımıza en açık delil vicdanımızdır. Çünkü vicdanen biliyoruz ki bizi yaptığımız hareket ve seçimlere mecbur kılan hiçbir sebep yoktur. Bizi yönlendiren ve tercih ettiren sebepler olabilir fakat zorlayan sebepler yoktur. Bir odaya girdiğimizde istediğimiz yere oturur önümüzdeki sofradan istediğimize elimizi uzatırız. Namaz kılmak ya da kılmamak yalan söylemek ya da söylememek tamamen bizim seçimimize aittir.
Kader iki kısımdır
Fakat kader iki kısma ayrılır. Birisi insanın iradesi ile şekillenen kader diğeri ise insan iradesinin karışmadığı ve Allah'ın çok hikmetlerle dilediği kaderdir. İnsanın cinsiyeti, fizyolojik özellikleri, doğumu, ölümü ve hangi anne-babadan geleceği de ikinci çeşit kadere girer.
Kadere mahkumiyet olsaydı, insanlar robot gibi yönlendirilirdi
Ayrıca kaderin mahkûmu olduğunu düşünmek Allah'ı zulüm ve adaletsizlikle suçlamaktır. Çünkü şayet kadere mahkumiyet olsa bir kısım insanlar adeta robot gibi içki içmek zorunda kalacakları gibi bir kısmı da namaz kılıp ibadet etmek zorunda olacaklar. Sonuçta da günah işleyenler cehenneme ibadet edenler ise cennete gidecek. Sıfatlarından birisi de Âdil (adalet sahibi) olan Allah'ın böyle bir haksızlığa böyle bir anormalliğe izin vermesi söz konusu olabilir mi?
İnsan yanlış olduğunu bile bile yaptığı hataları kadere vererek haksızlık eder
Farzedelim ki; Bir seyahat için yola koyuldunuz ve bir süre sonra yol ikiye ayrıldı. Birinci yola doğru yöneldiniz ve fark ettiniz ki bir tabelada bir yazı var. Tabelaya baktığınızda " Bu yol yılanların, akreplerin bulunduğu tehlikelerle dolu bir yoldur." Ve yine altında " diğer yol tehlikesizdir ve güzelliği eşsiz bahçelerle ve her şeyin sunulduğu ziyafetlerle dolu saraylara gider" yazdığını okuyorsunuz. Bu durumda "hadi canım olur mu öyle şey" deyip yılan ve akreplerin bulunduğu yola yönelseniz ve tehlikenin doğru olduğunu görseniz, diyebilir misiniz "beni bu yolda gitmeye mecbur ettiler."
Aynen bunun gibi; Allah-u Teâla insanlara neticesinin ne olduğu belli olan iki yol göstermiştir. Birinin sonunda mükâfat diğerinde ceza hazırlandığını peygamberlerle bizlere bildirmiştir. Biz kendi isteğimizle ve ceza göreceğimizi bildiğimiz halde Allah-u Teâla'nın yasakladığı şeyleri tercih etsek; "haramları işlememi Allah (cc) kaderime yazdığı için yapıyorum" deme hakkına sahip olabilir miyiz?!
İmtihan olabilmek, için tercih etme kabiliyetinin olması gerekir
Allah-u Teâla; dünyayı insanın emrine ve istifadesine sunduğu gibi imtihan meydanı olarak da yarattığını bildirmiştir. İmtihan zaten özgür iradeyi gerektirir. Doğru ve yanlış arasında doğruyu ne kadar bulabileceğiz, iyi ve kötü arasında kötüden ne kadar uzak kalabileceğiz? Altın mıyız, bakır mı? Sonucu ortaya çıkaracak şey ise insandaki özgür iradedir.
Allah (cc) insana iyi ve kötüyü seçmekte serbest bıraktığı bir irade vermiştir. Şayet insan kaderin mahkûmu olsaydı kendisine irade verilmezdi.
Vicdanımız, kaderin mahkumu olmadığımıza en açık delildir
Kaderin mahkûmu olmadığımıza en açık delil vicdanımızdır. Çünkü vicdanen biliyoruz ki bizi yaptığımız hareket ve seçimlere mecbur kılan hiçbir sebep yoktur. Bizi yönlendiren ve tercih ettiren sebepler olabilir fakat zorlayan sebepler yoktur. Bir odaya girdiğimizde istediğimiz yere oturur önümüzdeki sofradan istediğimize elimizi uzatırız. Namaz kılmak ya da kılmamak yalan söylemek ya da söylememek tamamen bizim seçimimize aittir.
Kader iki kısımdır
Fakat kader iki kısma ayrılır. Birisi insanın iradesi ile şekillenen kader diğeri ise insan iradesinin karışmadığı ve Allah'ın çok hikmetlerle dilediği kaderdir. İnsanın cinsiyeti, fizyolojik özellikleri, doğumu, ölümü ve hangi anne-babadan geleceği de ikinci çeşit kadere girer.
Kadere mahkumiyet olsaydı, insanlar robot gibi yönlendirilirdi
Ayrıca kaderin mahkûmu olduğunu düşünmek Allah'ı zulüm ve adaletsizlikle suçlamaktır. Çünkü şayet kadere mahkumiyet olsa bir kısım insanlar adeta robot gibi içki içmek zorunda kalacakları gibi bir kısmı da namaz kılıp ibadet etmek zorunda olacaklar. Sonuçta da günah işleyenler cehenneme ibadet edenler ise cennete gidecek. Sıfatlarından birisi de Âdil (adalet sahibi) olan Allah'ın böyle bir haksızlığa böyle bir anormalliğe izin vermesi söz konusu olabilir mi?
İnsan yanlış olduğunu bile bile yaptığı hataları kadere vererek haksızlık eder
Farzedelim ki; Bir seyahat için yola koyuldunuz ve bir süre sonra yol ikiye ayrıldı. Birinci yola doğru yöneldiniz ve fark ettiniz ki bir tabelada bir yazı var. Tabelaya baktığınızda " Bu yol yılanların, akreplerin bulunduğu tehlikelerle dolu bir yoldur." Ve yine altında " diğer yol tehlikesizdir ve güzelliği eşsiz bahçelerle ve her şeyin sunulduğu ziyafetlerle dolu saraylara gider" yazdığını okuyorsunuz. Bu durumda "hadi canım olur mu öyle şey" deyip yılan ve akreplerin bulunduğu yola yönelseniz ve tehlikenin doğru olduğunu görseniz, diyebilir misiniz "beni bu yolda gitmeye mecbur ettiler."
Aynen bunun gibi; Allah-u Teâla insanlara neticesinin ne olduğu belli olan iki yol göstermiştir. Birinin sonunda mükâfat diğerinde ceza hazırlandığını peygamberlerle bizlere bildirmiştir. Biz kendi isteğimizle ve ceza göreceğimizi bildiğimiz halde Allah-u Teâla'nın yasakladığı şeyleri tercih etsek; "haramları işlememi Allah (cc) kaderime yazdığı için yapıyorum" deme hakkına sahip olabilir miyiz?!
İmtihan olabilmek, için tercih etme kabiliyetinin olması gerekir
Allah-u Teâla; dünyayı insanın emrine ve istifadesine sunduğu gibi imtihan meydanı olarak da yarattığını bildirmiştir. İmtihan zaten özgür iradeyi gerektirir. Doğru ve yanlış arasında doğruyu ne kadar bulabileceğiz, iyi ve kötü arasında kötüden ne kadar uzak kalabileceğiz? Altın mıyız, bakır mı? Sonucu ortaya çıkaracak şey ise insandaki özgür iradedir.