Kainatın her yerinde kader hakimdir
Kader, ölçme-biçme, biçime koyma ve şekillendirme demektir.
Arapça`da fiil şekliyle `Ka-de-ra` dediğimiz zaman, `takdir etme, belli hisselere ayırma ve herkese bir pay çıkarma` manalarını anlarız. `Tef`il babında ise, `Kad-de-ra` `hükmetti, kazada bulundu, hükmünü geçerli kıldı` manasınadır. O halde kader, `Allah`ın kazadan takdir ettiği ve hükmettiği şey` demektir.
Mevzuu derinlemesine ele almadan önce, kaderle alakalı bazı ayetleri mealen vermekte fayda mülahaza ediyoruz:
`Gaybın anahtarları, O`nun yanındadır, onları ancak O bilir. (O) karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen bir yaprak -ki, mutlaka O`nu bilir- yerin karanlıkları içinde gömülen dane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitap`ta olmasın.` (En`am Suresi, 6/59)
`Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitap`ta bulunmasın.` (Neml Suresi, 27/75)
Kaza ile kader, bir manada aynı, diğer manada ise kader, Allah`ın takdiri, kaza ise, bu takdiri infaz ve yapılacak şeyin eda edilmesi ve hükmün yerine getirilmesi demektir.
Kader, sonsuz ilme sahip, geçmiş, hal ve geleceği bir nokta gibi görüp bilen -esasen kendisi için geçmiş, hal ve gelecek diye zaman dilimleri bahis mevzuu olmayan- Cenab-ı Hakk`ın, mikro alemden makro aleme, zerrelerden sistemlere ve gelecekteki bütün hayatıyla `normo alem` insana kadar en küçükten en büyüğe bütün kainatı, ilmi planda, ilmi vücudlarıyla planlayıp programlaması, plan ve projeleriyle kesip biçmesi, tayin, tespit, tasnif ve takdir etmesi ve bütün bunları tasarı ve ilmi plandan alıp, irade, meşiet, kudret planına geçirmesi ve harici vücut meşherlerinde, halk aleminde göstermesi için, hemen her şeyi, daha olmadan evvel `mübin` bir Kitap`ta tespit ve takdir etmesidir.
Evet `Kitab-ı Mübin`, henüz zuhur silsilesinde yerini almaya başlayan eşyayı, Levh-i Mahv ve İsbat`ta ve Levh-i Mahfuz`un istinsahları halinde Allah`ın mükerrem meleklerinin yazması demektir.
Kul irade eder, Allah yaratır
Ve yine kader, insanın kesbiyle Allah`ın (celle celaluhu) yaratmasının mukareneti ve beraberliğidir. Yani insan, bir işe mübaşeret edip, iradesiyle o işin içinde bulunduğunda Allah (celle celaluhu) dilerse o işi yaratır. İşte kader, bu iki ana hususu ezeli ve sonsuz ilmiyle olmadan evvel bilen Allah`ın (celle celaluhu), yine olmadan evvel tespit buyurmasıdır.
Kader, insanın kesb ve iradesi hesaba katılmadan düşünülemez. Kainatta kader, plan, program, ölçü ve denge hakimdir.
Kainatta öyle şamil ve geniş dairede bir kader hakimdir ki, onun dışında hiçbir şey tasavvur edilemez. Kainatı yaratan Allah (celle celaluhu), çekirdeğin çatlamasından baharın oluşmasına, insanın dünyaya gelmesinden yıldızların ve galaksilerin doğuşlarına kadar her şeyde muhit ilmiyle öyle bir plan ve program tespit buyurmuş ve bir kader tayin etmiştir ki, dünden bugüne dünyanın dört bir yanındaki ilim adamları ve araştırmacılar, binler eserleriyle bu nizam, bu ahenk ve bu takdire tercüman olmaya çalışmaktadırlar. Bir kısım Marksistlerin bile, `determinizm` gibi değişik ad ve unvanlar altında kabul ettikleri umumi disiplinler, dost-düşman, inanmış-inanmamış herkesin kainatta bir plan ve kaderin bulunduğunu kabul etmesi bakımından çok önemlidir. Marksistlerin anladığı manada bir determinizm, bizim için hiçbir zaman söz konusu değildir. Biz sadece, farklı bir manada dahi olsa, meseleye kader açısından temas etmek istedik. Gerçi, İbn Haldun gibi bir kısım İslam müellifleri de bir nevi determinizme taraftar görünür ve son dönem Batı düşüncesinde, mesela historisizmde olduğu gibi, bu determinizmi toplum hayatına da teşmil ederler ama biz, Ehl-i Sünnet ve`l-Cemaat düşüncesi içinde bunu belli şartlara bağlar ve `belki`lerle ifade ederiz.
Kainatta plansız- programsız iş yoktur
İşte biz de bu ölçüler içinde, insan iradesinin de dahil olduğu her şeyde külli bir kaderin hakim olduğuna inanırız. Evet, nasıl ki bir saat veya bir bina yaparken önce bir plan ve proje çizer, fizibilite çalışmalarında bulunur ve hassas ölçüler ve çizgilerle ileride ortaya çıkacak şeklin takdiratını yaparız; öyle de, şu baş döndürücü sistemlerin ve şu atomlar alemiyle insanların kendi aralarında ve kendi içlerinde birbirleriyle olan münasebetlerinin belli bir bir plan ve program haricinde olması düşünülebilir mi? Bir saat gibi bozulmadan, en ufak bir çarpma ve çarpışma olmadan idare edilip giden şu madde alemindeki nizam ve dengenin binde biri kadar bir sistem veya sistemler dev bilgisayarlarla bile yürütülemezken, baş döndürücü büyüklüğü ve ihtişamıyla şu koca kainatları plansız, programsız, düşünmeye imkan var mıdır?
Çekirdek ve tohumlar, kader yüklü sandukalardır. İleride geçireceği her bir safhasıyla ağacın bütün hayatı, çekirdekte kaydedilmiştir. Yapı itibarıyla birbirinin aynı görünen ve aynı basit maddelerden meydana gelen pek çok çekirdek, toprağa düştüğünde, çeşit çeşit çiçekler, bin bir türde bitkiler ve ağaçlar meydana gelmektedir. Her bir çekirdek, kaderin kendine biçtiği ya da kendine kader yapılan ölçü içinde ilmi, manevi bir suret ve şekil alıp, kendine has biçim ve elbiseyle toprak üstünde tüllenir ve seyreden gözlere arz-ı endam eder. Binlerce terzi, yıllarca çalışsa, değil bunca çiçek ve bitkiye, tek bir ağaca bile böyle bir elbise dikemeyecektir. Oysa yüz binlerce ağaç, belki yüz binlerce yıldır, hiçbir ölçü, kesim ve dikiş hatası yapılmadan, adeta ısmarlama dikilmiş elbiseleri birbiri ardınca giyip çıkarmaktadır. Acaba bunu yapan gerçekten kendileri midir, yoksa onlara o kalıbı, o şekli, o kaderi veren bir yüce takdir edici midir?..
Belli bir kader ve programa tabi olduğundan dolayı bir sperm asla yalan söylemez; kromozomların dili, RNA ve DNA`nın şaşmaz vazifesi ve hücrelerin beyanıyla, ağız, dil, dudak, göz, kaş, kulak, sima, duygu ve kabiliyetler gibi pek çok safhalardan geçip `İnsan olacağım` der ve olur.
Astrofizikçilere göre, kainatın her noktasında hangi buudların var olduğu ve bu noktalarda hangi manyetik etkinin ne tarzda bulunduğu az da olsa bellidir. Çünkü geometrik yerler ve kuvvetlerin şiddeti önceden vardır. Kompüterlerin keşfiyle de anlaşılmıştır ki, atomlardan galaksilere kadar kainatta yaratılan her varlık yaratılışıyla birlikte programlanmaktadır; evet, her şey önce Levh-i Mahfuz`da tayin ve tespit edilmiştir...
ÖZETLE
1- Kader, sonsuz ilme sahip Cenab-ı Hakk`ın, en küçükten en büyüğe bütün kainatı, ilmi planda, ilmi vücudlarıyla planlayıp programlaması ve hemen her şeyi, daha olmadan evvel `mübin` bir Kitap`ta tespit ve takdir etmesidir.
2- Kainatı yaratan Allah her şeyde öyle bir plan ve program tespit buyurmuştur ki dünden bugüne dünyanın dört bir yanındaki ilim adamları ve araştırmacılar, bu nizam, buahenk ve bu takdire tercüman olmaya çalışmaktadırlar.
3- Biz de bu ölçüler içinde, insan iradesinin de dahil olduğu her şeyde külli bir kaderin hakim olduğuna inanırız. Şu baş döndürücü sistemlerin ve insanların münasebetlerinin belli bir plan ve program haricinde olması düşünülebilir mi?
Kader, ölçme-biçme, biçime koyma ve şekillendirme demektir.
Arapça`da fiil şekliyle `Ka-de-ra` dediğimiz zaman, `takdir etme, belli hisselere ayırma ve herkese bir pay çıkarma` manalarını anlarız. `Tef`il babında ise, `Kad-de-ra` `hükmetti, kazada bulundu, hükmünü geçerli kıldı` manasınadır. O halde kader, `Allah`ın kazadan takdir ettiği ve hükmettiği şey` demektir.
Mevzuu derinlemesine ele almadan önce, kaderle alakalı bazı ayetleri mealen vermekte fayda mülahaza ediyoruz:
`Gaybın anahtarları, O`nun yanındadır, onları ancak O bilir. (O) karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen bir yaprak -ki, mutlaka O`nu bilir- yerin karanlıkları içinde gömülen dane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitap`ta olmasın.` (En`am Suresi, 6/59)
`Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitap`ta bulunmasın.` (Neml Suresi, 27/75)
Kaza ile kader, bir manada aynı, diğer manada ise kader, Allah`ın takdiri, kaza ise, bu takdiri infaz ve yapılacak şeyin eda edilmesi ve hükmün yerine getirilmesi demektir.
Kader, sonsuz ilme sahip, geçmiş, hal ve geleceği bir nokta gibi görüp bilen -esasen kendisi için geçmiş, hal ve gelecek diye zaman dilimleri bahis mevzuu olmayan- Cenab-ı Hakk`ın, mikro alemden makro aleme, zerrelerden sistemlere ve gelecekteki bütün hayatıyla `normo alem` insana kadar en küçükten en büyüğe bütün kainatı, ilmi planda, ilmi vücudlarıyla planlayıp programlaması, plan ve projeleriyle kesip biçmesi, tayin, tespit, tasnif ve takdir etmesi ve bütün bunları tasarı ve ilmi plandan alıp, irade, meşiet, kudret planına geçirmesi ve harici vücut meşherlerinde, halk aleminde göstermesi için, hemen her şeyi, daha olmadan evvel `mübin` bir Kitap`ta tespit ve takdir etmesidir.
Evet `Kitab-ı Mübin`, henüz zuhur silsilesinde yerini almaya başlayan eşyayı, Levh-i Mahv ve İsbat`ta ve Levh-i Mahfuz`un istinsahları halinde Allah`ın mükerrem meleklerinin yazması demektir.
Kul irade eder, Allah yaratır
Ve yine kader, insanın kesbiyle Allah`ın (celle celaluhu) yaratmasının mukareneti ve beraberliğidir. Yani insan, bir işe mübaşeret edip, iradesiyle o işin içinde bulunduğunda Allah (celle celaluhu) dilerse o işi yaratır. İşte kader, bu iki ana hususu ezeli ve sonsuz ilmiyle olmadan evvel bilen Allah`ın (celle celaluhu), yine olmadan evvel tespit buyurmasıdır.
Kader, insanın kesb ve iradesi hesaba katılmadan düşünülemez. Kainatta kader, plan, program, ölçü ve denge hakimdir.
Kainatta öyle şamil ve geniş dairede bir kader hakimdir ki, onun dışında hiçbir şey tasavvur edilemez. Kainatı yaratan Allah (celle celaluhu), çekirdeğin çatlamasından baharın oluşmasına, insanın dünyaya gelmesinden yıldızların ve galaksilerin doğuşlarına kadar her şeyde muhit ilmiyle öyle bir plan ve program tespit buyurmuş ve bir kader tayin etmiştir ki, dünden bugüne dünyanın dört bir yanındaki ilim adamları ve araştırmacılar, binler eserleriyle bu nizam, bu ahenk ve bu takdire tercüman olmaya çalışmaktadırlar. Bir kısım Marksistlerin bile, `determinizm` gibi değişik ad ve unvanlar altında kabul ettikleri umumi disiplinler, dost-düşman, inanmış-inanmamış herkesin kainatta bir plan ve kaderin bulunduğunu kabul etmesi bakımından çok önemlidir. Marksistlerin anladığı manada bir determinizm, bizim için hiçbir zaman söz konusu değildir. Biz sadece, farklı bir manada dahi olsa, meseleye kader açısından temas etmek istedik. Gerçi, İbn Haldun gibi bir kısım İslam müellifleri de bir nevi determinizme taraftar görünür ve son dönem Batı düşüncesinde, mesela historisizmde olduğu gibi, bu determinizmi toplum hayatına da teşmil ederler ama biz, Ehl-i Sünnet ve`l-Cemaat düşüncesi içinde bunu belli şartlara bağlar ve `belki`lerle ifade ederiz.
Kainatta plansız- programsız iş yoktur
İşte biz de bu ölçüler içinde, insan iradesinin de dahil olduğu her şeyde külli bir kaderin hakim olduğuna inanırız. Evet, nasıl ki bir saat veya bir bina yaparken önce bir plan ve proje çizer, fizibilite çalışmalarında bulunur ve hassas ölçüler ve çizgilerle ileride ortaya çıkacak şeklin takdiratını yaparız; öyle de, şu baş döndürücü sistemlerin ve şu atomlar alemiyle insanların kendi aralarında ve kendi içlerinde birbirleriyle olan münasebetlerinin belli bir bir plan ve program haricinde olması düşünülebilir mi? Bir saat gibi bozulmadan, en ufak bir çarpma ve çarpışma olmadan idare edilip giden şu madde alemindeki nizam ve dengenin binde biri kadar bir sistem veya sistemler dev bilgisayarlarla bile yürütülemezken, baş döndürücü büyüklüğü ve ihtişamıyla şu koca kainatları plansız, programsız, düşünmeye imkan var mıdır?
Çekirdek ve tohumlar, kader yüklü sandukalardır. İleride geçireceği her bir safhasıyla ağacın bütün hayatı, çekirdekte kaydedilmiştir. Yapı itibarıyla birbirinin aynı görünen ve aynı basit maddelerden meydana gelen pek çok çekirdek, toprağa düştüğünde, çeşit çeşit çiçekler, bin bir türde bitkiler ve ağaçlar meydana gelmektedir. Her bir çekirdek, kaderin kendine biçtiği ya da kendine kader yapılan ölçü içinde ilmi, manevi bir suret ve şekil alıp, kendine has biçim ve elbiseyle toprak üstünde tüllenir ve seyreden gözlere arz-ı endam eder. Binlerce terzi, yıllarca çalışsa, değil bunca çiçek ve bitkiye, tek bir ağaca bile böyle bir elbise dikemeyecektir. Oysa yüz binlerce ağaç, belki yüz binlerce yıldır, hiçbir ölçü, kesim ve dikiş hatası yapılmadan, adeta ısmarlama dikilmiş elbiseleri birbiri ardınca giyip çıkarmaktadır. Acaba bunu yapan gerçekten kendileri midir, yoksa onlara o kalıbı, o şekli, o kaderi veren bir yüce takdir edici midir?..
Belli bir kader ve programa tabi olduğundan dolayı bir sperm asla yalan söylemez; kromozomların dili, RNA ve DNA`nın şaşmaz vazifesi ve hücrelerin beyanıyla, ağız, dil, dudak, göz, kaş, kulak, sima, duygu ve kabiliyetler gibi pek çok safhalardan geçip `İnsan olacağım` der ve olur.
Astrofizikçilere göre, kainatın her noktasında hangi buudların var olduğu ve bu noktalarda hangi manyetik etkinin ne tarzda bulunduğu az da olsa bellidir. Çünkü geometrik yerler ve kuvvetlerin şiddeti önceden vardır. Kompüterlerin keşfiyle de anlaşılmıştır ki, atomlardan galaksilere kadar kainatta yaratılan her varlık yaratılışıyla birlikte programlanmaktadır; evet, her şey önce Levh-i Mahfuz`da tayin ve tespit edilmiştir...
ÖZETLE
1- Kader, sonsuz ilme sahip Cenab-ı Hakk`ın, en küçükten en büyüğe bütün kainatı, ilmi planda, ilmi vücudlarıyla planlayıp programlaması ve hemen her şeyi, daha olmadan evvel `mübin` bir Kitap`ta tespit ve takdir etmesidir.
2- Kainatı yaratan Allah her şeyde öyle bir plan ve program tespit buyurmuştur ki dünden bugüne dünyanın dört bir yanındaki ilim adamları ve araştırmacılar, bu nizam, buahenk ve bu takdire tercüman olmaya çalışmaktadırlar.
3- Biz de bu ölçüler içinde, insan iradesinin de dahil olduğu her şeyde külli bir kaderin hakim olduğuna inanırız. Şu baş döndürücü sistemlerin ve insanların münasebetlerinin belli bir plan ve program haricinde olması düşünülebilir mi?