Kaliteli iletişimin Sihirli Anahtarı Diyalog
Diyalog, statü ve güç farklılıklarını askıya alan ve herkesi eşit seviyeye çeken, ön şartsız duymaya, dinlemeye, anlamaya ve var olanın ötesindeki anlam boyutlarında ortak uzlaşı üretmeye dayalı özel bir iletişim biçimidir.
İster sözlü iletişim isterse sözsüz iletişim olsun dili, bedeni, mekânı ve o an elimizde bulunan araçları en iyi şekilde kullanmalıyız.
Sesli iletişimde, duraksamalar, sesin tonu, sesin yüksekliği, duygu tonu, tekrarlar, söze yanlış başlama, sözcükler, akıcılık, doğallık, seçilen sözcükler iletişim kurduğumuz kişinin üzerinde çok etkilidir. Sessiz iletişimde ise, göz ilişkisi, yüz ifadeleri, vücut duruşu, kişisel alana riayet, kıyafet, aksesuarlar, mekânı kullanma, dokunma, kafa işaretleri, el ve kol duruşu, bacakların duruşu, beden yönelimi, oturma biçimleri önemli yer tutar.
Bireysel farklılıkları kabul etmek, gönüllülük, her bireyin karar verme gücüne ve hakkına sahip olduğunu unutmamak, tüm insanların saygıyı hak ettiğinin farkında olmak ve gizlilik sağlıklı bir iletişimin temel yasalarındandır.
Dinlerken konuşanın yüzüne doğru bakmak, beden olarak konuşana yönelmek, iyi bir göz diyalogu kurmak, konuşana doğru biraz eğik durmak ve rahat olmak gerekir. Anlatılanları basit bir şekilde tekrar ederek, anlatılanı duyduğumuza dair işaretler göndererek, anlatılanların kısa bir özetini çıkararak, anlatılanlarla ilgili duygularımızı dile getirerek etkin bir dinleyici olabiliriz.
Etkin bir dinleyici isek, anlatıcı kendini bize yakın hisseder, sorun odaklı düşünmekten vazgeçer, sorundan çok çözüm odaklı düşünmeye başlar. Konuşan kişiyi teşvik edici yaklaşımlar da çok önemlidir. Anahtar sözcükler üzerine yoğunlaşmak ve anahtar sözcükleri uygun anlarda tekrarlamak, ……eee, ……sonra, ……başka gibi sözcüklerle anlatılanlara ilgimizi ve merakımızı yansıtmak, bazen de konuşmanın devamını yönelik sorularla konuşanı teşvik edici yaklaşımlar gösterebiliriz. Ben ve sen dili kurallarını çok iyi kullanmamız gerekir. Duyguları kişiselleştirmek de çok önemlidir. Karşıdaki kişinin duygularını kişiselleştirirken bunu nedenlerini ortaya koyarak yapmalıyız. “Benim için kaygılanıyorsun çünkü bugünlerde çok asabi görünüyorum, öyle değil mi?” Cümlesinde olduğu gibi duyguları kişileştirirken neden sonuç ilişkisini kullanırız.
Soru sormak da çok önemlidir iyi bir iletişimde ama soruyu niçin sorduğumuz daha önemlidir. Beş nedenle soru sorarız. Bilgi almak, bilgi vermek, anlaşılıp anlaşılmadığını sınamak, karara ulaşmak ve konuya dikkat çekmek için sorular sorarız. Sorularımızı sorarken özenli olmalıyız. Kısa olmasına özen göstermeli, yargılayıcı, hesap sorucu izlenim bırakacak soru tiplerinden kaçınmalıyız. Neden, niçin, niye soru zarfları bu bağlamda çok dikkatli kullanılmalı. Sorularımız daha çok “ne” ve “nasıl” soru sözcükleri ile olmasına ve açık uçlu sorular olmasına dikkat etmeliyiz.
Açık uçlu soru ne demek? Yönlendirici olmayan, iletişimin devam etmesine yarayan, daha fazla bilgi almaya yönelik, konuşanın yeni şeyler keşfetmesini sağlayan, dinleyenin dikkatli olduğunu gösteren sorulardır. Yeri gelmişken kapalı uçlu sorulardan da bahsedelim. Evet, hayır gibi kısa cevaplar gerektiren sorulardır bu soru tipleri. Cevaplayanın düşünmesine gerek bırakmayan sorulardır. Belli gerçeklerin elde edilmesi için ve iletişimi istenilen alana yönlendirmek için de kullanılır, sorun çözmeye yönelik değildir, olumlu ifadeleri pekiştirmek için kullanılır.
İletişimde sen dilini kullanmamaya özen göstermeliyiz. Çünkü sen dili, kişiyi suçlayıcıdır, davranışlardan çok kişiliğe yöneliktir. Yeniden konuşma isteğini engeller, kişi kendini suçlanmış ve anlaşılmamış hisseder. Problemin ne olduğunu anlamaya engel olur. Kişiyi gücendirir, kırar ya da direnmesine neden olur.
Ben dili, özellikle olumsuz duyguların yaşandığı durumlarda, olumsuz duyguların yaşandığı kişiye önce davranış ya da durum tanımlamak için biçilmiş bir kaftandır. Olumsuz davranış ya da durumdan nasıl etkilendiği belirtildikten sonra ne hissedildiğinin söylenmesi çözüm odaklı bir iletişim anlayışıdır.
Ben dili, sen dilindeki gibi kişilerin savunmaya geçmesine neden olmaz. Birey karşısındakinin suçlu hissetmesine neden olmaz. Dili kullanan kişinin neden o duyguyu yaşadığı anlaşıldığı için sağlıklı bir iletişim kurulmuş olur. Mesajı alan kişi başkalarını da düşünmeye başlar. Yakınlık ve samimiyeti sağlar. Anlaşmazlıklar minimuma iner. Konuşan kişi, olumsuzlukları biriktirmediği için duygularını etkili bir şekilde dile getirdiği için rahatlar. Konuyu hiçbir açıklama yapmadan değiştirirsek, konuyu değiştirmeme konusunda inat edersek, gereksiz ve yıkıcı eleştirilerle karşımızdakini yıpratırsak karşımızdakinin güvenini sarsarız.
Sağlıklı bir iletişim güven olmadan olmaz. Güven oluşturmak için tepkisiz olmamalıyız, sessizce ve dikkatlice dinlemeliyiz. Karşımızdakinin söylediklerini anlayıp anlamadığımızı sorgulamalıyız. Daha iyi anlamak için ek bilgi ihtiyacımızı karşılayacak sorular sormalıyız. Duygularımızı ben dili ile doğrudan ifade etmeliyiz.
Karşımızdakini niçin dinlediğimizi çok iyi bilmeliyiz. Amacımız bilgi mi almak, zevk için mi dinliyoruz? Geri bildirim vermek mi istiyoruz? Anlamak için mi, kişisel çıkarlarımız için mi, güç elde etmek için mi, dinliyoruz? Diyalog içinde olduğumuz kişiyi sözünü kesmeden, yargılamadan, karşılık vermeden önce düşünerek, yüzü konuşana dönük bir şekilde, konuşanın işitebileceği bir uzaklıkta, sözel olmayan mesajlarımıza (gözlerimiz, jest ve mimiklerimiz…) dikkat ederek dinlemeliyiz. Dinlerken ne diyeceğimizi değil diyalog içinde olduğumuz kişinin söylediklerine yoğunlaşmalı; son sözü söyleme çabasına girmemeliyiz.
Emir-i vaki yapmak, yönlendirmeye çalışmak, uyarmak ya da gözdağı vermek, ahlak dersi vermeye kalkmak, öğüt vermek, bir şeyler öğretmeye kalkmak, nutuk çekmek karşımızdaki ile diyalogumuzu sonlandırma anlamına gelir. Yargılamaya kalkmak, suçlamak, alay etmek ise çok tehlikelidir. Çözüm ya da önerilerimizi dile getirirken çok mantıklı olmalıyız. Övgü herkesin hoşuna gider. Olumlu değerlendirmeler yapmak, diyalog kurduğumuz kişinin yanında olduğumuzu, onu desteklediğimizi daima hissetmeliyiz.
Denenmek hiç kimsenin hoşuna gitmez. İyi bir diyalogun temel düşmanıdır. Konuşanı dinlememek, sözünde durmamak, oyalamak, oyalanmak, konuyu saptırmak, şakaya boğmak da diyalogu zedeler.
Yukarıda kısaca dile getirmeye çalıştığımız noktaları göz önünde bulundurduğunuzda iletişimde çok fazla bir sorun yaşayacağınızı sanmıyoruz. Aşağıda iletişimin sadece bir yönüne dikkat çeken bir diyalog örneği okuyacaksınız. Okuduğumuzda güldüğümüz bu durum başına gelmemiş biri var mıdır acaba?
Yazar : M. Abdullah YILMAZ
Diyalog, statü ve güç farklılıklarını askıya alan ve herkesi eşit seviyeye çeken, ön şartsız duymaya, dinlemeye, anlamaya ve var olanın ötesindeki anlam boyutlarında ortak uzlaşı üretmeye dayalı özel bir iletişim biçimidir.
İster sözlü iletişim isterse sözsüz iletişim olsun dili, bedeni, mekânı ve o an elimizde bulunan araçları en iyi şekilde kullanmalıyız.
Sesli iletişimde, duraksamalar, sesin tonu, sesin yüksekliği, duygu tonu, tekrarlar, söze yanlış başlama, sözcükler, akıcılık, doğallık, seçilen sözcükler iletişim kurduğumuz kişinin üzerinde çok etkilidir. Sessiz iletişimde ise, göz ilişkisi, yüz ifadeleri, vücut duruşu, kişisel alana riayet, kıyafet, aksesuarlar, mekânı kullanma, dokunma, kafa işaretleri, el ve kol duruşu, bacakların duruşu, beden yönelimi, oturma biçimleri önemli yer tutar.
Bireysel farklılıkları kabul etmek, gönüllülük, her bireyin karar verme gücüne ve hakkına sahip olduğunu unutmamak, tüm insanların saygıyı hak ettiğinin farkında olmak ve gizlilik sağlıklı bir iletişimin temel yasalarındandır.
Dinlerken konuşanın yüzüne doğru bakmak, beden olarak konuşana yönelmek, iyi bir göz diyalogu kurmak, konuşana doğru biraz eğik durmak ve rahat olmak gerekir. Anlatılanları basit bir şekilde tekrar ederek, anlatılanı duyduğumuza dair işaretler göndererek, anlatılanların kısa bir özetini çıkararak, anlatılanlarla ilgili duygularımızı dile getirerek etkin bir dinleyici olabiliriz.
Etkin bir dinleyici isek, anlatıcı kendini bize yakın hisseder, sorun odaklı düşünmekten vazgeçer, sorundan çok çözüm odaklı düşünmeye başlar. Konuşan kişiyi teşvik edici yaklaşımlar da çok önemlidir. Anahtar sözcükler üzerine yoğunlaşmak ve anahtar sözcükleri uygun anlarda tekrarlamak, ……eee, ……sonra, ……başka gibi sözcüklerle anlatılanlara ilgimizi ve merakımızı yansıtmak, bazen de konuşmanın devamını yönelik sorularla konuşanı teşvik edici yaklaşımlar gösterebiliriz. Ben ve sen dili kurallarını çok iyi kullanmamız gerekir. Duyguları kişiselleştirmek de çok önemlidir. Karşıdaki kişinin duygularını kişiselleştirirken bunu nedenlerini ortaya koyarak yapmalıyız. “Benim için kaygılanıyorsun çünkü bugünlerde çok asabi görünüyorum, öyle değil mi?” Cümlesinde olduğu gibi duyguları kişileştirirken neden sonuç ilişkisini kullanırız.
Soru sormak da çok önemlidir iyi bir iletişimde ama soruyu niçin sorduğumuz daha önemlidir. Beş nedenle soru sorarız. Bilgi almak, bilgi vermek, anlaşılıp anlaşılmadığını sınamak, karara ulaşmak ve konuya dikkat çekmek için sorular sorarız. Sorularımızı sorarken özenli olmalıyız. Kısa olmasına özen göstermeli, yargılayıcı, hesap sorucu izlenim bırakacak soru tiplerinden kaçınmalıyız. Neden, niçin, niye soru zarfları bu bağlamda çok dikkatli kullanılmalı. Sorularımız daha çok “ne” ve “nasıl” soru sözcükleri ile olmasına ve açık uçlu sorular olmasına dikkat etmeliyiz.
Açık uçlu soru ne demek? Yönlendirici olmayan, iletişimin devam etmesine yarayan, daha fazla bilgi almaya yönelik, konuşanın yeni şeyler keşfetmesini sağlayan, dinleyenin dikkatli olduğunu gösteren sorulardır. Yeri gelmişken kapalı uçlu sorulardan da bahsedelim. Evet, hayır gibi kısa cevaplar gerektiren sorulardır bu soru tipleri. Cevaplayanın düşünmesine gerek bırakmayan sorulardır. Belli gerçeklerin elde edilmesi için ve iletişimi istenilen alana yönlendirmek için de kullanılır, sorun çözmeye yönelik değildir, olumlu ifadeleri pekiştirmek için kullanılır.
İletişimde sen dilini kullanmamaya özen göstermeliyiz. Çünkü sen dili, kişiyi suçlayıcıdır, davranışlardan çok kişiliğe yöneliktir. Yeniden konuşma isteğini engeller, kişi kendini suçlanmış ve anlaşılmamış hisseder. Problemin ne olduğunu anlamaya engel olur. Kişiyi gücendirir, kırar ya da direnmesine neden olur.
Ben dili, özellikle olumsuz duyguların yaşandığı durumlarda, olumsuz duyguların yaşandığı kişiye önce davranış ya da durum tanımlamak için biçilmiş bir kaftandır. Olumsuz davranış ya da durumdan nasıl etkilendiği belirtildikten sonra ne hissedildiğinin söylenmesi çözüm odaklı bir iletişim anlayışıdır.
Ben dili, sen dilindeki gibi kişilerin savunmaya geçmesine neden olmaz. Birey karşısındakinin suçlu hissetmesine neden olmaz. Dili kullanan kişinin neden o duyguyu yaşadığı anlaşıldığı için sağlıklı bir iletişim kurulmuş olur. Mesajı alan kişi başkalarını da düşünmeye başlar. Yakınlık ve samimiyeti sağlar. Anlaşmazlıklar minimuma iner. Konuşan kişi, olumsuzlukları biriktirmediği için duygularını etkili bir şekilde dile getirdiği için rahatlar. Konuyu hiçbir açıklama yapmadan değiştirirsek, konuyu değiştirmeme konusunda inat edersek, gereksiz ve yıkıcı eleştirilerle karşımızdakini yıpratırsak karşımızdakinin güvenini sarsarız.
Sağlıklı bir iletişim güven olmadan olmaz. Güven oluşturmak için tepkisiz olmamalıyız, sessizce ve dikkatlice dinlemeliyiz. Karşımızdakinin söylediklerini anlayıp anlamadığımızı sorgulamalıyız. Daha iyi anlamak için ek bilgi ihtiyacımızı karşılayacak sorular sormalıyız. Duygularımızı ben dili ile doğrudan ifade etmeliyiz.
Karşımızdakini niçin dinlediğimizi çok iyi bilmeliyiz. Amacımız bilgi mi almak, zevk için mi dinliyoruz? Geri bildirim vermek mi istiyoruz? Anlamak için mi, kişisel çıkarlarımız için mi, güç elde etmek için mi, dinliyoruz? Diyalog içinde olduğumuz kişiyi sözünü kesmeden, yargılamadan, karşılık vermeden önce düşünerek, yüzü konuşana dönük bir şekilde, konuşanın işitebileceği bir uzaklıkta, sözel olmayan mesajlarımıza (gözlerimiz, jest ve mimiklerimiz…) dikkat ederek dinlemeliyiz. Dinlerken ne diyeceğimizi değil diyalog içinde olduğumuz kişinin söylediklerine yoğunlaşmalı; son sözü söyleme çabasına girmemeliyiz.
Emir-i vaki yapmak, yönlendirmeye çalışmak, uyarmak ya da gözdağı vermek, ahlak dersi vermeye kalkmak, öğüt vermek, bir şeyler öğretmeye kalkmak, nutuk çekmek karşımızdaki ile diyalogumuzu sonlandırma anlamına gelir. Yargılamaya kalkmak, suçlamak, alay etmek ise çok tehlikelidir. Çözüm ya da önerilerimizi dile getirirken çok mantıklı olmalıyız. Övgü herkesin hoşuna gider. Olumlu değerlendirmeler yapmak, diyalog kurduğumuz kişinin yanında olduğumuzu, onu desteklediğimizi daima hissetmeliyiz.
Denenmek hiç kimsenin hoşuna gitmez. İyi bir diyalogun temel düşmanıdır. Konuşanı dinlememek, sözünde durmamak, oyalamak, oyalanmak, konuyu saptırmak, şakaya boğmak da diyalogu zedeler.
Yukarıda kısaca dile getirmeye çalıştığımız noktaları göz önünde bulundurduğunuzda iletişimde çok fazla bir sorun yaşayacağınızı sanmıyoruz. Aşağıda iletişimin sadece bir yönüne dikkat çeken bir diyalog örneği okuyacaksınız. Okuduğumuzda güldüğümüz bu durum başına gelmemiş biri var mıdır acaba?
Yazar : M. Abdullah YILMAZ