Kitabın Yazarı:Zülfü Livaneli
Kitap Türü:Yerli Romanlar
Yayınevi:İnkılap Kitapevi
Yayınlandığı Yıl:2022 (25-06-2022)
Sayfa Sayısı:324
Arka Kapak Bilgisi
“Kaplanın Sırtında Livaneli’nin edebiyat hayatında ilginç bir çıkış. Sultan II. Abdülhamid devrine aynanın öbür tarafından bir bakış… Sürgün Padişah’ın perspektifinden sürükleyici bir anlatım… Dikkat çekici bir üslup…”
İlber Ortaylı
“Kaplanın Sırtında, Abdülhamid rejimini alışılmış klişelerden kurtaran sürükleyici bir roman.”
Taner Timur
“Geçmişin ve geleceğin, devrimin ve çöküşün, büyük hayallerin ve hayal kırıklıklarının beraber yaşandığı yüklü ve zor bir dönemin anlatıldığı önyargısız bir roman...”
Ali Yaycıoğlu
Otuz üç yıl süren bir saltanat, ardından bir gece yarısı gelen Selanik sürgünü…
Tahttan indirilişinin üzerinden bir asırdan uzun bir zaman geçmiş olan II. Abdülhamid’in yaşamının en ilginç evresi Livaneli’nin çağdaş anlatısıyla gün yüzüne çıkıyor. Devrik padişahın, ihtilalci fikirlerin filizlendiği Selanik şehrindeki günleri hem bir vicdan muhasebesi hem de yoğun bir psikolojik gelgit dalgası.
Türk edebiyatının kuşak bağı Zülfü Livaneli, II. Abdülhamid’in tahtını kaybettikten sonra yaşadıklarına odaklanırken, bireyi, toplumu, devleti ve iktidarı sorguluyor. Selanik sürgünü boyunca Sultan’ın ve maiyetinin hususi doktoru olan Tabip Yüzbaşı Atıf Hüseyin Bey’in hatıratından hareketle vücut bulan bu tarihi romanda, iktidar kavramına çarpıcı bir bakış açısı sunuluyor.
2. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda sevilmeyen bir padişahtı. Kızıl Sultan gibi ona yakışmayan türlü lakaplar takılmıştır. Yaşadığı müddetçe kendisine ihanet etme ihtimali olan kim varsa sürgün ettirmiştir. Öldürdükleri de vardır aralarında ancak bu kişileri ondan başka kimse bilmemekte, başkası eliyle yapıldığından başkası yaptı olarak düşünülmektedir. İttihatçıların nefret ettiği bu Padişah tahttan indirildiği sıralarda Selanik'te alatini köşkü isimli bir yerde tüm ailesiyle birlikte esir alınmıştır. Abdülhamid aslen çökmekte olan bir devleti, avcıları birbirine düşürüp avı kaçırma taktiği ile 33 yıl ömrünü uzatmıştır. Ancak yaptığı şeylerin kıymeti bilinmeyerek tahttan indirilmiş bir eski padişah konumuna düşürülmüş, Selanik'te esir konumuna düşmüştür. Artık tüm ailesiyle birlikte burada yaşayacaktır. 5 karısı, 3 kızı ve 2 de oğlu bulunur. Saraydan gelen, o düzene alışan saray mensupları için bu köşk çok küçük gelmektedir. Üstelik hiçbir eşyaları da yanında olmadığı gibi evin hâli de harap durumdadır. Padişah babaları bu durumu düzeltmek için çaba gösterecektir. Köşkün bahçesinde bir sürü asker kendisini içeride tutmak için bulunur. Ve bir de Atıf adında bir şahsı doktor temin ederler. Abdülhamid, hayatı boyunca öldürülme korkusuyla yaşadığından doktorların verdiği hiçbir ilaca karşı inancı kalmamış, kendi bitkilerden yaptığı ilaçları kullanmıştır. Mesela ağrıyan bir yeri olduğunda bir demi çubuğu ısıtarak ağrıyan yeri dağlar ve böylece biraz zaman sonra ağrıya iyi geldiğini düşünür. Bu yüzden vücudu hep yanık izleri ile kaplıdır.
Doktor Atıf, bir ittihatçıdır. Abdülhamid'den nefret ettiği için onu tedavi de etmek istemez ancak görevi ve göreve başlarken ettiği yemin icabı bu görevi yerine getirmek mecburiyetinde kalır. Padişah, ilk zamanlarda ondan dışarıdan haber almak için ağzını arar ancak bir etkisi olmadığını doktorun onu sevmediğini görünce bu isteğini biraz daha gizleyerek yapmaya başlar. Doktorun davranışlarından halkının kendisine kin beslediğini anlayan padişah evde bulunan kâtibine tarihi yazdıracak böylece herkes o öldükten sonra bile doğruları anlayacaktır. Ancak bu plan sadece 3 gün yapılır. 4. Gün askerler durumu fark ederek kâtibi mahzene atarlar. Sonraki günlerde yeni gelen padişah Mehmet Reşat, Abdülhamid'in şahsi servetini istemektedir. Eski padişahın bunu kabul etmek için şartı oğlu Abid'in eğitim görmesi ve kızlarının nişanlıları ile evlenmek üzere İstanbul'a gitmesidir. Bu istekler kabul edildikten sonra padişah ile birlikte sadece en gözde eşi Müşfika Hanım kalır. Doktor Atıf da bu sıralarda eve her gün gelip gitmek de padişahın anlattıklarını can kulağı ile dinlemektedir. Padişah anlattıktan sonra ise evine giderek küçük kağıtlara çok küçük yazılarla bu anıları yazar ve bir yerde padişahın tarih yazıcılığı görevini yerine getirir.
Padişah anlattıkça Doktor Atıf 'ın ona karşı olan siniri sönmeye, ona hak vermeye başlamaktadır. Amcası Sultan Abdülaziz tahtta iken bir Avrupa gezisi yapmak ister. Fransa'nın davetini kabul eder. Yeğenleri Murat ve Abdülhamid'i de yanına alarak yola çıkar. Fransa da büyük bir şenlik ve coşku ile karşılanırlar. Yıllar sonra sefer haricî bir toprağa bir Osmanlı Sultanı ilk kez ayak basmaktadır. Bu tarihi an için tüm Fransa onların gemisini karşılamaya çıkmıştır. Bu büyük törenden sonra yemek için saraya geçerler. Geçtikleri her sokakta, gördükleri her yemekte, her adetlerinde, her gezilerinde Avrupa'dan ne kadar geri kaldıklarını bir kez daha görürler. Bazen gözleri yaşararak biz nerede hata yaptık diye uzun uzun düşünürler. Bu saatten sonra onlara ulaşmaları zaten çok zordur. Fransa'nın kraliçesi Öjeni ile amcası Abdülaziz arasında bir aşk yaşandığı dedikoduları da mevcuttur. Doktor bunları dinlerden Abdülhamid'e madem geri kaldığımızı fark ettiniz, niçin yenilik yapmadınız? Diye soru yönelttiği zaman en ufak değişimde tahtından olacağını belirtmiştir. Avrupa'dan geri kalışın esas sebebi olarak da kadınları topluma dahil etmeyişimiz olarak görmektedir.
Bir süre sonra Yunanların Selanik'e doğru gelmekte olduğu haberi yayılır. Bunu duyan Mehmet Reşat, kardeşinin esir topraklarda kalmasına göz yummayarak onu İstanbul'a getirmek üzere damatları görevlendirir. Damatlar gelerek Abdülhamid'i Selanik'ten alman gemisi yardımı ile İstanbul'a götürür. Yoldayken Abdülhamid'in aklındaki tek şey tahta yeniden geçebilme şansının doğduğudur. Ancak İstanbul'a vardığında böyle bir şeyin olmadığı gerçeği ile yüzleşmek mecburiyetinde kalır.
Kitap Türü:Yerli Romanlar
Yayınevi:İnkılap Kitapevi
Yayınlandığı Yıl:2022 (25-06-2022)
Sayfa Sayısı:324
Arka Kapak Bilgisi
“Kaplanın Sırtında Livaneli’nin edebiyat hayatında ilginç bir çıkış. Sultan II. Abdülhamid devrine aynanın öbür tarafından bir bakış… Sürgün Padişah’ın perspektifinden sürükleyici bir anlatım… Dikkat çekici bir üslup…”
İlber Ortaylı
“Kaplanın Sırtında, Abdülhamid rejimini alışılmış klişelerden kurtaran sürükleyici bir roman.”
Taner Timur
“Geçmişin ve geleceğin, devrimin ve çöküşün, büyük hayallerin ve hayal kırıklıklarının beraber yaşandığı yüklü ve zor bir dönemin anlatıldığı önyargısız bir roman...”
Ali Yaycıoğlu
Otuz üç yıl süren bir saltanat, ardından bir gece yarısı gelen Selanik sürgünü…
Tahttan indirilişinin üzerinden bir asırdan uzun bir zaman geçmiş olan II. Abdülhamid’in yaşamının en ilginç evresi Livaneli’nin çağdaş anlatısıyla gün yüzüne çıkıyor. Devrik padişahın, ihtilalci fikirlerin filizlendiği Selanik şehrindeki günleri hem bir vicdan muhasebesi hem de yoğun bir psikolojik gelgit dalgası.
Türk edebiyatının kuşak bağı Zülfü Livaneli, II. Abdülhamid’in tahtını kaybettikten sonra yaşadıklarına odaklanırken, bireyi, toplumu, devleti ve iktidarı sorguluyor. Selanik sürgünü boyunca Sultan’ın ve maiyetinin hususi doktoru olan Tabip Yüzbaşı Atıf Hüseyin Bey’in hatıratından hareketle vücut bulan bu tarihi romanda, iktidar kavramına çarpıcı bir bakış açısı sunuluyor.
Kaplanın Sırtında Özet
2. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda sevilmeyen bir padişahtı. Kızıl Sultan gibi ona yakışmayan türlü lakaplar takılmıştır. Yaşadığı müddetçe kendisine ihanet etme ihtimali olan kim varsa sürgün ettirmiştir. Öldürdükleri de vardır aralarında ancak bu kişileri ondan başka kimse bilmemekte, başkası eliyle yapıldığından başkası yaptı olarak düşünülmektedir. İttihatçıların nefret ettiği bu Padişah tahttan indirildiği sıralarda Selanik'te alatini köşkü isimli bir yerde tüm ailesiyle birlikte esir alınmıştır. Abdülhamid aslen çökmekte olan bir devleti, avcıları birbirine düşürüp avı kaçırma taktiği ile 33 yıl ömrünü uzatmıştır. Ancak yaptığı şeylerin kıymeti bilinmeyerek tahttan indirilmiş bir eski padişah konumuna düşürülmüş, Selanik'te esir konumuna düşmüştür. Artık tüm ailesiyle birlikte burada yaşayacaktır. 5 karısı, 3 kızı ve 2 de oğlu bulunur. Saraydan gelen, o düzene alışan saray mensupları için bu köşk çok küçük gelmektedir. Üstelik hiçbir eşyaları da yanında olmadığı gibi evin hâli de harap durumdadır. Padişah babaları bu durumu düzeltmek için çaba gösterecektir. Köşkün bahçesinde bir sürü asker kendisini içeride tutmak için bulunur. Ve bir de Atıf adında bir şahsı doktor temin ederler. Abdülhamid, hayatı boyunca öldürülme korkusuyla yaşadığından doktorların verdiği hiçbir ilaca karşı inancı kalmamış, kendi bitkilerden yaptığı ilaçları kullanmıştır. Mesela ağrıyan bir yeri olduğunda bir demi çubuğu ısıtarak ağrıyan yeri dağlar ve böylece biraz zaman sonra ağrıya iyi geldiğini düşünür. Bu yüzden vücudu hep yanık izleri ile kaplıdır.Doktor Atıf, bir ittihatçıdır. Abdülhamid'den nefret ettiği için onu tedavi de etmek istemez ancak görevi ve göreve başlarken ettiği yemin icabı bu görevi yerine getirmek mecburiyetinde kalır. Padişah, ilk zamanlarda ondan dışarıdan haber almak için ağzını arar ancak bir etkisi olmadığını doktorun onu sevmediğini görünce bu isteğini biraz daha gizleyerek yapmaya başlar. Doktorun davranışlarından halkının kendisine kin beslediğini anlayan padişah evde bulunan kâtibine tarihi yazdıracak böylece herkes o öldükten sonra bile doğruları anlayacaktır. Ancak bu plan sadece 3 gün yapılır. 4. Gün askerler durumu fark ederek kâtibi mahzene atarlar. Sonraki günlerde yeni gelen padişah Mehmet Reşat, Abdülhamid'in şahsi servetini istemektedir. Eski padişahın bunu kabul etmek için şartı oğlu Abid'in eğitim görmesi ve kızlarının nişanlıları ile evlenmek üzere İstanbul'a gitmesidir. Bu istekler kabul edildikten sonra padişah ile birlikte sadece en gözde eşi Müşfika Hanım kalır. Doktor Atıf da bu sıralarda eve her gün gelip gitmek de padişahın anlattıklarını can kulağı ile dinlemektedir. Padişah anlattıktan sonra ise evine giderek küçük kağıtlara çok küçük yazılarla bu anıları yazar ve bir yerde padişahın tarih yazıcılığı görevini yerine getirir.
Padişah anlattıkça Doktor Atıf 'ın ona karşı olan siniri sönmeye, ona hak vermeye başlamaktadır. Amcası Sultan Abdülaziz tahtta iken bir Avrupa gezisi yapmak ister. Fransa'nın davetini kabul eder. Yeğenleri Murat ve Abdülhamid'i de yanına alarak yola çıkar. Fransa da büyük bir şenlik ve coşku ile karşılanırlar. Yıllar sonra sefer haricî bir toprağa bir Osmanlı Sultanı ilk kez ayak basmaktadır. Bu tarihi an için tüm Fransa onların gemisini karşılamaya çıkmıştır. Bu büyük törenden sonra yemek için saraya geçerler. Geçtikleri her sokakta, gördükleri her yemekte, her adetlerinde, her gezilerinde Avrupa'dan ne kadar geri kaldıklarını bir kez daha görürler. Bazen gözleri yaşararak biz nerede hata yaptık diye uzun uzun düşünürler. Bu saatten sonra onlara ulaşmaları zaten çok zordur. Fransa'nın kraliçesi Öjeni ile amcası Abdülaziz arasında bir aşk yaşandığı dedikoduları da mevcuttur. Doktor bunları dinlerden Abdülhamid'e madem geri kaldığımızı fark ettiniz, niçin yenilik yapmadınız? Diye soru yönelttiği zaman en ufak değişimde tahtından olacağını belirtmiştir. Avrupa'dan geri kalışın esas sebebi olarak da kadınları topluma dahil etmeyişimiz olarak görmektedir.
Bir süre sonra Yunanların Selanik'e doğru gelmekte olduğu haberi yayılır. Bunu duyan Mehmet Reşat, kardeşinin esir topraklarda kalmasına göz yummayarak onu İstanbul'a getirmek üzere damatları görevlendirir. Damatlar gelerek Abdülhamid'i Selanik'ten alman gemisi yardımı ile İstanbul'a götürür. Yoldayken Abdülhamid'in aklındaki tek şey tahta yeniden geçebilme şansının doğduğudur. Ancak İstanbul'a vardığında böyle bir şeyin olmadığı gerçeği ile yüzleşmek mecburiyetinde kalır.