• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Kardeşlik Haftası (28 Nisan - 4 Mayıs)

Suskun

V.I.P
V.I.P
Kardeşlik Haftası ve sevgi

“Deliye göre her gün bayram” derler. Kutlayacak olana, her haftanın bir adı var. 28 Nisan-4 Mayıs arasını da “Kardeşlik Haftası” olarak ilân etmişler. Kim etmiş, niçin etmiş, diye sorarsanız, inanınız ben de bilmiyorum. Ama kime ne zararı var?
Kardeşlik denilince, İbrahim Zeki Burdurlu’nun uzun ama güzel şiirini hatırlarım. Şiirin adı, Kardeşlik
Türküsü:
Gözlerime bak sen varsın
Ben varım senin duygularında
İyilik güzellik doğruluk,
Kardeşçe bir mavi yolculuk.
Sen benim içime doğarken
Ben senin sözlerin olayım.
Adımlarımız aynı türküde
Yollar, bir olduğumuz için hür
Uzaklar yakın, çok yakın
Gök, avucumuzda görünür.
Sen yelkenlerime dolarken,
Ben senin denizlerin olayım
Ne var aynı düşünmeye candan
Neden başka seslere doğru,
Üçümüz, beşimiz, milyonumuz
Hepimiz bir tek insan yağmuru.
Sen benim dileklerime yorul
Ben senin dizlerin olayım.
Aynı gök, aynı toprak, aynı gün
Bir kardeş halkasıyız el ele
Koş Van’dan İzmir’e can can
Bak dönmüş vatan bir tek güzele.
Sen benim acılarıma solarken
Ben senin gündüzlerin olayım.
Bir ufkun içinde bir tan var
O hepimize tek ocak,
Uçarı sevgilerle yücelen
Altmışbeş milyonda tek bayrak.
Siz benim yaralarımı sarın
Ben sizin, sizlerin olayım.
Tut elimden tut özümden
Gel varlığıma kanat ol
Ben senin varlığında eridim
Sen yeniden, yeniden hayat ol.
Sen benim baharımı renklerken
Ben senin gözlerin olayım.
Ayrılma yollarından gel bana
Ben koşayım sana yollarımdan
Acıda, yasta, sevinçte, bayramda
Topla yemişlerimi dallarımdan.
Sen tek kurtarıcım olurken
Ben zafer gözlerin olayım.​
Kardeşlik Haftası’nı belirleyenler, sevgi-saygı duygularını geliştirmeyi amaçlasalar gerek. Kardeşlikten ben böyle anlıyorum.
Sevgi, sevmek ve sevilmek... Birbirini tamamlayan ne güzel sözcükler bunlar. Sevgiyi pozitif bir enerji yoğunluğu olarak tanımlayanlar var. Sevgi, ilişkilerde, insanın var olduğu günlerden günümüze kadar, gücünü koruyan bir olgudur. Yaşamak içgüdüsünün temelidir sevgi.
Boşuna söylememişler, “Sevgi ya da aşk bir hazinedir, o en ağır öyküleri hafif, en karanlık günleri aydınlık yapar” diye. Leyla ile Mecnun öyküsünü anımsarsınız.
Leyla hiç de güzel değilmiş. Mecnun’a sormuşlar:
“Onca sıkıntı bunun için miydi?”
Mecnun yanıtlamış:
“Hayır gönlümdeki Leyla içindi!”

Sevgi veya aşk.. Sözlüklerimize bakacak olursak, ister Tanrı sevgisine yönelik olsun, ister canlı ve cansız varlıklara duyulan tutkulara, arzulara yönelik olsun, birbirine yakın kavramlardır bunlar. Din farkı olmaksızın inanç dünyasında, en yüce güzelliktir sevgi... Sevgi, Tanrı’nın insanlara bağışladığı duyguların en üstünüdür.
Gönlünde ister kendini Yaratan’a, isterse Yaratan’ın yarattıklarına karşı sevgi duyan, başkalarının yararını, kendi çıkarlarından üstün tutan, gerektiğinde özveride ileri gidebilen, karşılık beklemeyen, bu niteliği, yaşamının bir simgesi olarak taşıyabilen kişi mutlu olur. Seven kimse, kendini sevdiğinde görmek ister. Kin ve isteri krizlerinden temizlenir. Sevdiğini hoş tutmaya, hoşlanmayacağı şeylerden sakınmaya çaba gösterir.
Müslümanlıkta en büyük sevgi, bizi yaratan Tanrı’yadır. Sonra O’nun yarattığı bütün canlılara ve özellikle yaratıkların en onurlusu olan insanadır. Yunus Emre’nin “Yaratılanı hoş gör, Yaratan’da ötürü” felsefesi, Türk geleneğinin bir yansıması değil midir?
Konuyu evrenselleştirebiliriz :
Temelinde sevgi bulunan toplumlar düşmanlık ve kinden uzak kalarak, çevrelerine sevgi ve sevecenlik dağıtmayı başarmışlar.. Olumlu düşünenler, iyi girişimde bulunanlar için yaşam, güzelliklerle doludur. Başkalarını mutlu kılmaya çalışanlar, severler, sevilirler. Gerçek mutluluk budur. Bütün dinlerin ana öğretisi sevgidir.
İnsanlığa aydınlık saçan Türk büyüğü Ahmet Yesevi’nin “Sevgi tohumları ekelim ki, sevgi çamurları yetişsin!” öğüdünü unutmamak gerekir. Hazreti Muhammed: “Mü’min, geçinen ve kendisiyle iyi geçinilen kimsedir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur. Birbirini seven iki kimseden Allah katında en sevgili olanı, arkadaşını daha fazla sevendir.” diye buyurmuş... Yine Peygamberimiz, “Kardeşinin uğradığı bir zarardan dolayı sevinme, sonra Allah, ona merhamet eder, seni o zor duruma sokar.” demiştir. Bir başka anlatımla, insanlara acımayanları Allah da acımaz.
İslâm öncesi Türk toplumlarında, insanları sevmek, onların gönüllerini kırmamak töresi var... Çok eski bir atasözümüz şöyle :
“Gönül yiken, (yıkan) Tanrı’ya irmez. (kavuşamaz)/Gönül yapmak, arş (en yüce kat) yapmak olur”. İşte bu sözden esinlenen Ahmet Yesevi bir şiirinde “Peygamber buyruğudur, kafir de olsa incitme insanı./Sevmez Tanrı gönül inciten katı kalplileri” diyor. Ahmet Yesevi’den aktarılan bu ışık Yunus Emre’de:
“Gönül Çalab’ın tahtı/Çalap gönüle baktı/İki cihan bedbahtı/Kim gönül yıktı ise” şeklinde gelecek kuşaklara yansıtılıyor.
Yine İslâm öncesinde, Türk toplumlarında küçüklere sevecenlikle, büyüklere saygı ile yaklaşmak töresi vardır. Gelenek ve göreneklerimizde sevginin bir başka alanı da ulus sevgisi.. “Ulusın bilmeyen, Tanrı’sın bilmez” Türk atasözü, bunun kanıtıdır...
Bunlar; birlik içerisinde olmak, sevmek, yardımlaşmak, tasada ve kıvançta ortak bulunmak gerektiğinin anlatımlarıdır. İnsanlığın değişim yaşadığı, şekillendiği çağımızda, Yunus Emre’nin, Mevlâna’nın, Hacı Bektaş Veli’nin “insanı en kutlu değer sayan” anlayışlarına gereksinim duyulmaktadır.
Hacı Bektaş Veli şöyle söylüyor:
“Sevgi varken nefret niye, / Barış varken savaş niye/ Kardeşlik varken didişmek niye / Dostluk varken düşmanlık niye / Hoşgörü varken bağnazlık niye,/ Özgürlük varken tutsaklık niye, / Adalet varken, haksızlık niye?"
Tanrı insanı sevgi ile var etti. Varlığın temelidir sevgi. Sevginin ilerisi aşk. Yunus gibi düşünenler, Tanrı’nın yarattıklarına da sevgi ile yönelmişler, onların en yücesi olan insan sevgisine ulaşmışlar.. İşte insanlığın gereksinim duyduğu anlayış, en köklü sevgi, en gerçek hoşgörünün kaynadığı budur: Kendi inancını içtenlikle yaşamak, başka inançlara hoşgörüyle bakmak.. Hepsinin kaynağı sevgidir.. Sevginin nasıl yüce değer olduğunu Mevlâna şöyle göstermektedir.
“Sevgiyle acılar tatlı olur. Sevgiden bakırlar altın olur. Bulanık sular durulaşır sevgiden. Sevgiden dertler şifa bulur. Cansızlara can veren sevgidir. Sevgidir kul eden sultanları ....”
Mevlâna bütün insanlığa şöyle sesleniyor. “Kardeşlerim, kardeşlerim. Bir kuvvetin, bir duygunun etkisi altında kalmayın. Kalplerimizin gerçeklere, gerçek güzelliklere açılmasını istiyorsanız sevin, birbirinizi sevin. Dostça sevin. Sevgi gönül cennetinin kapılarını açan anahtardır..”
Gelelim bütün bunlardan çıkaracağımız sonuca: Sevgi sözde kalmamalı. Öze geçmeli. Sevgi çok söylenmeli. Derin yaşanmalı. Biz sevgiye muhtacız. Havaya, suya, ekmeğe muhtaç olduğumuz kadar. Birbirimizi sevmemiz gerek. Bu yetmez. Bunu bilmemiz, bildirmemiz gerek. Haz. Peygamber “Bir kardeşine karşı sevgi duyuyorsan bunu ona söyle. Onda da sana karşı sevgi doğar” buyuruyor.
Diyorum ki: Ben hepinizi seviyorum. Atatürk’ü seviyorum. Ülkemi, ülkemin bütün insanlarını seviyorum. Bunu söylemekten sevinç duyuyorum.
Ama lütfen içinizden gelen sevgi sözcüklerini söylemek için yarınları beklemeyiniz.

Ahmet ÖZDEMİR
 
Geri
Top