Karma Felsefesi

Suskun

V.I.P
V.I.P
Karma Felsefesi


Karma dünya çapında biçok kimse tarafından kabul görmüş bir felsefedir. En kısa biçimde "ne ekersen onu biçersin" mantığı vardır. Bu felsefeye göre yapılan bir iyilik yine gelip seni bulur ve karşılığını verir. Yapılan bir kötülük de sana uğursuzluk getirir ve sana yine geri döner.

Karma fikrini, Doğu'ya özgü bir kavram olarak ele almak çok yanlış olur. Karma, her birimizin kendi eylemlerimizden sorumlu olmasını sağlayan ve bizi, bu eylemlerin ardından gelen sonuçları kabul etmek zorunda kalacağımız bir konuma getiren yasadır. Buna, kişinin kendi sorumluluğu yasası diyebiliriz. Reenkarnasyon kuramıyla birleşik olduğu gerçeği bunu geçersiz kılmaz, çünkü bunun tamamen şimdiki enkarnasyonumuzda iş başında olduğunu görebiliriz.

Karmanın gerçek anlamı "yapmak"tır, uygulamadaki anlamı ise, basit bir şekilde bir kişinin karmasının, onun kendi yaptığı işler olduğudur. Karma terimi, özgün ifadesinde zihinsel eylemleri içerir buna göre; kendimizi, şu an ne isek, kendi eylemlerimizle yapmışızdır.

Karma, Evren Zihninin, uymayı gerçekleştirme, dengeyi yenileme ve telafi etmeye yarayan bir denge ortaya çıkarma gücüdür. Sonuç olarak, herhangi bir şekilde, herhangi bir yerde ve zamanda yaptığımız bir şey, eninde sonunda bize geri dönecektir. Yapılan hiçbir iş boşa gitmez; er geç yapan kişiye değiştirilemez bir biçimde geri dönecek olan meyveyi taşıyacaktır. Karma, kendi kendine işleyen bir güçtür. Hiç kimse, insan ya da insanüstü, bunu işletmek zorunda değildir.

Bu öğreti, bizi uyuşuk kaderciler haline getirmez, çünkü kendini beğenmiş bireyciler olarak şişinmemize izin vermez. Berbat bir zayıflık konusunda bir özür de sunmaz, ya da yanılsatıcı bir gücü desteklemez. Bize gerçekten olanaklarımız konusunda dengeli bir bakış, güçlerimiz konusunda mantıklı bir bakış esinler.

Materyalistler, evreni, kaderimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimizin tümüyle fiziksel çevremiz tarafından belirlendiği engin bir hapishane biçiminde berbat bir tablo olarak resmederler. Doğulular arasındaki bilgisizler, tanrısal önceden belirlenmişliğin mahkumları, aciz bir şekilde, bir aşağı bir yukarı adımladığımız kilitli bir dünyada yaşar.

Karma, bu iki kasvetli savı da çürütür; kendimizi ve çevremizi biçimlendirme konusunda bize yeterli özgürlüğü verir. Kendi gelişimimizle, çevremizi etkiler ya da zenginleştiririz, Doğa'ya yardımcı olur ya da onu engelleriz, aynı zamanda bunun tersi de doğrudur. Karma kaderimizin kapısı önünde zavallı dilenciler gibi beklemek zorunda olduğumuzu söylemez. Geçmiş özgür irademiz, şimdiki kaderimizin kaynağı olacaktır, tıpkı şimdiki özgür irademizin, gelecekteki kaderimizin kaynağı olacağı gibi.

Sonuç olarak, en güçlü faktör, özgür irademizdir. Bu nedenle, belirsiz bir kadercilik ya da aşırı güvene yer yoktur. Hiçbirimiz suçu başka bir şeye ya da başka bir kişiye yükleyerek, dış çevreyi ve kendi içsel görüş açımızı biçimlendirme konusundaki kişisel sorumluluğumuzdan kaçamayız.

Engellerle mücadele eden herkes usta besteci Beethoven'ın elinden, bir kadeh ilham şarabı içmelidir. Müziğin büyülü nağmelerini işitmeye çabalayan Beethoven, tamamen sağırdı. Yaşamı tümüyle başkaları için melodik kompozisyonlara adanmış olan Beethoven, bir gün kendi kompozisyonlarını işitemez hale gelmişti. Bu onu hayal kırıklığına uğrattı, ama cesaretini kıramadı. Bu sorunla sağlam bir yürekle yüzleştikten sonra, "Kader ile boğuşacağım; beni asla alaşağı edemeyecek!" dedi. Çalışmalarına devam etti ve dünyaya daha muhteşem, daha görkemli şeyler verdi, çünkü acısı içinde öğrendiği şeyi, şarkılarda öğretti.

Karma, biri genel biri de özel olan iki katlı bir yasadır. İlki mutlaktır, evrendeki her şeye de uygulanabilir, çünkü basit bir şekilde, her ayrı varlığın, kendi sürekliliğinin yasasıdır. İster bir gezegen olsun, ister bir protoplazma, önceki varoluşunun özelliklerini aktarmak, bu yüzden de sonucu, nedene ayarlamak zorundadır. İkincisi ise mevcut durumdur, yalnızca kendiliğinin şuuruna varan, böylelikle eylemlerinin başlangıcını beşeri varlıklarla sınırlayan bireyler için geçerlidir. Bu, bireyi düşüncelerden ve kendi düşüncelerinden doğan eylemlerden sorumlu kılar.

Evren, yerkürenin eksenleri üzerinde ya da gezegenlerin güneşin çevresinde dönmesinde olduğu gibi, bir tür dengeleyici düzen olmasaydı var olamazdı. Bir parça düşünmek, insanların kendi aralarında ve Dünya Zihni [Tanrı] ile ilişkilerinde de aynı ilkeyi gösterecektir. Bu ilke, burada kendini karma olarak ortaya koyuyor.

Karmayı evrensel güçten ayırmak ve ayrı bir güç olarak ele almak hata olacaktır. Bu hata, kozmosun kendini göstermesinde karmanın rolünü anlamadaki güçlüğü açıklamaktadır. Karmayı, Tanrı'nın bir yönü ve Tanrı'dan ayrılamaz bir şey ya da Tanrı'nın varlığının kendini gösterme biçimlerinden biri olarak ele alın.

Benliğin dışında, insafsızca aciz teslimiyetimiz için emirlerini buyuran bir güç olduğuna inanılırsa karmanın asıl doğası kavranamaz. Tersine, tüm dünyanın zihinsel olduğu gerçeği nedeniyle, o da, her şeyde ve herkeste işleyen bir güçtür. Bu, başımıza gelen şeylerin, en içteki varlığımızın gizli iradesiyle gerçekleştiğine dair açık bir anlam ortaya çıkarır. Bu açıdan bakıldığında, belki katlanmak zorunda olduğumuz acılar mutlak anlamda birer kötülük değil, yalnızca o an için kötülüktür ve kör bir dışsal ve insafsız kuvvet olarak gözüken şey, gerçekte bilinçli, içsel ve arındırıcı bir kuvvettir.

"Karma" sözcüğünün doğru anlamı, beden, konuşma ve zihin aracılığıyla yapılan iradeli eylemdir. Bu eylemin sonuçlarını, özellikle yeniden doğmayı ortaya çıkaran ya da bunu etkileyenleri içermez. Böyle bir dahil etme popüler kavramlara girmiştir, ama söz konusu terimin aslından uzak bir kullanımını göstermektedir. Karma, sonuç değil, iradeyle yola çıkan sebeptir. Bu nedenle "Karşılık Yasası" terimi, tatmin edici değildir ve daha iyi bir terime ihtiyaç vardır.

Karşılık yasası terimini, yansıma yasası olarak yeniden adlandırmak belki de daha iyi olacaktır. Çünkü yapılan iş, sanki muazzam kozmik bir ayna tarafından, her eylemin, bu eylemi yapan kişiye geri yansıtılması, her düşüncenin, kaynağına geri yansıtılmasıdır. Belki de karşılık fikri oldukça güçlü, saklı bir ahlaksal anlam içeriyor, bu yüzden de "karma" sözcüğünün doğru karşılığı olma konusunda son derece dar bir anlam taşımaktadır.

Sonuçlar yasası, asıl olarak etik bir yasa değildir: Etik bir yanı olduğunu söylemek, daha uygun olabilir.

Bir karma "yasa"sından söz etmek yanlıştır ve bilimsel değildir. Karma, uyulacak ya da uyulmayacak bir yasa değildir, yanlış yapan kişilere yönelik bir ceza kanunu da değildir. O sadece, kaçınılamaz sonuçlarla ilgili bir ilkedir.

Karma, insanın davranış alanında karakterden ne fazla ne de ek*****r. Gerçekten de ihtiyacımız kadar özgür iradeye sahibiz. Farkına varamayacak kadar kör olduğumuz için sunulan fırsatlardan yararlanamazsak, hata bizdedir. Başlangıçta ve yüzeysel olarak yararlı olan, ama mutlak olarak ve derinlemesine bakıldığında kendi çıkarımıza ters düşen bir eyleme girişirsek ve bu eylem de bizi arka arkaya başka istenmeyen eylemlerden oluşan tüm bir diziye kendi sırasında ulaştırırsa, karmanın acımasızlığına değil, kendi akılsızlığımıza ağlamalıyız.

Bir alışkanlık olarak kendine acıyıp duranlar karmada kullanışlı bir günah keçisi bulabilirler, ama gerçek insanlığın zihinsel niteliklerinin ve etik standartların, kaderimizi önceden kararlaştıran gizli faktörler olduğudur.

Karma, zihnimizi köreltmesi ya da ellerimizi felç etmesi gereken bir fikir değildir. Karma, uluslarda ve bireylerde etik bir sorumluluk duygusu uyandırarak, onları geçmiş hatalardan kaynaklanan yaraları gönüllü olarak iyileştirmeye ikna eden pozitif bir değere ve düzeltici bir etkiye sahiptir.

Geçmiş yüzyılların etiği, belki de var olan bir Tanrı'nın belirsiz korkuları üzerine kurulmuştu; içinde bulunduğumuz yüzyılın etiği ise, tümüyle var olmayan bir Tanrı'ya karşı tam bir kayıtsızlık üzerine kurulu. İlki, davranışta bazı sınırlamalara yol açtı, ikincisinin yol açtığı şey ise hiç. Geleceğin etiği, karma gücünün rasyonel anlayışı ve kişisel sorumluluk yasası üzerine kurulacaktır; bu da, davranışta doğru bir sınırlamaya yol açacaktır. Çünkü, yaşamın çevresel kısıtlamalarını, çabalanmamış hazları ve kaçınılmaz sıkıntıları düşündüğümüzde, yavaşça karmanın gücüyle ilgili bir algıya varırız.

Karmada çağdaş tarihimizin birçok sorunuyla ilgili bir anahtar buluruz. Karma, şimdiki kısmetimizin kozasını, büyük ölçüde geçmiş dünyevi yaşamlar ve şimdiki yeniden bedenlenişimiz süresince kendimizin ördüğü düşünceler ve eylemlerle hazırlamış olduğumuz konusunda bizi uyaran bir doktrindir. Ve bu doktrin tek tek bireylerin tarihine olduğu kadar tüm insanların tarihine de uygulanabilir durumdadır.

Bunun doğal sonucu, karakterlerimiz ve zihinlerimizin, çağlar boyunca zahmet ve sıkıntı içinde olduğudur; bazıları saçları ağarmış bir geçmişin engin tecrübesiyle yaşlıdır, ama pek çoğu genç, akılsız ve terbiye olmamıştır. Verdiği ders kimsenin kaderinin ve bireysel anlamda talihin değişen gelgitlerinin anlamsız olmadığıdır. Tersine, felsefi düşüncelere davetiye çıkarırlar, bu şekilde ihmal edilmiş görevler ya da olumlu yanlış yapmaların nasıl olup da sıkıntılarımızın gizli kökü olduklarını anlayabiliriz.

Karma ilkesini doğru olarak anlayanlar, onu dışsal, bağımsız bir kader olarak yanlış anlamayan ve aslen eylemlerimizle harekete geçirilen bir kuvvet olarak görenler aynı zamanda insan yaşamında acı çekmenin oynadığı anlamlı rolü de anlarlar. Hak edilmiş ceza aslında ham bir eğitim biçimidir. Düşünceli kişiler kendi kederlerinden dersler çıkarır ve aynı günah ya da aynı hatayı ikinci kez işlememeye karar verirler.

İnsan iradesi tarafından yapılmış olan karma insani değişikliklere tabidir. Daha yüksek bir gücün buyurduğu kader ise buna tabi değildir. Genel anlamda ölüm gerçeği kaderle ilgili bir örnektir, bu anlamda şair James Shirley'nin dizesi doğrudur: "Kadere karşı hiçbir zırh yoktur." Ancak özel anlamda ölüm gerçeği, zamanı ve biçimi, değiştirilebilir.

Yaşamın gidişatının önceden kararlaştırıldığı doğru olsa, bu mutlaka yaşamın keyfi bir şekilde önceden kararlaştırıldığı anlamına gelmek zorunda değildir. Hayır, karakterinizin iyi ve kötü nitelikleri, kapasitelerinizin gelişmesi ya da gelişmemesi ve tesadüfen ya da bir nedene bağlı o olarak alınan kararlar yaşamınızın gerçek belirleyenleridir. Davranış ve sonuç, düşünce ve çevre, karakter ve alın yazısı arasında kaçınılmaz bir denklem vardır. İşte, karma budur; yaratıcı eşitlik yasası.

İmgeleme süreçleri sonsuzdur, ardı arkası kesilmez. Zihnin, kendi dinamik karakteri nedeniyle bir fikrin bir başka fikre yol açması gerektiği, zihnin doğasında var olan bir şeydir. Karma, işte bu ikisini bağlayan yasadır.

Karmanın iki katlı bir karakteri vardır. İnsan aklının tasarlayabileceği hiçbir şeyin değiştiremeyeceği bir türü ve bir de, karşı düşünceler ve karşı eylemlerle ya da tövbe ve dua ile değiştirebileceğimiz bir türü bulunmaktadır. Kötü karma, kurnazlıkla değiştirilebilse bile ahlaksal tövbe olmaksızın ortadan kaldırılamaz.

Karmanın özgün anlamıyla, zamanın akışı içinde buna verilmiş olan anlam arasında, büyük ve açık bir faktör vardır... Karma doğumdan önceki gebe kalma anından ölümden sonraki ölüyü yakma anına kadar insanların yaşamını tamamen önceden kararlaştırdığı ve biçimlendirdiği anlamına gelmeye başlamıştır, oysa özgün anlamı sadece kişinin alışılmış düşünce ve eylemlerinin sonuçlarından kurtulamayacağıdır.

Yaşamdaki başarıların ya da başarısızlıkların büyük ölçüde kendi elimizde olduğu, hoşnutluk ya da kederin kaçınılmaz biçimde erdem ya da yanlış yapmanın ayak izlerini takip ettiği anlamına gelir.

Yetenek ya da hırs, fırsat ya da soyaçekim, kişiyi zenginliğe ulaştıran şey her ne ise bu, bizzat o kişinin karmasının ürünüdür.

Şimdi, bize geçmişten gelir, gelecek de, şimdide oluşturulmaktadır. Bunların üçü de birbirine bağlıdır... İnsan yaşamının daha yüce bir güce tabi olduğu; her birimizin, eylemlerimizden daha yüce bir yasaya, karşı sorumlu olduğumuz ve yapılan hataların cezalarından ya da doğruluğun ödülünden kaçamayacağımız fikri, insan kültüründe bulunan en eski fikirlerden biridir.

Eski Roma'nın Stoacıları bu fikre sahipti ve buna Kader demişlerdi. Eski Yunan'ın Eflatuncuları da bu fikre sahipti ve buna Alın Yazısı adını vermişlerdi. Hintlilerde de, genellikle Budistler ve Hindularda da bu fikir vardı, hala da vardır ve adına Karma denir.

Dünya Fikrinin ifşası, dinsel mistiklerin karşısına çıktığında, buna yalnızca "Tanrı'nın İradesi" diyebileceklerdir. Yunanlıların karşısına çıktığında, bunu "Gereklilik" olarak adlandırmışlardır. Hintliler ise buna "Karma" demiştir. Bunun yankıları bilimsel düşünürler tarafından işitildiğinde ise bu düşünürler buna "Doğanın yasaları" demiştir.

Görebilecek gözü olan bir kişi evrenin kendisinin akıl içeren ve anlaşılabilir bir düzen içinde olduğunu açığa vurduğunu görebilir. Keyfi kapris, zamanın bir yerinde dünyayı yaratmadı. O zamandan beri de, kör bir düzensizlik hüküm sürmemiştir. Bu evrensel varoluşta, gerçek anlam vardır, katı bir yasa vardır, hakiki bir tutarlılık vardır, taştan çiçeğe, canavardan insana, bütünleşmenin daha yüksek düzeylerine doğru bir hareket vardır.

Bu anlaşıldığında, karmanın yalnızca aktarılan eski etkilerin ya da kendini yeniden oluşturmanın veya ahlaksal cezalandırıcı adaletin bir yasası değil, aynı zamanda, çok daha büyük bir şey olduğu da anlaşılabilir. Bireysel anlamda işleyişi, evrensel işleyişe ayarlama eğilimi gösteren ebedi ve ezeli bir yasa vardır. Bir bütün olarak kendi bütünleyici dengesiyle evrenin sayısız birimini uyum içinde tutacak biçimde evren için çalışır.

Ceza, küçük bir ortak merkezli dairenin daha büyük olan başka bir dairenin içine düşmesi gibi, sadece bu etkinliğin içine düşer. Her bireyin varoluşunun sonuçları, her kişinin düşünce ve eyleminin kalıtımı kontrol edilmek durumundadır, bu şekilde bunlar sonunda kozmosun kendisinin o daha büyük düzenliliğine uyacaktır. Her parça, bütüne bağlıdır. Bu nedenle her şey, mutlak doğruluğa eğilim gösterir. Aslında evrenin gizli özünde, bu tür anlamlı bir dengeye sahip olduğunu görmek rahatlatıcı bir durumdur.

Karmanın ezoterik yorumu, tümüyle yalıtılmış bir kişinin, yalnızca bir hayal ürünümüz olduğunun, herkesin, yaşamının yerel, ulusal, kıtasal, en sonunda da gezegenlerle ilgili bir boyutun sürekli genişleyen döngüleriyle, tüm insanlığın yaşamıyla birbirine sarıldığının farkına varmak; her düşüncenin, dünyanın baskın zihinsel atmosferinden etkilendiğinin; her eylemin de, insanlığın genel anlamda etkinliğince verilen baskın ve güçlü telkininin işbirliğiyle bilinçdışı bir şekilde yapıldığının farkına varılmasıdır.

Her birimizin düşündüğü ve yaptığı şeyin sonuçları, bir ırmak ayağı gibi toplumun daha büyük nehrine akar ve orada sayısız diğer kaynaktan gelen sulara katılır. Bu, karmayı, tüm bu karşılıklı ilişkilerin sonucu haline getirir, bu nedenle de onu kişisel bir düzeyden kolektif bir düzeye çıkarır. Yani, "ben", diğer tüm bireyler tarafından ortaya çıkarılan karmada, bir bireyin payıdır, diğer yandan onların da, benimkinde bir payı vardır.

Bununla birlikte bu "ben"in kendi kişisel geçmiş etkinliğimin sonuçlarından en büyük payı almasında ve insanlığın etkinliğinin geri kalanının sonuçlarının en küçük payı arasında bir fark vardır.

Bu nedenle, üstü kapalı bir şekilde düşündüğümüz şey, her acının hak edilmediği, ama telafi etme niteliğindeki iyi talihin buna dayanarak oyuna katıldığıdır. İnsanlığın karşılıklı olarak birbirine bağlılığı yüzünden kişisel olarak hak etmediğimiz bir acı çekmek zorundaysak, aynı karşılıklı bağlılık nedeniyle genel anlamda iyi karmadan hak edilmemiş yararlar görebileceğimiz ifadesi de aynı derecede doğru olur.

Bu yüzden karmanın bu kolektif işleyişi, her iki şekilde de kesen iki kenarlı bir kılıca benzer: Bir tarafı acı verici, diğeri ise zevkli. Ezoterik görüş bu doktrinin popüler biçimine yeni bir yüz getirirken genel olarak arka planda tutulmuşsa, bunun tek nedeni, insanların ortak anlamda mutluluk ve sağlık içinde yaşamaktan çok, kendi kişisel mutluluk ve sağlık içinde yaşamalarıyla daha çok ilgilenmeleridir...

Başkalarıyla ortak yaşarız, ortak günah işleriz ve bunun bedelini ortaklaşa ödemek zorundayız. Bu son sözdür, belki de arkadaşlarını geride bırakmış olanları yıldırmak, ama geride kalmış olanları cesaretlendirmek. Bu daha geniş bakış açısına göre karma, bizim bir bütün olarak toplumla acı çekmemizi ve toplumla sevinmemizi sağlar.

Bu nedenle, kendi mutluluk ve sağlık içinde yaşamamızı, toplumsal anlamda mutluluk ve sağlıktan ayıramayız. İçsel yalıtımdan kurtulmak ve çıkarlarımızı Tümel Yaşam'ınkilere katmak zorundayız. Sınıflar, uluslar ve ırklar arasında kine gerek yoktur, büyük ya da küçük olsun, farklı gruplar arasında nefret ve çatışmaya gerek yoktur.

Bunların tümü, eninde sonunda karşılıklı olarak birbirine bağlıdır. Ayrılıkları, bireylerin ayrılığı kadar büyük bir yanılsamadır, ama bu gerçeği yalnızca felsefe ve tarih kanıtlar. Bugün hepimizin kendini içinde bulduğu durum, karşılıklı çıkarlarımızdaki bu zorlu mücadeleyi gerektiren gerçekliğin kabul edilmesini gerektirir.
 
İSLAM VE KARMA FELSEFESİ
giris.gif

Günümüzde insanların büyük bir bölümü, dünya üzerinde yaşanan kaostan, kargaşadan, kavgalardan, sıkıntılardan, insaniyetsizlikten, çekişmelerden, samimiyetsizliklerden, bencilliklerden ve yalancılıktan uzaklaşmanın, huzur, güven ve barış içinde bir hayat kurmanın yollarını aramaktadır.
Bu amaçla bir arayış içine giren bazı kişiler özledikleri huzur ve mutluluğu, Hinduizm ve Budizm gibi dinlerde bulabileceklerini zannederler. Doğu dinlerinin gizemli ve mistik havası, meditasyon benzeri uygulamaları ve bu dine mensup olan kişilerin tavırlarındaki, giyimlerindeki, konuşmalarındaki ve ibadet şekillerindeki farklılık birçok insanın bu dinlerden etkilenmelerine neden olmaktadır.
Ancak Hinduizm ve Budizm gibi dünyanın bilinen en eski dinleri olarak kabul edilen inançlar, her ne kadar bazı güzel ahlak mesajları içerseler de, hak din değildirler. Muhtemelen zaman içinde yaygın olarak kabul edildikleri toplumların gelenek ve görenekleri ile karışmış ve bazı insanların da kasıtlı olarak ekledikleri hurafeler ve yanlış inançlarla bozularak günümüzdeki batıl şekillerini almışlardır. Bu nedenle bu dinlerin akıl ve mantıkla çelişen birçok düşünce ve uygulamaları bulunmaktadır.
Son zamanlarda ülkemizde de gündeme gelen Karma inancı, bu batıl dinlerin önemli bir özelliğidir. Karma felsefesi, insanları bazı olumlu ahlaki özelliklere özendirmektedir ancak bunun yanında birçok sapkın ve batıl inancı da içermektedir. Karma'nın temelini oluşturan bu batıl inançların insanlar için bir kurtuluş yolu olması, insanlara mutlak bir huzur ve güven getirmesi ise kesinlikle mümkün değildir. Tam aksine bu inançlar insanı daha karmaşık bir ruh haline, çarpık bir bakış açısına ve yanlış uygulamalara yöneltmektedir. Elinizdeki kitapta bu yanlış uygulama ve fikirler ele alınacaktır.
budistibadet.jpg
Doğu dinleri, akıl ve mantık dışı birçok inancı ve uygulamayı barındırıyor olmasına rağmen, sahip olduğu gizemli ve mistik hava nedeni ile insanların ilgisini çekmektedir.

Karma inancının yanlış yönlerine geçmeden önce şunu hatırlatmakta yarar vardır: Dünya üzerinde gerçek mutluluğu ve huzuru bulmanın yolu, kainatın tek hakimi olan Rabbimizin tüm insanlar için seçip beğendiği İslam Dini ve İslam Dini'nin kaynağı olan Kuran'dır. Kuran, Allah'ın bildirdiği gibi, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkartabilecek ve insanların kurtuluşuna vesile olabilecek tek Kitap'tır: Allah bu gerçeği Kuran ayetlerinde şöyle bildirmiştir:
Ey Kitap Ehli, Kitap'tan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve bir çoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-ile
tir. (Maide Suresi, 15-16)
Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitap'tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik. (İbrahim Suresi, 1)
Bu kitapta Karma felsefesinin Kuran ile mutabık olan güzel ahlaka ait bazı özelliklerinin yanında, Kuran'a, insan aklına ve vicdanına aykırı olan sapkın yönleri açıklanacaktır.
Ancak en başta şunu hatırlatmalıyız ki; Karma inancı hiçbir delile dayanmayan, Allah'ın vahyettiği bir kutsal kitabı olmayan, yalnızca insanların uydurduğu fikirlerden oluşan bir felsefedir. Böyle bir felsefeyi bir ortaokul öğrencisi bile rahatlıkla meydana getirebilir. Hatta bu ve benzeri çok sayıda felsefe üretebilir. Üstelik böyle bir felsefeyi üretmek için bir bilgiye ve zamana da ihtiyaç yoktur; yarım saat dahi böyle bir "dayanaksız inançlar" bütününü oluşturmak için yeterlidir. Çünkü Karma felsefesinde herhangi bir akılcılık iddiası yoktur. Bu durumda delilden yoksun, üstelik mantık dışı bir felsefeye uymak, onun hayali kurallarını yaşama geçirmeye çalışmak ne derece
mantıklıdır? İşte bu kitapta Karma ve benzeri inançlara uymanın ve onlar doğrultusunda yaşamanın mantıksızlığı, delilleriyle ele alınacaktır.

scicek.jpg

Karma İnancı Nedir?
bolum_1.jpg

Karma inancı, Hinduizm, Budizm ve Caynizm gibi batıl Doğu dinlerinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Sanskritçe bir kelime olan Karma, "hareket, fiil" anlamına gelmektedir. Hint dinlerinde Karma kavramı, bir "sebep-sonuç kanunu" olarak bilinmektedir. Karma inancını savunanlara göre, bir insan geçmişte ne yapmışsa, gelecekte onu görecektir. İyiden iyi, kötüden kötü çıkacaktır. Dolayısıyla insanın bugünkü durumu da geçmişinin bir sonucudur.
Karma inancında geçmişten kastedilen, o insanın şu anki hayatından önceki hayatı, gelecekten kastedilen ise ölümünden sonra başlayacağı iddia edilen bir sonraki hayatıdır. Çünkü Karma'nın temelinde, insanın ölümden sonra dünyaya tekrar başka bir bedenle geldiği ve bu ölüp dirilmenin sürekli devam ettiği anlamına gelen reenkarnasyon inancı bulunmaktadır. Dolayısıyla Karma'ya inanan biri, öldükten sonra gerçekleşecek olan sözde yeni hayatındaki başarılarının, mevkisinin veya hayat şeklinin bir önceki hayatındaki davranışlarına ve ahlakına bağlı olduğuna inanır. Söz gelimi, bugün zengin veya başarılı olan bir kişinin, geçmiş hayatında iyi bir insan olduğu için, bu
hayatında zenginlikle ödüllendirildiği düşünülür. Aynı şekilde fakir, sakat ya da başarısız olan bir kişinin geçmiş hayatında kötülükler yaptığı ve bunun karşılığını şimdiki hayatında bu şekilde aldığı iddia edilir. Hatta bu batıl iddiaya göre, insan yaptığı kötülüğe göre bir sonraki yaşamında bir bitki veya bir hayvan görünümünde de olabilmektedir. Reenkarnasyonun batıl bir inanış olduğu, kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak incelenecektir.

budaheykel.jpg
İlk bakışta Karma inancının insanlara bazı güzel ahlak özellikleri kazandırabileceği düşünülebilir. Çünkü, bu inanca göre bir insan tekrar dünyaya geldiğinde en iyi koşullarda yaşamak isteyecek, dolayısıyla şu anki hayatını, bir sonraki dünya hayatını kazanmak için en doğru şekilde yaşamaya gayret edecektir. Ancak, hem Karma, hem Karma'nın temelini oluşturan reenkarnasyon inancı, hem de Karma inancına sahip olan Hinduizm, Budizm gibi dinlerin içerdiği birçok batıl inanış, insan aklına, mantığına, vicdanına ve fıtratına aykırıdır. Bu nedenle de söz konusu dinlerin içerdiği kanun ve uygulamaların insanlara güzel ahlak, toplumlara da gerçek anlamda huzur, güven ve mutluluk getirmesi mümkün değildir. Bu inançların yaygın olduğu -hatta milli din olarak kabul edildiği- ülkelerdeki yaşam koşulları ve adaletsizlikler bunun en açık örneklerindendir.
Hinduizm ve Budizm gibi dinlere ait bazı söylemlerin insanların dikkatini çekmesinin en önemli nedenlerinden biri, dünyaca tanınan bazı sinema ve müzik sanatçılarının bu dinlere olan ilgileridir. Tibet'te Budist giysileri içinde resimler çektiren ya da meditasyonla huzur bulduklarını açıklayan kimi ünlü isimler, insanların dikkatlerini bu dinlere çekmektedirler. Bunun yanı sıra kamuoyunda oluşturulan mistik ve gizemli hava da insanların bu dinlere ilgi duymalarına neden olmaktadır.
sanatci.gif

Karma inancına göre, ünlü ve zengin olan biri, geçmiş hayatındaki iyiliklerinin karşılığını bu şekilde almıştır. Ancak Karma'ya inanan bir çok insana göre, bu adaleti sağlayan bir Yaratıcı yoktur. Bu felsefenin savunucuları, Karma'nın kendi kendine işleyen bir sistem olduğuna inanırlar.

Ancak bu havadan etkilenerek Karma'yı yaşam felsefesi haline getiren insanların büyük çoğunluğu da, gerçekte bu felsefeler üzerinde detaylı bir inceleme yapmaz,
dikkatle düşünmezler. Bu kişiler genelde maneviyata eğilimli oldukları için, bu felsefelerin güzel ahlakla ilgili bölümleri daha çok dikkatlerini çeker. Bu nedenle de bu dinlerdeki birçok inancın çelişkili, mantıksız, insan fıtratına ve vicdanına aykırı özelliklerini görmez, kimi zaman da görmezden gelirler. Oysa içinde yaşadığı zorlu ve sıkıntılı hayattan kurtulmayı ve tüm insanların mutluluk, huzur ve güven dolu bir hayat içinde yaşamalarını samimi olarak isteyen bir kişi, doğru yolu bulmak için bir çaba sarf etmelidir. Bunun için etkisinde kaldığı felsefeleri dikkatle araştırmalı, bulduğu yolun en doğru, en akılcı ve vicdana en uygun yol olduğuna içtenlikle karar vermelidir.
Bu kitabın yazılış amacı da, böyle bir arayış içinde olan insanlara en doğru yolun; Karma gibi -her ne kadar olumlu mesajlar içerse de- kaynağını batıl hurafelerle ve akıl dışı uygulamalarla dolu Hint dinlerinden alan bir felsefeye uymak olmadığını göstermektir. İnsanların, hem dünyada, hem de ölümden sonraki sonsuz
hayatlarında mutluluk ve huzur içinde yaşayabilmelerinin tek yolu Allah'a iman etmeleri ve Kuran'da bildirilenlere uymalarıdır. Kuran, Rabbimizin düşünen insanlar için indirdiği hak kitabı ve insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran yegane hidayet rehberidir. İnsanları kötülüklerden, bozgunculuktan, acımasızlıktan, zalimlikten, hoşgörüsüzlükten, ümitsizlikten, karamsarlıktan, mutsuzluktan ve her türlü çirkin davranıştan uzak tutacak olan, göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah'tan korkarak Kuran ahlakını yaşamaktır.
 
Geri
Top