Van Gough karşılık bulamadığı aşkı için kulağını kesmişti. Karşılıksız aşk çekmeyen anlamaz bu duyguyu. Ben Semiha için bir kulak değil iki kulak keserdim ama gidip veremeyecek kadar utangaçtım. Niye bana karşılık versindi ki? Hem yakışıklı değildim, hem de con con giysilerim yoktu. Peder ise sadece okula gelip gidecek kadar harçlık verirdi. Eh o da ne yapsın, istasyonda gişe memuru bir baba olarak gücü bu kadarına yeterdi. Semiha hiç bilmedi ona olan aşkımı. Ama ben Semiha için "yokluğunda çok şiirler" yazdım. Bir annem bildi bu aşkı, ama anlamadı Semiha'ya aşık olduğumu. Adını bile yazamazdım ki. Hep akrostişti yazdıklarım, bir bana özel. Yazdığım kağıtları hemen buruştururdum. Bizim pencerenin önünden geçerken perdenin arkasından izlerdim onu ve bazen tam da bizim pencerenin önünde durup bir komşu teyze ile sohbet ederdi. Sanki perdenin üzerindeymişcesine elimle dokunurdum ona. Hayatımda onunla bir kere konuşabildim. O da annemden Bayan Ören nakış ipi istemek için geldiğinde. "Meftune Teyze yok muydu?" "Çarşıya çıktı." "Nakış ipliği isteyecektim. Biz de bitti de. Neyse ben gene gelirim." Ama gelmedi. Olsun ben onunla kafamın içinde yüzlerce konuşma yapıyordum. Bu konuşmalarla uykuya dalıyordum. Olur olmaz söyleyip duruyordum "gizli aşk bu, söyleyemem derdimi hiç kimseye" şarkısını. Bir tek bu şarkıda neşelenirdim. Semiha ile benim, "bizim şarkımız"dı. O bilmese bile. Böylesine bir büyük aşktı Semiha. Ama şimdi bu aşkın ne zaman ve nasıl bittiğini hatırlamıyorum bile. Hatırladığım tek şey nasıl acı çektiğim...