Kaygı bozukluğu nedenleri
Kavgı bozukluklarının ortaya çıkmasıyla ilgili tek bir doyurucu açıklama yoktur. Nasıl geliştiklerini anlayabilmek için bir dizi faktörün gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bunlar; genetik eğilimi, çocukluk dönemindeki yetişme biçimini, iç çatışmalarını, öğrenilmiş bir tepki olarak kaygıyı, fiziksel etkenleri, iç konuşmayı, meselelerin üstesinden gelme davranışlarını ve sosyal belirleyicileri kapsar. Kaygı bozuklukları için en iyi açıklama olasılıkla tüm bu etkenleri hesaba katan bir açıklama olacaktır.
Ek dosyayı görüntüle 59953
Genetik Eğilimler
Konuyla ilgili literatürü gözden geçiren Snaith (1991), bu araştırmasından kaygı riskinde kalıtımsal etkilerin var olabileceğine dair güçlü işaretler olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu açıdan bir birey ne kadar kolay ‘kırılabilir’ ise, kaygı bozukluğu yaşaması için o ölçüde az stres yeterlidir. Bazı insanlar için gündelik stres şiddetli bir kaygıyı başlatmak için yeterlidir. Bu tür bir eğilime sahip olmayan insanlarda kaygı durumunun ortaya çıkması için aşırı derecede stres gereklidir.
Yetiştirilme Tarzı
Stresle savaşma kapasiteniz yetiştirilme tarzınızın etkisi altında olabilir. Örneğin, eğer ebeveyn dünyayı içinde yaşamanın korkutucu olduğu bir yer olarak düşünen, aşırı koruyucu ve güvensizse bu, çocuğun makul olmayan bir korku yaşamasına sebep olabilir. Erken çocukluk döneminde binleriyle veya özel bir kişiyle sevgi bağı oluşturmada başarısızlık, reddedilme veya terken dilmeye bağlı olarak kalıcı kaygıya sebep olabilir. (Bovvib] 1973)
İç Çatışmaları
Freud’un çalışmalarıyla temellenen psikanalitik kuram, içgüdüler ve sosyal yetiştirilme ve bilinç arasında bir iç çatışma olduğu durumlarda kaygının var olduğunu söylemektedir. Bu çatışma hasta tarafından bilinçli olarak bilinebilir ya da bilinmeyebilir. Fobiler ortaya çıkan iç karışıklığın sembolik bir temsili olabilir. Üstesinden gelme becerisinin zayıflığı bireyi çatışmaya aldırmamaya veya çatışmayı inkâr etmeye çalıştığı bir duruma itebilir. Çatışmaya eşlik eden kaygı bu durumda, kolayca kaçınılabilir dışsal durumlarla, nesneler ya da faaliyetlerle ilişkilendirilir.
Öğrenilmiş Bir Tepki Olarak Kaygı
Özellikle fobik kaygı bozukluğu vakalarında bazı insanlar için fobinin başlangıcı boş olmayan, korku verici travmatik bir olayla bağlantılı olabilir. Bu durumda korku dolu tepki, şartlanma sonucunda, normal olarak herhangi bir kaygı tepkisiyle karşılanacağını beklemediğimiz belirli bir uyaranla birleşebilir.
Psikologlar organizmanın iki uyarının birlikte olmaya eğilimli olduğunu öğrendiği zaman ortaya çıkan sürece ‘klasik koşullanma’ demektedirler. Bu yüzyılın başında Nobel ödüllü Rus İvan Pavlov tarafından oldukça ilginç bazı deneyler yapılmıştır. Pavlov bu deneylerle bir köpeğin bir yemek tabağının görüntüsüyle yemeğin tadını ilişkilendirmeyi nasıl öğrendiğini ortaya koymuştur. Köpek, tabağı görünce, normal olarak yalnızca ağzında bir yiyecek varken yaptığı gibi salya salgılamaktadır. Pavlov bundan sonra köpeğin öteki uyaranlarla ilişki kurup kuramayacağını test etmiştir.
Pavlov’un deneylerinden biri köpeğin daha önce salya tepkisi vermediği ışığın yakılması deneyini içeriyordu. Işığın yakılmasından kısa bir süre sonra yiyecek verildi ve yiyecek köpek tarafından yendi. Salgılama kaydedildi. Bu işlemi bir çok kez tek-
rar ettikten sonra ışık yakıldı ama yiyecek verilmedi. Köpek yine de salya salgıladı. Normal zamanda salya salgılama tepkisi- j ne sebep olmayan ışık şimdi yiyecekle ilişkilendirilmişti.
Bir fobinin klasik koşullanmayla nasıl ortaya çıktığını gösteren bir deney (Ahlaki durumu sorgulanabilir) Watson ve Raynor (1920) tarafından yapılmıştır. On bir aylık küçük bir bebek olan Albert beyaz bir tavşanla oynadığında, onu oldukça eğleniyordu. O hayvanla mutlu bir şekilde oynarken, deneyi yapan onu başının ardında büyük bir gürültü yapıyordu. Bu ses her seferinde onu korkutuyor ve ağlamasına sebep oluyordu. Tavşan hemen alınıp uzaklaştırılıyordu. Kısa bir süre sonra Albert’in oynaması için tavşan getirildiğinde onun tepkisi ağlamak oldu. Daha önceleri eğlence anlamına gelen tavşan artık gürültü korkusuyla ilişkili hale gelmişti.
Bazı fobiler şartlanmayla meydana gelmiş olsa bile, belli bir durumla travmatik bir olayın, basit bir şekilde birbiriyle eşleştirilmesinden ibaret olan bu teori, bütün fobiler için tatmin edici bir açıklama sunar gibi görünmüyor.
Fiziksel Etkenler
Herhangi bir fiziksel hastalık kaygı hissinin kaynağı olabilir. Bu doğal bir tepkidir. Durum uygun bir şekilde teşhis edilip tedavi edildiğinde bu konuyla ilgili kaygı azalır. Bununla birlikte, belirli hastalıklar/ilaçlar kendi başlarına sempatik sinir sisteminin etkilerini arttırabilir ve bu yüzden kaygının fiziksel belirtilerini ortaya çıkarabilir. Örneğin:
Kalp yetersizliğinde, kalbin durumu kalp çarpıntısı ve soluma güçlüğüne neden olabilir. Bunun yanında taşikardi (kalp atışının hızlanması) periyodik olarak kalp atış oranını arttırabilir.
Bazı metabolizmayla ilgili durumlar (Örneğin düşük kan şekeri, metabolik asitler) yersiz yere aşırı ter salgılanmasına sebep olabilir (hiyperhidrosis).
Endokrin dengesizlikleri (aşırı çalışan troid bezleri gibi) kalp çarpıntısına sebep olabilir.
Bazı ilaçlar, kaygı bozukluğu çekenlerdekine benzer belirtiler meydana getirebilir: Mesela merkezi etkiye sahip iştah azaltıcıları (diethylpropion ve phentermine gibi) ve diğer merkezi sinir sistemi uyaranları (kafein gibi).
İç Konuşma
Bir kişinin kendisiyle konuşması ve dünyasını yapılandırma tarzı, ruh halleri ve davranışlar üzerinde büyük ölçüde etkili olabilir. Genel olarak kaygı bozukluğu yaşayan insanlar kendileriyle olumsuz ve kaygılı bir tavırla konuşma eğilimindedir. Örneğin, genelleşmiş kaygı bölümünde, tekrarlanan gerçekçi olmayan kaygılı düşünceler üzerine yoğunlaşmanın nasıl bozukluğun sürdürülmesine yardımcı olduğundan söz edilmişti. Yine, panik bozuklukların tartışıldığı bölümde, belirli bireylerin dış dünyadan daha çok kişisel düşünceler ve kendi bedenleri üzerinde yoğunlaşmaya eğilimli olduklarından da söz edilmişti. Kaygı ve fobiye fiili durum değil, korkutucu düşünceler sebep olmaktadır.
İlk panik atakla ilişkili fiziksel bir içerik ister bulunsun ister bulunmasın, tahmin edilen yeni bir panik atağın korkusu ve bedensel belirtiler hakkında mantıksız ve korku dolu düşüncelerin ortaya çıktığı durumlar, Kaygı fasit dairesini yaratabilir ve böy- lece panik atakları daha kötüleştirebilir. Bu Garkın (1994) çalışması tarafından da desteklenmektedir Bu çalışma, bedensel hassasiyetlerin yanlış yorumlanmasının, bu tip kaygı bozukluğuna sahip hastalarda ortaya çıkan belirtilerin ve nükseden rahatsızlıkların en önemli işareti okluğu sonucunu ortaya koymuştur.
Başa Çıkma Davranışı
Kaygı bozukluklarından rahatsız olanlar genel olarak güçlüklerle baş etmede pek zayıf kalmaktadırlar. Stres sebebi olan f' mesele ile yüzleşme yerine ondan kaçınılmaktadır. Bu tür davranışlar ancak kısa süreli rahatlamalara sebep olmakta ve uzun dönemde şartları daha da zorlaştırmaktadır. Kaygı ve panikten kaçınma döngüsü yerleşebilir. Kaçınma daha fazla korku ve kaygıyı besler ve peşi sıra bu, daha da fazla kaçınmaya sebep olur. Bireyin yakınları onun sınırlanmış hayat tarzına tahammül gösterdiklerinde, kaçınma en kolay seçenek haline dönüşebilir.
Sosyal Belirleyiciler
Bir birey ne kadar güçlü görünürse görünsün eğer zaman içinde üzerine yeterli stres yüklenirse, artık bununla daha fazla başa çıkamayacağını hissettiği bir noktaya gelebilir. Stres, dünyamızda üstesinden gelinmesi zorunlu, kaçınılmaz büyük alt üst oluşların yaşandığı değişim asrında özellikle belirgindir. Bu bağlamda 1967'de Holmes ve Rahe tarafında kurulan hayat olayları derecelendirme tablosuna bakmak ilginç olacaktır.
Elanie Sheehan, Kaygı Bozuklukları kitabından
Kavgı bozukluklarının ortaya çıkmasıyla ilgili tek bir doyurucu açıklama yoktur. Nasıl geliştiklerini anlayabilmek için bir dizi faktörün gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bunlar; genetik eğilimi, çocukluk dönemindeki yetişme biçimini, iç çatışmalarını, öğrenilmiş bir tepki olarak kaygıyı, fiziksel etkenleri, iç konuşmayı, meselelerin üstesinden gelme davranışlarını ve sosyal belirleyicileri kapsar. Kaygı bozuklukları için en iyi açıklama olasılıkla tüm bu etkenleri hesaba katan bir açıklama olacaktır.
Ek dosyayı görüntüle 59953
Genetik Eğilimler
Konuyla ilgili literatürü gözden geçiren Snaith (1991), bu araştırmasından kaygı riskinde kalıtımsal etkilerin var olabileceğine dair güçlü işaretler olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu açıdan bir birey ne kadar kolay ‘kırılabilir’ ise, kaygı bozukluğu yaşaması için o ölçüde az stres yeterlidir. Bazı insanlar için gündelik stres şiddetli bir kaygıyı başlatmak için yeterlidir. Bu tür bir eğilime sahip olmayan insanlarda kaygı durumunun ortaya çıkması için aşırı derecede stres gereklidir.
Yetiştirilme Tarzı
Stresle savaşma kapasiteniz yetiştirilme tarzınızın etkisi altında olabilir. Örneğin, eğer ebeveyn dünyayı içinde yaşamanın korkutucu olduğu bir yer olarak düşünen, aşırı koruyucu ve güvensizse bu, çocuğun makul olmayan bir korku yaşamasına sebep olabilir. Erken çocukluk döneminde binleriyle veya özel bir kişiyle sevgi bağı oluşturmada başarısızlık, reddedilme veya terken dilmeye bağlı olarak kalıcı kaygıya sebep olabilir. (Bovvib] 1973)
İç Çatışmaları
Freud’un çalışmalarıyla temellenen psikanalitik kuram, içgüdüler ve sosyal yetiştirilme ve bilinç arasında bir iç çatışma olduğu durumlarda kaygının var olduğunu söylemektedir. Bu çatışma hasta tarafından bilinçli olarak bilinebilir ya da bilinmeyebilir. Fobiler ortaya çıkan iç karışıklığın sembolik bir temsili olabilir. Üstesinden gelme becerisinin zayıflığı bireyi çatışmaya aldırmamaya veya çatışmayı inkâr etmeye çalıştığı bir duruma itebilir. Çatışmaya eşlik eden kaygı bu durumda, kolayca kaçınılabilir dışsal durumlarla, nesneler ya da faaliyetlerle ilişkilendirilir.
Öğrenilmiş Bir Tepki Olarak Kaygı
Özellikle fobik kaygı bozukluğu vakalarında bazı insanlar için fobinin başlangıcı boş olmayan, korku verici travmatik bir olayla bağlantılı olabilir. Bu durumda korku dolu tepki, şartlanma sonucunda, normal olarak herhangi bir kaygı tepkisiyle karşılanacağını beklemediğimiz belirli bir uyaranla birleşebilir.
Psikologlar organizmanın iki uyarının birlikte olmaya eğilimli olduğunu öğrendiği zaman ortaya çıkan sürece ‘klasik koşullanma’ demektedirler. Bu yüzyılın başında Nobel ödüllü Rus İvan Pavlov tarafından oldukça ilginç bazı deneyler yapılmıştır. Pavlov bu deneylerle bir köpeğin bir yemek tabağının görüntüsüyle yemeğin tadını ilişkilendirmeyi nasıl öğrendiğini ortaya koymuştur. Köpek, tabağı görünce, normal olarak yalnızca ağzında bir yiyecek varken yaptığı gibi salya salgılamaktadır. Pavlov bundan sonra köpeğin öteki uyaranlarla ilişki kurup kuramayacağını test etmiştir.
Pavlov’un deneylerinden biri köpeğin daha önce salya tepkisi vermediği ışığın yakılması deneyini içeriyordu. Işığın yakılmasından kısa bir süre sonra yiyecek verildi ve yiyecek köpek tarafından yendi. Salgılama kaydedildi. Bu işlemi bir çok kez tek-
rar ettikten sonra ışık yakıldı ama yiyecek verilmedi. Köpek yine de salya salgıladı. Normal zamanda salya salgılama tepkisi- j ne sebep olmayan ışık şimdi yiyecekle ilişkilendirilmişti.
Bir fobinin klasik koşullanmayla nasıl ortaya çıktığını gösteren bir deney (Ahlaki durumu sorgulanabilir) Watson ve Raynor (1920) tarafından yapılmıştır. On bir aylık küçük bir bebek olan Albert beyaz bir tavşanla oynadığında, onu oldukça eğleniyordu. O hayvanla mutlu bir şekilde oynarken, deneyi yapan onu başının ardında büyük bir gürültü yapıyordu. Bu ses her seferinde onu korkutuyor ve ağlamasına sebep oluyordu. Tavşan hemen alınıp uzaklaştırılıyordu. Kısa bir süre sonra Albert’in oynaması için tavşan getirildiğinde onun tepkisi ağlamak oldu. Daha önceleri eğlence anlamına gelen tavşan artık gürültü korkusuyla ilişkili hale gelmişti.
Bazı fobiler şartlanmayla meydana gelmiş olsa bile, belli bir durumla travmatik bir olayın, basit bir şekilde birbiriyle eşleştirilmesinden ibaret olan bu teori, bütün fobiler için tatmin edici bir açıklama sunar gibi görünmüyor.
Fiziksel Etkenler
Herhangi bir fiziksel hastalık kaygı hissinin kaynağı olabilir. Bu doğal bir tepkidir. Durum uygun bir şekilde teşhis edilip tedavi edildiğinde bu konuyla ilgili kaygı azalır. Bununla birlikte, belirli hastalıklar/ilaçlar kendi başlarına sempatik sinir sisteminin etkilerini arttırabilir ve bu yüzden kaygının fiziksel belirtilerini ortaya çıkarabilir. Örneğin:
Kalp yetersizliğinde, kalbin durumu kalp çarpıntısı ve soluma güçlüğüne neden olabilir. Bunun yanında taşikardi (kalp atışının hızlanması) periyodik olarak kalp atış oranını arttırabilir.
Bazı metabolizmayla ilgili durumlar (Örneğin düşük kan şekeri, metabolik asitler) yersiz yere aşırı ter salgılanmasına sebep olabilir (hiyperhidrosis).
Endokrin dengesizlikleri (aşırı çalışan troid bezleri gibi) kalp çarpıntısına sebep olabilir.
Bazı ilaçlar, kaygı bozukluğu çekenlerdekine benzer belirtiler meydana getirebilir: Mesela merkezi etkiye sahip iştah azaltıcıları (diethylpropion ve phentermine gibi) ve diğer merkezi sinir sistemi uyaranları (kafein gibi).
İç Konuşma
Bir kişinin kendisiyle konuşması ve dünyasını yapılandırma tarzı, ruh halleri ve davranışlar üzerinde büyük ölçüde etkili olabilir. Genel olarak kaygı bozukluğu yaşayan insanlar kendileriyle olumsuz ve kaygılı bir tavırla konuşma eğilimindedir. Örneğin, genelleşmiş kaygı bölümünde, tekrarlanan gerçekçi olmayan kaygılı düşünceler üzerine yoğunlaşmanın nasıl bozukluğun sürdürülmesine yardımcı olduğundan söz edilmişti. Yine, panik bozuklukların tartışıldığı bölümde, belirli bireylerin dış dünyadan daha çok kişisel düşünceler ve kendi bedenleri üzerinde yoğunlaşmaya eğilimli olduklarından da söz edilmişti. Kaygı ve fobiye fiili durum değil, korkutucu düşünceler sebep olmaktadır.
İlk panik atakla ilişkili fiziksel bir içerik ister bulunsun ister bulunmasın, tahmin edilen yeni bir panik atağın korkusu ve bedensel belirtiler hakkında mantıksız ve korku dolu düşüncelerin ortaya çıktığı durumlar, Kaygı fasit dairesini yaratabilir ve böy- lece panik atakları daha kötüleştirebilir. Bu Garkın (1994) çalışması tarafından da desteklenmektedir Bu çalışma, bedensel hassasiyetlerin yanlış yorumlanmasının, bu tip kaygı bozukluğuna sahip hastalarda ortaya çıkan belirtilerin ve nükseden rahatsızlıkların en önemli işareti okluğu sonucunu ortaya koymuştur.
Başa Çıkma Davranışı
Kaygı bozukluklarından rahatsız olanlar genel olarak güçlüklerle baş etmede pek zayıf kalmaktadırlar. Stres sebebi olan f' mesele ile yüzleşme yerine ondan kaçınılmaktadır. Bu tür davranışlar ancak kısa süreli rahatlamalara sebep olmakta ve uzun dönemde şartları daha da zorlaştırmaktadır. Kaygı ve panikten kaçınma döngüsü yerleşebilir. Kaçınma daha fazla korku ve kaygıyı besler ve peşi sıra bu, daha da fazla kaçınmaya sebep olur. Bireyin yakınları onun sınırlanmış hayat tarzına tahammül gösterdiklerinde, kaçınma en kolay seçenek haline dönüşebilir.
Sosyal Belirleyiciler
Bir birey ne kadar güçlü görünürse görünsün eğer zaman içinde üzerine yeterli stres yüklenirse, artık bununla daha fazla başa çıkamayacağını hissettiği bir noktaya gelebilir. Stres, dünyamızda üstesinden gelinmesi zorunlu, kaçınılmaz büyük alt üst oluşların yaşandığı değişim asrında özellikle belirgindir. Bu bağlamda 1967'de Holmes ve Rahe tarafında kurulan hayat olayları derecelendirme tablosuna bakmak ilginç olacaktır.
Elanie Sheehan, Kaygı Bozuklukları kitabından