• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Keloğlan İle Vefasız Arkadaşı

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Bir varmış bir yokmuş hem de Allahın kulu çok*muş bu kullardan biri de herkesin adını sanını işittiği bizim ünlü Keloğlanmış.

Keloğlan’ın bir arkadaşı varmış. Adı Hüsemmiş.

Yedikleri içtikleri bir gidermiş. Çok samimi imişler.

Böyle imiş ama Hüsem aşırı derecede kıskanç ruh*lu biriymiş. Bir gözünü diğer gözünden kıskanırmış ve çok da çekemez bir yapısı varmış…

Keloğlan o kadar masum o kadar safmış ki ca*nım ciğerim diyerek sevmekte olduğu Hüsem’in bu çok çirkin huyunu bilmezmiş. Kendisi gibi bilirmiş.

Anası ile çok fakir bir hayatı varmış. Ama artık bu hayatı çekemezmiş

Gurbet ellere çıkıp iş bulmakmış amacı bundan böyle. Fakat tek başına gidemezmiş çünkü hiç gur*bete çıkmamış. Bu yüzden arkadaşı Hüsem’e açmış fikrini. O da münasip bulmuş ve beraberce çıkmaya karar vermişler.

Keloğlan anasının elini öpmüş tam evden çıkacakken anası kuruş kuruş biriktirdiği bir miktar para*yı oğlunun avucuna sıkıştırmış ve iyice tembih etmiş:

“Ey benim saf oğlum dünyalar çiçeği çocuğum. Bilirim ben seni birlikte olduğun arkadaşına dikkat et. Herkesi kendin gibi saf ve temiz sanma. Yoksabaşın çok ağrır. Gurbete ilk defa çıkıyorsun. Ne hain ol ne de hainliğe uğra. Hadi uğurlar ola kara talihin açık ola. Yalnız çok bekletme benigözlerimi yollarda koma emi!”

Hüsem’le köy dışında buluşan Keloğlan azık torbaları ellerinde kara gurbet yollarına çıkmışlar. Gitmişler gitmişler bir yere gelip oturmuşlar. Karınları da çok acıkmış. Oturup azıklarını yemişler bir güzel. “Ya bismillah” diyerek yeniden yollara revan olmuşlar. Dağ dere tepe aşıp bir kasabaya girmişler. Karınları yine çok acıkmış ama azıkları bitmiş. Hüsem Keloğlan’ın parası olduğunu bilirmiş ken*disinin de varmış parası elbette ama bunu O’na hiç söylememiş.

Hüsem kendisine acındırır bir ruh haliyle şöyle demiş: “Keloğlan gardaşlığım yoktur beş param varsa olsun haram. Açlıktan bir hal olduk yolumuza yürü*mekten aciz kaldık. Yap bana bir iyilik. Fırından koca birer somun alalım açlığımızı bastıralım”.

Çok yufka yürekliymiş ya doğru girmiş fırına iki somun ekmek ve biraz helva alıp çıkmış. Bir çeşme başına varıp güzelce karınlarını doyurmuşlar.

Az gitmişler uz gitmişler altı ay bir güz gitmişler. Karınları öyle acıkmış ki mideleri gurul gurul edermiş. Ama Keloğlan’ın parası tükenmiş. Arkadaşında da olmadığını sanıyormuş:

“Yahu demiş Keloğlan kaldık beş parasız ne olacak bizim halimiz?”O kadar aç gözlüymüş ki Hüsem hâlâ cebinde parası olmadığını söylemekteymişvarsa kuşkusunu tamamen yok etmek için arkadaşının.

Karınlarına taş bağlayıp yollarına devam etmişler. Bir yokuşa yukarı çıkarken bayılıp düşmüşler açlıktan. Bir süre öylece kalmışlar. Biraz ham erik yemişler ve tekrar yürümüşler. Büyük bir ormanlığın yanına gelmişler. Birden bi*re etraflarının eşkıyalar tarafından sarılması ile neye uğradıkların anlayamamışlar. Ama Hüsem çok daha fazla korkmuş çünkü tüm foyası şimdi ortaya çıka*cakmış. Parasını eşkıyalar alacakmış. Pos bıyıklı eşkıyanın biri yüksek sesle emir vermiş. “Heey Keloğlan önce sen çıkar bakayım altın*ları paraları!”

Kendinden emin bir şekilde söylenmiş Keloğlan. “Yok param yalansa ölsün anam ister inan ister inanma yalnız kötülük yapma bana!”
Eşkıya hiç inanır mı?

Tutmuş kulağından çekiştire çekiştire “Ulan” demiş “süt çocuğu kel kafanı koparırım bak. Beni zorlama çıkar dök şuraya üstündekileri”.

Bizimki pek neşeliymiş. Nasıl olsa bir şey bulamayacaklarmış. Hiç ciddiye almazmış gibi bir eda içindeymiş. Buna sinirlenen eşkıya kuşak altlarını iç ceplerini çarığının içini bile aramış Keloğlan’ın tabii hiçbir şey bulamamış… Keyifli keyifli gülmüş Keloğlan “Demedim mi ben size anacığımın verdiği üç beş kuruşum vardı. Yolda bitirdim. İnanmazsanız Hüsem’e sorun”.

Haramibaşı çirkin bir kahkaha atmış. “Yok anasının gözü kim kimin şahidi ulan? Dazlak kafanı yüzerim ha… Peki şimdi çok sevgili arkadaşını görelim bakalım”.

Hemen savunmaya geçmiş Keloğlan “O zavallıyı da boşuna aramayın. Yoktur beş parası gözlerine baksana kör talih karası”.

Hüsem asıl şimdi çok daha perişan hale düşmüş. Bu çok sevgili arkadaşına yalancı çıkmak haramilerin yapacağı kötülükten daha fazla üzmüş kendisini.

Buna rağmen yalan söylemekten geri durmayan Hüsem “Ben de Keloğlan’dan nafakalandım. Yoktur pa*ram varsa olsun haram”.

Fakat haramibaşı yutmamış. Çünkü bu oğlan hiç de Keloğlan gibi saf görünmüyormuş. Bed bed ba*ğırmış “Ulan” demiş “Ananın sütü daha ağzında kokuyor bir de bize yalan söylüyorsun. Ben ararsam fena olur. En iyisi mi dök şuraya paraları”.

Hâlâ direnirmiş Hüsem “Arayın şu çarpık oğlanın üstünü” diye emir ver*miş Haramibaşı. Hemen aramışlar ve gömleğinin iç cebinden epey para çıkmış. Tabii yüzü gözü kıpkırmızı olmuş utancından korkusundan. En çok arkadaşının yalanını anlamasından yerin dibine girmiş sanki…

Çok sinirlenen eşkıyalar öyle bir girişmişler ki Hü*sem’e ağzı burnu kanamış. Yüzü gözü morarmış dayaktan. “Hadi defol cehennem ol buradan”diyerek kovmuşlar. Keloğlan korkusundan tir tir titrermiş. Acaba kendisini de dövecekler miymiş?

Yalvaran bir dille şöyle demiş “Etmeyin eylemeyin beni öldürmeyin! Bırakın gideyim yoluma kavuşayım garip anama”.

Fakat haramibaşı hiç de sandığı ve korktuğu gibi konuşmamış. Şöyle demiş “Sen çok temiz ve safsın. Yalan söylemedin bize. Biz senin gibi harbileri severiz be Keloğlan. Dünyalar Keloğlan’ın olmuş. Eşkıyaların başı “Şimdi sana bir yer tarif edeceğim” diye devam etmiş konuşmasına “Bak şu tepeyi görüyor musun; hah işte o tepeye çık sağ tarafa bakınca büyük bir mağara göreceksin. Mağaraya in sağ köşesinden itibaren otuz metre kadar ileride büyük bir taş göreceksin. Üzerinde dev resmi vardır. O taşın altını kaz altın bulacaksın”.

Eşkıyalara dünyalar dolusu teşekkür edip hemen yola çıkmış Keloğlan. Tepeye tırmanıp zirveye ulaşmış. Şöyle bir bakınmış söylenen mağaraya doğru gitmiş. Kısacası üzerinde dev resmi bulunan taşın yanına varmış. Etrafına bakınmış kimseler yokmuş. Sivri bir taşla taşın altını oymaya başlamış. Çok fazla yorulmadan bir testi altın bulmuş.

“Şükür şükür buldum altını mutlu edecem anamı doğruluğumun gördüm ödülünü” diye diye yürümüş gitmiş. Türküler söyleye söyleye evine doğru gelirken anası onu görmüş. “Acaba niye erken döndü” diye geçirmiş içinden. Keloğlan çil çil altınları annesinin gözleri önünde dökmüş. Kadıncağız o kadar sevinmiş ki düşüp bayılmış.

Biz bakalım Hüsem’in maceralarına. Hüsem nice memleketleri dolaşmış işe girmiş işten çıkmış ama bir türlü para biriktirememiş.

Gurbetlerden dönmüş köyüne. Köyün girişinde kulaklarına davul zurna sesleri gelmiş. Seslerin geldiği yöne doğru bakmış. Bir kocaman konak ve önünde büyük bir kalabalık varmış. Hızlı hızlı o kalabalığın bulunduğu yere doğru yürümüş. Bir de ne görsün. Keloğlan’ın eski evinin yerinde kocaman bir konak. Şaşkınlıktan deliye dönmüş. Bu olacak iş miymiş? Acaba rüya mı görmekteymiş?

Varmış birine şöyle sormuş “Ne var bugün burada bu kalabalık neyin nesi?”

Adam “Koğlan köyün fakir ailelerinin çocuklarını sünnet ettiriyor” demiş. Bu duyduğu haber karşısında tuz yemiş keçiler gibi yalanmaya başlamışinanamamış. Kıskançlık damarları kabarmış ve yine sormaya devam etmiş. “Yahu” demiş “Hadi bu şöleni anladık diyelim peki şu konak da neyin nesi? Benim bildiğim burada zavallı bizim Keloğlan’ın fakir anası ile oturduğu kötü bir ev vardı. Yanılıyor muyum yoksa?”

Adam “Yoo” demiş “hiç de yanılmıyorsun”.

Hayret dolu bakışları adamın da şaşkınlaşmasına sebep olmuş ve sürdürmüş konuşmasını adam “Gördüğün gibi konak üç katlı. Bir katında anası ile kendisi oturuyor Keloğlan Bey’in. Öteki katta ise köyün hocası oturuyor. Hem de burada çocuklara ders veriyor. Üçüncü kat ise misafirhane. Köyümüze gelen yabancılar burada kalıyorlar. Bitmedi demiş adam daha bitmedi. Az aşağıda yeni bir bina daha yaptırıyor. Orayı da yetim ve sahipsiz hastalara ayıracak. Senin anlayacağın Keloğlan artık hepimizin beyi hepimizin babası oldu”.

Hüsem’in kıskançlık damarları çatlamış ve düşüp bayılmış. Herkes koşarak Hüsem’in olduğu yere gelmiş. Tabii Keloğlan da gelmiş ama arkadaşını tanıyamamış. Neden mi? Çünkü çok zayıflamış adeta iskeleti çık*mış. Üzerine su dökerek Hüsem’i ayıltmışlar. Fakat sağ tarafına felç vurduğu için yerinden kalkamamış. Kimse sahip çıkmamış Hüsem’e.

Keloğlan “Konağın bir odası boş oraya götürün” demiş “Bakarız çaresine”.

Kısa zamanda özürlüler evinin inşaatı bitince Hüsem oranın ilk sakini olmuş. Bu arada epey düzelmiş Hüsem sadece sağ kolu tutmazmış. Keloğlan’ın eline düşmekten dolayı gururu incinmiş ama ekmek elden su gölden kabilinden böyle rahat bir ortamı da terk etmek istememiş. O nedenle kendisinin tanınmaması için her şeyi yapmış. Bir yabancı rolü oynamış. Fakat kendisinin cıs cıbır olup da daha düne kadar fakir biri olan bu arkadaşının böyle servete kavuşmasını bir türlü hazmedemiyormuş. Hep bir hainlik düşünürmüş.

Keloğlan görkemli bir düğün yaparak çok ünlü bir beyin kızıyla evlenmiş. İsmi Gülşah olan bu hanıma özürlüler Gül abla derlermiş. Çünkü bir anne gibi onları ziyaret eder hallerini hatırlarını sorar ihtiyaçlarını karşılarmış. Hüsem Keloğlan’a karşı artık ciddi bir düşmanlık beslemeye başlamış. Kendisinin bir çulu bile yokmuş ama arkadaşı hem zengin olmuş hem de güzel bir kızla evlenmiş. Bunları düşündükçe erim erim erirmiş. Mutlaka bir kötülük yapmak için fırsat kollarmış.

Günün birinde Gülşah özürlüleri ziyarete gelmiş. Her birine güzel hediyeler vermiş nasıl olduklarını sormuş morallerini tazelemiş. Tam kapıdan çıkacakken ayağı kayıp yere düşmüş ve ayağı kırılmış. Keloğlan bu olaya çok üzülmüş hanımı ile birlikte yatakta yatmış. O kadar çok severmiş ki Gülşahı’nı. Yine böyle bir gecenin birinde karısının inlemeleri sırasında canı çok sıkılmış ve öteki odaya geçmiş. Tam bu sırada nur yüzlü ihtiyar bir zat durmuş karşısına. Ağır ağır şunları söylemiş: “Hey merhamet abidesi Keloğlan eski bir arkadaşın hanımına bu kötülüğü yapan”.

Böyle demiş ve kaybolmuş nur yüzlü adam. Keloğlan’ı almış bir düşünce. Kim olabilirmiş bu eski arkadaşı? Gece düşünmüş gündüz düşünmüş işin içinden çıkamamış. Oğlunun bu kadar düşünceli olmasından ciddi derecede rahatsız olan anası şöyle demiş: “Ah benim fakirken zengin olan oğlum ah be*nim kendisi saf talihi ak oğlum hanımının düşmesine sebep olan senin eski arkadaşın Hüsem olsa gerek”.

Keloğlan bu söze gülmüş “A benim tatlı anacığım Hüsem şimdi kim bilir nerelerdedir. Benimle birlikte gitti ve bir daha dönme*di.

Anası ısrar etmiş “Yok oğlum yok” demiş “Sen hele şu hastaların özürlülerin aslını esas adlarını kim olduklarını bir araştır. O zaman gerçeği göreceksin”.

Fakat Keloğlan’ın aklı hâlâ bunu almazmış. Ama anasının dediğini yapmayı kafasına koymuş gitmiş özürlülerin bulunduğu binaya.

Gururuyla oynamadan tümünü sorguya çekmiş bey olarak. Sıra gelmiş Hüsem’e.

Hüsem her ne kadar rol yaptıysa bile Keloğlan ta*nımış. Ama hiçbir şey dememiş bu konuyla ilgili ola*rak. Önce gerçekten emin olmak için Hüsem’e sormuş:

“Senin adın ne?”

“Cemal” demiş Hüsem.

Kafasını kaşımış Keloğlan:

“Bir yanlışın yok değil mi?” demiş tekrar. “Yoo” diye cevaplamış Hüsem “Cemal’im ben”.

“Peki nereden geldin buraya o sünnet şöleni günü ne işin vardı buralarda?” diyerek iyice işin aslını öğrenmek istemiş. Sesine bir gariplik vererek konuşmuş Hüsem “Ben bir garibim. Kimim kimsem kalmadı dünya*da. Memleketimde iftiraya uğradım. Canımı zor kur*tardım. Böyle diyar diyar dolaşıp dururken sizin kö*yünüze uğradım. Gerisini biliyorsunuz.

Sinirlenmiş Keloğlan o kolay kolay sinirlenmeyen Keloğlan. “Peki” demiş “Sen o gün Gülşah’ı düşerken gördün mü?”.

“Tövbe tövbeeel Yine iftiraya uğrayacağım gali*ba!” diye söylenmiş Hüsem. Bu konuşmaları başından beri dinleyen bir özürlü dayanamamış “Beyim demiş “Beyim bu genç bal gibi yalan söylüyor. Nereden mi bilmekteyim? Gülşah abla buraya her gelişinde bu gence bir şeyler oluyor. Devamlı takip ediyor. Geçen gelişinde de takip etti ve tam kapıdan çıkarken elindeki sabunu geçeceği yere koydu. Gülşah Abla da düştü ve ayağı kırıldı. Hem gerçek adının Hüsem olduğunu burada birine söylemiş. Bu huysuz ve hain oğlan baştan ayağa yalancı beyim…”

Keloğlan’ın aklı karışmış.

Bu ihaneti kendisine nasıl yaparmış? Bir türlü içine sindirememiş. Buna artık dayanma gücü kalmayan Keloğlan Hüsem’i kovmuş


Hüsem utancından köyünde de duramamış ve almış başını gitmiş. O gün bu gündür hala nerede olduğunu bilen yokmuş.
 
Geri
Top